22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

İçimiz Kan Ağlıyor


Türkiye acı haberle 7 Ekim gecesi bir kez daha sarsıldı.

Şırnak Gabar Dağı’nda devriye gezen komando timi pusuya düşürüldü. Bir astsubayımız ve on iki askerimiz şehit edildi. Böylece yılbaşından bu yana şehit olan askerlerimizin sayısı 96’ya yükseldi.

Bu acı haber bir bomba gibi düştü. Çocukları o bölgede askerde olan aileler bir haber alabilmek için telefonlara sarıldı, gözler yaşlı gelecek bir haberi bekliyorlardı.

Onların çoğu dar gelirli gariban dediğimiz ailelerdi. Çocuklarını ellerindeki imkanlar çerçevesinde okutmuş, askerlik görevlerini yapmaları için göndermişlerdi. Onların çocukları ABD ve Avrupa ülkelerinde okumamıştı.

Şehitlerimiz Şırnak Devlet Hastanesinin morgunda beklerken televizyon kanallarına bakıyorum. Değişen bir şey yoktu; adını ünlüye çıkarmış bir takım şarkıcılar yine bir araya toplanmış yeni sanatçıları (!) seçmekle meşguldüler. Cıvıklığın her türlüsü peşe peşe sergileniyordu. Diğer kanallara bakıyorum o günün futbol maçlarının yorumları yapılıyordu. Bir takım futbolcu eskileri, hepsi birer futbol otoritesi olmuş hem birbirleriyle tartışıyor, hem de kendilerini izleyenlere biz bu işi biliriz diyarlardı. Onlardan arta kalan ekranlarda acılı kebap örneği diziler, reklamlarla her on veya on beş dakikada kesilen filimler vardı.

Toplum dizilerle, şarkı yarışmaları ile uyutuluyor. Öte yanda kahpece kurşunlanan şehitlerimiz Şırnak Devlet Hastanesi morgunda yatıyordu.

Bu menfur olayın ardından tabutları al bayrağa sarılı şehitlerimiz cenaze namazından sonra toprağa verilecek ve bunları bizler gözlerimiz yaşlı izleyeceğiz

Bu arada duya duya kanıksadığımız hep aynı sloganlar atılacak...

Kanınız yerde kalmayacak!..
Kahrolsun PKK...
İntikamınız alınacak...
Şehitler ölmez vatan bölünmez...

Bu bağıranlar da çok iyi biliyorlar ki, onların kanları yerde kalacak... Kendilerine gerilla adını veren bir takım dışarıdan kumandalı yaratıklar keyifle olup biteni seyredecek, yeni menfur saldırıların hesabını yapacaklar...

Bu acılı haberin ardından aynı sözleri duyacağız;

Bölgede geniş çapta arama faaliyetine başlanmıştır.

Bu satırları yazarken teröristlerin yine K.Irak’a kaçmış olmaları da olasıdır.

Kaçış noktaları takip ediliyor...

Türkiye bölünmez bütünlüğünü koruma kararlığındadır...

Oysa bu sözü söyleyenlerde biliyorlar ki, bugünkü yasalarla, ABD ve AB’ye bağımlığımızdan ötürü elimiz kolumuz bağlı...Güneydoğu’da sıkı yönetim ilan edilmediği sürece yapacağımız bir şey yok. Adamlar gece saldırıya geçiyor, yollara mayınlar döşüyor, sonra da köy kahvelerinde vatandaş olup çıkıyor.. Kısacası gündüz külahlı gece silahlı...Onların kim olduklarını güvenlik makamları biliyor ama bir şey yapamıyor.

Elimiz kolumuz bağlı...

ABD ne der, AB ne der...

Şırnak’daki katliamdan sonra Başbakan bir ay sonra ABD’ye gidip Başkan Bush ile görüşeceğini söylüyor. Basından öğrendiğimiz kadarıyla Başbakan’ın tepkisi sert olmuş; “Üzüntümüz büyük. Terörle mücadele çok daha farklı şekilde yürüyecek. Yarın Bakanlar Kurulunda konuyu tekrar değerlendirdikten sonra Terörle Mücadele Yüksek Kurulunu toplayacağız.”

Günaydın!...

Geniş çapta, Kuzey Irak’ta bir hareket yapıp terör odaklarını yok etmemiz için izin istenecek...Oysa o da biliyor ki, ABD böyle bir şeye izin vermez. Kürt teröristleri desteklememiş olsa onların üzerinden ABD silahları çıkar mı?

Bu olaydan bir gün öncesi Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşamız diğer generallerle birlikte Güneydoğu şehitlerimizin ailelerine bir iftar yemeği verdi.

O iftar yemeğinde acıklı sahneler yaşandı. Uzuvlarını genç yaşta yitirmiş gazilerimiz, onların anaları, babaları ve çocukları... Babasız yetimler Büyükanıt Paşamızın elini babamız diye öptüler...

O gece göz yaşartan anlar yaşandı...

Genelkurmay Başkanımızın eşi Filiz Büyükanıt bu acıklı sahneye dayanamadı, gözyaşlarını şehit ailelerinden saklamak için ağlayarak dışarı kaçtı...

Bu sahne bir çok insanın acısını, bir şey yapamamamın hüznünü yaşattı.

