2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Kaos !..


Türk edebiyatının usta şairi, yazarı Atilla İlhan’ın ölümü nedenliyle Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törende yapılan protestolar, gerçekte çok yönlü idi.Törene katılanların bir kısmı Atilla İlhan’ı son yolculuğuna uğurlamak için orada toplanmış, bir kısım izleyici de Kültür ve Turizm Bakanı’nı protesto için orada toplanmışlardı. Kuşkusuz bu törene katılanlar arasında halk kesiminden çok az kişi vardı. Büyük çoğunluk İstanbul’un kültürel etkinliklerine katılanlar, şairler, yazarlar, bazı siyasetçiler, öğrenciler ve Atilla İlhan’ın dostları idi. Bu tür törenlerde yitirilen kişiye saygı gösterilmeli, kişisel protestolar merhum kişiye yönelik olmamasına rağmen yapılmamalı idi.

Kuşkusuz orada toplananlar da bunun bilincinde idiler. Bakana karşı, bakanlık içersinde ve ona yakın çevrelerde büyük bir infial vardı. Bankamatik sanatçıları denilenler, yakın tarihlerde görevden alınan genel müdür ve son olarak da Yeşilköy Havalimanına taşınan Sakalı Şerif olayı hep üst üste gelmişti. Bakanla karşılaşılacak ve ona yönelik protestoların yapılacağı yer olarak da ne yazık ki, Atilla İlhan’ın anma töreninde patlak verdi.

Türkiye’de siyasetçiler ve üst düzey bürokratlar arasında, batıda görüldüğü gibi istifa edebilme kavramı veya uygulaması pek yerine oturamamıştır. Bizim memleketimizde istifa müessesesi çoğu kez yukarıdan gelen emirle veya içinden çıkılamayacak bir duruma düşüldüğünde işlemektedir. Atilla İlhan’ın anma töreninde Bakan Koç kürsüye davet edildiğinde; “Atilla İlhan, şair, yazar, senarist ve gazeteci olarak benim gençliğimden beri takip ettiğim büyük bir yazardır” diye söze başlar başlamaz Atatürk Kültür Merkezi’nde protesto sesleri yükselmeye başladı,”İstemiyoruz” diye alkışlayanların yanı sıra bazıları da sırtlarını sahneye dönerken bir kısmı da salonu terk etti. Salonu dolduran gürültülere karşı Bakan sesini yükselterek konuşmasına devam etmek istedi ama sesi gürültüleri bastırmaya yetmedi. Çaresiz kürsüyü terk etti. Bir Bakan için gerçekten çok acı bir durumdu. Olayın kendi yönetimindeki bir kuruluşta olması daha da acı idi. Basından öğrendiğimiz kadarıyla da etrafını çeviren, ağzından bir vecize! koparmak isteyen gazeteci arkadaşlarımıza “Ne yaparsanız yapın Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkacağız” gibisinden bir takım sözler söylemiş...
Gerçekten acı bir durum ama bizler istifaya düşünmeyen bir toplumuz, birkaç günde her şeyi unutma gibi toplumsal bir de özelliğimiz var!...

Gerçekte olaylara objektif baktığımızda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın büyük bir kaos içerisinde olduğu açıkça görülmektedir. Bakanlıktaki olaylar toplumun yakından tanıdığı sanatçılara yönelik olunca basında yer alıyor ve yankılanıyor. Onun dışındaki olaylar, sorunlar yumağı nedense toplumun bilgisinden, görüşünden biraz uzakta kalıyor, daha doğrusu basında yer almıyor. Örneğin geçtiğimiz yıl 61 yaşını dolduran müzecilerin görevden ayrılmaları ile müzeler boşalmış, arkadan gelenler de onların yerlerini dolduramamıştı. Doldurmaları da güçtü, bu olay her ne kadar beceriye bağlı oluyorsa da müzelerde usta-çırak ilişkileri çok önemli idi. Başka bir deyişle boynuz kulağı bir türlü geçemiyordu. Aynı sorunlar YÖK’e bağlı üniversitelerde yaşanmış, emekli öğretim üyelerinin ders vermeleri 61 yaştan ötürü engellenmiş, çoğu üniversitelerde aynı düzeyde öğretim üyeleri bulunamayınca çoğu dersler havadan sudan geçiştirilmişti.

Bu yazımda müzelerin konumunu ele alacağımdan ötürü Bakanlığın diğer bölümlerindeki yanlış uygulamaları şimdilik bir kenara bırakacağım.

