20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Maymun Gözünü Açtı!

Okuyucu ve dostlarımdan bir süre ayrı kalacağımı önceki yazımda belirtmiş ve bir süredir de yazamamıştım. Bundan böyle de yeni arayış ve kararlar içerisinde olacağımdan belki de bir süre daha aralıklı olarak yazarım. Kısacası yaşamımla ilgili bazı önemli kararların arifesindeyim. Çakma değil, gerçek bir İstanbullu ailenin çocuğu olarak doğup büyüdüğüm, kişiliğimi bulduğum tarihi ve doğal güzellikleriyle bütünleşmiş bu şehri istemeyerek de olsa terk etme kararı aldım. Eşim ve çocuklarım da bu kararımı desteklediler.

İstanbul artık benim şehrim olmanın çok uzağında kaldı. Beton yığınlarının yeşili yok ettiği, çarpık yapılaşma, sözcüğün tam anlamıyla felakete dönüşmüş trafiği, birbirlerine saygı göstermeyen insanların toplandığı, hormonlu yiyeceklerin yenildiği bu şehirde benim ne işim var diye düşündüm. Tanrının armağanı eski İstanbul’u bundan böyle hayalimde yaşatmaktan başka da elimden başka bir şey yapabilmek gelmiyor. Bu satırları yazarken, yakın tarihimizdeki zorunlu göçleri, mübadeleleri düşünmekten kendimi alamıyorum. O insanlar zorunlu olarak yerlerini yurtlarını terk etmişlerdi. Ben ise ortamın baskısı, stresi ve sıkıntısından ötürü özgürce göç etme kararını aldım. Belki de ben de mübadele insanı gibi, İstanbul’dan söz ederken “benim memleketim, benim yurdum” diyeceğim.

Kısacası Ege ile Akdeniz’in birleştiği bir noktada henüz yozlaşmamış bir sahil kasabasında yaşacağım. Bu kasaba henüz Bodrum, Marmaris, Çeşme, Alaçatı gibi yozlaşmadı. Burasının da hep böyle sürüp gideceğini sanmıyorum. Belki de kıyılarının adı bir süre sonra beach olacak, birçok insan dip dibe, kıç kıça şezlonglarda, kiminin ayağı kiminin başına değecek, deniz maviliğini yitirecek, yüksek volümlü müzik kirliliği yaşanacak… Adı ünlüye (!) çıkmış birkaç oyuncu, şarkıcı, türkücü burasını da keşfederse magazincilerin akınına uğrayacak, kimin selüliti daha fazla diye fotoğrafları magazin basınında yer alacak!.. O zaman bize buradan da gitmek düşecek…

Akdeniz’i ve karşımdaki Yunan adalarından birini izlerken kendi yazım hayatımla da ilgili bazı kararlar aldım. Buraya gelmeden önce bazı kitap teklifleri almış olmama rağmen bundan böyle kitap yazmayacağım. Daha doğrusu yayıncı geçinenlere kendimi sömürtmeyeceğim. Övündüğümü sanmayın, beni bilen bilir, altmıştan fazla kitabım yayınlandı. Bazıları yabancı dillere çevrildi. Bulardan bazıları bilimsel, bazıları turistik, bazıları da gazete yazılarımdan derlemeler…

Bilimsel kitapları olan çoğu akademisyen gibi uzun süre emek vererek, dip not ve kaynaklara özen gösterilen metinler tamamlanıp yayıncıya verildiğinde geminizin karaya oturduğunu görürsünüz. Kitabı ısmarlayan yayıncı bir anda çamura yatar, telif ücretini geciktirmek için elinden geleni ardına koymaz. Sponsor arıyorum sözü en başta gelen dayanağıdır!.. Bu arada en büyük kazığı da akademisyenler yer. Akademisyenin belirli bir unvanı alabilmek için kitabının yayınlanmasını, YÖK şart koşmuştur. YÖK kitap veya bilimsel makale yazılmasını şart koşmuştur ama basılacak yeri göstermez, açıkçası akademisyenini, sömürücü yayıncıların kucağına atar.

