18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Latife Hanım’ın Evrakı Metrükesi

 

Atatürk’ün Latife Hanım ile evlilikleri ve ayrılıkları konusunda pek çok şey yazıldı. Bugüne kadar yazılanların çoğu, yazanların kendi görüşleri dışında herhangi bir belgeye dayanmıyor. Atatürk ve Latife Hanım yaşamları süresince, bu konuda sessiz kalmayı tercih etmişlerdi. Latife Hanım, öldüğü l975 yılına kadar inzivaya çekilmiş ve hiçbir gazeteci ile de bütün ısrarlara karşılık konuşmaktan kaçınmıştı. Bu Onların özel yaşamlarıydı ve açıklanmasını istememişlerdi. Saygı duyulmalıdır...

Latife Hanım ; Avrupa’da eğitim görmüş, Atatürk gibi büyük bir insanla evlenmeyi başarmış, ancak bunun ağırlığını kaldıramamıştı. Ayrıldıktan sonra belki de evliliği boyunca günlük tutmuş, hepimizin yaptığı gibi bazı mektupları saklamış, onları hiç kimseye açıklamamıştı. Ölümünden sonra bu notları , daha doğrusu özel arşivi mahkeme kararıyla iki mühürlü bez torba içerisinde Türk Tarih Kurumu’na verilmişti. Mahkeme bunların 25 yıl boyunca açıklanmamasına karar vermişti. Bu süre de günümüzde dolmuş bulunmaktadır.

Latife Hanım’ın belgeleri arasında bir günlük, Atatürk ile birlikte çıktıkları Konya, Adana, Mersin, Tarsus’ta tuttuğu gezi notları, Atatürk’ün Latife Hanım’a yazmış olduğu dört mektup ve üç telgraf, Latife Hanım’ın Atatürk’e yazdığı yirmi mektup, iki telgraf ; Latife Hanım’ın bazı kişilere yazdığı on dokuz mektup ve başkalarının Atatürk’e gönderdiği otuz beş mektup...

Atatürk ve Latife Hanım’ın özel yaşamları ve o dönemde Türkiye’yi yöneten kişilerle ilgili sözlerin yer aldığı bu arşivin tarihi yönden bazı konulara ne gibi bir açıklık getireceği de tartışılır. Gerçekte günlüklerin, ayrılıkla biten bir evliliğin duygusal sözlerini içerdiği sanılmaktadır. Konunun üzerine hassasiyetle eğilen Emin Çölaşan haklı olarak soruyor; bu belgeleri kimler okudu?

Mahkemenin kararında bilirkişilik yapmış olan Ord.Prof.Dr.Reşat Kaynar, “Bunlar doğrudan açıklanmasın, önce bilim kurulu tarafından incelensin “ diyor. Belgeleri okuyan ve bunu açıkça söylemekten kaçınan ikinci kişi Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr.Yusuf Halaçoğlu “Belgelerde önemli bir şey yok. Bunlar ya açıklansın, ya da Latife Hanım’ın mirasçılarına verilsin, ya da kurulacak bir komisyon özel yaşama ilişkin belgeleri ayıklasın ve ötesi açıklansın” demektedir. Bu sözlerin son derece açık ve doğal olduğunu söylemeye gerek yok. Ancak, konu ile ilgili olarak Çölaşan’ın görüşüne de katılmamak elde değil; ”Bunların hangisi yapılırsa yapılsın, o belgeler ortalığa saçılacak. Duygusal, deneyimsiz ve tek taraflı boşanma sonrasında kendisini incinmiş, oyuna getirilmiş hisseden bir genç kadının evlilik süresince ve sonrasında tuttuğu notlar çok büyük olasılıkla Atatürk düşmanları tarafından koz olarak kullanılacaktır.”

Günümüz Türkiye’sinde Atatürk ilkelerini benimsemiş, akıl ve bilimin öngördüğü koşullarda aydınlanma felsefesinden geçmiş aydınlarımız olduğu kadar, Cumhuriyeti içlerine sindirememiş kişiler de bulunmaktadır. Basının bazı kesimine, yayınlanan bir takım kitaplara, yürürlükteki yasalara göre kapatılmış olmaları gereken dergâhlara devam edenlere, bazı camilerde verilen vaazlara baktığımızda, bunların en açık örneklerini görebiliriz. Bütün bunların yanı sıra televizyonlardaki açık oturumlarda bile çağa ayak uyduramamış kişilerin çarpık, tutarsız, sapık düşünceleri izlenmektedir. Böylesine karmaşık, bilgi düzeyi yerine tam oturmamış, akademik olsun veya olmasın bazı kişilerin önüne bu anılar konulduğunda ortaya yeni polemiklerin, ilkel görüşlerin çıkmaması da olanaksızdır. Öncelikle kendilerine “İslami basın “ adını yakıştıranlar bu anılardan yola çıkarak Atatürk’ü bir kez daha hedef alacaklardır. Öte yanda Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın yasal olarak okumaması gerektiği halde, bu belgeleri okumuş olduğu basında yer aldı. Anıların bulunduğu torbaların mühürlerinin sökülüp sökülmediğine de bugüne kadar açıklık getirilmedi. Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın bazı notları basına yansıttığı da iddia ediliyor. Bu iddialar gerçekten doğru ise çok üzücüdür. Bazı görevlerde bulunanlar kendi duygu ve düşünceleri dışında davranmamalı, her zaman objektif kalabilmelidir. Ne yazık ki üniversitelerimizdeki tarihçiler ve basında tarihçi olduklarını söyleyenler, yeterince objektif olamıyor, olayları belgelere dayandırmadan kişisel görüşlerine göre yorumluyorlar. Böyle olunca da konu ile yakından ilgisi olmayanların, bu konuda bilgilenmek isteyenlerin kafaları karışıyor, rüzgâra kapılmış yaprak gibi ne yöne gideceklerini bilemiyorlar.

Latife Hanım’ın mirasçıları haklı olarak duyarlılar. Belgelerin nasıl ortaya döküleceği, tarihten nasibini alamamışlarca, kaba tabirle nasıl tezgâhlanacağının bilinci içerisinde Türk Tarih Kurumu’na ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne, Beyoğlu 9.Noterliği aracılığı ile bir ihtarname göndermişlerdir. Bu ihtarnameye göre: “Bizler Onun varisleri olarak, mahremiyete bu denli önem vermiş bir kimsenin ölümünden sonra da kendisinin özel eşyaları arasında sayılan, anılarını kapsayan günlükleri, şahsi mektupları, özel notları, telgrafları ve halen Türk Tarih Kurumu nezdinde bulunan tüm şahsi evrakları ile ilgili olarak murisimiz Latife Uşşaki’nin bu mahremiyet arzusuna saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz.”

Latife Hanım’ın belgeleri, kendisinin özelidir. Hiç kimsenin bu anıları yorumlamaya, oradan yola çıkarak da Atatürk ile ilgili olumlu veya olumsuz görüşlerini sergilemeye hakları yoktur. Bu konuda bazı araştırmacıların veya tarihçilerin konuya objektif biçimde yaklaşacağına kişisel olarak ben inanmıyorum...



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 12 Şubat 2005 Cumartesi 17:42:25
Güncelleme :8 Haziran 2005 Çarşamba 15:11:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?