17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Merhaba KENTHABER

Basınımızda bir gelenek vardır; yeni bir yayın organında yazmaya başlayanlar önce köşelerinde biraz kendilerinden söz eder, ardından ne yapmak istediklerini dile getirirler. Ben de bu geleneğe uydum ve sizlere merhaba diyerek söze başlıyorum. Öncelikle Kenthaber’de bana bu köşeyi açan Remzi Erbaş’a sonra da yazılarıma katlanacak olan sizlere şimdiden teşekkür ederim.
Bu arada yeri mi değil mi bilmiyorum unutamadığım bir olayı sizlere aktarmak isterim. Yıllar öncesi yeni başladığım bir gazetedeki köşe yazıma “ Acaba Ne Yazalım” diye başlamıştım.Birkaç gün sonra okuyucularımdan birisinden hala sakladığım bir mektup aldım. Kızgın okuyucum “ne yazacağını bilmiyorsan ne işin var o köşede” diyordu. Aslında okuyucum doğru söylüyordu; ne yazacağımı bilmiyorsam ne işim vardı o köşede!.. Bundan böyle aynı yanılgıya düşmedim ve ne yazacağım yerine merhaba diyerek söze başlıyorum.
Yıllar ne kadar acımasız, zamanın nasıl geçtiğini anlayabilmek gerçekten çok güç. Bu satırları yazmaya başladığım ana yeniden dönebilmek bile olanaksız. Geçmişi anımsayıp yazmaya başladığım ilk yılları düşünüyorum; Arkitekt isimli mimari bir dergide yazdığım birkaç yazının ardından lisedeki tarih öğretmenim Reşat Ekrem Koçu bir gün beni Tercüman Gazetesine götürmüş “Erdem burada yazacak “ demişti. Kısacası eski hocam beni basının içerisine itivermişti. Onun içerisine girip yoğrulunca, başka bir deyişle yazmanın tadına varınca bir daha ayrılabilmek ne mümkün... Gerçekten yazarlık gazetecilik çok güzel bir uğraş ama basına bulaşan çıkarcı takımından liboş değilse bir daha da ondan kopamıyor.
Günümüz basını çok değişti; geçmiş günlerin kağıt, mürekkep kokuları, rotatiflerin, telekslerin bir müzik ritmi içerisinde çalışan tıkırtıları bugün artık yok. Ya daktilo makinasının çıkardığı seslere ne demeli? Onların yerlerini bilgisayarlar aldı. Ne derseniz deyin eski günlerin gazeteciliği bir başka idi. İçimizde bu işe gerçekten gönül verenler vardı, çıkarcılar yoktu. Gazetedeki dostluklar ve arkadaşlıklar da bir başka idi. Bugün çoğu Hak’ın rahmetine kavuşmuş olan büyüklerden usta-çırak ilişkisi içerisinde ne dersler, ne öğütler almıştık.
Tercümandaki yazılarımı Bizim Anadolu, Hergün, Ortadoğu, Yeni İstanbul, Cumhuriyet ve Günaydındaki yazılarım izledi. Gazetecilik uğraşımı sürdürürken bir yandan da geçimimi müzecilikten, arkeolojiden sağlıyordum.Ne yazık ki Türkiye zaman zaman istikrarsızlığa, kişilerin kaprisi içerisinde olan bir ülke olmuştur. O günlerde yazımın içeriğine değil de nerede yazdığıma bakılıyordu. Günlerden bir gün köşe yazısı dalında ödül almış ve bu ödülü bana devrin Başbakan yardımcısı Alparslan Türkeş verince de Kültür Bakanlığı’nda kızılca kıyamet kopmuş ve adım ülkücüye çıkmıştı. Bu arada yakın dostlarımın! İhbar mektupları da onlara eklenince yer değişikliği, sürgünler birbirini izlemişti.
Günümüz diliyle yanlış Türkçe de olsa medyaya baktığımızda dünyamızdaki olayların hızla geliştiğini görüyoruz.İç politikamız apayrı bir konu, hatta kara mizah... Bu nedenle yazılacak, çizilecek öylesine çok konu var ki içlerinden hangi birini seçmeli? Belki de hepsine değinmekte yarar var, ama buna ne bana ayrılan köşe, ne de zaman yeter.
Kısacası yaşam öykümü, neler yaptığımı ve Kenthaber’de neler yapabileceğimi dilimin döndüğünce dile getirmeye çalıştım. Yeniden sizlerle buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın.
Yayın Tarihi : 25 Temmuz 2004 Pazar 20:58:51
Güncelleme :25 Temmuz 2004 Pazar 21:03:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?