AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte laiklik ve çağdaşlık ilkelerinde bazı değerlerin ve alışılagelen davranışların değişeceği sanılmıştı. Bunların başında da türban ile içki konusu geliyordu. Ne var ki, yeni iktidar bir anda radikal tedbirlerle işe girişmedi. Bazı konularda, biz değiştik eski davranışlarımız ve söylediklerimizle bizi yargılamaya kalkmayın diyerek adım adım yürümeye başladı. Bazen ileri, bazen de geri adım attı. Bu arada toplumumuzun aydın ve yarı aydın kesimi, kendi kendilerine sormadan da edemediler; acaba sahiden değiştiler mi? Köşe yazarları bile günlerce, aylarca bunu tartıştı, kesin bir sonuca da bir türlü varılamadı. Kuşkusuz, iktidar aydın kesimleri karşılarına almaktan kaçındı. Buna bir de AB’ye girebilme çabası eklenince, bazı kararların alınması hep zamana bırakıldı. Kim bilir, belki de böyle yapınca amaca daha kolay ulaşacaklarını düşündüler.
AKP hükümetini rahatsız eden konuların başında türban kadar içki konusu da geliyordu. AKP’li bazı belediyelerin içkili yerlere karşı ortaklaşa takındıkları tavırlar, onların bu konuya pek değil, hiç de sıcak bakmadıklarını gösteriyordu. Hükümete yakın çevreler, hükümetin içki yasağına bakışının dinle alakası yok. Biz sağlık açısından olayın üzerine eğiliyoruz, genç nesilleri içkinin zararlarından korumak istiyoruz gibi sözler söylediler. Bunlar ilk anda makul gibi görünse bile Ertuğrul Özkök’ün “Madem öyle bu belediyeler aynı hassasiyeti sigara yasağı konusunda neden göstermiyorlar “ demesi de çoğu insan gibi bizleri de düşündürdü.
Toplumun bazı kesimlerinde içkiye karşı tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de tepkiler vardır. Özellikle bağnaz kesimlerde bu tür davranışlar çok daha açık ve net olarak ortaya koymaktadır.
İçkinin insan vücuduna zararlara olduğu açıktır. Ancak içki içen büyük bir kesimin de, ayyaş ve topluma zarar veren, saldırgan kişiler olmadıkları da açıktır. İçki içmek de bir kültürdür, onun da bir adabı, eskilerin deyişi ile usül-u erkanı vardır. Adam gibi içki içen ile içip de sarhoş olanı, çevresine rahatsızlık vereni hiçbir zaman aynı kefeye oturtmamalıyız.
AKP iktidara gelir gelmez Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’na tahsisli olup da sözleşmesi sona eren, gerçekten İstanbul’un yüz akı olan Çamlıca, Malta Köşkü, Çadır Köşkü gibi turistik tesisleri geri alıp bir anda oralarda içkisiz servise başlamışlardı. Belediye, halka açıldık derken, bu arada belirli düzeydeki müşterileri de oralardan kaçırmışlardı. Bundan kısa bir süre sonra da belediyelerin işlettiği yerlerde ve onların kontrolündeki restoranlarda içki yasağı başladı.
Gazetelerden içki yasağının yaygınlaştığını görüyoruz. Acaba her içki içenin potansiyel saldırgan olduğu ve topluma zarar vereceği mi sanılıyor, yoksa İslâmi kurallara ters düştüğü mü düşünülüyor; bilemiyoruz.
