2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Kıssadan hisse; Kurtla kuzu hikayesi!..

Hepimizin bildiği meşhur bir hikâye vardır, yeri geldi tekrarında yarar var sanırım; Kurtla kuzunun hikâyesi…

Bir dağın yamacında yukarıdan aşağıya doğru akan bir dere varmış. Kuzunun su içtiği derenin tepesine bir gün aç bir kurt gelmiş, aşağıdaki kuzuyu görünce iştahı kabarmış ve ona seslenmiş;

-Suyumu bulandırıp pisletiyorsun, böyle yaparsan gelir seni yerim.

Kuzucuk şaşırmış;

-Aman kurt kardeş ben senin suyunu nasıl bulandırırım. Suyun aşağısındayım, su yukarıdan, senin olduğun yerden akıyor.

Kurt suyu kuzunun bulandırmadığını biliyorsa da onu yemeyi kafasına koymuş, Niyeti onu yemek ve bunun için de haklı olduğunu bütün çevreye göstermekmiş.

-Sana suyumu kirletiyorsun dedim. Fazla söz istemem. Bu yüzden seni yiyeceğim.

-Senin niyetin beni yemek, suyu bahane etme…

-Onu bunu bilmem hem sen geçen yıl bana küfretmiştin.

-Nasıl olur geçen yıl ben dünyada bile yoktum sana nasıl küfredebilirim.

-Küfreden sen değilsen kardeşin etmiştir.

-Benim kardeşim yok ki…

-O zaman senin soyundan biri küfretmiştir. İşiniz gücünüz çobanlarınızla köpeklerinizle beni çekiştirme. Şimdi onlar birleştiler, söylediklerinizin hepsini bana anlattılar… Artık haddinizi bildirmek zamanı geldi.

Hikâye burada bitiyor, kurdun kuzuyu yiyip yemediğini bilmiyorsak da güçlünün hep haklı olduğu apaçık ortada…

Günümüzdeki Suriye’nin yaşadıkları da bana nedense bu öyküyü hatırlattı. Türk halkının büyük çoğunluğu savaşa hayır derken Ortadoğu’nun bu bölgesinde Akdeniz’de savaş tamtamları çalıyor. Dünyanın güçlü ülkelerinden bazıları uzun süredir dışarıdan yapılan kışkırtmalar sonucu iç savaş yaşayan Suriye’yi kurtla kuzu hikâyesinde olduğu gibi yemek peşindeler. Ellerinde kimyasal silahlar olduğu iddia edilen (!) Irak, Libya ve Mısır’dan sonra, bir bahane üretilerek yenilme sırasının Suriye’ye geleceği biliniyordu. Ola ki Suriye’de emperyalizme yem olursa sıra kime gelir? Bizleri Allah korusun demekten başka bir söz aklıma gelmiyor.

ABD şimdiye kadar yetiştirip yönlendirdiği Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde ki diktatörlerle işleri bitince onları birer birer yok ettiğini bilmeyenimiz yok sanırım. Anlaşılan sıra Beşşar Esad yönetimine gelmiş…

Suriye, daha önce Irak’ta olduğu gibi halkına kimyasal silah kullanmakla suçlanıyor. Kimi kullandı diyor, kimi kullanmadı diyor, kimi de ölen çocuklara ekranlarda ağlıyor. Kullandı mı kullanmadı mı bilinmez.

Basından öğrendiğimiz kadarıyla eller tetikteymiş, hedefe kilitlenmiş. Gazeteler tarafların güçlerini sayfalar dolusu resimlerle yayınlıyor. Türkiye’yi komşularıyla karşı karşıya getiren Dışişleri Bakanı “Cumhuriyet tarihimizin en kritik süreci yaşanıyor. Ucuz politika yapmayın” diyor.

Emri olur.

Bu ne biçim savaş planı, benim bildiğim savaş stratejileri ve planları gizli olur. Her şey apaçık ortada. Pentagon’un savaş planına göre Tomahawklar 50 hedefi vuracak, yıkacakmış. Libya’da yapıldığı gibi ABD ve İngiliz deniz ve hava kuvvetleri işi bitirecekmiş. Ne var ki beklenen olmadı, İngiliz Parlamentosu karşı çıkıp ABD yalnız kalınca Obama da yan çizmeye başladı. Beklenildiği gibi Türkiye yine yalnız başına kaldı. Bakalım şimdi ne yapacak? Dış politika, iç politikada olduğu atıp tutmayla yürümez. Başbakan’ın yapacağı en doğru hareket kendisine uluslararası deneyimi olan yeni bir Dışişleri Bakanı seçmek olmalıdır.

Anlaşılan öldürerek, bombalayarak, füzeler savurarak çoğunluğu Şii İslam ve Sunni İslam olan Müslüman Suriye halkına, Beşşar Esad’a ders verilecek. Müslüman Türkiye de bunda taraf olacak!.. Suriye’nin olası saldırısına karşı Türkiye’yi Tunç filo koruyacakmış. Demek Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna sahibiz diyenler yanılmış, baksanıza biz de saldırıya değil korumaya geçmişiz!

Bazıları sevinmesin; ABD’nin amacı Esad’ı devirmek değil ders vermekmiş!

