28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Magazin Manyağı mı Olduk?


Ortadoğu ateş çemberi içerisinde... Üç yönden Arap ülkeleri ile çevrili, 21 km2’lik, 7.000.000 nüfuslu küçük bir ülke olan İsrail kurulduğu 1948 yılından bu yana komşularına korku salmış. Komşularının hiç biri ile dost değil.

Hamas militanlarından sonra Hizbullah terör örgütünün İsrail’in nöbet noktasından iki askerini kaçırıp sekiz askeri de öldürmesi Ortadoğu’yu karıştırdı. Bundan teröristler değil, asıl sorumlu Lübnan diyen İsrail sınırı geçerek, geçtiğimiz hafta Hizbullah’ın önemi noktalarını bombaladı. Ardından esir askerlerini kurtarabilmek için Lübnan topraklarına girdi. Hizbullah ise kaçırdığı iki askere karşılık, İsrailli bir aileyi öldürmekten sanık olan ve 22 yıldır hapis yatan bir yandaşını geri istedi. Taraflar anlaşamayınca da Lübnan toprakları kan gölüne dönüşmekte gecikmedi. İsrail uçakları Lübnan’ın köprülerini, otoyollarını, yakıt tanklarını vururken, savaş gemileri de Lübnan’ın iki liman kentini ateş altına aldı. Buna karşılık Hizbullah İsrail’e füzelerle karşılık vermeye çalıştı. Böylece sivil yerleşim alanları da yerle bir olurken sivil ölü sayısı her geçen gün daha da arttı.

ABD Başkanı Bush, esas sorumlu Suriye hükümetidir derken Rusya Başkanı Putin İsrail’in orantısız güç kullandığını söyledi. Ortadoğu’daki her şiddet hareketinin Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmazdı. İsrail’in kaçırılan askerlerini geri almak amacıyla başlattığı harekete karşılık, Türkiye’nin ABD’den izin alamadığından, güneydoğuda bunca şehit vermesine karşılık Irak topraklarına girememesi de düşündürücüdür. Başkan Erdoğan yalnızca sert ifadeli demeçler vererek; “İsrail evlatları ne kadar değerliyse, Filistin evlatları da o kadar değerlidir” demekle yetindi. Bu arada Bakanlar Kurulu terörle mücadele konularını bir kez daha gözden geçirmiş ve kararlığını da ortaya koymuş.

Ortadoğu’daki diğer Arap ülkeleri ise bu olaylar karşısında sessizliğini koruyor. Belki de bunu yaparken yıllar öncesi Arap-İsrail savaşlarının sonuçlarını düşünüyorlar. İsrail, Suriye ve Mısır ‘i çölde perişan etmiş, Arap çölleri Arapların terk ettiği tanklar ve araçlarla dolmuştu. Kısacası, teknolojisi son derece ileri düzeyde, 7.000.000 nüfuslu İsrail 200.000.000 nüfuslu Arap ülkelerine dünyayı dar etmişti. Ufacık tefecik bir İsrail ama dünyayı Araplara dar etmeye yetmişti.

Bilinmez, belki de I. Dünya Savaşında Osmanlı Ordusunu arkadan vuran, çöllerde şehit olan Anadolu çocuklarının intikamını Allah bu şekilde alıyordur. ABD başta olmak üzere dünyanın belli başlı devletlerindeki Yahudi lobilerinin etkinliğinin yanı sıra İsrail, dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerine de sahiptir. Arap ülkelerinden Suudi Arabistan, Ürdün ve Kuveyt gibi devletlerin İsrail’e karşı çıkması düşünülemez. Öte yanda İran’ı yöneten mollalar kendi dertlerine düşmüş, memleketlerindeki devrimci güçleri bastırmayı çalışırken batıyı da karşılarına almak istemiyorlar.

Ortadoğu’nun siyasi tablosu bu şekilde gelişirken, kan ve barut her gecen gün biraz daha artarken, Türkiye güneydoğuda her gün şehitler veriyor. Yazılı ve görsel basından Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bayrağa sarılı şehitlerimizin tabutlarını, ağlayan, içleri yanan, perişan olan aileleri görüyoruz. Türk ordusu iki gün arayla 13 şehit verdi. Siirt’in Eruh ilçesinde çıkan çatışmada 7 er ile 1 geçici köy korucusu şehit oldu. Son bir ay içerisinde Elazığ’da l köy korucusu, Bingöl’de 2 asker, Hakkâri ve Tunceli’de birer askerin yanı sıra Şırnak ‘da 2, Diyarbakır’da da 1 polis şehit edildi. Yollara döşenen mayınlardan sakat kalanlar, yaralanan ve ölenler de işin cabası. Mertçe dövüşmekten kaçınan, gerilla taktiği uygulayan teröristlerin kökü kurutuluncaya veya daha sert önlemler alınıncaya kadar bu iş daha da süreceğe benziyor. Askerliğini terör bölgesinde yapanların aileleri de büyük endişe içerisindeler. Onların duygularını çok yakından biliyorum. Benim oğlum da yedek subaylığını Tunceli Hozat’ta yapmış, bir yıl boyunca ailemizi ve dostlarımızı heyecan içerisinde bırakmıştı.

