16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Milletvekili Seçilmek Zor mu Kolay mı?


Türkiye’de milletvekili seçilmenin dayanılmaz nimetlerinden önceki yazımda söz etmiştim. Bugün sizlerle milletvekili seçilmenin zor ve kolay yönlerine değinmek istiyorum.

Yaklaşan 22 Temmuz seçimleri herkesin bildiği gibi öncekilerden çok daha farklı boyutlarda önem kazandı.Belki de Türkiye’nin demokrasisi, Atatürk ilkeleri yönünden atacağı adımları gösterecek bir mihenk taşı olacaktır. Aydın kesimin önde gelen gazetecileri bu konuyu aylardır işliyor, yaz tatilinizin takvimini seçime göre ayarlayın, akıl ve bilimin ışığı altında, kimsenin etkisinde kalmadan, Türkiye’nin geleceğini düşünerek oyunuzu kullanın diyorlar. Meşhur bir söz vardır; adamın biri berbere gitmiş, berber koltuğunda otururken sormuş, “Saçım ak mı kara mı?” berber de biraz bekle saçın önüne düşünce o zaman görürsün!.” Biz de oturduk 23 Temmuz sabahını bekliyoruz.

Siyasi partilerin listeleri ilan edildiğinde çoğu seçmenin aday listelerini beğendiğini söyleyebilmek çok zor... Kuşkusuz, aday listelerini hazırlayanlar Türkiye’ye yararlı olacaklardan çok kimlerin bulundukları bölgelerden daha çok oy getireceği düşüncesini öncelik verdiler. Böyle olunca da pek çok aday başvurusu önemsenmedi, aydınlanma felsefesini aşmış olanlar liste dışı kalırken onların yerlerini eksik eğitimliler, halterciler, güreşçiler ve türkücüler aldı. Örneğin bir bölgede kümeleşmiş insanların oyu uğruna onların hemşerileri listeye alındı. Benim tanıdıklarım arasında pek çok öğretim üyesi ve gazeteci, bürokrat liste dışı kaldı.

Şaşmamak elde değil...

Öte yandan milletvekillerinin büyük çoğunluğu da şu veya bu nedenlerle liste dışı kaldılar. Biraz zaman olsa belki de siyasi partilerimiz arasına bir de Küskünler Partisinin katılması işten bile olmayacak!..

Türkiye’de milletvekili olabilmek gerçekten hem çok kolay hem de çok zor...

Seçim bölgelerinde aday belirleme çalışmaları yapılırken aday adayları kendilerini delegelerini tanıtabilmek için kesenin ağzını açtılar. Milletvekili seçilebilmek uğruna epeyce para harcadılar. Afişler tanıtım broşürleri hazırladılar, çeşitli araçlar tutarak bunların üzerine resimleri konuldu, seçilme isteğini belirten yazıları döktürdüler ve sokak sokak dolaşmaya başladılar. Kısacası çevreye şirin görünebilmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Sırası gelmişken bir noktaya da değinmek isterim; Siyasi partilerin tabanını oluşturan delegeler kimlerden oluşuyor? Parti tabanını oluşturduğu söylenen, aday belirlemesinde söz sahibi olduğu söylenen delegeler bir yana partisine gerçekten gönül vermiş, bu uğurda çeşitli badireler atlatmış kişiler nedense liste dışında kalmıştır. Siyasi yönden güçlü milletvekilleri, il ve ilçe başkanları bulundukları çevrelerden kendilerine yandaş insanları toplayarak, parti üyesi ve delege yapmışlardır. Daha doğrusu aydınlanma felsefesini aşan delege sistemi bizde henüz tam anlamıyla yerine oturtulamamıştır.

Deve kuşu örneği başımızı kuma gömmeyelim ve gerçekleri görelim.

Milletvekili aday adayı olabilmek için aklınıza, bilginize, kültürünüze geçmişinize dayanıp ve hepsinden öte kendinizi memlekete hizmet için yeterli görüp bir partiye başvurduğunuzda alacağınız yanıt hemen hemen birbirinin benzeridir. Form doldurun, adaylık ücretini yatırın, belgeleri hazırlayıp teslim edin. Bazen size yanıt verilmediği de olur. Bazen de partiden yetkili birinin karşısına çıkabilme olanağını bulursanız, önce sizi şöyle bir süzerler ve sonra da ahret soruları sorarlar. Yeni bir aday adayının Genel Başkanını karşısına çıkabilmesi ise torpil bulamadığınızda çok zor, hatta imkansızdır.

Bütün bunlardan geçerli not alırsanız bu kez yokuşa sürüldüğünüzde olur.

Örgüt sizi tanıyor mu?

Öncelikle örgüt sizi tanısın, sizi delegeler bilsin...

Sizinle konuşan parti yetkilisinin iyi tarafına gelirseniz, delegelerle tanıştırılırsınız. Bu işin bir de ters yönü vardır; o kişi sizden yana olmak istemezse veya partinin istediği birini sıralamada yerinden kaydıracağınız düşünülürse kendi başınıza kalmanız olasıdır. Delegelerle tanıştırıldığınızı düşünülecek olursa ne olur? Bir iki hoşbeşten sonra kültür düzeyiniz onlarla uyum sağlayamazsa onlar size siz onlara bakar durursunuz. Bu noktada ise artık listeye girebilmeniz hayaldir.