AKP’li belediyelerin tümünün içkiyi yasaklamadan yana olmadıklarını da bu arada belirtmekte yarar vardır sanırım. AKP’li belediyelerin içki yasağını uygulamasına karşı, bazı AKP’lilerden tepkilerin gelmesi de bunu göstermektedir. Örneğin AKP Eskişehir Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı Murat Mercen bu yasağın uygulanma olanağı olmadığını vurguladıktan sonra böyle bir yasağın AB sürecinde Avrupalılara izahında büyük güçlük çekileceğini, “Eğer böyle bir yasaklama varsa bu doğru değildir. Yasaklama ile bir yere varılamaz” demekten kaçınmamıştı. Öte yanda Beykoz Belediyesi tarafından işletilen Belediye Sosyal Tesislerinde günün her saatinde deniz kenarında Boğaza karşı içki servisi yapılmaktadır. Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül “Yerel yöneticiler olarak toplumun her kesiminin her kesiminin haklarını korumamız gerekiyor” demektedir.
Türkiye’de içki ruhsatı vermenin eskiden beri bazı kuralları olmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da kısa süreli içki yasakları çıkarılmıştır. TBMM, Kurtuluş Savaşı boyuncu bu konuda bir yasak uygulamıştır. Men-i Müskirat Kanunu ile Türkiye’nin her tarafında içki üretimi, tüketimi satışı ve dışarıdan getirilmesi yasaklanmıştır. Bu yasa İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu’nun l926’da yürürlüğe girişine kadar sürmüştür. Günümüzde de karakol, kışla, okul ve dini mabetlerin, sanat kurumlarının, maden ocaklarının belirli mesafelerine kadar içkili yerler açılması ve üretilmesi yasaklanmıştır. Genel Seçim ve Nüfus Sayımı günlerinde topluma açık yerlerde içki satılmaz ve lokanta bar gibi yerlerde de içilmez. Atatürk’ün ölüm günü olan 10 Kasım’da da bu yasak l988 yılına kadar sürmüştür.1946 ve l950 seçimlerinde 24 saat içki yasağı konulmuştu.
Yakın tarihlere kadar içki ruhsatını Emniyet Müdürlükleri veriyordu. AKP hükümetinin, içki ruhsatının verilmesini emniyetten alıp belediyelere vermesiyle birlikte birçok AKP’li belediye bu yetkiyi içki yasaklama şeklinde yorumlayarak uygulamaya başladılar.
Bu arada bizim aklımıza takılan ve doğru dürüst bir türlü cevap veremediğimiz bir soru var: Acaba belediyeler bu yasağı insanın sağlığı açısından mı alıyor? Yoksa dini bir vecibe olarak mı görüyor?
AKP’li belediyelerin içkili yerleri belediye sınırlarının dışına çıkarmaya başladıkları da söyleniyor. Örneğin benim yaşadığım Beylikdüzü’nde belirli bir kültür düzeyindeki insanların çoğunlukta olmalarına rağmen eşleri veya dostları ile birlikte E 5 karayolundaki iki restoran dışında içki içebilecekleri başka bir mekan yok... Bu durum yavaş yavaş diğer bölgelere yayılma eğilimindedir.
Tekirdağ’ın işgalden kurtuluşunun 83.yıldönümünde verilen resepsiyonda, rakısıyla ünlü Tekirdağ’ın Belediye Başkanı içki servisini yaptırmamış...
İçkisiz resepsiyon!...
Bu konuda yapılan itirazlara karşı Belediye Başkanının gerekçesi, şehitlere kadeh mi kaldıralım! olmuş...
Bu olaydan birkaç gün öncesinde Aydın Belediyesi’nin içkili yerleri engellemeye başladığını gazete ve televizyonlardan öğrenmiştik.
Ankara Büyükşehir Belediyesi de AKP’li belediyelerin elindeki içki içilen son sosyal tesis olan Gençlik Parkı’nda da alkolü yasaklamak üzere harekete geçmiş. Gençlik Parkı’nın son geçirdiği tadilattan sonra yapılacak yeni düzenleme içki satışı lokantalarda yapılmayacakmış. Ankara Belediyesi Mogan Gölü alanında içki yasağı olduğunu kocaman bir pankartla halka duyuruyormuş. Bu konu hakkında Ankara’da AKP’li olmayan tek merkez belediyesi Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz’ın bu konudaki sözleri de oldukça ilginç;
“AKP’li belediyelerin tavrının gençleri korumakla ilgisi yok.; tavır tamamen ideolojik. Tepkiden korktukları için açıktan alkol yasaktır diyemiyorlar. Biz eğitimden yanayız ama adabı ile içki içene de içmeyeceksin diyemeyiz.”