Sabrımız taştı, şehitlerimizin kanları yerde kalmayacak gibi hamasi sözlerin yerini sert ve ciddi tedbirler almadığı sürece bu iş daha da süreceğe benziyor. Acaba hükümet olası bir operasyonun getireceği mali külfeti mi düşünüyor? Yoksa yetkilerimiz AB ülkelerinin, IMF’nin kontrolünde mi? Onu da bilmiyoruz.

Bütün bunlar olup biterken Antalya’da polis helikopterinin düşmesiyle beş üst düzey polisimizin şehit oluşu, toplumumuzun acısına acı kattı.

Kenthabere gelen okuyucu yorumlarından bu olaylara toplumun bazı kesimlerinin ne kadar duyarlı olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, sayfalarımızda bunların büyük bir bölümüne yer veremiyoruz. Bu konuda da haklı olarak onlardan tepki ve yorumlarını yayınlayamadığımız için küfürlü de olsa sert mesajlar alıyoruz. Ne var ki, yorumları gönderenlerin bilmedikleri bir husus, yazılanlardan bizlerin sorumlu olup yargının karşısına çıkmak zorunda kalmamızdır. Bu bakımdan bizim tutumumuzu anlayışla karşılayacaklarını umuyoruz.

Bütün bunların yanı sıra trafik kazalarından kaynaklanan can kayıpları Türkiye’ye büyük kayıplar verdiriyor. Son üç ayda meydana gelen kazaların bilânçosu 1030 ölü, 11.000 yaralı...
Rusya’nın İrkutsk şehrinde iniş sırasında pistten çıkan bir uçak alev aldı ve 130 kişi yaşamını bir anda yitirdi.

Ortadoğu’daki kan gölü, güneydoğudaki şehitlerimiz acıları içimizde iken bazı yazılı ve görsel basının vurdumduymazlığı karşısında şaşırmamak elde değil. Bu acı olaylar, bizde ve komşularımızda yaşanmamış gibi magazin adı altındaki abuk sabuk programların odak noktası, tatil yörelerimiz. Burada toplanmış, adı ünlüye (!) çıkmış, sayıları yüzü geçmeyen, şarkıcılar, dizi oyuncuları ve mankenler sere serpe deniz kıyısına serilmiş, kimi güneşleniyor, kimi jet-ski kimi de hava paraşütü yapıyor, içkilerini yudumluyor...

Basından öğrendiğimiz kadarıyla bazıları para harcamadan duramıyormuş.

Bir diğeri bir gün sevgilisinin yanında boşanacağını söylüyor, birkaç gün sonra karısını sevdiğini, sevgili ile işinin bittiğini anlatıyor. Sevgili de ben okuduğum kitabı bir daha okumam diye ona cevap verip, magazincilerin deyişi ile başka bir aşka yelken açıyormuş…

Bir şarkıcıya takıp takıştırdıklarından ötürü yürüyen hazine dairesi deniliyormuş…

Bir başka ünlü (!) ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra kaldığı otelinin iskelesine helikopterle yanaşan ve el salladıktan sonra ortadan kaybolan kişi merak konusu imiş...

Acaba Nice’de aşk turlarını hangi ünlü yapmış?

Bir başka şarkıcı evlenmeden önce misafirlerine mesaj çekerek çiçek istemem bana bilezik takın demiş.

Bu arada Türkbükü’nde 15–22 yaşındaki gençler şampanya ile banyo yapıyormuş. Tabi ki baba parasıyla... Babaları o paraları nereden nasıl kazanıyor, o da ayrı bir konu...

Bir erkek şarkıcının ise özel haremi varmış...

Yeni yetme bir erkek şarkıcı da büyük ifşaatta bulunmuş; bende aldatıldım.

Bütün bunlar sözüm ona magazin basınında yer alırken, bazı muhabirler de onların peşinde, araba tekerleği gibi popolarının, selüloitli bacaklarının resmini çekmeye çalışıyor. Kültür (!) dökülen dudaklarından demeçler almaya çalışıyor.

Ünlülere (!) özenen bir yığın insan dans pistine fırlamış, hopluyor, zıplıyor... Dökülen kanları düşünmüyor bile...

Sorulan soruların ise hepsi eften püften; kim kiminle ne zaman, yeni aşkın için ne düşünüyorsun, eski kocan bu ilişkiye ne der?..

Birlikte döndüler aşklarını inkâr ettiler...

Falanca şarkıcının yeni sevgilisi...

Saçma sapan sorular, saçma sapan magazin haberleri...

Bu kişilerin gazetecilerin sorularına verdikleri yanıtların hepsi birbirinden ilginç; “Ağlaya ağlaya ayrıldık”, “Aman eski aşkım yenisi ile beraber olduğumu görmesin”...

İnsan elde olmadan Orhan Veli’nin dizelerini düşünmeden edemiyor:
Bir elinde cımbız bir elinde ayna
Umurunda mı dünya?

Toplum olarak bu duygusuzluktan, vurdumduymazlıktan ve eblehlikten gerçekten çoğu insan gibi ben de utanıyorum.

Bir okuyucunun yazdığı gibi acaba magazin manyağı mı olduk?



erdem@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 22 Temmuz 2006 Cumartesi 00:36:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?