26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Kapalı Kapılar Ardındaki Görüşmeler?

Devletleri yönetenlerin kapalı kapılar ardında yaptıkları görüşmelerin ara sıra da olsa gündeme taşınması olağan hallerdendir. Çoğu kez kapalı kapılar ardındaki konuşmaları, karşılıklı verilen sözler toplumlarda merak uyandırırsa da, neyin ne olduğu kısa zamanda ortaya çıkar. Bunların bazıları iktidara yakın olanlar tarafından basına sızdırılır veya servis edilir. Bazıları da gazeteci cingözlüğüyle ortaya çıkarılır. Böylesine pek çok örneği de son yıllarda sıkça yaşadık…

Kapalı kapılar ardından devleti yönetenlerin görüşme yapıp yapmama olasılığına gelince; Kuşkusuz, devleti yönetenlerin bu tür görüşmeler yapmaları doğaldır. Devletin iç ve dış politikası dikkate alınacak olursa böyle yapılması bir bakıma doğaldır. Topluma veya basına hiç mi bilgi verilmez sorusuna gelince; büyük olasılıkla verilir ama her şey uluorta söylenmez… Özellikle dış politika konularında diğer devlet başkanları ile kapalı kapılar ardında, görüşmeler yapılmışsa bunlar iç politikaya yansıtılmamalı, oy kaygısına endeksli olmamalıdır. Devletin yüce menfaatleri söz konusu olduğunda, dış politikada uzmanlaşmış, deneyimli ve derin bilgileri olan büyükelçiler “monşerler” diye aşağılanması yerine onlardan görüş veya bilgi alınması ise çok da yararlı olur…

Türkiye’nin dış politikasındaki en büyük eksikliği de buradan kaynaklanıyor. Yanlış giden bir şeyler varsa en azından monşerlerden (!) bilgi alınmalı veya bunu onurumuza yediremiyorsak, hiç olmazsa onların basına verdiği bilgilerden yararlanmak yerinde olur diye düşünüyorum. Halkın veya liderlerin seçimiyle iş başına gelenlerin nedense bu konuda eğitimli veya deneyimli olmaları bizde pek dikkate pek alınmaz. Seçimi kazanan herkes kendisini allame-i cihan sanır!...

İşte en büyük yanılgımızda buradan kaynaklanıyor…

Son günlerde adamakıllı tırmanan ve şimdi nasıl çözeriz diye kara kara düşündüğümüz Türkiye-İsrail gerilimi de bunun en tipik örneği olarak, belki de ileride devletler hukuku veya dış ilişkiler konusunda eğitim veren fakültelerimizde ders konusu olacaktır…

Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilmesinin nedeni hemen herkesçe malum!.. Temcit pilavı gibi bir kez daha yinelemeye gerek yok… İsrail ablukası altındaki Gazze’ye zorla girmeye çalışan Mavi Marmara Gemisinde çıkan çatışmada pisipisine ölen dokuz kişi, Arap’tan yana Hamas’a yakın tavır koymalar… İran’dan yana girişimler başta ABD olmak üzere AB ülkelerini karşımıza almamıza neden olmuştu. Bizimle birlikte davranan Brezilya da görüşünde ısrar etmemişti!.. Ardından İsrail ile askeri ve ekonomik ilişkilerin, meşhur “van minut” olayından sonra askıya alınması da gerginliği daha da tırmandırmıştı. İki ülkenin liderleri diploması de yeri olmayan sözlerle birbirlerini suçlamış, itham etmişti.

Ne olduysa, nasıl olduysa beklenmedik anda Türkiye Dışişleri Bakanı ile İsrail Ticaret Bakanı Başbakan’ın Toronto toplantısına katılmasından sonra Brüksel’de birden kapalı kapılar ardında herkesten gizli görüştüler. Brüksel’in Grand Place yakınlarındaki bir otelin süitinde iki bakan rezervasyonlarını farklı isimlerle yaptırarak büyük bir gizlilik içerisinde bir araya geldiler. Ne garip ki, bu toplantıdan orada bulunan ne Türk bakanlarının ne de İsrail hükümetinin haberi vardı. Bu görüşmeden sonra İsrail Başbakanı Lieberman’ın bilgisi olmadığı (!) koalisyon hükümetinin bile çatırdadığı dış basında yer alan haberler arasındaydı… Ne gariptir ki, Türkiye’nin bu buluşmayı, bir süre gizlenmeye çalışılmasına rağmen İsrail gazetelerinden öğrendiği söyleniyor.

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kendi başına böyle bir girişimde bulunabilir miydi? Aynı şekilde İsrail Ticaret Bakanı Ben Eliezer yapabilir miydi?

Hiç sanmıyoruz…Hele hele Türkiye’de Başbakan’ın haberi olmadan hiçbir şey söylenemez ve hiç bir yere de gidilmez!...

Taraflar ne konuştular?

Gereksiz sürtüşmeden geri adım mı atıldı mı?

Türkiye İsrail’den Mavi Marmara için özür dilenmesini ve ölenlere tazminat verilmesini istiyor. İsrail buna yanaşmıyor? Sakın gelme denilen yere gidersen olacakları kabullenmek gerekir diye düşünenler de var. Bazılarına göre ölenler, kahraman veya şehit!.. İsrail ikaz ettiğine göre neden özür dilesin diyenler de az değil… Tazminatı da o insanları oraya, olacakları bile bile kim gönderdiyse onlar ödemelidir. Şimdi önceki yazımdan ötürü bana İsrail’in avukatı, Siyonist uşağı diye mail atanlar olayları objektif olarak düşünüp aynı şekilde yazılanları okumalarında yarar var derim. Türkiye’nin bu konudaki en haklı isteği ise olaya objektif bakacak bir komisyonun kurulmasıdır.

Acaba kapalı kapıların ardından her iki devlete birileri, barışın aradaki sorunları hemen çözün, ikinizde bana lazımsınız mı dedi? Yoksa liderlerin kulağını mı çekti!.. Onu da bilemeyiz…

Acaba kim dedi? Ne dedi?

İşte bütün mesele de bu soruların yanıtlanmasına kaldı!..

Türkiye ile İsrail birbirlerini bir çırpıda kesip atamazlar. Hiç yoktan çıkarılan gerginlikte iki devletin de ne çıkarı ve ne de menfaati vardır. Türkiye ABD ve AB ülkelerinde güçlü bir lobisi olduğunu ve karşısına almak istemediğini de bilmek zorundadır. Aynı şekilde İsrail’in Türkiye’den çıkarları vardır… Kaba tabirle iki testiyi birbirine çarpsanız biri kılırsa diğeri da çatlar… ABD’de büyük sayıda yaşayan Türkler olmasına rağmen onların orada etkin bir lobi kuramayışı da bizim eksikliğimizdir.

Şimdi sormak gerekmez mi; çıkarılan bunca gürültüye ne gerek vardı? Karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan dış politikada politikacılar içeride başka dışarıda başka sözlerle neden birbirlerini itham ettiler?

Arap ülkelerinin sesi çıkmıyor da bizler neden Arap’tan çok Arapçı oluyoruz? Onu da anlayabilmek mümkün değil!..

Kapalı kapılar ardında neler konuşulduğunu da merak etmemek elde değil; herhalde orada ABD’nin Gana’ya elenmesi, Türkiye ile İsrail’in kupaya katılamaması gibi nedenler konuşulmadı!...


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 14 Temmuz 2010 Çarşamba 11:35:15
Güncelleme :17 Temmuz 2010 Cumartesi 11:30:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?