17
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Kurban Bayramı ve Kuş Gribi!..


İslâm dininin ön gördüğü Kurban bayramlarından birine daha 2006 yılının ilk günlerinde eriştik. İslâm örf ve fıkıh’ı Kurban Bayramı denildiğinde iki tırnaklı hayvanların kesilmesinin caiz olduğunu belirtmiştir. Klasik fıkıh literatüründe kurbanı “Belli vakitte, belli hayvanların şeran belirlenmiş usulde Allah için kesilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Kurbanın meşruiyetinde Müslümanların ittifakı bulunmakla birlikle dini hükümleri fakihler arasında tartışmalı olmuştur. Bir insanın kurban kesmekle yükümlü sayılması için aranan şartlara kurbanın vücûb şartları denilmektedir. Bir kişinin kurban kesmekle yükümlü olabilmesi için öncelikle Müslüman, akıl buluğ, mukim ve zengin olması şartlarının birlikte olması öncelik kazanmıştır. Bu konuda İslam mezhepleri arasında çeşitli tartışmalar olmuş, birbirinden farklı fetvalar verilmiştir.

Kurban kesmenin rüknü kurbanlık hayvanların kanını akıtmaktadır. Sığır, manda, koyun, keçi cinsinden hayvanlar yatırılıp çenelerinin altından boğazlanmak suretiyle; deve ayakta sol ön ayağı bağlanarak göğsünün hemen üzerinden kesilir. Kesim işlemi boğazın iki tarafındaki şah damarları, yem ve yemek borusundan en az üçü kesilerek yapılır ve hayvanın kanının iyice akmasını sağlamak için bir süre beklenir. Kesim işlemi tamamlandıktan sonra çevre temizliğinin iyice yapılması, hayvanın artan parçalarının toprağa derince gömülmesi, dışarıda hiçbir parçanın bırakılmaması gereklidir.

Ne yazık ki, kendilerinin Müslüman olduğunu sananlar gerçekte, Müslümanlığın şartlarını ne derece yerine getiriyorlar; o da ayrı bir tartışma konusudur. Bu arada keyif için hayvan canı alanlar, onlara eziyet edenler de toplumun geri kalmış kesimlerinde sık sık görülmektedir. İnsanın içyapısındaki canavarlık duygusu, beklenmedik anlarda ortaya çıkıyor; eğer yeni bir ev, araba veya kendisini mutlu edecek bir olayla karşılaşmışsa ilk aklına gelen de kan akıtmak oluyor. İlkel toplumlarda bunların örneği çoksa da, XXI. Yüzyılda bu tür olaylarla karılaşmak gerçekten çok acıdır. Birkaç gün öncesi gazetelerde okuduk adamın biri sigarayı bırakmış, ilk yaptığı iş de deve kesmek olmuş...

Deve, sigara tiryakisi ve insan...

Deve, o zavallıyı sigaraya alıştırmamış. Ona sigara iç de dememiş. Ne tuhaf, sigara alışkanlığından vazgeçen adam için canından olmuş!..

Kurban Bayramı, kuş gribi ile birlikte memleketimize geldi. Doğubeyazıt’ta cahil bir kişinin hastalanan tavuklarını kesip çocuklarına yedirmesiyle birlikte yeni bir facia yaşanmaya başlandı. Önce kuş gribi şüphesiyle Van 100.Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılan çocuğun zatürreeden öldüğü teşhisi konuldu. Ancak çocuk kuş gribinden ölmüştü. Yetkililer önce panik çıkmaması için olayı kapatma yoluna başvurdular, vakalar birbirini izleyince de doğruyu söylemek zorunda kaldılar. Böyle bir olayı yıllar öncesinde de yaşamıştık. Çernobil faciasından sonra televizyonlara çıkan Bakan elindeki çayını yudumlarken, tehlike yok... Bakın ben çayımı içiyorum demişti. Kısa bir süre sonra da Karadeniz Bölgesi’nde kanser vakaları birbirini izlemişti.

Sağlık Bakanlığı “kuş gribi yok” dediği günlerde, Doğubeyazıt’ta kanatlı hayvanlar toplanıyor, kümesler ve çevreleri dezenfekte ediliyordu. Paniğe gerek yok deniliyordu ama çoğalan vakalar söylenenlerin gerçeği yansıtmadığını gösterdi.CHP Milletvekili Prof. Nurettin Sözen “Bilimin öngördüğü yerine getirilmiyor diye tepki göstererek gerekli önlemlerin alınmadığını” söylemişti. Bu arada Kuş Gribi vakalarının başlangıcında, halka yapılan uyarıların başında kurallara uygun tavuk ve yumurta yemenin sakıncası yok, sonra da kanatlı hayvanlarla temastan kaçının denilmişti. Ortada bir çelişki vardı: acaba özel sektör mü yoksa insanlar mı korunuyordu ?