Aday adaylarını delegelerle, parti yöneticileri ile tanışmalarını sağlamak için yemekli toplantılar düzenlenir. İşte o zaman iş sizin becerinize kalır. Elinizi cebinize atacak, masraflardan kaçınmayacak, bol keseden vaatlerde bulanacaksınız. Ola ki seçilirseniz yapıp yapmamanızı o kadar önemli değildir. Bütün bu zorlukları aşıp, delegeyi kıvama getirdikten sonra en büyük zorunla karşı karşıya kalacaksınız. Listeye sizi sokacak, seçilebilir yere getirecek asıl güç parti genel başkanındadır. Bu arada akıllı olup onun yakın çevresini ihmal etmeyeceksiniz. Bu durum da adayın becerisine kalmıştır. Ne demişler; iş bilenin kılıç kuşananın..

Siyasi partilerin genel başkanları, kurmayları kılı kırk yararcasına aday adaylarını inceler, artıları nedir eksileri nedir diye bakarlar ve kararlarını veriler. Gün olmuş, kendi kendime hep sormuşumdur; acaba aday adaylarının kültürü, eğitimi, toplumdaki saygınlığı dikkate alınıyor mu?

Şimdiye kadar söylediklerim medyatik olmayan adaylar için geçerlidir. Aday medyatik ise, örneğin şarkıcı, türkücü gibi televizyonlarda boy gösteriyor veya başka bir partiden transfer edilmişseniz, işte o zaman işin rengi biraz değişir. Yazılı ve görsel basının önünde törenler düzenlenir, genel başkan kendi elleriyle yakanıza rozet takar, hamasi sözler söyler ve sizi över... Ne var ki, buna da pek güvenmeyin; bir bakarsınız övgülü sözlerle partiye alınmış olmanıza rağmen listede seçilemeyecek yere konmuşsunuz...

Bütün bu örneklerden çıkarabileceğimiz sonuca göre siyasi partilerde demokrasi adı altında bir liderlik oligarşisi vardır. Çoğu kez liderler parti tabanına güven duymaz, onların düzenlediği adayları dikkate almaz. Geçtiğimiz seçimde yazdığım gazetedeki köşe yazımda Sedat Ergin’in bir sözüne yer vermiştim. Aradan beş yıl geçti değişen pek bir olmadığı da görüldü. Bu nedenle Sedat Ergin’in parti liderleri ile ilgili sözünü bir kez daha yinelemek isterim;

“Padişah yetkileri kullanabildikleri otokratik yapılar karşımıza çıkıyor. Kimin nereden aday olacağına karar verme yetkisi, tek bir kişiye, genel başkana bahşedilmiş ilahi bir hak gibi kullanılıyor. Burada kullanılan yetki, gücünü demokratik meşrutiyetten değil, olsa olsa monarşik bir iktidar yapısından alıyor.”

Liderler sultasının egemen olmadığı gerçek bir demokratik düzende politikanın bir meslek olmayıp memlekete hizmet olduğu anlaşıldığında sanırım Türkiye demokrasisi çok şey kazanacaktır.


erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi : 6 Temmuz 2007 Cuma 10:33:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ERDAL GEYİKÇİ(KÖÇEK)...! IP: 88.232.91.xxx Tarih : 9.07.2007 14:51:58
SY:ERDEM YÜCEL ABİ KÖŞENİZİ OKUDUM BEN SİYASETTEN FAZLA ANLAMAM"AMA"GERÇEKLERİDE GÖRMEMEZLİKTEN GELEMEM.GEÇMİŞTEN BUGÜNECE YAPILANLARA BAKACAK OLURSAK NERDEYİK VE NEREYE GİDİYORUZ DEMELİYİZ.ayrıca sy:erdem yücel gibi birisiyle konuşup tanıştığım için memnun oldum.ATALARIMIZINDA SÖYLEDİĞİ GİBİ,"BANA BİR ADIM GELENE BEN BİN ADIM GİDERİM"SAYGILARIMLA.ERDAL GEYİKÇİ(KÖÇEK)...!

Süleyman KARAEL IP: 85.101.82.xxx Tarih : 7.07.2007 02:13:58
Sayın hocam yazıtınızda ülkemizdeki siyasi anlayışın gerçek yüzünü açıkça belirtmişsiniz. Öncelikle sizi tebrik ederim. Ancak görüyoruz ki; Siyasi arenada maalesef liderler sultasının egemenliği hala devam etmekte. Semt semt dolaşan parti liderleri ve milletvekili adayları rakip partiler ve temsilcileri hakkında sürekli kötüleme politikalarını sürdürmekteler. Demokrasinin gereğini bile demokratik bir şekilde yerine getiremiyorlar. Milli duygulardan uzak, ülkesi için doğru şeyler üretmenin dışında hareket ederek, "yaşasın kendim" diyenler, kendilerinden ve kendi çevrelerinden başka insanları adam yerine koymayanlar maalesef berbere gitmeden saçlarının ak mı, kara mı olduğunu görmelidirler. Bu ülkenin, bu vatandaşın asıl ihtiyaçlarının neler olduğu apaçık ortada. Vatandaşın medyatik,şarkıcı,türkücü vekillere değil, ülkesi için mücadele edecek, ülke insanının başının dik bir şekilde dolaşmasını sağlayacak vekillere ihtiyacı vardır. Asıl güç partilerde, partililerde değil vatandaşta olursa bu ülke kalkınır. Kendini güçsüz hisseden, sürekli Liderler sultasının egemenliği altında ezik hisseden kişiler maalesef yapacaklarını da yapamazlar. Dolayısıyla Bu tip insanların çoğunlukta olduğu bir ülke zor kalkınır.