Dünyanın bir çok ülkesinde 8 Mart kadınlar günü olarak kutlanıyor. Bir bakıma kadınlar bayramı!..
Kadınlar gününün dünyada kutlanmasını nasıl ve ne şekilde başlamıştır.
Hiç düşündünüz mü?
Kadınlar gününün kutlanmasına neden olan olayın başlangıcı çok eski yıllara 8 Mart 1857 yılına kadar iner. New York’ta kadın işçilerin yapmış olduğu grevi dağıtmak isterken 129 kadın işçi ölmüştür. Bu acı olaydan ötürü 8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir. Bu anma gününde ölen kadın işçilerin anılarını tazelemenin yanı sıra kadınla erkeğin eşitliği ve özgürlüğü ilkeleri ön plana alınmıştır.
Türkiye’de de 8 Mart’ta kadınlarımız bir kez daha hatırlanacak, onlara övgüler düzülecek, yazarlarımızdan bazıları köşelerini kadınlara ayrılacak, röportajlar yapılacak ve ertesi günü hepsi unutulacak ve her şey eski tas eski hamam olacak!..
Kadınlar ile ilgili konulara Kenthaber’deki köşemde birkaç kez daha değinmiştim; “Hümeyni’yi Seven Kadınlar” (13 Haziran 2008), “Ezilen ve Hor Görülen Kadınlar” (22 Nisan 2008), “Kadınlar Gününü Kutlamaya Hakkımız Var mı” (10 Mart 2007), “Türbanı Yine Gündeme Taşıdılar” (7 Mayıs 2006), “Tesettürlü Mayolar, Gülerler” (22 Temmuz 2005), “TV Kadın Programları” (21 Mayıs2005)...
Bu yazımda ise, onların dışında bir şeyler söylemek istiyorum;
Kuşkusuz, kadınlarımızın toplumumuzda kendine özgü bir yeri vardır. Gün olmuş kadınlarımızı bazen başımıza taç yapmış, bazen yermiş, bazen kıskanmışızdır. Oysa tarih boyunca, mitolojide kadınların her zaman ayrı bir konumları olmuştur. Kadınlar ve erkekler arasında, hukuk alanına da yansıyan toplumsal eşitsizlikler olduğu 1789 Fransız devriminden sonra fark edilmiştir. Fransız devriminden sonra Avrupa’da kadın hukuk düzeyindeki hakları garanti altına alınmış ve eşitlik statüsü kabul edilmiştir. Kadınlar o zamana kadar hep hor görülmüş, erkeğinin tutsağı olarak, yüzyıllar boyunca itelenip kakılmıştır.
Kadınlar ile yerli ve yabancı çok sayıda atasözleri de vardır.
Her adam bir kadının oğludur. (Rus atasözü)
Kadınları düşündüğün zaman annen aklına gelsin. (İspanyol atasözü)
Sabırlı kadın öküzü kandil ışığında pişirir. (Çin atasözü)
Kadınsız ne gün olur ne gece. (Japon atasözü)
Kadınsız ev dumansız tekneye benzer. (Yahudi atasözü)
Dünyayı adamlar, adamları kadınlar yönetiyor. (ABD atasözü)
Karısını döven, sağ eliyle sol elini dövüyor demektir. (Danimarka atasözü)
Aptal adam kadın değerini anlamaz. (Kore atasözü)
Kadın kendi başına ne gül goncasıdır, ne de diken.(Refik Halid Karay)
Kadın her zaman yaşamımızın her anında yanımızda olmuştur. Ayrıca edebiyatta, sinemada, tiyatroda, kısaca güzel sanatların her dalında kadınlar hakları olan yerleri, tırnaklarıyla söke söke almışlardır. Ancak bunları alabilmek hiç de kolay olmamış, uzun bir zaman sürecine yayılmıştır.
Türkiye’de İlerici Kadınlar Derneği 1975’de kurulmuş, ardından 1976’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Türkiye’de ilk kez bu derneğin öncülüğünde kutlanmıştır. Bunun ardından Kültür Bakanlığı Topkapı Müzesinde “Anadolu’da Kadın” sergisini açmış, 1978’de Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’ın kadın sorunlarının ele alındığı “Türk Toplumunda Kadın“ isimli kitabı yayınlamış, Duygu Asena’nın önderliğinde “Kadınca” dergisi yayın hayatına girmiştir. Bütün bu çalışmaların ardından kadın konulu sempozyumlar kulüpler, dernekler, vakıflar ve diğer yanı organlarının onları izlemiştir.