Siyasi çekişmelerden, kişisel kaprislerden, daha doğrusu kültürün, kültür varlıklarının ne olduğunu yeterince bilmeyen ve tanımayanların, l986-l988 yıllarından sonra göreve gelmesiyle birlikte müzeler bundan olumsuz yönde etkilenmeye başlamıştı. Bu süreç düzeleceğine her geçen yıl daha da ivme kazanmıştır. Bütün bu karmaşa içerisinde özveri ile görev yapmaya çalışan müzeciler zorlanmış, bazıları siyasi iktidarlara yakın yerel yöneticilerin, inşaatçıların çıkarlarına ters düşmüş ve yerleri değiştirilmiştir. Bazıları Bölge İdare Mahkemeleri yoluyla eski görevlerine dönmüşlerse de bu dönüş nedense hep kısa süreli olmuştur. İçlerinde bazıları şu genel müdürün, bu eski siyasetçinin adamı diye haksız yere suçlanmış, daha doğrusu eskilerin deyişiyle mimlenmişlerdir. Böyle olunca da insanın aklına, Kültür ve Turizm Bakanlığı müzeleri neden böyle bir duruma sürüklendi diye bir soru takılıyor.

Müzelerdeki sorunlar güncelliğini koruyor ve çok daha kötüsü de onlara bir çözüm bulunamıyor. Özellikle sit alanlarındaki karmaşa, Koruma Kurullarının sürekli değiştirilen üyeleri ve birbirini tutmayan kararları, eski eser kaçakçılığı, kaçak define kazıları, soyulan müzeler... Yakınlarda Topkapı Sarayı Müzesi’nden bazı eserleri hırsızlar götürmüş, giden gitmiş ve konu kapanmıştı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı müzelerinin gerçek anlamıyla çağdaş düzeye ulaşamayışı sorunların çözümlenmemesinden kaynaklanıyor. Bazı müzecilerin kişisel çabaları ile yaptıkları etkinliklerin Bakanlık programı olarak gösterilmesi konuyu bilenlere biraz komik olarak geliyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı müzelerinin sözcüğün tam anlamıyla bir kaos içerisine sürüklenmesinin başında yönetici, uzman ve yardımcı hizmetler personelinin eksikliği gelmektedir. Başbakanlığın yıllar öncesi yürürlüğe koyduğu tasarruf tedbirleri doğrultusunda emekliye ayrılanların, istifa edenlerin, ölenlerin yerlerine atama yapmayışı veya bürokratik engellerden yapamayışı, müzelerin personel yönünden boşalmasına yol açmıştır. Belirli zamanlarda bazı bakanların kendi seçim bölgelerinde açtıkları sınavlarda işe aldıklarının hem sayıları az olmuş hem de nitelikleri tartışılmıştır. Son çare olarak Döner Sermaye İşletmesi aracılığı ile boşalan müze kadroları doldurulmaya çalışılmışsa da bunların 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabi olmadıklarından hiçbir sorumlulukları bulunmamaktadır. Örneğin bu tür elemanlara müzelerde ne eser teslim edilir ne de mali konularda sorumlu tutulabilirler.

Bu sorunların büyük çoğunluğundan bugünkü Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç sorumlu değildir. Ancak bu konuda bir girişimde bulunmaması da üzücüdür. Müzeciler, bugün Bakanın İstanbul’a geldiğinde, sürekli Yıldız Sarayına gittiğini ve kendi müzelerine gelerek sorunlarla ilgilenmediğinden şikayetçidirler. Nedense bazıları hep Yıldız Sarayını ön planda tutmuş, resmi ve özel toplantılarını hep orada yapmışlardır. Belki de bunun nedeni Sarayın gözden uzak olması, ziyaretçisinin yok denilecek kadar az oluşundan kaynaklanmaktadır. Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde de Yıldız Sarayı gözde bir mekan idi; rahmetli Bakanlardan Avni Akyol’da Sarayın Ön Karakol binasını çalışma yeri olarak kullanmıştı. Semra Özal’ın papatyaları, eski Osmanlı eğlencelerinin benzerlerini orada yapmıştı. Ancak basın bu konunun üzerine gidip işin rezilliği çıkınca da bir gece müze müdürünün sabaha kadar evrak yaktığını personeli sağda solda söylemişti.

Kültür ve Turizm Bakanlığında bu işleri çözebilecek, Bakana yardımcı olacak kişiler var mı? Bilemiyoruz, ama çivisi çıkmış bir kuruluş çözüm üretmek ve uygulamak pek öyle kolay değil... İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü ile Bakan, Sakalı Şerif olayından sonra birbirlerine düşmüşlerse, karşılıklı birbirlerinin aleyhine demeçler veriyorlarsa, biri bana yalaka dedi, diğeri de demedim iddiasında bulunuyorsa; sanatçılar, Devlet Tiyatroları yöneticileri, oyuncuları da onlara katılıyorsa söylenecek pek bir söz yok gibi geliyor.




erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 18 Ekim 2005 Salı 22:32:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?