18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kültür varlıkları satılır mı?

Toplumun bazı kesimlerinin ne kadar farkında olduğunu bilemem ama son yıllarda özelleştirme adına bir satış kampanya furyası aldı başını gidiyor. Turgut Özal’ın başlattığı satışlarda, zarar edenlerden çok kâr getiren kurumlar başı çekiyor… Belli başlı kurumlar ya satıldılar ya da yabancı ortaklar aracılığıyla hizmete devam ediyorlar!..

Sözün kısası satışlar sürüp gidiyor. Durdurabilene aşk olsun…

Eskiden pazarcılar hepimizin bildiği sloganları atarlardı: “Gel gel, batan geminin malları bunlar!..”

Bazıları da düşünüyordur; deniz bitince ne olacak diye!..

Kimsenin aklına müzelerdeki maddi veya tarihi değerleri çok yüksek olan objelerin satışa çıkarılması gelmemişti. Ne var ki, birkaç gün öncesi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Korunması Gerekli Taşınabilir Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkındaki Yönetmeliğin” bazı maddelerinde değişiklik yapılmış. Yeni değişikliği içeren yönetmelik 19 Ocak 2012 tarihli 28178 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Bu yönetmelik uyarınca bağış, el koyma, satış gibi yollarla müzelere alınan objelerin satışlarına olanak sağlanmış oluyor.

Bugün müzelerimizin depolarında, yer darlığından büyük sıkışıklık olduğu, birbirinin benzeri eserlerin çoğunlukta oldukları da gerçektir. Yeni yönetmelik uygulanacak olursa müzelerde komisyonlar kurulacak, eserlere değer biçilecek, müzelerde olmasına gerek duyulmayan objeler bundan böyle satılabilecek…

Müzelerimizde çok sayıda birbirinin benzeri eserlerin çoğalmasının bazı nedenleri var; öncelikle müzecilerimiz eski eser sevgisinden, aldıkları eğitimden ötürü biraz tutucudurlar. Şu veya bu nedenlerle müzlere kazandırılan eserler sürekli toplanmıştır. Kuşkusuz bunda 1710 ve ondan sonra yürürlüğe giren 2863 sayılı yasaların büyük etkisi olmuştur. Türkiye çeşitli uygarlıkların peş peşe kurulduğu bir ülke oluşundan ötürü eser bolluğu içerisindedir. Bu da müze depolarında eserlerin çoğalmasında en büyük etkendir. Ayrıca XIX. yüzyılda Avrupa’nın ABD’nin Anadolu topraklarında başlattığı soygunların gün yüzüne çıkması belki de müzecileri çok daha tutucu yapmıştır.

Bilgisine başvurduğum müzecilerin çoğu çıkarılan bu yeni yönetmeliğe tepkilidirler. Bir bakıma da haklılar. Geçmişten günümüze gelen eserlerin, evrensel boyutlarda ortak kültür mirası olduğu yönünde eğitim almışlardır. Müzelerde fazlalık olduğu söylenen eserlerin satılması konusnda haklı olarak tarihi geçmişimizi satıyoruz düşüncesi içerisindeler. Müzelere getirilen eserlerin benzerleri çok sayıda olsa bile onları etütlük malzeme olarak almışlar ve dışarıda satışlarını engellemişlerdir. Bazen bilerek ya da bilmeyerek öylesine ileri gidilmiştir ki; Anadolu’nun bazı yerlerinde yapılan eski eser taklitlerini de müzelere satın almışlardır. Bunda da amaç sahte eserlerle meraklıların kandırılmalarının önüne geçmekti. Nitekim bazı müzelerde taklit eser koleksiyonları bile vardır.

Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda bir gariplik olduğu da zaman zaman ortaya atılmıştır. Örneğin arkeolojik eserlerin alımı ve satışı yasa gereği yasak olmasına rağmen Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine tarihlendilen ahşap, çini ve madeni eserler müzelerin kontrolünde olsa bile müzayedelerde alıcı buluyorlardı.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, maddi zorluk içerisinde bulunan hükümet buna benzer bir yola başvurmaya kalkışmış, sonra da müzecilerin karşı koymasıyla bundan vazgeçilmişti. Uzun yıllar gizli tutulan bu olay Topkapı Sarayı’nın ilk müdürü Tahsin Öz’ün başından geçmişti. Yılar öncesi bir sohbet sırasında konuyu bana açmıştı. Ölümüne yakın da başından geçen saray anılarının notlarını vermişti. Aradan yine uzun yıllar geçti, bu olaya ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki müzecilik ile ilgili anılarına, 2009 yılında Arkeoloji ve Sanat Yayınlarında basılan “Anılarıyla Tahsin Öz” isimli kitabımda yer vermiştim.