Eski Türk Tarihinde, Göktürkler, Hunlar ve Uygurlarda kadının hakanın yanında yer aldığını görüyoruz. Osmanlıda da kadınını önemli bir yeri vardı. Ancak Osmanlıda dini taassubun, baskının artmasıyla kadın ikinci plana itilmiştir. Osmanlıya batılılaşma yolunu açan Tanzimat’ın ilanından sonra yaşanan toplumsal değişimde kadın yine hakkı olan yeri belirli çevrelerde almıştır. O yıllarda bile batılılar Osmanlı kadınını hep haremin tutsağı olarak görmüştür. Ancak bu değişim daha çok İstanbul ve İzmir’deki bazı ailelerde görülmüş, Anadolu ve Rumeli kadını yine kendi yazgısıyla baş başa bırakılmıştır.
Cumhuriyetin ilanı ve büyük Atatürk’ün bu yöndeki çabaları ile Türk kadını toplumda hakkı olan yeri almaya başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan devrimler arasında, 1926’da yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu, kadının insan olarak haklarına çözüm getirmiştir. Türkiye’de kadınlar 1922 yılına kadar tıp fakültelerine alınmazken ilk kadın doktorlarımız 1928 yılında diplomaların alabilmişlerdir. Bunun sonucu olarak Türk kadını toplumda ve aile içerisinde erkeğinkine hemen hemen eş değerde eşit haklarla donanmıştır. Bunun ardından 28 Ekim 1927’de yapılan ilk Genel Nüfus sayımında kadınlarda sayılmıştır. Seçme seçilme hakkı verilmiştir. Böylece yıllardır uyutulan, insan yerine konulmayan kadınlar yeni haklar kazanmışlardır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kadınların kendilerine sağlanan haklarını, kendi öz iradeleri ile ne kadar kullanabildikleri tartışmaya açıktır...
Günümüz kadınlarına baktığımızda, toplumda haklarını savunan ve ekonomik özgürlüğünü kazanan kadınlarımız ile buna erişememiş kadınlarımızın olduğunu üzülerek görüyoruz. XXI. Yüzyılda kırsal kesimlerde aile bireylerinin tecavüzüne uğrayan kızlar, tecavüze uğrayan kadınlar, kocaların dayak attığı kadınlarla ilgili haberleri basınımızda sık sık görüyoruz.
Günümüzde Arap milliyetçiliğinin egemen olduğu dergahlarda, bağnaz ve cahil kesimler kadınları yine ezmektedir. Oysa anlamını bilmeden, anlamadan okunan Kuran’da kadınlarla ilgili hükümler; Bakara, Nisa, Maide, Araf, Nahl, İsra Muminun, Nur Ahzab, Zuhruf, Mücadele, Mümtahine Talak, Tahrim surelerinde yer almaktadır. Aydın din adamları bu konuda bağnaz kesimleri ne kadar aydınlatmaya çalışırsa çalışsın efendi babalar, şeyhlerin etkisi altında kalanları uyandıramamaktadır.
Eğitimsiz ve hoca, koca baskısı altındaki kadınlar sürekli örtünmeye zorlanmaktadır. Bunların fikir ve görüntü kirliliklerini, çağdaşı davranışlarını çevremizde görüyoruz. Oysa Kuran’ın Araf suresinde, “Ey İnsanoğulları. Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır” demektedir.
Günümüzde kadınlar üzerinde mahalle baskısı, aile baskısı var mı diye soracak olursanız?
Evet, vardır ve bu baskı her geçen gün biraz daha artmaktadır.
Her şeye rağmen yine de kadınlarımızın kadınlar günü veya bayramı hayırlı olsun derim!..
