18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kıbrıs Çınarını Yitirdi...

Ne garip tecelli ki, iki büyük efsaneyi birden yitirdik. Her ikisinin ölümü aynı güne denk geldi. Biri Kıbrıs’ta Türk varlığının yok olmasını önleyen Rauf Denktaş, diğeri de Rum kökenli olmasına rağmen çoğumuzdan çok daha Türk olan Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis…

Bu iki ulu çınarın yaşamları boyunca birbirleri ile karşılaştıklarını iki üç kelime konuştuklarını hiç sanmıyorum ama aramazdan ayrılışlarında birlikte anıldılar.

Tanrı her ikisine de gani gani rahmet eylesin…

Kıbrıs’ta Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım servisinde tedavisi süren KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın, 88 yaşında solunum ve kalp yetmezliğinden yaşamının son dakikalarında bile Kıbrıs’ın bağımsız bir cumhuriyet olduğunu söylediği, basında yer alan haberler arasındaydı.

Türkiye Cumhuriyeti için Atatürk neyse Kıbrıs içinde Denktaş oydu…

Tanrının topluluklarına lütfu olan bu iki büyük adamın kıymeti bilindi mi?

Tartışılır…

Şöyle bir çevrenize bakın ne demek istediğimi anlarsınız.

Denktaş tüm yaşamını, Osmanlının tutarsız politikası yüzünden kaybedilen Kıbrıs’ta yaşayan Türk toplumunu özgürlüğüne kavuşturmak, Rumların yanında ikinci sınıf vatandaş olmalarına karşı çıkarak harcadı… Yok olmaya yüz tutmuş Kıbrıs Türklerinden bir millet yarattı… Kısacası efsaneleşmiş bir liderdi.

Seveni de, çıkarları bozulduğu için sevmeyeni de vardı. Siz bakmayın cenaze törenlerindeki timsah gözyaşlarına.

Kıbrıs’ı Yunanlaştırmak isteyenlerin karşısına kader arkadaşı Dr. Fazıl Küçük ile birlikte çıktı, kader arkadaşı ondan önce yaşamını yitirince yalnız kaldı, mücadelesini tek başına sürdürdü. Denktaş mücadelesinde başarılı olmayıp, ada Yunanlaşmış olsaydı ne olurdu?

Bunun için haritayı önümüze alıp bakmakta yarar var; Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki kıyıları çepeçevre Yunan adalarıyla çevrilmiş durumda. Çanakkale Boğazı dışındaki Gökçeada ile Bozcaada dışında hiçbir şey yok. O iki adanın da, Lozan’da İsmet İnönü sayesinde kurtarıldığı bilinmelidir… Midilli, Sakız, İstanköy, Sisam, Rodos ve biraz uzakta kalmasına rağmen Girit’ten vazgeçtik ama Kaş’a iki kilometreden daha az uzaklıkta, kıyıdan insanlarının görüldüğü Meis adasına ne demeli?

Osmanlı’nın beceriksiz politikası, batıya boyun eğişiyle başlayan, 1912 Balkan Savaşı öncesi ve sonrasında dünyada benzeri olmayan tablonun ortaya konulmasının sorumluları kimler?

Günümüzde bile hala tarih bilincinden yoksun, Osmanlı’yı savunan, padişahlık özlemini çekenler nedense sus pus oturup, Atatürk’ün bizlere kazandırdığı özgürlüğün farkında bile değiller. Bizler hala Ege ve Akdeniz’deki bu garip tablo yerine, padişahlar içki içerdi, içmezdi tartışmaları yapmıyor muyuz?

Kıbrıs olayları Demokrat Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte 1950’li yıllarda başlamıştı. Ada’daki Rumlar azınlıktaki Türkleri ortadan kaldırmak, yok etmek ve Kıbrıs’tan kaçırmak için silaha sarılmışlardı. Arkalarına batıyı, dost bildiklerimizi ve Yunanistan’ı almışlardı. Londra’da yapılan antlaşmaya rağmen başta ABD ve İngiltere olmak üzere Türkiye’nin adaya müdahalesini engelliyorlardı. Bıçak kemiğe dayandığı, adada Türklerin katledildiği ortamda bile ABD Başkanı Johnson’un ikazıyla bir şey yapılamıyor, mitinglerle sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Türkiye’nin karışık siyaseti içerisinde bereket ortaya Ecevit çıktı da 1974 barış harekatı yapıldı, adadaki Türk direnişçilerle birleşildi, Kuzey Türk Cumhuriyeti kuruldu.

