Türkiye’nin iç ve dış siyasi arenası öylesine kaypak ki, insan ne yapacağını, ne yazacağını şaşırıyor. Ertesi günkü yazınızı bir gün önceki akşam yazıyorsunuz, sabah bakıyorsunuz gündem değişivermiş. Yazdığınız yazı gündemden düşmüş!... Şaşmamak elde değil...
Suriye sınırı boyuna kaçakçılığın önlenmesi amacıyla 1959 yılında döşenen mayınların yerlerinden kaldırılması konusu da aniden gündeme geliverdi. Muhalefet bu konuda hazırlanan kanun teklifine haklı olarak karşı çıktı. Hükümette bu konuda uzlaşma sağlayabilmek için geri adım attı, kanun taslağını geri çekti ve tartışılan iki maddeyi değiştirmeye çalışıyor. Bu satırları yazarken sonuç henüz belirginleşmedi.
Türkiye’nin Suriye ile olan yaklaşık 510 km. uzunluğunda, ortalama 350 m. derinliğindeki alan oldukça geniş bir yüzölçümüne sahip; yaklaşık 178.500.000 m2. Kısacası son derece mümbit, elli yıla yakın ekilmediğinden daha da mümbitleşen bir alan... Tarım olarak kullanılmasında yarar olacak bir toprak...
The Economist dergisi kısa bir süre önce ilginç bir makale yayınlayarak 2006-2009 yıllarında el değiştiren toprakları gündeme taşımıştı. Devletlerarasında yapılan anlaşmalar uyarınca topraklarının büyük bir bölümü tarımsal yönden işe yaramadığından tarım arazileri satın aldığını veya kiraladığını belirtmiştir. Bu arada Suriye, Suudi Arabistan ve Bahreyn’in Türkiye topraklarına sıcak baktıklarını ileri sürüyor. Buna karşılık hükümet satma yok. Sadece Bahreyn ile değil beş ülkeyle mutabakat var diyor.
Bu ne demek? Anlayan var mı acaba?
Mayınların temizlenmesine karşı çıkan yok. Ottowa Sözleşmesi de “Anti personel Mayınların kullanımını, depolanmasını, üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve bunların imhası ile ilgili sözleşme 4 Aralık 1997’da Ottawa’da yapılmış ve bu sözleşme 1999’da yürürlüğe girmişti. Bu sözleşme Türkiye’de erken seçimler nedeniyle geriye bırakılmış ve ancak 12 Mart 2003’te AKP hükümeti dönemince TBMM’de kabul edilmişti. Bunun ardından Maliye Bakanlığı mayınlı arazilerin temizlenmesi ve temizleyen firmaya tarım yapabilmesi için üç ayrı şartname hazırlamışsa da CHP’nin açtığı dava sonucunda Danıştay, mayın temizleyenlerle aynı yerde tarım yapılması işinin aynı firmada birleştirilmesini hukuka aykırı bularak iptal etmişti. Oysa hükümetin hazırladığı kanun tasarısında her iki işin aynı ihalede birleştirilmesini yasalaştırmak istiyor. Böyle olunca da temizle, kullan ve devret formülü gündeme geliyor. Sorun da buradan kaynaklanıyor.
Kuşkusuz, mayınlanan arazinin temizlenerek organik tarıma açılmasının Türkiye’ye işe yarar toprak kazandıracağı açıktır. Ancak ihaleye katılacak ve büyük olasılıkla ihaleyi alacak yabancı firmaların başında da İsrail geliyor.
Kafaların karışması ve insanın aklına bir takım soruların gelmesi, tepkilerde buradan kazanıyor.
Türkiye bu mayınlı araziyi kendi imkânlarıyla temizleyemez mi? Suriye kendi topraklarındaki mayınları kendisi temizlemiştir. Onların yaptığını biz neden yapamıyoruz?
Mayınlı araziyi temizleyecek firma neden 49 yıllık süre içerisinde bu topraklara hâkim olacak?
Velev ki! bu alanın temizleme ve kullanma alanını İsrail aldı... Böyle olunca da İsrail kuzeyden Suriye’yi kuşatmış olmuyor mu? İsrail Türkiye’nin sınır komşusu konumuna gelmiyor mu? MOSSAD’ın burada cirit atmasına kim engel olacak?