erdemyucel2002@hotmail.com
Merhaba Erdem abi,Köşenizin başlığını okuyunca aklıma ilk gelen ata sözümüz"Deliye Hergün Bayram sözü geldi...Daha sonra okudumki bugün kadınlar günüymüş..Bende kadınlar hakkında kendimce gördüklerimi ve yaşadıklarımı yazıyım dedim erdem abi.şimdi kalkıpta bütün kadınları kötülemekte istemiyorum ,çünkü benim annemde bir kadın.kadınları kısaca anlatmak gerekirse herşey kadınlar üzerine kurulmuş...Çalışan kadınlarımız,ezilen kadınlarımız,aldatılan Kadınlarımız,dövülen Kadınlarımız,vs vs.Peki bunların hepsi kimin yüzünden oluyor ?.Erkek Kadını,Kadınla Aldatıyor.Erkek kadınına çalış diye zorlamaz,kadın kendisi çalışmak ister.kadın kendi Aklı ve dır dırı yüzünden ezilir vs vs.Galiba kadınlarımızın geçmişte yaşayan atalarımızın nasıl yaşadığını hatırlaması ve okuması gerektiğini düşünüyorum.Geçmişte yaşadığımız gibi olursa kadınlarımız,ben inanıyorumki,40 yıllık evlilikler tekrar yaşanılacaktır.Bizim anadoluda halen 40 yıl evlilikler yaşanılıyor.İyiki Bozulmamış Anadolumuz var Erdem abi.Bence atalarımızında dediği gibi"Sap ile Samanı iyi ayırmak lazım .Hayvanların Önüne Yemeleri için konulan samanda çıkan Sapı Hayvanlar bile ayırıyor ve yemiyor.Beni doğuranda bir kadın olduğu için Kadınları ayırmıyorum saygı duyuyorum ve Kadınlar gününü kutluyorum erdem abi..saygılaımla.Erdal Geyikçi/Sanatcı.
Her bayanin okumasi gereken bir yazi olmus Hocam"Temennim insallah okurlar ve Mustafa Kemal Atatürk,ün kiymetini anlarlar.Tarihleri ile dile getirmissin ellerine saglik.Ne yazik,ki Mahalle baskisi vardir.Buda bana göre hanimlar kendi haklarini tanimamaktan ileri geliyor.Mahalle baskinini yapan gene Hanimlardir.
Cumhuriyet kuruldugunda bayanlara verilen haklar,Beylere verilen haklarin aynisidir.Ne yazik,ki Bayanlar Haklarini bilmedikleri icin kendilerini hep Beylerinin karsisinda ezik hissetmistir.Cumhuriyet,in kurulusundan bu yana cikar ugruna seyhlerin yalan yanlis hutbelerinde Baylari tamamiyle himayesi altina almislardir.
Not: Yanlis anlasilmasin hakiki hocalara saygim sonsuz ayriyeten iyi yetismis hocalarimiza cok saygiliyim.Iyi yetisen Bayanlarimiz ne kadar basarili olduklari kendilerini ispatlamislardir.Benim Temennim ve arzum tüm Bayanlarimiz dik durup Mustafa Kemal Atatürk,ün Kurmus oldugu Laik Türkiye Cumhuriyetine sahip cikmalaridir saygilarimla.
8 Mart "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanıyor ama nasıl kutlanıyor? Clara Zetkin, Rosa Luxemburg ve daha nice kadın önderler, kadınların emeğinin ve bedeninin sömürülmesinin önüne geçmek için mücadele ettiler. Pandora'nın Kutusundan başlayarak, 4 büyük dinin kitaplarında kadınlarla ilgili pek çok yargı vardır. Zaten o kısmı iyi özetlemişsiniz. Irak'ta 1 milyona yakın kadın ve Filistin'deki kadınların dramları içler acısı... Peki, bizim kadınlarımızın durumu nedir? Boş tencere kaynatan, çocuğuna harçlık veremeyen ve üst baş alamayan kadınlarımız ne durumda? Ancak, onları kapatarak ve emeklerini sömürerek cehennemi yaşatmıyor muyuz onlara? Büyük Atatürk sayesinde erkekle eşit hale gelen ve Avrupa'daki bir çok ülke kadınlarından çok önce seçme ve seçilme hakkına kavuşan kadınlarımız, bugün Laik, Çağdaş Cumhuriyet ve Atatürk'e nasıl bakıyor? Sizin de yazdığınız gibi "Humeyni'yi Seviyorum Ama Atatürk'ü Sevmiyorum!" diyen bir kadın, Atatürk ülkesinin kadını olabilir mi? Atatürk'ün kılık kıyafet devrimi ile kisveden kurtarılan Türk kadınları, 80 yıl sonra neden kendi kendilerini kisveye sokuyorlar? Gazetedeki habere göre 30 bin kadın genelevde çalışmak için sertifika sırası bekliyormuş? "Eşim benden başka 3 kadın daha alma hakkına sahiptir, dilerse alabilir?" diyen bir avukat kadının Atatürk Türkiye'sinde yaşadığına inanabiliyor musunuz peki?