Yeri gelmişken sormaya hakkımız var sanırım; Müslüman diye peşlerinden koştuğumuz, Arap ülkelerinden kaçı Kuzey Türk Cumhuriyeti’ni tanıdılar… Sözüm ona dost bildiğimiz (!) batıyı hiç hesaba katmıyorum.

Böylesine karmaşık ortamda Rauf Denktaş ortaya çıktı, bir yandan adadaki Rumlarla, bir yandan batılılarla uğraştı. Hepsinden acısı da Ana vatandaki siyasilerle de uğraşmak zorunda kaldı. Türkiye’deki bazı çatlak seslerin “verelim kurtulalım” deyişlerine de karşı çıktı. Son olarak batılılar 2004’te bir Annan Planı düzenlemişlerdi. Plana göre adadaki Rum ve Türk tarafında referandum yapılacak her iki taraf evet derse adada tek devlet oluşacaktı. Kısacası Denktaş’ın yıllar yılı yaptığı mücadele sıfırlanacak, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarihe karışacaktı.

Köprülerin altından çok sular geçmişti; mücadeleye katılan ada Türkleri yaşlanmış, yerlerini bilinçsiz ve çoğu Anadolu’dan getirilen insanlar almıştı. Türk kesiminin “evet” demesi için bazıları kolları sıvadı; vaatler birbirini izledi. Herkese AB pasaportu verilecek, Avrupa’ya gidenlere iş bulunacak, adada kalanlar Rumların boyunduruğunda refah içerisinde yaşayacaklardı!..

Rauf Denktaş deneyimli, akıllı bir siyasetçiydi, bu tezgâhı fark etmişti. Ada’nın Rumlaşması için engeldi. Siyaset çarkı işledi ve Cumhurbaşkanı Denktaş’ın yerine her şeye “evet” diyecek M.Ali Talat bulundu, az farkla da olsa seçimi kazandı. Referandum yapıldı, Türk kesimi “evet” derken, Rum kesimi beklenmedik şekilde “hayır” deyince Annan tezgâhı beklenmedik şekilde bozulmuş oldu.

Rauf Denktaş’ın yaşamı hep zorluklar ve tehlikeler içerisinde olmasına rağmen inatçı mücadelesinden hiç taviz vermedi. Kıbrıs davası için kelle koltukta mücadele etti. Sonunda bazıları onu Cumhurbaşkanlığı koltuğundan bile indirdiler. Son cumhurbaşkanlığı seçimine belki de gördüğü baskıyla katılmadı…

Bundan sonra ne olur bilinmez ama inşallah ada halkı bir daha onun gibi bir devlet adamını aramak zorunda kalmaz…

Bugün, sonradan adalı olanlar dışında kökten Kıbrıslı olanlar yitirdikleri atalarına içtenlikle ağlıyorlarsa bu hiç de boşuna değildir…


erdemyucel20002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 18 Ocak 2012 Çarşamba 13:25:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.21.xxx Tarih : 19.01.2012 18:27:18