Türkiye’nin maddi yönden güç günlerinde müzelerden eser satma girişimini Merhum Tahsin Öz’ün verdiği notlara dayanarak yazıyorum;

İşte, bu sırada hazine eşyasının satılması meselesi canlandı. Çünkü hem ezici bir harpten çıkmış olan memleketin mali müzayakasını izale etmek, hem de kalkınma hamlelerini yapmak gayesi vardı. O vaktin Maliye Nazırı (Bakanı) Abdülhalik Renda, Fransa’dan Lenzler isminde bir Fransız eksper olarak celbetti. Başta Şah İsmail tahtı olmak üzere Sultan Ahmed tahtının zümrüt taşları birer birer Müdür Refik bey’in (Osmanlı döneminden kalan müdür niteliğinde korumacı) odasına getirilerek kıymet konuyordu. Arkasından Oppenheim isminde bir Hollandalı eksper geldi. Bu zat ile teması ben temin ediyordum.

Bir gün dedi ki, ‘Tahsin Bey” ben Şah İsmail tahtına nasıl kıymet koyarım’ Altın, zümrüt, inci ve yakutların kırat ve dirhem hesabıyla kıymetlendiriyordum. Hâlbuki XVI. asra ait bu tek eserin bir de sanat kıymeti var ki, bunu ne bilirim ne de kıymet koyma imkânı vardır. Her ne hal ise bilfarz bu eseri bir deli Amerikalı şahıs veya şirket alsa orada bir şey değildir. Ancak bunun yeri burasıdır.

Aradan yıllar geçtikten sonra durumu Atatürk’e arz etmiştim. Fakat işin tadı tamamen kaçmıştı. Çin porselenlerini de satmak mevzubahis olmaya başladı. Nihayet İsveç’ten bir eksper daha geldi. Bunun koyduğu kıymetlerle bilhassa Fransız’ın koyduğu kıymetler arasında büyük farklar belirdi.”

Tahsin Öz’den öğrendiğim kadarıyla satılması düşünülen eserler Ankara’ya gönderilmiş oradaki kasalarda koruma altına alınmış... Halil Edhem ve Tahsin Öz gibi müzecilerin itirazları üzerine satış yapılmamış. Eserler Ankara Merkez Bankası kasalarında 35 yıl kalmış. Topkapı Sarayı Müzesi eski müdürlerinden Hayrullah Örs’ün çabaları sonunda ancak 1963 yılında eserlerin hepsi geri getirilmiş ve Topkapı Sarayı hazine dairesinde teşhire konulmuş.

Geçmişte böyle bir olay yaşanmış ve unutulup gitmiştir.

Günümüze döndüğümüzde müze depolarında birbirinin benzeri çok sayıda keramikler, ikonalar, sikkeler, amforalar, tabletler, kesici ve ateşleyici silahlar ile çiniler var. Bunlar nasıl tasnif edilecek ve hangisi satılır, hangisi satılamaz… Bu işi yapmak için gerçek uzmanlara gereksinim var. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı müzeler yönetici ve uzman yönünden özel müzeler karşısında geri planda kaldığından böylensine güç bir işe nasıl girişecek?

Topluma mal olmuş bu eserlerin fazlasını satmayı düşüneceğimize, müzelerimizi nasıl çağdaş bir düzeye getirebilme yollarını aramalıyız. Kaldı ki dünya ülkelerinde “depoda eserlerimiz çok, fazlalarını satalım” diye bir düşünce veya uygulama var mı?

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 21 Şubat 2012 Salı 00:16:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.39.xxx Tarih : 23.02.2012 12:20:22

Müzelerdeki tarih miraslarının ve sanat değerlerinin satılması, hele bu modern çağda havsala alır şey değil. Ekonomik sıkıntıya düşen Çarlık Rusyasının üretimi arttıracağına bir şekilde ellerine geçmişVIII. yüzyldan kalma Lindisfarne incillerini1852'de 100.000 sterlin'e İngiltereye, ilk kez Rus tacirlerinin çıkış yaptığı (Türkiyenin) 2.5 katı genişliğindeki Alaska'yı 1867'de 7.200.000 dolara ABD'ye satmaları şimdi Ruslara saç baş yolduruyor.  Böyle bir satış eğilimine girildi mi; bunun bir çılgınlık halini alması kaçınılmaz. Bir ülke elindeki bu değerlerle büyüktür.


