13
Haziran
2024
Perşembe
ANASAYFA

İmralı’dan sonuç çıkar mı?

Son günlerde bir çelişkidir sürüp gidiyor. Dün kara dediğimize bugün ak diyoruz. Bir süre önce yerden yere vurduğumuz kişileri, kurumları bugün göklere çıkarıyor, koyacak yer bulamıyoruz!

Sözün kısası gerçekten şaşılacak kısır bir döngü içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz...

Kim derdi ki, Kenya’dan paketlenip getirilen, ölüm cezasına çarptırılan birinin yanına devlet, bugün uzlaşma adına milletvekillerini gönderiyor!..

Abdullah Öcalan, İtalya ve Suriye’den sınır dışı edilince son olarak Kenya’ya kaçmış, oradaki Yunanistan Büyükelçiliğinden bir süre sonra çıkarılmış, Kenya güvenlik görevlilerince Türkiye’ye 15 Şubat 1999’da teslim edilmişti. Televizyonlarda Türkiye’ye getirişi, döndürüp dolaştırılıp tekrar tekrar verilmişti. O görüntüleri gayet net olarak hatırlıyorum; zayıf aciz bir adam, korku içerisinde yalvaran sözler söylüyordu... İnsan elinde olmadan düşünüyor, PKK örgütünün lideri bu adam mıydı?

Yargılanması adil biçimde yapılmış ve 29 Nisan 1999’da Türk Ceza Kanunun 125. Maddesine göre vatana ihanet, silahlı örgüt kurmak ve yönetmek suçundan idama mahkûm edilmişti. Sonra da Avrupa Birliği Uyum Yasalarına göre cezası ağırlaştırılmış müebbede çevrilmişti. İmralı’daki hapishane yaşamı, hiçbir mahkûma nasip olmayacak şekilde halen de sürüyor. Bundan sonra ne olur, olaylar nasıl gelişir bilinmiyor.

Kendisiyle önceden gizli yapılan, muhalefet bunun gerçek olduğunu ortaya çıkarınca yok öyle bir şey denilen ve bugün memleketin yüce menfaati (!) uğruna görüşmelerin yapıldığını artık kimse inkâr etmiyor.

Günlerce İmralı’ya kimlerin gideceği ve neler konuşulacağı veya hangi konularda ikna edileceği tartışıldı. İşin garibi görüşmelerin kiminle yapılacağının ismi bile söylenmedi; yalnızca İmralı’ya, İmralı’daki adam denildi! Gerçekten garip; hem de çok garip…

Biz de onlara uyup İmralı diyelim… İmralı’daki adamla yapılacak görüşmelerden sonuç alınır mı, terör biter mi?

Türk hükümetinin İmralı’daki ile birebir görüşmesi olumlu sonuç verir mi?

İmralı’daki adam PKK’nın şimdiki yöneticileri üzerinde etkili olabilir mi? Sözünü onlara dinletebilir mi?

PKK İmralı’daki adamı örgüt lider olarak mı yoksa artık sembol olarak mı kabul ediyor?

O da biraz karışık ve meçhul…

Bu konuda iyimser olmak da mümkün değil. Türk hükümeti barış sürecine girmek istiyor, karşı tarafın silahı bırakmasını şart koşuyor. PKK buna yanaşır mı? Türkiye’nin bütünlüğünü bozmadan öyle kolay yanaşacağı da sanılmamalıdır. Son zamanlarda yaşanan olaylar bunun açık göstergesidir.

Bugün Türkiye’nin içinde ve dışında bu sorunun çözülmesini istemeyenlerin de olduğu inkâr edilmemelidir. Kürt sorunu çözülecek olursa bundan dış mihrakların, bazı kişilerin menfaatlerinin zarar göreceği açıktır. Taraflar birbirilerine ne kadar güveniyor; o da tartışılacak başlı başına bir konudur. Basına bakın; dünün solcu geçinen gazetecileri bugün Kürtçü olup çıkmışlar, ulu orta konuşuyorlar.

Sizce bu da garip değil mi?

Bazılarına göre İmralı siyaseti iyi işliyor bazılarına göre de bunun tam tersi!.. Görüşmeler yeni anayasaya veya yargı paketini nasıl etkiler, etkilerse bugün suçlu denilenler yarın suçsuz mu olacak?