Gücünü çoktan yitirmiş Osmanlının politikalarında tutarlılık aramak zaten söz konusu olamaz. Balkan Savaşında Türk güçlerini en sert şekilde vuran Bulgarlar açısından çok kısa bir ön bilgi vereyim. 1340’dan Osmanlıların Meriç ötesinde Filibeyi istilalarından başlayarak Balkanlara yayılmışlar; 1362’de Sofyayı zaptetmişlerdir. Başka bir emperyalist güç Avusturya ile Osmanlıların tepişmeleri Balkan topraklarını harabe haline getirmiş. Dolayısiyle yerli unsurların huzursuzluğu ve içine düştükleri sefalet, çocuklarının devşirme alınışının birikimi XVII. asır sonralarında isyan girişimlerine yol açar. 1774 Küçük Kaynarca antlaşması ile daha başka bir emperyalist güç Rusyanın, diğer Balkan Ortodoks Hrıstiyanları gibi himayesine (!) almaya çalıştığı Bulgarlar 1794’den itibaren, kendi yöresinde belli bir otorite kurmuş yerel feodal Beylerinden Pazvantoğlu ve Kurcali’nin önderliğinde ciddî bağımsızlık hareketine girişirler. Napolyon savaşlarından sonra Rus Çarı Aleksandr I.in “”Kutsal İttifa ilkesi” çerçevesinde artık Hrıstiyan Avrupa ülkeleri, Osmanlıda ezilen Hristiyan tebaaya iyice sahip çıkmaya başlarlar. Papazların bağımsızlık söylemleri bir çok piskaposlukları bağımsız harekete sevkeder. Önce Mora, Navarin Deniz Savaşı ile kurtarılır; Bağımsız Yunanistan kurulur. Rusların verdiği göz dağı ile 1830’da Yugoslavlar da tam özerkliklerini kazanırlar. Bulgaristanda ise Georgi Mamarçev, Georgi Rakovski,Panayot Hitov, Hacı Dimitir, Stefan Karadja liderliklerinde küçük küçük çıkan isyanlara rağmen bağımsızlığın gecikmesinde Yunan piskaposlukları ile uzlaşmazlığının rolü vardır. Asıl büyük ayaklanmalar Vasil Levski,Hrısto Botev ve Lyuben Karavelov önderliklerindeki zamanı iyi hesaplanmamış MAYIS. 1876’da çıkanlardır. Bulgaristan içinde aktit olan Levski’yi Türkler yakalayıp idam ederler. Bulgarların ulusal şair kabûl ettikleri Hrısto Botev, 27 yaşında, Osmanlı askerleri ile çarpışıken öldürülür. Filibe yakınlarında 15.000 Bulgar, Osmanlı hesabına çalışan Pomaklar (Müslüman Bulgarlar), başıbozuklar (milisler) ve yöreye sonradan yerleştirilen Çerkesler ve Tatarlar tarafından katliâma uğratılır. 58 kasaba, beş manastır tahrip edilir. Bu katliam Avrupada çok menfi bir akis yaratır. Oscar Wilde bu katl-iâmı lanetleyen şiirler yazar,. O sırada Birleşik Krallık Başbakanı olan d’Israel'i’nin muhalifi Devlet Adamı (ve çeşitli tarihlerde başbakanlık yapmış olan) Gladstone’a “Bulgarların korkuları ve Doğu Meselesi” adında 62 sayfalık bir broşürle “Türklerin Dünyadan tasfiyesini önerme fırsatı verilir. 1877’de çıkan diğer Balkan ülkelerinin ittifakını almış Rus-Osmanlı Savaşında Sırp ordusuna gönüllü girmiş binlerce Bulgar gönüllü vardır. Rus ordusu, Çatalca’ya dayanması ile Ayasfefanos anlaşmasında bir Bulgar prensliği kurulmasını Osmanlıya dikte eder. 1879 Şubatında bağımsız Bulgar Devleti kurulacaktır. Demek ki bağımsızlık talebinin ilelebed yansıma bulmaması olanak dışıdır. Ve Bulgarların dinmeyen öfkeleri de Balkan savaşında patlar. Sayın Mükremin Barut'un isabetle saptadığı gibi Türkler ondan sonra "Ulus Devleti" kavramının varlığından (o da yarımyamalak) haberdar olurlar. Fakat bu kadarcık bilinç de, zabitine, memuruna maaş vermekden aciz Enver Paşanın Cihan fatihi olma hülyalarına kurban edilir. Artık o arada Kıbrıs'ın lâfı mı olur?