Uzun bir emek sonucu ortaya çıkan eser basılınca, yazarın eline birkaç tane tutuşturulur, daha da garibi telif ücreti istemeyeceğini belirten bir de taahhütname imzalatılır. Bazıları da üstüne üstlük yayıncıya para bile öder… Kısacası alan razı satan razı!.. Kazığı yiyen akademisyen belki de kendi kendine “Türkiye’de yazara saygı var mı?” diye arpacı kumrusu gibi düşünür durur… Bu arada gözü gazetelerin spor sayfalarına takılırsa kas gücünün beyin gücünü nasıl ötelediğini de görür…

Bazı gazetelerin konuk yazarlara ayrılmış bilimsel köşeleri vardır. Oraya yazanlar da zırnık alamaz… Yazanlar utandıklarından para almadıklarını söylemez, parayı boş ver canım derler. Öte yandan uyanık akademisyen ise para almadan yazmaz… Kısır bir döngü işte…

Uyanık yazarlar, sömürülen zavallı bilimsel kişiler ve sömüren patronlar…

Bir de hepimizin bildiği televizyon konusu var. Bir zamanlar büyük bir okuyucu kitlesi olan yerel bir kanala 250’den fazla program yapmış, birçok konuk ağırlamıştım. Yanılmıyorsam benim programları yeri geldikçe yayınlıyorlar. Oysa ben değil para, öpücük (!) bile almamıştım. Ulusal denilen televizyon kanallarına çoğu kez konuk olarak davet ediliyorum. Bir baktım ki, ipe sapa gelmez yorum yapanlara, kendilerini uzman sananlara, bilgileri kendilerince menkul olanların program bitiminde ceplerine zarflar konuluyor. Bana gelince “!aman ne güzel konuştunuz, toplumu aydınlattınız” gibisinden sözlerle kuru sıkı teşekkür ediliyor. Kuşkusuz, televizyonlara sömürüldüğünü bile bile koşanların ise haddi hesabı yok…

Bundan böyle hiçbir televizyon kanalının davetini kabul etmeyeceğim. Ne demişler; para peşin kırmızı meşin.

Sözün kısası, sıcakların arttığı, çoğu insanın tatil yörelerine koştuğu günlerde biraz karamsar tablo çizdim. Kabul edin ki, Türkiye’nin gerçeği bu…

Yeri gelmişken kendi kendime düşünüyordum; iş işten geçmiş olsa bile maymun gözünü açtı!
 

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 10 Temmuz 2012 Salı 16:40:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.241.28.xxx Tarih : 11.07.2012 20:12:30

Erdemciğim,   benim de asude bir tatil beldesinde sürekli yaşama gibi hayâllerim olmuştur. Ama, senin gibi meslek gereği de İstanbulla adamakıllı içiçe yoğun yaşayan biri olmadığım hâlde bunun bir hayli romantik bir duygu olduğunu keşfettim. Gerçekden sonradan zorluk çekersin. İyi düşün. Gözlerinden öperim.


Yılmaz Ergüvenç IP: 188.56.231.xxx Tarih : 12.07.2012 14:48:51

Sevgili Erdem. Yazını ilgi ile okudum. Zaten telefon konuşmalarımızla konuya çok yabancı değildim. Ege'de bir sahil kasabasında yaşamak, İstanbul'un hay huyundan, trafik keşmekeşinden, istismarcılardan bunalan aydınların rüyasıdır. Hele yaş da kemâle erince bu rüyalar ideale dönüşür. Bu gibi sayfiye kasabalarına yerleşmek ve bu ideali gerçekleştirmek ilk zamanlarda çok câziptir. Açık havada kahvaltını et; gazetelere göz gezdir. Denize gir, ören yerlerini, doğa harikalarını keşfet. Şezlonga uzan, kitabını oku. Kitabını okurken şekerleme yap. Bilgisayarını aç; e-postalarını oku. Yazılarını yaz. Kafana göre takıl. Oh! Ne âlâ memleket. Ne var ki cicim ayları çabuk geçer. Sonbahar, ardından kış gelip müz'iç yağmurlar başladı mı 4 duvar arasında düşünür durursun. Sâhi yâhu, benim İstanbul'da dostlarım vardı. Birbirimizin hatırını sorar, yolumuz Çiçek Pasajına düşerse muhabbetin bini bir para olurdu. Kardeşim bu muhabbet de telefonla olmuyor ki. Yazın arayan, hatırımızı soran dostlar da artık aramaz oldu. İstanbul'da kendi dertlerine düştüler. Bizim gibi yazar çizer takımını yine de büyük şehir paklarmış. Bütün meşakkatine rağmen büyük şehirin de kendine özel bir tadı tuzu varmış. Bilim de , sanat da, düşünce de hep büyük şehirlerde gerçekleşirmiş. Burada sana öğüt vermek haddim değil. Galiba ben biraz da kendimi anlattım. Selam ve sevgiler...   


