24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İstanbul’da Ermeni Konferansı!..


İstanbul, yumurta ve domates protestolu, belirli bir topluluğun izleyebildiği bir konferansa ev sahipliği yaparken çeşitli tepkileri, polemikleri de beraberinde getirdi.. Kimileri protesto etti, kimileri yapılan protestolara özgürlük dedi. Bu arada yargı da işin içerisine karıştı; Başbakan başta olmak üzere bazı Bakanlar yargı kararını eleştirdi ve sonunda toplantı yapıldı.
Bazıları, Ermenilerden yana tavır koyarken tehcir olayı yine gündeme getirilerek gerçekler çarpıtıldı..

Boğaziçi Üniversitesi’nde Mayıs ayında yapılması planlanan, ancak Adalet Bakanı Cemil Çiçek başta olmak üzere çeşitli kurumlardan gelen tepkiler üzerine Eylül ayının sonuna ertelenen Ermeni Konferansının yapılmaması için Hukukçular Birliği Derneği ile bazı avukatlar İstanbul 4.İdare Mahkemesine başvurarak konferansın iptalini istemişlerdi. İdare Mahkemesi 19 Eylül 2005 gün ve 2282 esas sayılı kararı ve 1’e karşı 2 oy ile konferansın durdurulmasına karar vermişti. Başvuruyu yapan avukatlar kararı Boğaziçi Üniversitesi’ne, İstanbul Valiliği’ne ve Emniyet Müdürlüğü’ne tebliğ ettiklerinde konferansın başlamasına 24 saatten çok daha az bir süre vardı. Bunun üzerine konferansın yeri değiştirildi ve Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere’deki bölümünde yapıldı.

“İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri “ konulu konferansın yapılmasına Türkiye İşçi Partisi ile MHP Ülkü Ocakları tepki gösterdiler. Diğer taraftan Türkiye Barolar Birliği Başkanı da mahkemenin Ermeni Konferansı’nı iptal etmesinin hukuka uygun olmadığı savını ileri sürerken , yargı kararına uymanın da gerekli olacağı görüşünü savundu. Bu olayda Başbakanın ve Dışişleri Bakanını yargı kararına karışı oluşları ise dikkat çekici idi. Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan, “İdare Mahkemesi böyle bir karar vermiş.Tabi burada ben ancak kişisel kanaatimi şöyle ortaya koymak isterim: Özellikle demokratik bir ülkede düşüncenin fikrin açıklanacağı bir organizasyonda bu şekilde bir kararın alınmasını doğrusu tasvip etmem mümkün değil. Hele hele daha ileri bir demokrasi, daha özgür bir Türkiye dediğimiz bir dönemde. Siz bir düşünceyi beğenmeyebilirsiniz, tasvip etmeyebiliriniz, ama bunun açıklanmasını, önüne gelip de bu şekildeki bir engellemeye giremezsiniz. Kaldı ki daha yapılmamış olan, ne konuşulacağı belli olmayan bir düşünce platformunu engellemenin, ben demokrasiyle, özgürlükle, çağdaşlıkla bağdaşır olduğuna inanmıyorum.”

Bugünkü yasalar çerçevesinde yargı kararına uyulması doğru olacaktı. Yargı kararını dikkate almadan başka üniversitede toplantı yapılması da ahlaki veya etik bir davranış değildir. Bununla beraber yargının bu konuda verdiği karar tartışılır ama YÖK’ün özerkliği ve Anayasa’nın amir hükümleri bu kararla bir kenara itilmiştir. Kararın alınması sırasında katılımcıların, ne konuşacakları da bilinmiyordu. Belki Ermenilerden yana tarihi gerçekler bir kenara itilecek, belki de Osmanlının son döneminde Ermenilerin Türklere karşı yaptığı saldırılar, dış güçlerin direktifleri doğrultusunda nasıl hareket ettikleri, özellikle Doğu Anadolu’da Çarlık Rusya’sı ile birlikte yürüttükleri politika ve saldırılar dile getirilecekti.

Ermenilerin ve yandaşlarının Türkiye aleyhinde yürüttükleri başlıca konu tehcir olayları idi. Gerçekte bu konuda Türkiye’ye yapılan suçlamalar gerçekçi değildi. Ancak Türkiye bu konuda nedense haklı olduğunu bir türlü uluslararası arenada kanıtlayamamıştı.
Türkiye, yıllar yılı neden sessiz kalmıştı anlayabilmek gerçekten mümkün değil...