Türk ordusu kendilerine gerilla ismini yakıştıran, mertçe dövüşmekten kaçınan bu zavallılara haklı olan dersi verir. Amma!... Eli kolu bağlı...

Öyle olmasa bir belediye başkanı Ankara’ya savaş çağrısı yapabilir mi? Ucu PKK’ya dayalı milletvekilleri yüce meclisin çatısı altında bulunabilir, hazineden maaş alarak, devletin milletvekillerine tanıdığı nimetlerden yararlanabilir mi?

Hem biz oralara kimleri göndermedik ki; seçim öncesi ve konuşmaları ile PKK yandaşı olduğunu söyleyen, onlar bizim kardeşlerimiz, onlara terörist diyemeyiz kişileri... Bazılarını hapishaneden çıkarıp TBMM’ne soktuk...

Gabar Dağı’ndan Cizre’ye kadar düzenlenen cenaze konvoylarına ses çıkarmadık...

Çıkaramayız; ABD ve AB ne der? Aman İnsan Hakları Yasasına ters düşmeyelim...

Birkaç gün öncesi Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” isimli kitabını bir kez daha okumuştum. Milli Mücadele yıllarında, Porsuk Çayı kenarındaki bir köyde geçen aymazlıkların, cehaletin aynen günümüzde de yaşandığını görmemek olanaksız.

Bu kitabı okumadıysanız okumanızı, okuduysanız bir kez daha dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Yalnızca okumakla da kalmayın ve düşünün... Düşünün ve 84 yıl öncesi ile bugünü karşılaştırın...

Her işin öncesinde cehaletle mücadele etme zorunda olduğumuzu görün...Cehalet en azından PKK kadar bu memleketi içten kemiren bir illet olduğunu göreceksiniz...

Onun yanı sıra Güneydoğu olayları konusunda bir bilginiz olmasını veya bilgilerinizi daha da pekiştirmek istiyorsanız orada görev yapmış iki önemli paşamızın Hasan Kundakçı ve Osman Pamukoğlu’nun yazmış olduğu “Güneydoğu’da Unutulmayanlar” ile “Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok” isimli kitapları mutlaka okumalısınız.

Birkaç gün sonra bu olay da kanıksanacak ve bizler yine kendi iç çekişmelerimize dönecek, daha ne olduğu kesinleşmemiş Anayasa’yı, referandumu tartışacağız...


erdemyucel2000@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 8 Ekim 2007 Pazartesi 10:07:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Türk oglu IP: 80.219.114.xxx Tarih : 10.10.2007 21:27:04

Sevgili Hocam sayin Erdem Yücel, cok güzel bir köse yazisi ve acikli olan bir gercek... Sag olun var olun. Saygilarimla


Süleyman KARAEL IP: 85.96.253.xxx Tarih : 8.10.2007 22:30:20

Ellerinize sağlık sayın hocam...Ülkemizin üzücü ve bir okadar da canımızı sıkan gerçeklerini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermişiniz. Yalnız Meclisteki Şerefli Beyefendiler şunu sorarım ben; Seçim sonrası o hak etmediğiniz yere(meclise) gitmeyi kazandıktan sonra omuzlara alınanlara ve bu müstakbelleri omuzlara alanlara soruyorum; "Acaba bu arkadaşlar hiç omuzlarında Şehit Cenazesi Taşımışlar mı?" "Acaba akıllarına illaki birşeyin başı olmaktan başka bir şey koymuşlar mı?""PKK'ya ve Teröre destek veren zavallılara mecliste yer verirken, akıllarına hiç T.C, Türk Bayrağı ve bunlar uğruna savaşan atalarımız, şehitlerimiz ve gazilerimiz gelmedi mi?" "Bir baş olma hırsı ile yarışırken hiç vicdanları sızlama dı mı? "Halâ verilen şehitlerin acısı ile hiç yürekleri yanmıyo mu bu mübareklerin!!!" Yazık çok yazık, hep kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, hep kendi yandaşlarını düşünen, ülkede yaşayan ancak kendilerine siyasi arenada destek vermeyen vatandaşı insandan saymayan bu müstakbeller bir gün mutlaka herşeyin hesabını vereceklerdir... "Peygamberimiz (s.a.v.) ne demiş "Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir." bunlar ise o kadar ah-kem kesmelerine rağmen ne açın, ne tokun halinden anlamıyorlar bile...Bunlar için"BİZE OY VERMEYEN BİZDEN DEĞİLDİR"Politikası geçerli maalesef. Ben içim kan ağlayarak, şehitlerimize Yüce Allah'tan rahmet, kederli ailesi ve yakınlarına baş sağlığı ve sabırlar diliyorum. Allah şehitlerimizin hesabını durumu buraya getirenlerden sorsun ve belâlarını versin inşallah.Bu mübarek Kadir Gecesi tüm dualarımız bu vatana el ve dil uzatanların ve bunlara izin verenlerin belâlarını bulması içindir.


Yusuf Bahar IP: 212.174.52.xxx Tarih : 10.10.2007 18:22:58

Mükemmel bir yazı tebrik ederim. Genç Parti Adalar İlçe Başkanı - Yusuf Bahar