Saadet Partisinin beklenilmeyen, olaylı, tartışmalı ve aynı zamanda iç çekişmeyi dışa yansıtan kongresine çok daha önceden değinmek isterdim. Ancak kısa bir tatil yapabilme olanağı bulduğumdan bu konuyu yazmam biraz gecikti.
AKP’nin kurulmasından sonra, Saadet Partisinden diğer tarafa geçişler, daha doğrusu tabanının oyulmasıyla, büyük bir oy kaybına uğradığı ve meclise giremediği hepimizin malumu… Necmettin Erbakan’ın meşhur trilyon davasında mahkûm olmasından sonra başta Recai Kutan ve eski siyasetçiler bu konuda başarısız kalmışlardı. Saadet Partisi’nin tabela partisine dönüşeceği ve bir süre sonra da eriyip gideceği sanılıyordu… Milli Görüş safsatasına inananların oyları da AKP’de bütünleşiyordu. Gidişat böyle iken ortaya çıkan ve genel başkanlığa getirilen, mecliste yer almamasına rağmen Numan Kurtulmuş’un temel konularda etkili, düzeyli söylemleri partiye yeni bir canlılık ve umut getirmişti. Erbakan başta olmak üzere eski partililerin kendisine destek verecekleri sanılıyordu… Ne var ki, son kongrede eski ve yeniler arasında bir iç çekişmenin olduğu ve bu hizbin başını da Erbakan’ın çektiği su yüzüne çıkıverdi. Bu kez perde arkasındaki Erbakan’ın yerine sahnede çocukları ve bazı eski dinozorlar yer alıyor…
Saadet Partisi’nin kongresinde yaşanan liste savaşının ardından sular durulmuyor. Partinin eskileri Numan Kurtulmuş’u adeta topa tutuyor ve kongrenin iptali için Ankara 23.Asliye Hukuk Mahkemesine başvuruyorlar. Kapatılan Refah Partisinin eski Genel Başkanı trilyonluk davanın sanığı, Cumhurbaşkanı’nın affı şahanesine uğrayan Erbakan yeni yönetime karşı perde arkasından neredeyse cihat ilan edecek!..
Bakın basına neler demiş;
“40 yıllık Milli Görüş davasının tek temsilcisi olan Saadet Partimizin ana hedef, gaye ve esaslarından uzaklaştırılmasını ve diğer partilere benzer bir parti haline getirilmesini camiamız mensubu hiçbir şuurlu kardeşimiz tasvip etmiş.”
Bizde nedense adet olmuştur; siyasilerimizin becerikli mahdumları, babalarının isminden yararlanarak ya siyasete soyunurlar ya da ticaretteki yetenekleriyle (!) bir anda iş adamı (!) olurlar…
Erbakan’ın çocukları da siyasete soyunmaya meraklı olduklarından ve parti yönetim listesine giremeyince veryansın ediyorlar!.. Siyasete soyunmaya çalışan mahdum bey, muhterem babasının üzülmesine epeyce içerlemiş olacak ki, adeta ateş püskürürcesine “Milli görüş Lideri muhterem babama itaatsizlik yapılmıştır. Kendisi de bu durumdan rahatsızdır. Necmettin Erbakan tasfiye edilemez. Erbakan demek Milli Görüş demektir, tavsiyeye kimsenin gücü yetmez. Ama yapılan hareket hoş bir hareket değildir. Milli görüş hareketine yanlış yapılmıştır Erbakan hocaya, YİK’ ve Milli Görüş prensiplerine itaatsizlik gösterilmiştir.” Demekten kendisini alamamış!..