1877-1878 (93 Harbi), Osmanlı-Rus, Balkan ve I.Dünya Savaşları’nda en büyük acıyı Osmanlı tebaası olan gayrimüslimler kadar Türk toplumu çekmiştir. Bazı gerçekler, tarihte yaşanmış olaylar göz ardı edilemez. Olup bitenleri ortaya koyalım ve tartışalım. Türkiye gecikmiş de olsa bunu istiyor. Osmanlı-Rus, Balkan ve I.Dünya Savaşları’nda Osmanlı tebaasındaki Ermenilerden bir kısmı Ruslarla birlik olarak askerimizi arkadan vuruyor. Bununla da yetinmeyerek Bitlis, Van gibi kentlerimi, köylerimizi ele geçiriyor. Osmanlı ordusu bir yandan Ruslarla savaşırken, diğer yandan da kendisini arkadan vuran Ermeni çeteleri ile savaşmak zorunda kalıyor. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak l915’de Sultan Mehmet Reşat’ın imzaladığı Tehcir Kanunu çıkarılıyor. Bu kanun uyarınca Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler Irak ve Suriye’ye gönderiliyor. Oysa bu insanların büyük çoğunluğu Ruslarla işbirliği yapanlardır. Savaşlarda pek hakkaniyet aranmaz, kaba tabirle yaşın yanında kuru da yanar... Bu zorunlu göç sırasında hastalıktan, açlıktan ve yolda eşkıya saldırılarına uğranılıyor ve ölenler oluyor. Aynı şekilde Türkler de ölüyor; Ermenilerin köylere yaptıkları saldırılarda yaşlı genç, kadın, çocuk denilmeden binlerce Türk de yaşamını yitiriyor.  Tehcir denilen bu zorunlu yolculukta Osmanlı hükümetinin yol güzergahında, savaş içerisinde olduklarından yeterince güvenliği sağlayamadığı da gerçektir. Bu yolculukta Ermenilerin yanlarında değerli eşyalarını almış olmaları eşkıyaların iştahını kabarttığından yolda eşkıya baskınları kaçınılmaz olmuştur.

Bu tarihi olay iddia edildiği gibi bir soykırım değil. Savaşın neden olduğu bir faciadır. Kuşkusuz Osmanlı hükümeti bir soykırımı düşünmüş olsa idi bunu Ermeni vatandaşların yoğun olduğu yerlerde, öncelikle İstanbul’da yapar, Doğu Anadolu ile sınırlı kalmazdı. Bu arada Ermenilerin Taşnak, Hınçak gibi partiler kurup isyanlar çıkardığı, saldırılar düzenlediği de unutulmamalıdır. O yıllarda bazı Ermenilerin, yabancı tahriklerle Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi için ellerinden geleni ardına koymadıkları da gerçektir. Gerçek tarih bunları enine boyuna yazıyor. Ne var ki, Osmanlı tebaası olan Ermenilerin büyük çoğunluğunun bunlara karşı oldukları da biliniyor.

XVIII. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa’da ulus kavramı yaygınlaşmaya başlamıştı. Osmanlı İmparatorluğu ise çok uluslu bir toplumdu. Bundan yararlanmak isteyen Çarlık Rusya’sı Akdeniz’e, Ege’ye inmek istiyordu. Onların yanı sıra İngilizler ve diğer bazı batılı ülkeler Arapları, Arnavutları, Sırpları, Bulgarları ve Yunanlıları kışkırtıyor, Osmanlıdan koparmak istiyordu. Osmanlı İmparatorluğu en zayıf dönemini yaşıyordu ve bunda da başarılı olundu.
Çarlık Rusya’sının Doğu Anadolu ile Doğu Karadeniz’i işgal etmesi de bunun kaçınılmaz sonucu olmuştu. Ancak l917 Rus Devriminden ötürü Rusya Anadolu’dan çekilmek zorunda kalınca onların yerini Ermeniler almıştı. Ancak kendilerinden daha güçlü Osmanlı askeri karşısında Rus desteğinden mahrum kalan, emperyalizmin çirkin oyunlarına alet olan Ermeniler geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı haklı olarak kendine yapılan ihanetin cevabını vermişti. Bu durum Ermenilerden yana tavır takınan Batılıların başına gelmiş olsaydı, acaba ne yaparlardı? Öncelikle bunun yanıtı verilmelidir.

II.Dünya Savaşı’ndan bu yana yaklaşık 50 yıl geçti. Birbirlerine düşman olan, birbirlerinin topraklarını istila eden ülkeler bugün canciğer kuzu sarması içerisinde birlikte ittifaklar yapıyorlar. Birbirleri ile o acımasız savaşı tartıştılar ve her şeyi akılcı yolla çözümlediler. Nitekim Nürnberg Mahkemesi suçluları veya suçlu olmadıkları halde suçlu sayılanları yargıladı ve cezalandırdı. Bugün artık o günleri tartışmıyor, yalnızca filmlerde seyrediyorlar. Kısacası konu kapandı...