Yıllardır şehit olanlar, şehitlerin aileleri, uzuvlarını yitirmiş gaziler boşuna mı acılar çektiler?

Gerçekten düşündürücü bir konu…


NOT
: “Pe ke ke (!) mi Pek ka ka mı?” başlıklı önceki yazıma olumlu olumsuz yorumlar yapıldı. Sevgi Bulut isimli yorumcunun yazdıklarına Mehmet Ersindigil, Yaşar Ertaş, Dr.S.A ve Yılmaz Ergüvenç haklı tepkilerini gösterdiler. Kendilerine gösterdikleri ilgiden ötürü teşekkür ederim. Ancak insan üzülüyor, bilmeden bildiğini sananların hezeyanlarına… Toplumun her kesiminde olduğu gibi bizim yorumcularımız arasında farklı düşünenler var, olması da doğal.

Mükremin Barut dostum ise konuyu biraz farklı ele almış. Ancak yazdığım birkaç nokta dışında ana noktalara değinememiş. Öncelikle belirtmek isterim ki, yıllar öncesi de olsa askerlik görevimi seve seve Güneydoğu’da yapmış, terhis edildikten sonra Üsteğmenlik rütbesine layık görülmüştüm. O günlerde emir erim çat pat Türkçe bilen mert bir Kürt delikanlısıydı. Benden kısa bir süre önce terhis olduğunda birbirimize sarılıp ağlaşarak veda etmiştik. Yine birkaç yıl önce Zeugma antik kentini görmek üzere eşimle beraber o bölgeye gitmiştim. Söylemek istediğim o bölgeyi tanımıyor değilim. Sayın Barut’un bunu bilmemesi de çok doğal…

Sayın Barut’un yorumuna “Hoş geldin Sayın Altemur Kılıç Üstad” diye başlaması gerçekten çok hoşuma gitti. Bazen kimi gazetelerde birlikte yazdığımız Altemur ağabeyimizin yerine konulmak benim için onurdur. Keşke gerçekten Onun gibi olabilsem… Sağlık nedenleri ve günümüzün ortamında yazmaktan vazgeçen üstadın yazılarına son vermesine en çok üzülenlerden biriyim.

Belki hatırlarsınız; dil, din, renk ayrımı yapmadan insanlar arasında sevgi, kardeşlik, eşitlik ilkeleri ön plana çıkaran, önemli kişisel ve toplumsal sorunları barış yoluyla çözümlenmesine çalışmak gibi bir ritüel vardır. Bunu yaparken de doğrulardan, gerçeklerden kaçınmamak gerekir. Tarih Öncesi Mezopotamya kültürlerini bir etnik guruba bağlamaya çalışmak neyin nesidir?

Bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerinde dünyanın en zengin tablet arşivi var. Yakın tarihlere kadar bunun başında yazılarıyla dünya çapında ünü olan Veysel Dombaz vardı. Yine dünya çapında ünü olan Hatice Kızılyay, Muazzez Çığ gibi değerli araştırmacıların elinden o tabletler bir biri ardına geçmiş ve yayınlanmıştı. Hiç birinde de bu uygarlıkların temeli Kürt’tür diye ne bir söz ne de yazdıkları bir makale vardır. Onlar objektif görüşlü bilimsel kişilerdi, en küçük tereddütleri olsa söyler ve yazarlardı.

Kendi etnik kökenini bir yerlere bağlamaya çalışacağız diye uğraşacaklarına, tarihi gerçeklere objektif bakmalarında yarar var diye düşünüyorum. Bugün ben kalksam Türklerin kökeni İngilizlere dayanır desem herkes güler geçer, dahası da alay eder. Bence bu da o hesap…

Her zaman iddia ettiğim gibi bir toplumun millet olabilmesi için kültürel yönden bir geçmişi olmalıdır. Bu mimari, heykel, opera, bale, müzik gibi güzel sanatların herhangi bir dalı olabilir. Bugün XIX. yüzyıldan bu yana sivil ve dini mimarine bakın Osmanlı, Ermeni ve Rum mimarlarının isimlerini biliyoruz. Yapıtı olan başka etnik kökenli usta var mı?