Adanın hâkimi İngilizle EOKA tedhhişine karşı Türk polislerini kullanır. Yunalıların İngilizlere karşı bağımsızlık savaşına kıbrıslı Türkler katılmaz. Dede Papaandreu bu kozu kullanacaktır. Tanrı gani gani rahmet eylesin Rauf Denktaş'ın tek başına çabaları elbette istenilen sonucu vermeyecek. Toprak işgâli ile askerî açıdan öğünsek de hem Yerli Kıbrıslı Türklerin soğuk bakışı, hem Dünyadaki Kıbrıs Türk Devletinin tanınmasındaki yalnızlığımız  yanında bu işgâlin Türkiyeye ekonomik olarak pahalıya patlaması gönlümüzü hiç doyurmayacaktır.


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 19.01.2012 00:11:41

Sayın Erdem Üstadım size ne olmuş böyle? izniniz olursa öncelikler makalenizde yer alan ve gerçeklerle örtüşmeyen ifadelerlinize karşılık bulmaya çalışayım. Dört sene Kıbrıs'a her hafta uçan bir öğretim görevlisi olarak gördüklerimi aktarayım. Takdir sizin ve okuyucuların olsun.

1. Adaya sonradan gelen Türkler; Denktaş'ı, adalı Türklerin Denktaş'ı sevdiğinden daha çok severler. Neden mi? Bunların çoğu Anadolunun yoksul köylüleriyken,  Denktaş sayesinde adaya göçmüş ve ekonomik durumlarını düzeltmişlerdir. Pek çoğu 1974 Kıbrıs çıkarmasına katılmış gazilerimizdir. Şimdi torun tosun sahibidirler. Degil kendileri, kendilerinden gelen jenerasyonun  tüm  fertleri, öldürseniz bile, Denktaşın partisinden başkasına oy vermezler.

2. Kökten adalı olanlar; Kıbrısta asgari ücretin Türkiye'nin üç misli olmasına rağmen, güney kesimde kişi başına düşen milli gelirin daha yüksek olmasından dolayı, durumlarından hoşnut değillerdir.Türkiye'den sürekli ekonomik yardımlar gitmektedir. Bu yardımların, kullanılma biçimini denetleyen bir "YARDIM HEYETİ" vardır. Üretime yönelik olarak kullanılması çabaları vardır, ama, açık kapatmaktan üretmeye pay ayırabildiğini sanmıyorum.

4. Cennet adada üretim durmuş, hizmete dayalı sektör büyümüştür. Eskiden hayvancılık ve tarım yapanlar, şimdilerde hizmet sektöründedirler. Adada oteller, kumarhaneler, gece kulüpleri ve üniversiteler vardır.

5. Sanırsınız ki, yukarıda saydığım ilk üç sektör adaya para yağdırıyor. Ama kazın ayağı öyle değildir. Ambargodan dolayı yerli turist dışında adaya kimse uğramamamaktadır. Yabancı ülkelerden, üniversitelere gelen akademisyenler önce Güney Kıbrıs kesimine inmekte, kara yoluyla Türk kesimine geçmektedirler. 

6. Kuzeyde, yani Türk kesiminde, adalıların "RUM KOÇAN(L)I" dedikleri, yani güneye göçen Rumların, arsa ve konutları yani gayrimenkulleri vardır. Bunlar üzerinde hiç bir şey yapılamamaktadır.

7. Adada istikrar biteli çok olmuştur. Ne zaman geriye geleceği ise bilinmemektedir. Ada halkı bu nedenle tedirgindir.

8. Elime Kıbrıs Türk Kesimin'de İngilizce olarak basılmış bir gazete geçmişti. Ana haberin iri puntolalarla atılmış başlığı şöyleydi. "ANNAN PLAN FOR CYPRUS IS REMEDY" Çevrisi şöyle KIBRIS İÇİN ANNAN PLANI ÇAREDİR.

Ama sanırım bu plana Türk tarafı itibar etmedi. Talat Cumhur başkanı olarak seçildiğinde, güney kesimiyle müzakerelere başlamıştı. Ama o tarihte, kuvvet komutanı olan Başbuğ, Talatı sigaya çekmek için adaya gidip onunla görüştü. O tarihten itibaren bu görüşmeler de akamete uğradın ve Talat pasif ve dolayısıyla başarısız bir başkan olarak dönemini kapattı.

Yukardaki bir cümleniz şöyle diyor; "Osmanlı'nın beceriksiz politikası, batıya boyun eğişiyle başlayan, 1912 Balkan Savaşı öncesi ve sonrasında dünyada benzeri olmayan tablonun ortaya konulmasının sorumluları kimler?"