Kongrede hazırlanan yeşil liste meğer Erbakan’ın kontrolünde hazırlanmış, sonra İslami çizgiden uzaklaşmakla suçlanan (!) Kurtulmuş ve ekibi bu listeye uymayarak fosilleşmiş eski siyasetçileri liste dışı bırakan beyaz bir liste hazırlamışlar… Bu arada Erbakan’ın damadı, kızı, oğlu, damadının kardeşi, Oğuzhan Asiltürk, Fehim Adak, Şevket Kazan, Mukadder Başeğmez, Ahmet Tekdal’ın isimleri de listeden çıkarılmış…
Böyle olunca da kızılca kıyamet kopmuş… Eski ağabeylerden tehdit konuşmaları bile gelmeye başlamış… En büyük siyasi hatayı yaptılar, hatayı yapan cezasını çeker bile denmiş… İş bununla da kalmamış, Saadet’e alternatif yeni bir partinin kurulması bile gündeme getirilmiş!.. Hoca kapatılan partilerinin yerine hemen yenisini kurmakta nasılsa ustadır.
Kısacası Saadet Partisinde işler biraz karışacağa benziyor… Türkiye’nin 1970’lerden beri altını oyan, laikliği zedeleyen, tarikatların, hacıların hocaların ön plana çıkmasına neden olan Milli Görüş çizgisindekiler, Erbakan’ın oğlunun başkanlığında ve babasının kontrolünde yeni bir parti kurarlar mı bilemiyoruz ama nedense hiç kimse kayıp trilyonun ne olduğunun üzerinde durmuyor. Onu kimlerin lüplettiğine aldırış etmiyor… Lüpleten lüpletiyor muhterem babamızın bunda ne suçu var demek mi istiyorlar bilinmez…
Ne garip bir ülkede yaşıyoruz…
Necmettin Erbakan kayıp trilyon davasında iki yıl beş ay hapse mahkûm olmuş ve yaşlılığı nedeniyle evinde cezasını çekmeye başlamış. Bu arada muhteremin Cuma namazını kılabilmesi için bahçesine mescit yapılması bile düşünülmüş… Daha sonra ekranlarda hasta ve bitkin halde görülen, sürekli hastalık gerekçesiyle affı şahaneye mazhar olduktan sonra cezası kaldırılınca hocamız birden canlanıvermiş… Cuma namazı çıkışlarında gazetecilere verdiği mesajlardan sonra, Allah şifa versin, hemen iyileşmiş, İran’a bile gitmiş… Sonra da siyasetin içerisine düşüvermiş…
Demek ki, huylu huyundan vazgeçmiyor…
Şimdi de olumlu bir yola yelken açacak Numan Kurtulmuş’un önünü kesmeye çalışıyor. Anlaşılan kendisi yaşı 90’a yaklaşmasına rağmen hâlâ perde arkasından dizginleri elinde tutmak istiyor…
Hocamızın bu arada Maliye ile başı biraz dertte; ödemeye mahkûm olduğu paranın miktarı faizi ile birlikte 12,5 milyon TL’yi bulmuş. Yapılan anlaşmada borcun beş yıl eşit taksitler halinde ödenmesi ve bir taksitin bile zamanında ödenmemesi halinde kalan borcun tahsil edileceği hükmünün anlaşmada yer aldığı basına yansımıştı. Bu arada daha önce haczedilen gayrimenkullerinin de satışı gündeme gelmiş… Yakınlarda emekli başbakan maaşına da haciz konulmuşsa da sonradan emekli maaşlarına haciz konulamayacağı gerekçesiyle haciz yapılan itirazla kaldırılmıştı…
Milli Görüş’ün lideri hocamız ne yapar ne eder maliye ile olan işini de halleder. Gönlü rahat ki, Saadet’in kongresine bile karışıyor…
Erbakan teknik bir öğretim üyesi olarak kalsaydı ve hiç siyasete atılmasıydı diye düşünenler var mı bilemem… Oysa siyasete ilk adım attığı 1969 yılında İzmir’de yayınlanan Tekyol dergisinin neden siyaset sorusuna mealen şöyle bir yanıt verdiğini hatırlayanlar çıkabilir.
“Memlekette yapılacak çok şey var. Bilim adamı olarak zorladım olmadı. Odalar Birliğinde genel sekreter, sonra başkan olarak zorladım yine olmadı. Yapmak istediklerimi gerçekleştirmenin tek yolunu siyaset olarak görüyorum.”