Bu enfeksiyon Manyas gibi göçmen kuşlarının uğrak yerler başta olmak üzere diğer su kenarları ve deltalarda ortaya çıktığı günlerde acil önlemlerin alındığı da söylenemez. Olayların başlangıcında Dünya Sağlık Örgütü ile koordineli çalışma yapılmış olsa, göçmen kuşlarının konakladığı yöreler riskli bölge ilan edilip, çevrelerindeki kanatlı hayvanların serbestçe dolaşıp, diğer bölgelere satışları yapılmamış olsa idi, bu badire çok daha kolay atlatılırdı. Ama olmadı; Çernobil olayının bir yenisi daha sahneye konuldu. Bu arada İstanbul’un bazı kesimlerinde kurulan kurbanlık hayvan çadırları balçık, pislik içerisinde bir vurdum duymazlığı, cehaleti simgeliyordu. Dışarıda kesilen hayvanlar, bu hayvanların kanları ve bunların üzerinde uçuşan kuş sürülerinin neyi taşıyıp, neyi taşımadıkları bilinmiyor.

Kuş gribi vakaları artınca da belirli bölgeler, başta İstanbul’un Küçükçekmece, Esenler, Gaziosmanpaşa ilçelerinde, Ankara Kastamonu gibi şehirlerde karantina uygulandı. Zonguldak, Bursa, Samsun, Çorum, Yozgat, Şanlıurfa, Erzincan, Ardahan, Erzurum, Iğdır, Van, Muş ve Bitlis gibi illerde pozitif vaka sayısı arttı. Kanatlı hayvanların itlaf edilmesine başlandı. Ancak bu işi de insana yaraşır biçimde yapamadığımızı televizyon ekranlarında bir kez daha izledik. Kurban Bayramlarında sokaklarda kurbanlıkların kesildiğine, etrafı kan gölüne çevirdiğine alışmıştık! Ama bu kez görüntüler daha farklı idi. Kanatlı hayvanların itlafına başlayan, astronot giysileri içerisinde görevliler onları canlı canlı yaktılar, çukurlara atıp, toprak doldurarak iş makineleri ile üzerinden geçtiler. Kaçabilen kanatlılar tekrar tekrar yakalandı ve ateşe atıldı, çukurlara ve torbalara dolduruldu. Bunları yapan insan mı değil mi onu bile anlayamadık... Akıl almaz bu canilikleri ibretle, hayretle televizyon ekranlarından bizimle birlikte bütün batı dünyası da izledi. II. Dünya Savaşında Naziler bile Yahudilere böyle bir kıyım yapmamışlardı. Öte yanda TBMM’den çıkmış bir hayvan hakları yasası vardı, ayrıca Türkiye Avrupa kriterlerine uydu AB’ye alınacak deniliyordu. Gülerler, hem de nasıl katıla katıla gülerler... Yöneticilerin her şey kontrolümüz altında, gereken yapıldı gibi demeçlerinin hepsi günü kurtarmak için söylenen sözler. Toplumun belirli kesimini cehaletten, bilgisizlikten ve vurdumduymazlıktan kurtaramadığımız sürece bu tür belaların hep bizleri bulacağı da kaçınılmazdır.

Kısacası, birkaç cahil, eğitimsiz insanla hastalığı önlemeye kalkmak, ondan daha da kötü sonuçlar ortaya koyuyor. Yaşamı algılama şeklimizin, toplumsal sorumluluk duygumuzun yetersizliği daima hastalıklara davetiye çıkarıyor. Ciddiyetsizlik, kandırmaca gibi illetleri nedense bir türlü üzerimizden atmıyoruz. Akıl ve bilimden yoksunluk nedense bir karabasan gibi üzerimizi kaplamış... Güneydoğu Asya’dan sonra kuş gribinden insanların öldüğü tek ülkenin Türkiye olduğu söyleniyor. Bu insanları virüsten daha tehlikeli olan cehalet öldürüyor. Doğru mu değil mi bilemem ama bunlar herhalde rastlantı değildir.

Kurban Bayramında iki tırnaklı hayvanların ahı tuttu, oların yerine kanatlılar da bu katliamdan nasibini aldılar. Yazık… Olan da yine halkımıza oldu.



erdemyucel2002@hotmail.com


Yayın Tarihi : 11 Ocak 2006 Çarşamba 13:46:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
selim koçak IP: 85.102.172.xxx Tarih : 12.01.2006 21:01:04
hayırlı bayramlar erdem bey

.Gülendam Gülen IP: 81.214.126.xxx Tarih : 13.01.2006 14:17:01
Sayın Erdem Yücel Kurban Bapıyramının önemini ve gereğinin nasıl yerine getirilmesi gerektiğini bütün inceliklerini münasip bir dille anlatmışsınız,üzerine kuş gribi ile ilgili rezaletide ilave edince herkesin gördüğü ama görmezlikten geldiği gerçekler bir kere daha gözler önüne serilmiş görerek anlayamayanlara belki okurda öğrenir fırsatı doğmuş.Benim açımdan anlaşılmayan taraf bu olaylara saadece cehaletin sebep olduğun kısmı sizce saadece cehaletmi?Daha başka sebepler yokmu?ben yaptım oldo gibi