1. Allah aşkına böyle yapmayın. Daha doğrusu zaten okuma alışkanlığı çok olmayan  gençlere yanlış bilgi vermeyin. 1908 İkinci Meşrutiyet'in ilanıdır.  Enver, Talat ve Camal paşanın başını çektiği İttihat ve Teraki iktidardadır. Padişah; şimdiki Cumhurbaşkanı gibi onay mercidir.  İttihat ve  Terakinin geliştirdiği Türk milliyetçiliği, kısa sürede karşı tezini yaratmıştır. Yani slav, arnavut ve grekler de kendi ulusal kimliklerini ortya çıkararak başkaldırmışlardır. Balkanlardaki topraklarımızın yüzde yetmişi, bir  hafta on gün gibi kısa bir sürede elden çıkmıştır. 

Alman ordusu hayranı olan, onun disiplinine ve yenilmezliğine inanan Enver paşa ülkeyi Birinci Dünya Savaşına sokmuştur. 1912 de Osmanlı Devleti vardır ama savaşın sorumlusu İktidarda olan, yani hükümet olan İttihat ve Teraki partisidir. Ne tekim yenilgiden sonra, liderleri ülkeden kaçmak zorunda kalmışlardır.Saygılarımla.K. Mükremin BARUT


Yılmaz Ergüvenç IP: 78.176.118.xxx Tarih : 19.01.2012 12:13:42

Saygıdeğer meslektaşım Mükremin Barut Üstadımın yorumunda, eskilerin deyimiyle bir ''takdim-tehir'' hatası var. Osmanlı'dan ayrılan Balkan ülkeleri İttihat-Terakki'nin milliyetçilik tezinden karşı tez yaratmış değil, aksine Balkan ülkelerindeki milliyetçilik akımları İttihat-Terakki'de karşı tez yaratmıştır. Yunanistan Yarımadası ve Balkanlarda milliyetçilik hareketleri ve isyanlar daha XIX. yüzyılın ilk yarısında başlamıştı. İlk Yunan devleti 1832'de kurulmuş, 1844'te anayasalarını yapmışlardı. 1866 Girit ayaklanması sonucunda 1897'de Girit muhtariyet kazanmıştı. Bulgar isyanı da 1850'lere dayanır; 1912'de tam bağımsızlıklarını elde ettiler. İttihatçılar ise ancak 1909'da Meclis çoğunluğunu elde ettilerse de iktidar olamadılar. İttihat-Terakki'nin iktidar yılı 1914'tür. Değerli kardeşimin bu hatırlatmalarım için beni mazur göreceğini umuyorum.   


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 19.01.2012 12:39:35

DÜZELTME

Hızlı yazdığım için son parağraftan birinci dünya savaşına girişimiz, 1912 gibi anlaşılmış. Bu tarih 1914 tür.

Almanların, GOBEN ve BRESLAU gemileri Rusyayı ( Henüz SSCB olmamış) karadenizden vurmak için boğazlardan geçmesi gerekmişti. İttihat Teraki Parrisi ve onun uyanık liderleri, her iki gemiyi satınalmış kabul ederek boğazlardan geçmelerine kolaylık sağlamışlardır. Gemilerden birinin adı MİDİLLİ, diğeri ise YAVUZ oalrak değiştirilmiş, alman gemicilerine fes giydirilerek Rusya kıyıları topa tutulmuştur. Boylece devlet olarak Osmanlı fiili olarak savaşa katılmıştır.