Edebiyat alanında ise Sayın Barut’un belirttiği kişi dışında bu konuda eserleri olan var mı? Yalnızca yeri gelmişken Turan Dursun’u unutmak bence büyük haksızlıktır.

Türk Tarih Kurumu eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nu faşistlikle itham etmek çok yersiz ve yanlıştır. Sayın Halaçoğlu bu konu üzerine eğilmiş, doğruları belgelerle yazmış ve söylemiştir.

Kısacası bir konu üzerinde bilimsel olarak bir şeyler söyleyeceksek, onları bilimsel belgelere dayandırmak zorundayız. Bilimin de gereği bu olmalı, belgelere dayandırılamayan sözler boştan da ötedir.

Kardeş sevgi ve saygılarımla...


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 24 Şubat 2013 Pazar 10:58:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.243.230.xxx Tarih : 27.02.2013 12:55:24

Benim tarafsız kalmaya çalıştığım bu konuda Mükremin Barut kardeşimizin ülkedeki "nüfus kompozisyonundaki değişme" faktörü ilginç geldi.Epey eski bir tarihde, kimsenin Türk milliyetçiliğnden kuşku duyamayacağı Erol Mütercimler bir söyeleşisinde,  salondaki hanımlara hitap ederek: "Türk Hanımları, aman çok çocuk doğurunuz! Zira günün birinde bu ülkenin adı: "Kürdistan olabilir!" demişti. Fiilen çok çetin bir süreç ama ben de İmrakı sürecinden bir sonuç çıkmasını bekliyorum. Zira, bir kaç İngiliz çiftçinin yaşadığı Falkland Adası uğruna koca Arjantini allak bullak eden İngilterenin yöneticileri IRA ile mücadelelerinde, kimisi: "Şeytanla bile müzakereye hazırım", kimisi bu mücadelenin  hiç bir kazananı olmaz" diyerek (hattâ  Kuzey Irlandadaki karışık nüfusdaki protestan çoğunluğu itibariyle) haklı oldukları konuda dahi havluyu atıyorlar. 2014'de İskoçyanın tamamen bağımsız olmasının planlandığını biliyor mu idiniz? Bu verilen canlar, dökülen kanların ilânihaye sürmemesini istiyorsak anlayış göstermek zorundayız.  Sorun sadece PKK sorunu değil; Çarşıda pazarda, her yerde rastladığım Kürtlerin kimlik sorunu; işte saatli bombalar her yerde...


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.48.xxx Tarih : 24.02.2013 12:22:07

Hocam ellerine saglik"Cenabi haktan dilegim,Vatanimiz bölünmeden daha fazla kan dökülmeden,Köken din dil irk ayrimi yapilmadan o güzel topraklarda hep beraber kardesce yasayalim.Etnik kökenimiz her ne olursa olsun o topraklar yasiyoruz,o topraklar büyüyüp cogalyoruz,o topraklarda ecdadimiz yatiyor ve o Topraklar korumak yasatmak,ayriyeten o Vatanin kimligini tasimak,bizlere ve geleceklere gözleri gibi muhafaza etmelerini Allahimdan niyaz egleyorum.

Imralidan sonuc cikar,mi cikmaz,mi onu kestirmek cok zor görülüyor.Cünkü imralidan olumlu cikacak bir karara imza atildigi zaman,Türkiyenin gelismesini engellemek isteyen dis mihraklar buna karsi cikacaklardir.Hükümetimizin PKK silah birakmadan bu is olmaz diyor.PKK silah birakmaya razi olsa dahi,dıs mihraklar buna engel olacagina inanyorum.Onun icin biz Türkiye Cumhuriyeti Vatandaslari olarak biz bizden baska dostumuz yok.

Birbirimizi sevmeliyiz,birbirimizi kirmamaya capa harcamaliyiz,Türkiyenin dogusundan batisina,kuzeyinden güneyine kadar uzanan sinirina hep beraber sahiplenip korumamiz lazim,diye düsünüyorum.Bu bunu yapmis o onu söylemis dedikodulari hepsini bir kenara itip,Türkiye Cumhuriyeti,nin Anayasasina uymak zorundayiz.Cünkü etnik kökenimiz her ne olursa olsun bizler Türkiye Cumhuriyetinde yasiyoruz.Ayriyeten ne mutlu bize Vatanimiz var demeliyiz saygilarimla.