Suriye’nin Irak ve Kuzey Afrika ülkeleri gibi kolay yenilir yutulur lokma olmayacağı açıktır. ABD 72 saatlik operasyondan söz ederken Suriye’nin elindeki Buk-M2 hava savunma sistemi karşısında zorlanacağı da açıktır. Nitekim Rus Interfax Ajansına konuşan bir Rus yetkilisi; “Eğer ABD ordusu ve NATO Suriye’yi vurmaya karar verirse bu onlar için hiç de kolay olmayacak. Suriye’nin kendini savunabilecek hava savunma sistemleri saldırıya karşılık vermekte zorlanmayacaktır.” Diyor.

Bu sistemle Suriye bizim uçağımızı düşürmüş, bir iki sözlü tehditten başka bir şey yapamadığımız da unutulmamalıdır. Suriye’ye karşı operasyon düzenlenecek olursa Türkiye yalnızca lojistik güvenlik ve istihbarat verecekmiş! Kısacası sen üsleri bize kullandır gerisine karışamazsın deniliyor. Bir zamanlar Turgut Özal’ın övündüğü bir ver beş al politikası daha o zaman iflas etmişti.

Ortadoğu’nun karmakarışık konumunda, Suriye’ye saldırılacaksa İran hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Sıranın kendisine gelebileceğini düşünen İran çıkarları doğrultusunda Beşşar Esad’ın yanında olacaktır. Ortadoğu’nun karmakarışık konumunu veya çözümü güç sorunlarını şöyle bir sıralayalım:

Beşşar Esad, Mısır’daki Müslüman Kardeşlere karşı…

Müslüman Kardeşler ABD ve Musi’yi deviren Sisi’ye karşı…

Körfez ülkeleri, Mısır’da Müslüman Kardeşleri deviren Sisi’den yana…

İran Hamas’tan yana görünürse de Hamas Müslüman Kardeşlerin tarafını tutuyor.

ABD Suriye’de Müslüman kardeşleri destekliyor, Mısır’da onlara karşı yapılan darbeyi destekliyor.

Türkiye Mısır’da yönetimi ele alan Sisi’ye karşı Müslüman Kardeşlerin yanında…

Çözümü güç değil tam bir batak…

Müslümanlığına toz kondurmayan (!) Türkiye ola ki bir savaş çıkarsa, yine Hıristiyan güçlerinden yana mı olacak?

ABD Suriye’deki Müslümanlara bomba yağdırdığında yine siviller ve çocuklar ölecek, Ankara buna sevinecek mi yoksa gözyaşı mı dökecek?

Türkiye yanlış dış politikası yüzünden girdiği ateş çemberinden veya ateşle imtihandan yüzünün akıyla çıkabilecek mi?

Bir zamanlar komşularımızla sıfır problem diyen Dışişleri Bakanı “Suriye’ye müdahale için koalisyon kurulursa Türkiye de bunun içinde yer alır” demeciyle adeta savaşa doludizgin koşuyor. Tam bir sorumsuzluk örneği… Savaşa karar vermek böylesine basit değil. Her ne kadar yetki TBMM’de dense de asıl söz sahibi Başbakan’dır. İktidar partisi milletvekilleri onun isteğine uyarak parmak kaldırırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, savaş kararı için uluslararası ilişkilerde uzman, deneyimli büyükelçi olmak ve üst düzey general olmak çok önemlidir. Parmak kaldıracaklar arasında bunlar da var mı?

Türkiye’nin bağımsızlığı tehlikeye düşmediği takdirde savaşa girmek akıllı bir davranış değildir. Atatürk bunun için “Yurtta Sulh Yurt, Cihanda Sulh” sözünü boşuna söylememiştir.

Türkiye batılıların tetikçisi olmamalıdır. Bu ülke üç otuz paraya alınmadı. Bu yurt 26 Ağustos 1922’de başlayan 30 Ağustos’ta sonucu alınan ve 9 Eylül’e kadar süren muhteşem bir başarıyla kazanılmıştır. Buna hiç kimsenin gölge düşürmeye hakkı yoktur, gücü de yetmez.

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 31 Ağustos 2013 Cumartesi 10:26:12
Güncelleme :2 Eylül 2013 Pazartesi 10:51:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. S. A. IP: 95.15.107.xxx Tarih : 31.08.2013 18:28:45

Sayın Erdem Yücel; Yaptığınız her sunumu heyecan içinde ve tekrar, tekrar okuyorum. "Kurt ve Kuzu" hikayesi bugünümüzün dünya siyasetini ve emperyalistlerin kurgularını çok güzel şekilde yansıtmaktadır. Suriye'de kimyasal silah kullanıldı mı, kullanılmadı mı ?; Kim, kime karşı kullandı veya kullanmadı ?.. Bu soruların açıklanması ve tüm ayrıntıları şu anda Obama'nın beyninde 'tilkiler gibi' dolanıp durmaktadır. "11 Eylül 2001 ikiz Kuleler" olayını tekrardan anımsayalım ve gözden geçirelim. Sonuç olarak; kurt bir bahane bulamasa da, sonuçta bir bahane yaratır.