Kısacası, Türkiye’de bir içki düşmanlığı yaşanmaya başladı ve adım adım gelişiyor; bu konudaki haberler gazetelerde peş peşe birbirini izliyor. Hem de Türkiye’nin AB’ye girebilmek için akla hayale gelmedik tavizler vermeye başladığı dönemde bu işler oluyor.
Tarih boyunca içki tüketiminin yasal yollarla azaltılması veya tümüyle ortadan kaldırılması zaman zaman görülmüş, ancak alınan önlemler de hiçbir zaman işe yaramamıştır. Aztekler, Eski Çin, Feodal Japonya, Polinezya Adaları, İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Rusya, Kanada ve Hindistan’da da bu konuda girişimler olmuş, bunların hiç birisi yasağı ülkeleri genelinde uygulayamamıştır. Finlandiya ve A.B.D’de l919 yılında böyle bir yasak getirilmiş ancak, l933 yılında yasak kaldırılmıştır. Bunlardan Kuzey Avrupa ülkeleri alkolü önlemeye yönelik olmasına karşılık, Finlandiya alkolü yasaklamaktan çok alkol oranını düşürmeyi ön plana almıştır.
İslam ülkelerinin bazılarında sarhoş edici maddelerin haram sayılması nedeniyle içki yasakları konulmuştur. Örneğin Suudi Arabistan, İran ve Pakistan’da içki yasağı bulunmaktadır.
Kuran’ın Bakara, Maide ve Nisa sureleri “müskir” (sarhoş edici) maddeleri haram kılmıştır. Hz. Muhammed’in hadislerinde “Sizi sarhoşluk veren her şeyden yasaklarım”,”Çoğu sarhoşluk verenin azı da haramdır” diye sözlerinin bulunması bazı İslam ülkelerini içki yasağına yöneltmiştir. Bununla beraber, Hıristiyanlıkta şarap ibadetin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Tekvin’de (Bab.19-32), Tevrat’ta (Bab.31;4-8), Markos İncilinde (Bab.15-23) içki ile ilgili olumlu olumsuz hükümler bulunmaktadır.
Osmanlı tarihinde zaman zaman uygulanan bir çok yasak arasında tütün ve içki yasağı da vardır. Bu yasakların en şiddetlilerinden birisi tütün yasağı olmuştu. Osmanlıya tütün, Sultan I. Ahmet zamanında İngiliz gemicileri tarafından getirilmiş; tütün haram mı helal mi tartışmaları yapılırken kısa zamanda da yayılmıştır. İlk tütün yasağını Sultan IV.Murat uygulamış, İstanbul’da tütünden çıkan yangınlardan sonra kahvehanelerde padişahın uğursuzluğundan söz edenler olmuş, bunu duyan Sultan IV Murat da yalnızca kahvehaneleri kapatmakla kalmamış, onları yıktırarak yerlerinde bekar, nalbant ve debbağ ocakları yaptırmıştır.