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.96.xxx Tarih : 25.02.2013 10:51:22

Mükremin Barut üstadımın heyecanını anlıyor, ona birçok noktadan hak veriyorum. Evet bu günün Kürt toplumu eskinin Kürt toplumu değildir. Ben konuya biraz da sosyolojik etkenler dışında ekonomik açıdan bakıyorum. Doğu Anadolu ekonomisi, 1915 Ermeni tehcirinden sonra çöktü. Ermeniler, genellikle gerek tarım, gerekse zanaat açısından üretici güçtü. Kürtler genellikle hayvancılık yaparlardı. Yani gerek Türkler, gerekse Kürtler çobandı. Üretim ticaretini gayrimüslimler yapardı. Boşalan Ermeni topraklarının mirasçısı Türkler ve daha ziyade Kürtler oldu. Ticari etkinlik durdu; yeni sahipler, işleri devralamadılar (Kayseri gibi birkaç il hariç) ve fakirliklerine devam ettiler. O zamanlar ulus bilinci yoktu. Ağalık sistemi devam ediyor, aileler arasında düşmanlıklar yaşanıyordu. Türkiye Cumhuriyetinin yeni sınırları, çevre ile ilişkilere ve ticarete büyük darbe indirmişti. Sykes-Picot'a çizdirilen sınırlar Kürtleri üçe böldü. Bu haksızlığa kimsenin kılı kıpırdamadı. Zaten kimsede karşı çıkacak hal yoktu. Örneğin Hakkari'nin ticaret yapan Hıristiyan halkı güneye göçtü. Çünkü Hakkari, anatomideki körbağırsak gibi hiçbir işlevi olmayan, çevre ile ilişkisi kesilmiş bir belde haline gelmişti. Yaşam mücadelesinde ya göç ya da kaçakçılıktan başka seçenekleri yoktu. Keza Diyarbakır-Musul-Kerkük üçgeni, Urfa-Halep-Antakya üçgeni, Mardin-Mezopotamya ilişkisi bıçak gibi kesilmişti. Bundan şu sonuç çıkıyor: Sınırları yeniden çizemeyeceğimize göre içte ve komşu ülkelerde barış, barış, barış. Ekonomik ilişkilerde komşularla bütünlük. Türkiye kürtlerinin çoğunluğu batıya göç ettiğine, batıda başarılı girişimler yaptıklarına, Türk-Kürt kardeşliğini hiçbir etken bozamadığına göre ayrılık gerek Türk, gerekse Kürtler açısından hüsranla sonuçlanır. Zaten BDP oylarının oranı, Kürt nüfus oranının çok çok altındadır. Bundan sonra her iki tarafın da yapması gereken şöven milliyetçilik değil, sadece kendi kimliklerine sahip çıkmaktır. Kimsenin törelerine, anadiline karışmamak, saygı duymaktır. Bakın, Hakan Şükür'e hiç kızmadım. Neyse ne; önemli olan onun Hakan Şükür olmasıdır. Şemseddin Sami, ilk kapsamlı Türk sözlüğünü yazan adamdır. Ama Arnavut olduğunu, ulusuyla iftihar ettiğini, kimsenin bundan gocunmadığını biliyoruz.  Çünkü Osmanlı ulus-devlet değildi. Her halde bizim de bundan sonra aynı bilince ulaşmamız gerekecek. 


K. Mükremin BARUT IP: 78.163.252.xxx Tarih : 25.02.2013 01:38:53

PARADOKS PARADOKS PARADOKS

1. "Onlar objektif görüşlü bilimsel kişilerdi, en küçük tereddütleri olsa söyler ve yazarlardı."  Resmi ideolojiyi savunarak objektif olmak mümkün değildir. Bunun dışaına çıkanlar ise, İsmail Beşikçi gibi, Fikret Başkaya gibi ömürleri boyu zulme gadre uğrarlar.

