18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Hukukun mu, yoksa siyasetin üstünlüğü mü?

Yıllardır beklenen Balyoz soruşmasında nihayet karar çıktı. Güncel olayları yorumlamaya çalıştığıma alışan okuyucularımı bu kez yanılgıya düşüreceğim. Balyoz soruşturmasıyla ilgili yorum yapmak, karar sonrası asker yakınlarının perişan hallerini gördükten sonra içimden gelmedi. Başka bir deyişle; bu konuda yazmayı içime sindiremedim. Bu bakımdan beni mazur göreceğinizi umarım. Biraz farklı konulara, bir ara aldığım hukuk derslerine ve geçmişteki tarihi olaylara değineceğim. O olaylar ile bugünkiler arasında bir bağlantı kurar mısınız bilemem…

Liseyi bitirdiğim yıllarda dede mesleğini seçerek hukuk fakültesine girmiştim. O zamanki hocalarımız dönemin en ünlü ve bugün bile yerleri doldurulamayan hukuk bilginleriydi. Örneğin Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Tarık Zafer Tunaya, Türkan Rado, Ziya Umur, Şükrü Baban ve Hüseyin Nail Kubalı…

Hocalarımız derslere hukukun üstünlüğü prensibi sözüyle başlardı. Anlaşılan aramızdan hukukçu çıkarsa hukukun prensiplerinden, üstünlüğünden ayrılmamamızı belleğimize yerleştirmemizi, sindirmemizi isterlerdi.

Hukukun üstünlüğü ve hukukun prensipleri. Demokrasilerde gerçek hukukun yeri…

O zamanlar bunların hukukta körü körüne işlendiğine inanmıştık. Gerçekten o prensipler var mıydı?

Hukuk Fakültesinde “Guguk” diye bir dergi neden yayınlanırdı?

Bilemeyiz.

Kısa bir süre sonra 27 Mayıs darbesi olmuş, Yassıada Mahkemeleri kurulmuştu. Akşamları radyodan yayınlanan mahkemeleri dinler, ertesi günü de gazetelerde çıkan haber ve yorumları okurduk. Bugün adı sanı unutulmuş Mahkeme Başkanı Salim Başol’un savunma yapan bir suçluya (!) söylediği bir söz, hukukta hocalarımızın söyledikleri ile taban tabana zıt olduğundan bir anda kafamıza balyoz gibi inmişti; “Sizleri buraya tıkan zihniyet böyle istiyor!”…

Günümüzde Yassıada mahkûmlarının (!) isimleri caddeler, havaalanları, üniversiteler başta olmak üzere birçok yere veriliyor. Mezarları başında törenler düzenleniyor.

İzmir suikastı davasında Mahkeme Başkanının “safsata dinleyecek vaktimiz yok” diye sanıklardan birini terslediği basında yer almıştı!..

Merak edip hiç düşündünüz mü? O günlerin ünlü Savcısı Altay Eğesel ve Mahkeme Başkanı Salim Başol’un ismini hatırlayan kaç kişi kaldı? Ömürlerinin son günlerini nasıl geçirdiler?

Aradan yılar geçti; darbeler, muhtıralı dönemleri geldi. Demokrasimizin sancılı günleri…

1980 darbesinin mahkeme kararları. “Asmayalım da besleyelim mi” sözleri… Bir hiç uğruna asılan, öldürülen gencecik beyinler…

O günlerin ünlü komutanlarından arta kalan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın tüm mal varlıklarına rağmen bugün çektiği sıkıntılar…

Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür sözünü kim söylediyse doğru demiş…

Bu nedenle Balyoz davası kararlarına değinmeyeceğim. Televizyonlarda, basında öylesine allame-i cihanlar çıkıyor ki, hukuk fakültesinde bir buçuk yıl okumuş benim gibilere söz düşmez.

Hukuk ve siyaset tarihinde yargıda haklı ve haksız pek çok kararlar verilmiş, bazen insanların haksız olarak suçlandığı, hayatlarının karartıldığı görülmüştür. Örneğin Fransa’da Yzb Alfred Dreyfüs, ABD’de J.Mc Carthy olayları gibi. Yzb Alfred Dreyfüs casuslukla itham edilmiş, mahkûm olmuş, rütbesi sökülmüş, hapsedilmiş, sonradan suçsuzluğu ortaya çıkınca rütbeleri iade adilmiş, Legion d’ Honneur nişanıyla taltif edilmişti. J.R.Mc Carthy ise ABD siyasi tarihinin kara bir lekesidir. Komünist sempatizanları hakkında sorumsuz suçlamalarda bulunmuş ve sonra ithamlarının yersiz olduğu ortaya çıkmıştı. Oysa birçok kişinin de hayatını karartmıştı.

Biraz daha geçmişe inecek olursak kimyanın dehası Antoine Lavoisier’e değinmek isterim: A.Lavoisier Fransa’da 1743’de doğmuş, hukuk eğitimi almış, Paris barosuna kayıtlı bir avukattı. Asıl ününü kimya dalında yaparak bugün de geçerli olan gözlemleri, yorumları ve söylemleriyle bu bilim dalına ışık tutmuştur. Ancak 1789 Fransız ihtilalinin kurbanı olmuş, kimya bilimini reddeden bağnazların “Bu kelleler hiçbir işe yaramaz” demeleriyle yargılanmış ve ölüme mahkûm edilmiştir.

Anlatılanlara göre A.Lavoisier idamından önce yakın dostu, Matematik bilimin önde gelenlerinden Langrange ile görüşerek ona şöyle demiştir: “Giyotinle kesilecek başım sepete düştüğünde gözlerime bakacaksın. Eğer iki kere gözümü kırparsam insanın kafası kesildikten bir süre sonra daha beyin düşünmeye devam ediyor demektir.”
Söylentiye göre A.Lavoisier’in kesilen başı sepete düştüğünde gülerek iki kez gözünü kırpmıştır. Bunun üzerine Langrange “ Lavoiser’in son sözlerindeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar boyunca sürecek meselesidir” demiştir.

Ne yazık ki, bağnaz kafalar yüzyıllar boyunca karanlıklarını sürdüreceklerdir.

Yeniden Balyoz davası kararlarına dönersek bunun hukukun üstünlüğü mü, yoksa siyasetin hukuka üstünlüğü mü tartışması uzun süre devam edecektir. Bu konuda sayısız kitaplar yazılacak, doktora tezleri yapılacak, belki de kararlar hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacaktır. Ne denir; bekleyelim ve görelim.


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 23 Eylül 2012 Pazar 00:43:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. s* IP: 95.15.244.xxx Tarih : 23.09.2012 18:30:19

Bir toplumda 'hukuk kavramı' tartışılıyor ise, bu durum demokrasiden  yoksunluğun bir ifadesidir.


Fuat Salih Özmen IP: 88.244.102.xxx Tarih : 23.09.2012 08:26:47

Değerli Erdem hocam,neyin neye,kimin kime üstünlüğünü görmek için beklemeye ne hacet.Görüyoruz zaten.


Yılmaz Ergüvenç IP: 94.120.143.xxx Tarih : 23.09.2012 11:57:01

Yazınız konu açısından olduğu kadar içerik açısından da harika. Kültürlü adam başka oluyor vesselam.