Türkiye ise bu konuda yapılan suçlamalara, saldırılara yukarıda da belirttiğim gibi hep sessiz kaldı.Talat Paşa’nın Ermeni katilinin Almanya’da düzmece bir mahkemede, yalancı şahitlerin ifadeleri ile serbest bırakılmasına bile tepki gösterilmedi. Bu konuda sessiz kaldı. Yakın tarihlerde Asala’nın organize ettiği saldırılarda 32 diplomatımız ve dışişleri personeli haince katledildi.. Türkiye sessiz kaldıkça da diğerleri yüklendi, mazlum rollerine büründü. Ermenistan’ın Türk topraklarına göz dikmesi, sınırları reddetmesi, ardından Azerbaycan topraklarını ele geçirmesi hep peş peşe gelişen olaylar zincirinin birer halkası oldu.

Sırası gelmişken Emin Çölaşan’ın sözü de hiçbir zaman unutulmamalıdır: “ Ermeni meselesi Tanzimatçıları uğraştırdı, Islahatçıları, Meşrutiyetçileri uğraştırdı, Kuvvayı Milliyecileri de çok uğraştırdı. Ve bugün Cumhuriyet çocuklarını uğraştırıyor.”

Bu boyutta gelişen olaylar zinciri, sonunda Türkiye’de Ermeni Toplantısı’nın yapılmasına kadar geldi. Oysa Türkiye bu konuyu en ince ayrıntısına kadar uluslararası platforma taşıyarak Doğu Anadolu ile Batı Karadeniz’de yapılan gerçek Ermeni mezalimini tarihi belgelerle gözler önüne sermeli idi. Sanırım en yerinde sözü de, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül “Bu kadar kendi kendine zarar veren ülke az bulunur” söyledi.

Kuşkusuz, artık Ermeniler yaygara ile yalan dolanla yürümeyeceğini anlamış olmalılardır Daha doğrusu artık meydanın boş olmadığını...




erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 28 Eylül 2005 Çarşamba 00:10:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yüksel gider IP: 81.215.89.xxx Tarih : 29.09.2005 11:18:31
yazar ermeni konferansının yapılmasını detayları ile anlatmış, olayın özünede inmiş.çok doğru bir araştırmasını ortaya koymu.Tarihi gerçekleri ortya koymuştur.Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ise bir görev düşmektedir.Ülkemizde taraflı bir ermeni konferansına müsade etmesine sevindim. Fakat; tek traflı yapılan konferansa bir yetkili davet edilmemesi üzücü olduğu gibi,hükümet bir yetkili göndererek konferansın belgelerle gerçeklerini ortaya koymalı idi.Soykırımın olmadığını, katliamın ermeniler tarafından yapılsığını ortaya koyması gerekirdi.Özgürlük ve demokrasıden bahsedenler dayatma olarak bir konferans yapacaklar ve kendilerince karar alacaklar hiçde doğru değildir.Belgelerden neden kaçıyorlar.Yazar Erdem Yücel Ne kadar tarihi olarak olayı ortaya koymuş ve olayı gerçekçi olarak anlatmıştır.Konferansı düzenleyenlere yavsiyem. Erdem Yücel'in yazısını bir okumalarıdır.Burası dağ başı değil!DEMOKRASİ İSE EN MÜKEMMELİ BURDA Tek taraflı bir konferans hazırlayacaksınız bide özgürlük ve demokrasiden bahsedeksiniz. olduysa mübarek olsun. Son alarak yazarı yazısından dolyı kutluyorum.Belgelere bakıldığında soykırım dedikleri dönemlerde ermeniler müslüman Türklere kirvelik bile yapmışlar.Diğer taraftan ö denemde belediyelerde bile ermenilere yetkili mercilerde görev bile verilmiştir.Birde yakın bir zamanda Bayburt İline ermeni mezalimi ile araştırmaya giden bir fransızın belegerli gördüğünde ''BEN BİLİYORDUM TÜRKLER SOYKIRIM YAPMAZLAR'' ASIL SOYKIRIMI ERMENİLER YAPMIŞTIRLAR Demiştir.Dahası eskiden Aslen ermeni asıllı olan Prof.Dr.Ara Altun'un ermeni mezalimi ile ilgili araştırmalarını okumalarınıda tavsiye ediyorum. Saygılarımla yüksel gider

hüseyün aydın IP: 85.96.71.xxx Tarih : 30.09.2005 08:04:39
her kes biliyorki ŞEREFLİ TÜRK halkı böyle bir canilik yapmadı yapmaz yapmayacak katil olmuş olsaydık ta osmanlı döneminde toporaklarımıza katılan esirleri öldürürdük. bizde herkes bir herkes insan herkes allah kulu siz boş verin o gavurların nedediğine kendi yaptıkları bir cahilliği bize mal etmeğe çalışıyorlar ama yemez.ey hükümet ey başbakan gözünü açda iyi bak sahip çıkın bu vatana kıbrıs gibi satmayın.sen sahip çıkmıyosan bırak gençler sahip çıksın