K. Mükremin BARUT


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 19.01.2012 20:54:17

Yılmaz Ergüvenç ve Teoman Törün üstadım, yazdıklarınızdan oldukça aydınlandım.  Çok teşekkür ederim. 1908 ve 1914 tarihleri arasındaki kesim benim için netleşti. Teoman üstadımın dolu dolu tarihi bilgilerinden nemalanmamın yanında, son paragrafında yapmış olduğu Kıbrıs ile ilgili tahlili, başından sonuna söylememek istediğim şeylerin tercümanı olmuş. Hem en bilimsel ve hem de en anlaşılır bir dil ile. K. Sevgi ve Saygılarımla. K. Mükremin BARUT


Yılmaz Ergüvenç IP: 78.176.118.xxx Tarih : 19.01.2012 18:21:32

Mükremin üstadım. Tabii ki 2. Meşrutiyetin ilanı İttihatçıların baskısıyla olmuştur ve tarih 23 ve 24 Temmuz 1908'dir. Ne var ki Meclisin açılışı ve Anayasanın kabulü 17 Aralık 1908'i buldu. O zamanlar Talât Bey gibi bir posta-telgraf başkâtibinin sadrazam olması düşünülemiyordu (Hüseyin Cahit'in bir makalesinden). Sait Paşa sadrazam oldu ve kabineyi kurdu. Kabinesinde İttihatçılardan Cavit Beyi Maliye Nazırı, Talat Beyi Dahiliye Nazırı yaptı. Sizin haklı olduğunuz yan İttihatçıların hükümet üzerinde baskılarının devam etmiş olduğudur. Ancak sonu gelmeyen başkaldırılar ve de İtilâfçıların şiddetli muhalefeti ile her iki nazır ve hükümet istifa etmek zorunda kaldılar. İttihat-Terakki'nin tek başına hükümet olması, Talat Beyin Paşa yapılması ve sadrazam olması ve de ülkeyi felâkete sürüklemesi 1914 yılından sonradır. (Bu ortamı yaşamış babamın anı ve notlarından).  Sevgi ve saygılarımla,  


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.44.xxx Tarih : 19.01.2012 14:49:56

Yılmaz üstadım katkılarınız ve eleştrilerinizden dolayı teşekkür ederim. Ben Birinci Meşrutiyeti 1908 bilirim. Aynı zamada İttihat Terakinin iktidar oluşu da bu tarihtir. Sizden sonra vikipedia dan da baktım. O da beni doğruluyor.

Bence; 1789 Fransız İhtilalinin getirdiği Ulus tsnımı, Ulus Devlet kavramları tesiriyle dünyada gelişen ulusal başkaldırılar için, hangisi önceydi ve hangisi bir diğerini tetiklemişti ayırd etmek çok zor. Netice; jön Türklerin kendilerini Türk olarak tanımlaması ile bağlı ulusların farklılıklarını ortaya çıkarmaları neden sonuç ilişkisi olarak biri ötekini kovalamış olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla. K. Mükremin BARUT


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.15.xxx Tarih : 18.01.2012 17:30:53

Ellerine saglik Hocam"Evet gercekten Kibris icin bir cinardi,Rahmetli Rauf Denktas.Bugün KKTC varsa Rahmetli olanlar,Dr.Fazil Kücük,ve Rauf Denktas,in sayelerinde vardir.Her ikisine,de Tanri gani gani rahmet eylesin.Her ne hikmetse bu islam ülkelerinde genelde vardir.Meyve veren agac taslanir derlerdi Atalarimiz.Cok dugru söylemisler.

Türkiye Cumhuriyeti var olusunda,Dahi Mustafa Kemal Atatürk,ün hankinda inkara varan konusmalar var.Ismet Ünönü ayni,ve diger silah arkadaslarinin hakkinda bazi kötü iddialar yapilmistir,ve halen yapilmaktadir.Ayni sekilde Dr.Fazil Kücük,ve Rauf Denktas,in Kibris icin verdikleri mücadeleyi kendi milletinden inkar edenler vardir.Bilip bilmeden bu tür inkarcilarin neden böyle bir yola bas vurduklari anlamak mümkün degil.

Genclik yillarina ayak uydurmaya basladigimiz zaman Rahmetli Lefter Kücükandonyadis,in Maclarini Tv.Olmadigi dönemlerde radyodan dinlerdik.Kendisi bir Yunan asilli olmasina ragmen,Tüklügü benimseyip Türkiye,ye hizmet vermesi takdire sayan,dir.Türkiye ve Fenerbahce,ye yaptigi hizmetleri ortadadir.Topragi bol mekani cennet olsun.Tüm sevenlerin,de basi sagolsun saygilarimla.