Geçtiğimiz günlerde gazetelerin spor sayfalarına yansıyan bir haber İstanbul İnönü Stadyumu’nu gündeme getirdi.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü zamanında yapımına başlanan stadyuma İsmet İnönü’nün ismi verilmişti. Demokrat Parti iktidara geçtiğinde her taraftan İsmet İnönü’nün ismi silinmek istenmiş, bu arada stadyumun ismi önce yerinden ötürü Dolmabahçe, ardından da hiç gereksiz Mithat Paşa olmuştu (1952). Demokrat Parti, iktidardan düşünce de, l973’de stadyuma yeniden İnönü ismi verilmişti (l973). Bir süre sonra, stadyumlar kulüplere kiralanmış bu kez stadın ismi Beşiktaş İnönü Stadyumu olmuştu.
Futbol Federasyonu ve Beşiktaş kulübünün bu stadyum ile ilgili muhteşem bir projeye! imza atmaya hazırlandıklarını gazetelerden öğreniyoruz. Muhteşem hayali! gerçekleştirecek olan bu iki kurum İnönü Stadyumu’nu İngiltere’nin ünlü Wembley Stadyumu ile boy ölçüşecek duruma getireceklermiş. Bu hayal gerçekleştiğinde de Türkiye tüm milli maçlarını burada oynayacak, ardından 2012 Avrupa Şampiyonasına yine bu stat ev sahipliği yapacakmış...
Beşiktaş İnönü Stadyumu’nun uluslar arası maçlara seçilmesindeki amaç da ulaşım kolaylığı, stadın kent merkezinde oluşu, park yeterliliği, Boğaz manzarası imiş... Bu arada insanın aklına takılan bir soru var; park yeterliliği deniyor da bugün araba parkında neden karmaşa yaşanıyor, çoğu kişi araçlarını neden Maçka sırtlarına park ediyor? Boğaz manzarası sözünden de bir şey anlayan beri gelsin, oraya maç seyretmeye mi yoksa Boğaz manzarası için mi gidiliyor? Bu arada bir neden daha var ki, evlere şenlik... Bu proje uygulanacak olursa Dolmabahçe Sarayı ve Dolmabahçe Camisi’nin bulunduğu tarihi kompleks çok daha iyi korunacak, sarayın mimari özellikleri yeniden düzenlenecek stada yansıtılacakmış... Ayraca Şampiyonlar Ligi, UEFA Kupası Finali veya Avrupa Şampiyonası açılış veya final karşılaşmaları burada yapılacak olursa, takımlar yatlarla Dolmabahçe rıhtımına gelecek, oradan kırmızı halılar üzerinde yürüyerek stadyuma ulaşılacakmış!
Bütün bunlar iyi güzel, bu ne zenginlik, bu ne ihtişam diyelim de Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nun yol, ulaşım sorunu bir türlü hale yola girmezken, öte yanda yollara serilecek kırmızı halılardan söz eden zihniyete acaba ne isim verilir bilemiyorum. Belki biliyorum da söyleyemiyorum. Arif olan anlar...
Bu arada stadyumun seyirci kapasitesi arttırılacak, 55 .000’e çıkarılacakmış. Bunun nasıl olacağı bile projede yer almış; Gazhane denilen yerdeki arazi stadın içerisine alınacak, burada ikram çadırları kurulacak, yer altı otopark olacak, yatay olduğu söylenen tribünler dik konuma getirilecek, kapalı tribünün arkasından geçen Beşiktaş-Taksim-Maçka yolu tribünün altında yapılacak bir tünelden geçirilecekmiş...
Hepimizin bildiği bir söz vardır; aç tavuk kendisini arpa ambarında sanırmış. Aynen öyle...Bu muhteşem haberi alan büyük bir gazetenin spor yazarı da “İnönü Türkiye’nin Wembley’i Oluyor” başlığı ı atarken, mimari, sanat tarihi ve çevre konusunda ne kadar bilgisiz olduğumuzu da ortaya koyuyordu. Sırası gelmişken İnönü Stadyumu konusunda biraz geçmişe dönelim ve bazı şeyleri hatırlayalım, daha doğrusu öğrenelim.
İstanbul’da futbol karşılaşmaları 1910’da başlamış, eski Union Clup ile Kuşdili Çayırı’nda Fenerbahçe’nin futbol sahasında maçlar oynanmaya başlamıştır. l929 yılından sonra da ahşap tribünleri yapılan Fenerbahçe Stadyumu ile Taksim’deki Topçu Kışlası’nın avlusunda lig maçları birbirini izlemiştir. Ardından Çırağan Sarayı’nın bahçesi Şeref Stadyumu olmuş, bunu Bizans dönemi açık hava sarnıçlarından Aspar’ın Vefa Stadı’na dönüştürülmesi izlemiştir. Şeref Stadyumu bir dönemin futbol tarihi ile yakın bağlantılı idi. Ne yazık ki, Çırağan Otelinin yapımı ile Şeref Stadı ortadan kalkmış ve bir tarih yok olmuştur.
İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı, Dr.Lütfü Kırdar’ın İstanbul Vali ve Belediye Başkanlığı döneminde (1938-1949), İstanbul’un imarına başlanmış, İstanbul’da Prof.Henri Prost’un hazırladığı imar planı uygulanmaya konulmuş, Dolmabahçe Sarayı’nın eski Has Ahırları’nın (Istabl- ı Amire) bulunduğu yer yeni yapılacak stadyum için uygun görülmüştür. Bunun için stadyum konusunda isim yapmış İtalyan Mimar Vietti Violi davet edilmiş, Mimar Fazıl Aysu ve Mimar Şinasi Şahingiray’ın da çalışmalara katılması ile 19 Mayıs 1939 stadyumun temelleri atılmıştır. Has Ahırlar harap durumda olduğundan ortadan kaldırılması kolay olmuş, ancak arkadaki Gazhane sorun olarak kalmıştır. II.Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla yapım çalışmaları bir süre ertelenmişse de l9 Mayıs 1943’de yeniden çalışmalara başlanmıştır. Mimar Vietti Violi’nin planı aynen uygulanmış, Gazhane’nin bulunduğu yerdeki tribünlerden vazgeçilerek burası yüksek bir duvarla kapatılmıştır. Stadyumun Dolmabahçe Sarayı’na bakan kulelerinin üzerine konulması düşünülen disk ve cirit atan atlet heykelleri yerlerine konulamamıştır. Başlangıçta 16.000 kişilik olan stadyum o dönemin parası ile 5.000.000 TL.ye mal olmuştur. İnönü Stadyumunun maketi ve atlet heykelleri ile bütününü içeren maketi “Güzelleşen İstanbul” isimli l943’de yayınlanan bir kitapta görülmektedir. İnönü Stadyumu l947 yılında Beşiktaş İsveç A.İ.K maçı ile açılmış, Stadyumun ilk golünü de uzun yıllar Beşiktaş Kulübü Başkanlığını yapan Süleyman Seba atmıştır.
İnönü Stadyumu’nun devreye girmesiyle birlikte maçlar daha önce yenilenen Fenerbahçe, Şeref ve Vefa stadyumlarında oynanmaya başlamıştır. Kısa süre sonra da ağırlık İnönü Stadına verilmiştir. Sezon başında çim olan saha birkaç maç sonra kelleşmeye başlamış, kış aylarında sözcüğün tam anlamıyla bakla tarlasına, sezon sona ererken de toprak sahaya dönüşüyordu. Kısacası Cumartesi ve Pazar ikişer, Çarşamba günleri de birer maçın eklenmesini stat kaldıramıyordu.Yıllar yılı bu durum böyle devam etti. I.Ligde İstanbul kulüplerinin azalmasıyla birlikte İnönü’de yapılan maç sayısı da azaldı ve stadın çilesi de biraz olsun hafifledi. Ne var ki stadı daha büyük bir tehlike bekliyordu; Futbol Federasyonu ile Beşiktaş Kulübünün ortak projesi...Oysa bunun tehlike çanları daha önce çalmıştı. Stadyum Beşiktaş Kulübü’ne kiralanınca önce kapalı tribünün üzerine mimari yapısı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan koskocaman bir kartal figürü yerleştirilmiş, ardından Gazhane tarafındaki normalin üstünde yapılmış açık tribünün üzeri çelik kontrüksiyonlu bir örtü ile kapatılmıştı. Nedense hiç kimsenin bu garabete sesi çıkmamıştı, Beşiktaş Kulübü’nde mimar, sanat tarihçi veya şehircilik uzmanı olmayabilir ama bu memlekette doğruyu gösterecek hiç mi insan yok?
İnönü Stadyumu, Dolmabahçe vadisi içerisine, Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe Camisi’nin karşısına uyum içerisinde oturtulmuştur. Bu uyumu bozmak çok büyük yanlıştır. İstanbul kenti bugün yozlaştı ise bunun en büyük sorumlusu mimari, şehircilik, sanat tarihi ve arkeoloji bilmeyen, bu bilim dallarını önemsemeyen yöneticiler ve onlara alkış tutan yalakalardır. Ayrıca proje sahibi İtalyan Mimar Vietti Violi’nin eserini bozmak hem yanlış hem de telif haklarına saygısızlıktır.
Gautama Buddha’nın “Kiremitleri çatlak çatıdan yağmurun sızması gibi, bilgisiz insanların kafasından da cahillik sızar” sözü sanırım boşuna söylenmemiştir.