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 13.07.2012 13:12:54

izine cikarken bir cümleniz aklimda kala kaldi (izinde kitab okuyacagim ) calismalara devam. bir hatiram: cok seneler önce avrupanin bir fabrikasinda calisirken 15 dak. sabah molasi verildi molada is konusunda bir üstüme söyle olsun diyecektimki simdi moladayiz is baslayinca izah edersin dedi senelik izinlerde de izine cikanlar sadece izini izin gibi yapip dinamik ise dönmeler ve calismaya baslamadir maalesef bizde izine cikan isini birakamaktadir tatile cikan ögrenciler hala okulla ilgili calismalar yapmaktadir neden insan oglu kimi sehirden kasabaya kimi kasabadan köye gitmek ister bu gidislerde memnunuluk varmidir desem " bilmemki" bir bilen e soralimmi desem acaba diyorum genelde yasam tarzimiz insanlik icin bumudur dogru yasamimimiz bu mudur oda bir sorudur girmisik bir girdaba habire gidiyoruz hayal galiba en güzeli hayalin gerceklesmesindede memnunluk varmidir bir kocaman soru isareti  acaba diyorum bu yaradilistada bir hatami var sahsen cennette bile bu insan oglu olsa oradanda baska bir yere gitmek istermi öyle ya her gün ayni ayni öff patladim rahatlik batti dermi istanbul veya baska yerlesim yerleri memleketimde o kadar menfaatler yüzünden düzensizlik plansizlik almis basini gitmistir bu cok üzücüdür yeni bina ve yapilanmalarda bir hayli güzellik gelmistir ama ne fayda hatalar devam etmektedir cocuk park yerleri  araba park yerleri cöp atma yerleri dükkan vs. ticaret yerlerinde hala W.c gerekirse sakatlar wc. bile olmali mutfak yerleri yapilmamaktadir birakilmamaktadir TOKININ en son evleri iyidir ama tam iyi degildir Dünya standartlarinda BODRUM KATLARI GENELDE KELER VAZIFESINI GÖRÜR ORADA INSANLAR OTURMAZ  esya garaj vs. icindir bizdede kapicilar icin asagilayici ayirim yapilarak orada bu insanlar oturmaktaktadir sel vs. durumlarda görün halimizi dememek elde degildir... Sizler yazar cizer hazir  önümüze koyanlardansiniz  tesekkürlerimi iletiyorum buradaki yorumcularin efendi yorumlarindan dolayi onlarada saygi ve sevgilerimi iletiyorum kalin saglicakla


ercüment çalışlar IP: 85.97.71.xxx Tarih : 11.07.2012 17:51:16

Sevgili Erdem hocam,

Yazınızda mekan değistirme arifesinin burukluğu ve hüznü var. Sizin gibi İstanbu'un eski halini düşünerek, bu şehirde yaşamak zorunda kalanlara tercuman olmuşsunuz.

Birçok kişinin arzu edipte gerçekleştiremediği göçü, siz gerçekleştiriyorsunuz, ne mutlu size.

Erdem hocam, yayımcılara veryansın etmişsiniz. Haklı olduğunuz taraf çok fakat biraz ayrım yapmak gerekiyordu galiba. Nasıl sizin gibi doğrudan yana olup, kalemini satmayan köşe yazarları varsa, tarihi ve kültürel değerleri yaşata bilmek için, ücretsiz ve sponsorsuz yayım yapan yayımcılarda var, keşke yazınızda bunlarada yer verseydiniz.

Erdem hocam, aldığınız yeni yaşam tarzından dolayı sizi tekrar kutluyor, ben yapamadığım için sizi kıskanıyorum.  Herşeyin gönlünüzce olmasını diliyor, Can Yücel'in Dadça'da yazdığı bir şiirini paylaşmak istiyorum.

 Zeybek aşağı mahallede oturuyor

İnek besliyor

Küçük bir evi küçük bir bahçesi var

Sardunyalar içinde

Sarı saçları ağırmış

Sesi getirdiği süt kadar sıcak

Günaydın diyor parasını alıp gidiyor

Güneşii bir yüzü var her daim gülen

Gittiğinde taraça kekik kokuyor uzun uzun 


Dr. Selçuk Ant IP: 95.15.199.xxx Tarih : 10.07.2012 20:16:20

Hakkınız olan tatilinizi tamamlayıp "Kent Haber Sitesi" ndeki görevinize - sağlıklı ve mutlulukla -  geri dönmeniz, Site'nin takipçisi tüm arkadaşlarımızı mutlu ettiği kadar, beni de mutlu etmiştir ! Yaşamınızda ve devam edecek olan görevlerinizde sağlığınızın ve mutluluğunuzun ve de başarılarınızın devam etmesini diler, en içten saygılarımızı sunarız.