2. "Her zaman iddia ettiğim gibi bir toplumun millet olabilmesi için kültürel yönden bir geçmişi olmalıdır. Bu mimari, heykel, opera, bale, müzik gibi güzel sanatların herhangi bir dalı olabilir. " cümlenizden dolayı PARDOKS diyorum. Allah aşkına dört coğrafyaya bölünmüş Kürtler, yaşadıkları İran, İrak, Suriye ve Türkiye'de uluslararası hukuğa göre müstemleke statüsünde bile olmadan yaşaya gelmişlerdir. Yakın bir zamana kadar Suriye Kürtlerine nüfus cüzdanı dahi verilmiyordu. 1990 lı yıllar kadar Türkiye'de Kürtçe konuşmak yasaktı. Türkü söyemesi yasak bir ulus ne ara OPERA, BALE yaratacak. Bu cümleniz o kadar gerçek dışı ki; bakmıyorsunuz. Bakıyorsunuz ama görmek istemiyorsunuz. Yakın zamanda pek çok KÜRTÇE film uluslar arası ölçekte ödül aldı. Dediğiniz kültürel ve sanatsal etkinlikler sosyoloji bilminde "ÜST YAPI" kurumları olarak tarif edilirler. Üst yapı kurumların niteliğini ve şeklin belirleyen de "ALT YAPI KURUMLARIDIR" . Yani üretim/paylaşım ilişkileridir. O ülkenin sanayisidir. Avrupa bile ancak onyedinci yüzyıldan sonra, yani sanayi devrimini yapıp kapitalistleştikten sonra "Aydınlanma Çağını" yaşamıştır. Volter hayatını kilisenin engizisyonuyla mücadele ederek geçirmiştir. Kürtler millettir. Yeryüzündeki sayıları ise elli milyonun üzerindedir. Kuzey Irakın son on yıl içinde gelişmesine bakmakta yarar vardır.

Siz şimdi Kürtlerin önünde her türlü imkan vardı ve birşey yapmadılar gibi anlatıyorsunuz ya; hayret. Ama buna rağmen sözlü edebiyatta ve müzikte Küttlerin kat ettiği mesafe çok az ulusa nasip olmuştur.

You Tube'dan DİLŞAD yazınız. Karşınıza Kürt bir keman virtiyözü çıkacaktır. Dil konusunda genel geçer bir paradigmaya sahip çıkıyorsunuz. İtalyan Birliği kurulduğunda İtalyanca konuşan nüfus iki buçuk milyondu. İsrail Devleti kurulduğunda ise neredeyse unutulmaya yüz tutmuş şimdiki yazı fontlarını, dilleri ile birlikte toparladılar. İspanya'da; BASK bölgesinde Basklılar asimile olmamak için dillerini ("Euskara"ca) sahiplenip zenginleştirdiler. 

Beni en çok düşündüren cümleniz: "Kim derdi ki, Kenya’dan paketlenip getirilen, ölüm cezasına çarptırılan birinin yanına devlet, bugün uzlaşma adına milletvekillerini gönderiyor!..  "   Tüm Dünyanın gözünün önünde Nelson Mandela öreniği duruyorken neden bu kadar şaşırdınız. Öcalan'ın hangi koşullarla teslim edildiğini biiyor olmanız gerekir. İleride koşulların değişeceğinin de.  

Şu retoriği herkes terketmelidir. 1. Kürtleri aşağılayarak, yani bunların bir sanatları, bale ve operaları yok diyerek sonuç alamazsınız. Kaldiki Türkiye'de bale ve operaya gidenlerin sayısı sizin gericiliğin kalesi olarak gördüğünüz İRAN'dan fersah, fersah düşük. İsterseniz araştırın.

2. "Kürtler bir araya gelseler anşamazlar. Lehçeleri birbirinden farklıdır" safsatasını da unutun. Safsata diyorum. Çünkü gerçeği yansıtmıyor. Bu fark Türkçe'deki lehçe farkları kadardır. Günümüzde ise Kürt Enstitüsü ve diğer STK çalışmaları ile dil bütünlük kazanıyor. Siz İtalya örneğini verdim. Sosyoloji bilminin kuralları her yerde aynıdır.