Teoman Törünt IP: 78.176.225.xxx Tarih : 24.02.2012 11:41:56

Kalender Beyefendiye bilmukabele selamlar.


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.12.xxx Tarih : 21.02.2012 17:21:04

Hocam ellerine saglik"Güzel.de izah edip dile getirmissin.Ama ne yazik,ki bir cok kültür varligimizi kaybettik,simdide elde olanlari,da yavas yavas elden cikarip,satmaya calisyoruz demek.Ondan sonra filan müzeden filan parca eksik nereye gitti diye arar dururuz.Hocam kusura bakma biz sag olana sahip cikmiyoruz,eski olan o kültür malzemelere,mi sahip cikalim.

Ayni buyurdugun gibi,pazarcilarin bagirdigi gibi,gel gel batan geminin mallara degip ekmek parasi degip müsteriyi cekmek icin bagirip dururlar.Denizlere gelince bir cok sahil yerlerini doldurup,altin degerinden daha kiymetli yerler yapip halka satmaya calisiyoruz.Bu böyle devam ederse 50 sene veya 100 sene sonra simdi kiyida olan otel belki denizden 20-30 kilometre uzaklasacak.

Kaldiki simdi,ki müzelerimizde olan o güzelim tarihi eserlere,mi sahip cikip sakliyalim.Oysa kültür varliklari zengin olan bir ülke,turizm icin en zengin olan ülke anlamini tasir.Düsünyorum,da eldeki fazladan olan eserleri kimlere satacaklar.Yabancilara toprak ev fabrika sattigimiz gibi yabancilara,mi satacagiz.Gerci yabancilar bizden eski eserlere daha iyi bakar,ve saklar saygilarimla.


kalender IP: 88.78.103.xxx Tarih : 22.02.2012 23:47:48

eselamünaleyküm degerli arkadaslar epey zaman oldu sizlerle böyle yorumlarda bulusmayali kusura bakmasin erdem yücel efendi kafasini agritacagim burada sayin yasar ertas a aynen katiliyorum


mehmet yasar IP: 81.215.37.xxx Tarih : 24.02.2012 23:16:01

kültür varlıkları satılırmı?
Tabiki hayır... o zaman şöyle bir soru daha camilerimiz kültür varlığı değilmi; peki niye özellikle tek parti zamanında bunlar satıldı onlarıda dile getirirmisiniz..... getiremezsiniz değilmi çünkü sizin anlayışınız üzüm yemek değil bağcıya göz dağı vermek


ercument çalışlar IP: 85.97.82.xxx Tarih : 22.02.2012 15:03:54

Erdem hoca, yazını okurken yıllar önce Samatyada yaşayan delikanlıyı hatırladım; Delikanlı Hattat Abdülhalim Özyazıcının üvey oğlu idi, semtin ipe sapa gelmiyen, karı, kız, kumar, içki peşinde koşanı idi. Baba öldükten sonra annenin emekli maşı ile yaşamak zorunda kaldılar maaş yetmeyince Topkapı dışındaki araziler satıldı, annede ölünce evdeki eşalar, hat yazılar, el yazması kitaplar ve benzeri kıymetli eşyalar yok fiyatına gitti. Delikanlı çok yaşamadı sefalet içinde öldüğünde cebinden övey babasından kalma sadece bir tesbih çıktı. O tesbih onun ve kimliğinin simgesiydi satamamıştı.


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 21.02.2012 11:33:30

malsahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi alan razi satan razi  olduktan sonra neden  satilmasin neden alinmasin satilirda alinirda  satmak isteyen satamassa almak isyen alamassa ekonomide bir catlaklik vardir demek bu catlaklikta su kacirmassa  bir derece idare edilir demek  fazla su kacirmaya baslarsa is poblem büyük olur  alan razi satan razi biz ücüncü dördüncü kisi olarak  mal sahibi degil mülk sahibi degil bir lafimiz var bizede o söz  düser hatirlamak gerek simdi zaman degisti internet cikti size yazar olarak bunu yazmak düstü banada bunada bu yaziniza böyle  yorum yazmak düstü siz yazdiginizla ben yaptigim yorumla kalir zaten bu böyle olmasi gerek böyle olur alan alsin satan satsin bir canlilik geliyor bu canlilikta bazilari can cekisiyor alanda satanda bazen memnun olmuyor ama hayat devam ediyor


kaender IP: 88.78.103.xxx Tarih : 23.02.2012 16:05:32

ben geldim ya teoman töründe gelir tabi buradan selamlarimi iletirim sayin teiman törün bey efendiye özlettiniz kendinizi