Ottowa Sözleşmesine göre mayınlı alanların temizlenmesi 2014 yılına kadar yapılması gerekir, ancak neden Suriye sınırı? Başka yerlerde mayınlı arazi bulunmuyor mu?
Türkiye 49 yıl bu arazide hak iddia edebilecek mi?
İnsana sormazlar mı; kimin malını kime veriyorsun? O topraklara hak iddia edilecekse, bunun asıl sahibi feodal düzenden kurtarılacak olan bölge köylüleridir. O bölgede yaşayan, bazıları mayından sakat kalmış yoksul insanların umut kapısıdır.
Suriye sınırındaki bu geniş alanı 49 yıllığına kiralamak bir bakıma vatan toprağını satmak anlamına geliyor mu?
Böyle bir karar ulusal çıkarlara aykırı mı değil mi?
Bu toprakların altında ne tür madenlerin olduğunu biliyor muyuz? Sultan II. Abdülhamit döneminde batılıların yapmış olduğu maden araştırmalarında hangi bölgelerimizde bizim bilmediğimiz yer altı zenginlikleri konusunda siyasilerimizin bilgileri ne kadardır? Bugün bu araştıranın bir örneğinin Maden Tetkik Araştırma merkezinde olduğu söyleniyor. Bağımsız Türkiye kendi topraklarındaki yer altı zenginliklerine neden el atamıyor?
Tarihe baktığımızda İngilizlerin Kıbrıs’ı,,Yunanlıların Girit’i ele geçirmeleri böyle anlaşmalarla olmadı mı ?
Her zaman söylediğim bir söz vardır; siyasiler özellikle yakın tarihi çok iyi bilmek zorundadırlar. Tarihi bilmezseniz adamı öyle bir keten pereye getiriler ki, gelecek kuşaklar sizleri hayırla yâd etmez... Kaldı ki, önümüzde bir İncirlik olayı varken... Kaldı ki, 49 yıl sonra hangi hükümet işbaşındadır ve o günlerin koşulları neler olacaktır, bilinmez...
Başlangıçta Başbakan’ın kesin açıklamasına AKP milletvekillerinin tutumu nasıl olur, onu da bilebilmek çok zor... Ancak konu TBMM’de tartışılırken sıraların boş oluşu muhalefet ne konuşursa konuşsun, biz buna gönülden razı olmasak bile Başbakanımızın isteğine uyarız anlamına mı geliyor? Büyük olasılıkla da Başbakanımızın bildiği bir şey var diyerek; önümüzdeki seçimde listeye girebilmek veya girememek!.. Hangisi onlar için daha önemli? Tartışmaya açık bir soru!.. Bu arada AKP yeni kurulan Abdüllatif Şener’in ve Hüsamettin Cindoruk’un Demokrat Partisine küskün milletvekili kaptırmak istemeyecektir..
Baykal, “Kime, kimlere söz verdiniz? Belli sen birisine vermek istiyorsun burayı da kime ? diye çok zor bir soru yöneltiyor. Ardından da Adıyaman’ın Çakırhöyük köyünde sert bir konuşma yaptı; “AKP Sınırdaki Mayınların Temizlenmesi Kanunu’nu çıkartsa bile bunu uygulatmayalım. Sınır bir ülkenin güvenliği içen çok önemlidir. Böyle bir sınır yabancı ülkeye teslim edilebilir mi? Hem de terör olan bir bölgede. Türkiye sahipsiz değildir. Sahipsiz olmadığını göstermeliyiz. “
Kısacası mayınlı araziyi temizleme, Arapsaçına dönmüş gibi!..
erdemyucel2002@hotmail.com
Sayın yazar, çok önemli noktalara değinmişsiniz öncelikle teşekkürler size. Bu hükümetin ne yapmak istediği belli. Nasıl ki, Türk Telekom ile Kuşadası Limanı vb. satışları kapalı kapılar ardında yaptılar, bu alanı da aynı şekilde satmak istiyorlar. Ama 2003 Mart teskeresinde olduğu gibi partiiçi bir direniş var gibi bu satışa? Baykal ve CHP gayet güzel bir politika ortaya koydu yine. "Mayınlar kaldırılınca, ki bunu Genelkurmay yapabilir, elde olunacak topraklar o civardaki topraksız köylülere bedelsiz verilsin." Bence de çözüm bu şekilde güzel olur. Sınır güvenliği ve sınırboyunda yaşayan insanların varlığı için bunu yapmaya mecburdurlar!