Erbakan, daha çiçeği burnunda bir doçent iken 4 Mart 1961’de toplanan Bakanlar Kurulu toplantısına katılmış ve onlara ülkenin sanayi durumunu ve neler yapılması konusundaki görüşlerini açıklamıştı. Memleketimizde demir çelik sanayinin kurulmasını, önce makine tezgâhları sonra da imalatı gerçekleştirecek fabrikaların tesisini belirtmişti. Bu arada ilk yıllarda oto imalatında kullanılacak malzemenin yarısının Türk malı olarak imalinin mümkün olabileceğini dile getirmişti. Gerçekten de kısa bir süre sonra ilk Türk imalatı olan Devrim otomobilinin yapımına geçilmişti.
12 Mart muhtırasından sonra İsviçre’ye kaçan, daha sonra büyük olasılıkla Adalet Partisi’nin oylarını bölmek için parti kurmaya teşvik edilen Erbakan, siyasete hiç atılmayıp üniversitede kalmış olsaydı sanırım Türkiye için çok daha yararlı olurdu…
erdemyucel2002@hotmail.com
Sevgili üstat, Milli Görüş geleneği ve Sn. Erbakan ile ilgili gerçeği yansıtan bir yazı yazmışsınız, teşekkürler ediyorum. Şimdi baktığımız zaman, 12 Eylül öncesindeki son seçim olan 1979 ara seçimleri -ki 5-0 AP almıştı- nde Sn. Erbakan'ın partisi MSP % 4,7 oranında oy almıştı. Hocanın talebeleri ise 2007 genel seçiminde % 47 oranında bir oy aldı ve 8 yıldır da iktidardalar. Bir gazeteci sormuştu Hocaya, eleştiriyorsunuz ama bunlar sizin talebeleriniz değil mi, diye... Bilirsiniz Hoca en olumsuz koşullarda bile laf ile durumu lehine çevirmekte pek mahirhanedir:-). Hoca gazeteciye şu yanıtı verdi: "Evet bunlar bizim talebelerdir ama talebe haylaz çıkmıştır. Haylaz talebe dersten kaçıp, arkada bahçede top oynamaya çıktıysa Hocanın ne suçu var değil mi?"
Yaşlılar yerine Dinozor kelamını kullanmak ne kadar da ustaca
Merhaba Erdem Bey
Yazınızı, her ne kadar tıklanma durumunuz oldukça düşük olsada (bakalım kıyıda köşede insanlar kendi halinde neler yazmışlar diyerek) inceleme fırsatım oldu. İnanın sizin yazınıza değin birçok yazı inceleme fırsatım oldu. Ama hiç sizinki gibi nazikçe ince kaleme alınmış, "dinazor" "safsata" vb gibi kelimeler kullanma başarısını gösterebilen, sokak argosuna ihtiyaç duymadan kendi ifadelerini kullanan bir yazı okuyamamıştım. Partinin kurucuları, eski isimleri veya biraz daha argosu yaşlıları yerine Dinozor kelamını kullanmak ne kadar da ustaca. Eminim tatil sonrası, güneş yanıklarının acısı ve sahillerin o güzel!! Posta gazetesi sürmanşet yanı fotoğraflara benzer görüntüsü aklınızdayken bu yazıyı kaleme almak oldukça zorlamıştır sizi, incelikli bir yazı çünkü.Gündemin önemli konularından birisi bu kongreyken ve gündemden uzaklaşmamak için, birçok ağzı sulanan yazar hemen mevzua değinmişti. Tabiside pay almak istediler. FAKAT sizin aradan geçen uzun zaman sonra yazmanız, ne kadar isabetli ve iyi bir karar.
Eğer bir kaç saat sonra yazsanız düşünürdüm ki Erdem Bey acaba dışlanmamak peşinde mi? Tabiside olamaz çünkü o diğerleri gibi faydacı, Milli Görüş fikrini Benimsediğini her fırsatta Belirten Numan Kurtulmuşu sanki başka bir görüşten sanan sözüm ona çok zekiii! Olduklarını düşünen kişiliklerden olamaz.
Sözün bittiği yerde sizi bu akıllıca yazınızdan ötürü tekrar tebrik ediyorum Erdem Bey.