Halaçoğlu ile ilgili fazla yüklü laflar etmiş olabilirim. Bunun için sizden ve Kent Haber okurlarından özür diliyorum. Ama bir gerçeği tekrar söylemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Baydemir şöyle diyor. "Sistemin anlaşacağı son Kürtler bizlerdik. ( Yani bizim kuşak) Arkadan gelenlerle asala anlaşamayacaksınız" Ben buna bir ilave daha yapayım. Yeni kuşak Kürtler, yani gözünü bu otuz yıldır süren savaşın içinde açmış Jon Kürtler, resmi ideoloji ve onun savunusun yapan "bilim adamlarına, medya yazarlarına" güvenmiyorlar.

Ben buradan tekrar bir şeyi hatırlatmak istiyorum. İmralı görüşmelerini bir AKP projesi ya da başbakanın kendi ikbali için yarattığı bir proje sayabilirsiniz. Ama Kürtlere göre bu; uluslar arası konjünktürün bir dayatması ve tarihi bir zorunluluk olarak algılanıyor. Bu nedenle kişisel komplekslerden arınıp ORTAK BİR BARIŞ DİLİ yaratmalıyız. Adama seksen yıldır göz açtırmamışız. Şimdi çıkıp senin dilin dil değil. Kültürün, sanatın yok gibi laflarla Kürtlerle oturp da nasıl anlaşacaksınız? Diyelim ki bunlar, yani Erdem üstadım Kürtlerle ilgili söylediğiniz her şey doğru, son tahlilde konuyu nereye bağlayacakınız. "Bunlarla anlaşılmaz" mı diyeceksiniz. Oturun oturduğunuz yerde, bize biat edin mi diyeceksiniz?

Bir önceki yorumumda da yazdım. Şimdi Kürtler bir rönesan, bir aydınlanma çağı yaşıyorlar. Siz "kardeşimiz" dediğiniz Kürtlerin dilinde günaydın demeyi bile bimez iken, Kürtçe bir iki kelimeyi öğrenmeyi kendinize zul saymış iken, onlar ana vatanlarında, yani bu coğrafyada iki dile birden hakimler. Şimdilerde ise bunun yanına üçüncü bir dil koyuyorlar. Her iki dilde de yazıyor ve çiziyorlar.

Kürtler sizin yedeksubaylığınızı yaptığınız dönemdeki noktadan çok ilerdeler. Bence siz de sevmediğiniz başbakanın korkularına ortaksınız? NASIL MI?

Cümhuriyet kurulduğunda 13 milyon nifus var ve bunun 1milyon Üçyüz bini Kürt. Yani onda biri. Kürtler her evde 5-10 çocukla bu günlere geldiler. Ülkenin nüfusu 75 milyon. Kürtlerin sayısı 25 milyon. Yani nüfusun üçte biri. RTE bu yüzden "Her evde en az üç çocuk olmalı" diyor. Diyor ama iş işten geçmiş durumda. Yoksul bir Türk ailesi üç çocuğa bakamaz. Yoksul bir Kürt ailsi ise açlığa, yoksulluğa şerbetli olduğundan en az beş çocukla yola devam eder.

Bu nesnel gerçeklik orta yerde duruyorken, "memleketin yüce menfaati imralı ile görüşmeyi icap ettiriyor" diye yüksünmemek lazım. Bu savaş bitsin, gençler ölmesin ve ardından ekonomi düzelsin. Bu zengin topraklar hepimize yeter. Yeter ki barış içinde ve eşit koşullarda yaşamasını bilelim.Kardeş Sevgi ve Saygılarımla.   .:K. Mükremin BARUT


Pakize. IP: 95.15.205.xxx Tarih : 26.02.2013 19:37:14

Sayın Bulut; Bırakın artık bu "gözü dönmüşlüğünüzü" , bırakın artık " ....gibi kan emiciliğinizi"  bırakın artık  "cahilliğinize sığınarak ulu-orta laf etmeyi"  Sunumuna karşın yorum yaptığınız kişinin de adını bilin ! Aslında bir bakıma doğru hitapta bulunmuşsun; evet, ülkemizde yaşayanların her biri Mustafa Kemal'dir ve yeri geldiğinde de bir Altemur Kılıç olur !   