Osmanlı tarihinde ilk içki yasağını Kanuni Sultan Süleyman getirmiş, meyhanelerin kapatılmasının yanı sıra yabancıların serbestçe içki içtikleri Galata’ya Müslümanların geçmeleri bile engellenmişti. Osmanlı padişahları arasında içkiye düşkünlüğü ile tanınan Sultan II.Selim döneminde de bu yasak sürmüş, Sultan III.Murat bu yasağı uygulatmamıştır. Bu nedenle de İstanbul’un mahalle aralarında Rum ve Ermeni meyhaneleri açılmıştır. Şehir içerisinde sarhoş sayısının artması üzerine içki yasağı yeniden yürürlüğe konulmuştur. Sultan I. Ahmet içkinin toplum içerisinde kavgalara neden olduğunu bir fermanla halka duyurmuş ve içkiyi yasaklatmıştır. Bu konudaki en katı önlemleri Sultan IV.Murat almış, kahvehane yasağının yanı sıra içki yasağını da en şiddetli biçimde uygulatmıştır. Onun döneminde şehre içki sokulması, imparatorluğun herhangi bir yerinde üretilmesi yasaklanmış, şehre üzüm bile sokulmamıştır. Sultan IV.Mehmet bu konuda daha ılımlı bir tutum göstermiş, Lale Devrinde ise içki serbest bırakılmış, meyhaneler en parlak günlerini o dönemde yaşamıştır. Şair Nedim başta olmak üzere divan şairleri içki üzerine pek çok şiir ve kaside yazmışlardır.
XIX.yüzyıla kadar Osmanlı padişahları bu konuda bir çok emir ve fermanlar çıkarmışlardır. Sultan III. Selim ve Sultan II.Mahmut döneminde halkın kötü alışkanlıklar uzaklaştırılması, daha sağlıklı olabilmesi için yasaklar sürdürülmüştür. Gerçekte bu yasakların altında yatan, asıl ve en başta gelen neden halkın bir araya gelerek dedikodu yapmasını, gerçeklerini görerek birbirlerine söylemesinin önüne geçebilme isteği olmuştur. 1881’de yayınlanan Muharrem Kararnamesi ile müskirat üretiminden alınan verginin Düyun- ı Umumiye’ye bırakılmasıyla birlikte l890’lı yıllarda İstanbul’da bira fabrikaları kurulmaya başlanmış ve içki konusundaki bütün yasaklar kaldırılmıştır.
Reşat Ekrem Koçu içki yasağının en amansız döneminin Sultan IV.Murat zamanında yaşandığını belirtmiştir. Üstadın deyişi ile ne gariptir ki, ayyaşların piri Bekri Mustafa’da o dönemde yaşamıştır. İçki yasağı ile ilgili Bekri Mustafa ve Sultan IV.Murat’ı konu alan bir fıkra söylenmiştir:
Bekri Mustafa Üsküdar İskelesi’nde kayıkçılık yaparken bir gün Sultan Murat ile Sadrazam Bayram Paşa tebdili kıyafet gelip Bekri Mustafa’nın kayığına binmişler. Kıyıdan bir hayli açıldıktan sonra Bekri Mustafa rakı testisini çıkarıp birkaç yudum çekmiş... Bunu gören padişah:
“Baba testiyi uzat birkaç yudum da ben içeyim” demez mi!..
Bekri Mustafa gülerek;
“Sen içemezsin oğul, içindeki su değil rakı” demiş.
Padişah, neden içemem deyince de Bekri Mustafa ;
“Tahammül edemezsin hem kendinizi hem de beni yakarsınız”
Ne var ki, rakı testisi kayıkta elden ele dolaşmaya başlamış... Bir ara padişah;
“Baba sen padişah yasağından korkmaz mısın deyince Bekri Mustafa:
“ Korkarım ama padişah beni burada nereden bulacak”.
“Ya ben haber verirsem “
“Veremezsin sen de içtin, kellelerimiz beraber gider.”
Bunun üzerine çakır keyif olan Sultan Murat:
“Ya ben padişah, bu adam da Sadrazam Bayram Paşa ise” deyince Bekri Mustafa, kürekleri bırakıp kahkahayı koyvermiş:
“Seni köftehor, ben demedim mi, tahammül edemezsin. Şunun şurasında iki yudum rakı içtin biriniz padişah diğeriniz de sadrazam oldu ...”
erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi :
16 Kasım 2005 Çarşamba 11:18:39