K. Mükremin BARUT IP: 78.163.252.xxx Tarih : 25.02.2013 02:01:24

Yılmaz Üstadımın yorumunu şimdi okudum. Doğru söylüyor. Şimdi Jon Kürtler; Jon Türklerin ve Cumhuriyetin kuruluşunda Kurucu Babaların (Founding Fathers) yaşadıklarını yaşıyorlar. Nasıl ki o günlerde Anadoluya 1071 de gelmek yerine daha kadim ve eski olduklarını kanıtlamak adına Sümerler ve Etiler ile akarablıklarını kanıtlama yönünde çaba harcanmış ise, bu gün de Kürtler kendi tarihlerini kurmak için mezaopotamyada yaşamış kadim ulusları referans alıyorlar. Bunun doğruluğunu bilimsel çalışmalara bırakalım.

Seksen yıllık Cumhuriyet tarihinde pek çok bilim insanı, emir komuta ile gelen Sümerlerin ve Etilerin Türklüğünü tezini ıspatlamaya çalışmışlardır. Kimse de onların bilim insanlığından şüphe etmemiş, pek çoğu akademik kariyer alanında hızla ilerlemişlerdir.

Her toplumun bir kuruluş efsanesi vardır.

Asıl sorun aidiyetlerin kanıtlanmasında her şeyi sonradan öğrenmek yerine, başındayken doğru teşhisi koymaktır. Ama malesef doğruyu yanlızca bilimsel gerçeğin sunduğu doğruyu söyleyenler de, yaşadıkları toplumlar buna hazır olmadığından, sütatükoyu sarstıkları için gadre uğramışlardır. Thomas Moore ( UTOPYA ) giyotinde can vermiştir. Galilenin başına gelenler bildik şeyler arasındadır. İsmail Beşikçi'nin ömrünün 17 senesini cezaevinde geçirmesi gibi pek çok örnek sayılabilir.Saygılarımla.K. Mükremin BARUT


alperenler IP: 88.254.131.xxx Tarih : 24.02.2013 23:46:34

sayın arkadaşlar  asıl sorun türk kürt sorunu  değil türkiyenin terör sorunu var .kim ne drse desin buda pkk sorunudur ve bu sorunun üstesinden gelmek için imralıya falan gitmeye gerek yok yapılacak iş bellidir

1- pkk ve teröre bulaşmış her kim olursa olsun caydırıcı cezalar getirmek gerekir örneğin idam acele olarak gelmelidir çünkü bu yasa gelirse çocu şeyin önüne geçilebilecektir amerikada ve japonyada idam var  bunu unutmayalım ve kuranı kerimde de kısas ayeti mevcut

2- kürt türk ayrımı yapmadan orda yaşayan kürt halkınında bizim vatandaşımız olduğu bilinci saglanmalıdır. van depreminde gördük allah bir daha kimseye böyle acılar vermesin  türkiyenin her yerinden yardım için seferber olundu ve ırk ayrımı yapılmadan yapılan bir yardımdı çünkü özümüzde bu var biz türk olduğumuz kadar islamla şereflen miş  bir milletiz bu unutul mamalıdır.

3-eğitim sorunu  ve ekonomik sorunlar için milli bir çözüm sunmak gerekir  çünkü yıllarca eğitimden geri kalan gençlerimiz terör örğütünün kucağına düştü ayrıca ekonomik  olarak zor duruma düşenler dağlara çıkıp kafaları yıkanarak  terörün kucagına düştü  ve ayrıca bizi biz yapan değerlerin pşinde koşmamız gerekir  çünkü yıllardır kürtler ve türkler bir birleriyle et ve kemik gibi olmuş kız alıp kız vermiş  akraba olmuşlardır   bunu unutmamak lazımdır .

 ALPERENOCAKLARI


Teoman Törün IP: 85.103.99.xxx Tarih : 27.02.2013 17:54:06

Gerçeğim Sevgi Bulut Hanım. Kenthaber'i sütun yazarlarındanım. İltifatınıza teşekkürler. Yaşım çok ileri ise de, Sayın Altemur Kılıç Üstaddan biraz daha gencim. Ama, dine bir agnostik (ateist değil) olarak yaklaşmakla beraber İlâhî hesap günü ihtimâlini de düşünerek gençliğin bir kan gölünde boğulmasını, zaten zengin olmayan ülkemizin bitmeyen bir savaşın faturası altında adamakıllı bir ekonomik çöküntüye götürülmesini  teşvikden dehşetle kaçınıyorum.


sevgi bulut IP: 90.219.147.xxx Tarih : 26.02.2013 10:58:41

 selam sayin altemur bey  bazen dusunuyorum insanlarin bilgileri yasiyla mi alakali yasadiklariylami siz buna guzel bir orneksiniz benim icin anladimki yasadiklariyla alakaliymis yasin hicbir ehminiyeti yokmus  yasiniza yada kisiliginize hic bir saygisizligim yok olmazda tabi saygimda olmaz sizin icin dogrular benim icin yanlis olmasi bukadar yalakanin icinde ilginizi cekmistir sorunumuz halkin birine iyi dediginde onun dusuncelerini tartismadan arkasina takilip gitmesi sizi bilmem ama ben apoyu kendi kurumlarinda elestire bilen ender insanlardanim o kurumlarda gazetelerinin ustunde apo resmi var diye yere koymayan insanlarin yuzune konusmus insanim tabi ovgu anlaminda soylemiyorum herkes kendi dusuncesini soyluye bilmeli tartisa bilmeli  yoksa yazinizi okuyup tebrik etmek  kimseye yarar getirmez karsi dusuncede ki insanlarinda yorumlarina saygi duya bilmeli insanlar siz yazar olarak dusuncelerinizi yaziyorsunuz biz yorumluyoruz  yazinizi kaale alip zaman harcayip okuyor isek bizde en az o yalakalariniz kadar tesekuru hak ediyoruzdur neyse soylenecek okadar cok konu varki zamanim yok cikmam lazim  size kolay gelsin 


sevgi bulut IP: 90.219.147.xxx Tarih : 27.02.2013 17:38:55

 selam sayin teoman bey siz gercekmisiniz  yorumunuzu okudugumda inanamadim oncelikle tebrik ediyorum ben yazarim diyenler elinize su dokemez cunki az ve oz yazmisiniz hemde gercekleri sizin gibi adamlara turkuyenin ihtiyaci var saygilarimla


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.77.xxx Tarih : 24.02.2013 15:08:03

Çağımızda kabile yaşamından kurtulup ulus bilincine varmak isteyen toplumlar, sadece göçlerle değil, tarih boyunca bu toprakların sahibi bizdik iddialarını desteklemek üzere tarih sayfalarını karıştırır, kendilerine yakın gördükleri antik toplumları bulur ve onlarla kandaş oldukları iddiasını halklarına empoze ederler. Bu arada arkeolojik, antropolojik bilgi, edebi ve mimari eserlerden pay çıkarır, işlerine gelmeyen tablet ve metinleri görmezden gelirler. Bizler de bu yollardan geçtik. Cumhuriyet ulus-devletimizi kurarken İskit, Eti (Hitit), Sümer uygarlıklarının Türk olduklarını iddia ettik. Bu isimlerle bankalar kurduk. Ancak bu günlere, olgunlaşma dönemine geldiğimizde böyle gayrekeşliklerin hiç de önemli olmadığını idrak edebildik. Çünkü biz, Orta Asya kökeninden gelen bir Anadolu halkları karmasıyız. Türkçeyi, toplumun başat dili yapabilmişizdir. Avrupa literatürüne ve haritalarına baktığımızda XII. yüzyıldan bu yana Anadolu'ya Türkiye, Anadolu'da yaşayan bütün etnik gruplara Türk dendiğini görürüz. Çünkü önemli olan başat (dominant) eleman olabilmektir. Arjantin gezimde bir satıcı kızın Türk olduğumu öğrenince boynuma sarılıp ben de Türküm dediğine tanık olmuşumdur. İngilizce görüşmemizde ana dilinin Arapça olduğunu, dedelerinin Suriye'den, onun ifadesiyle Türkiye'den Buenos Aires'e göçtüklerini öğrendim. İftiharla bizim cumhurbaşkanımız da Türktür dedi. Zaten o da Turko diye anılırdı. Günümüzde ulusuna saygınlık kazandırma çabasıyla antik dönemden akraba arayanlarda belli bir yüzde dahilinde hakikat payı da olabilir. Onlar da bu toprağın yerlileri, bu toprağın asli ve saygın insanlarıdır. Bu nedenle heyecanlarını hoş görelim, fikirlerine saygı duyalım.