25
Nisan
2024
Perşembe
ANASAYFA

Milliyetçilik polemiği

Başbakanın Mardin’deki konuşmasında “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız” sözü, bazı çevrelerin hoşuna gitmiş olsa da bazılarınca hoş karşılanmadı.

Başbakan bunu söylerken sürç-i lisan mı yaptı, yoksa yerinde mi söyledi onu bilemeyiz. Bazen Başbakan yanlış bir şey söylediğinde hemen ardından yardımcıları ortaya çıkarak öyle demek istemedi diye tevil yoluna saparlardı. Bu kez öyle olmadı, parti içerisinden bazıları biz de aynı görüşteyiz gibisinden laflar söyledi. Bu da gösteriyor ki; “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız” sözünde sürç-i lisan yok…

Bu sözler BDP’lilere karşı Karadeniz halkının tepkisine yanıt olabilir mi?

Bu söz İmralı’daki adamla yapılacak konuşmalar sırasında söylendiğine göre belli ki bir yerlere duyuru yapılıyor. Buna tepki öncelikle CHP’den sonra da MHP’den geldi; Kılıçdaroğlu “Yüreğin yetiyorsa cesaretin varsa sen bu konuşmayı Rize’de yap” dedi. Karşı taraf onun bu restini görerek orada da konuşacağım dedi. Böyle olunca milliyetçilik gibi önemli bir konuda ne demek istendiğine açıklık getirileceğine, yine söz güme gitti.

İnsan elinde olmadan düşünüyor, iktidar her türlü milliyetçiliği ayakları altına alıyor da, İmralı’daki adam ve yandaşları aynı şeyi düşünüyorlar mı?

Yol haritasında neler var tam bilmiyoruz. Büyük olasılıkla; Kimlik istiyorlar. Özerklik istiyorlar. Ana dilde eğitim istiyorlar. Mahkemelerde ana dilde savunma istiyorlar…

Masaya oturulacak taraf (!) bunları isterse; bunun adı Kürt milliyetçiliği değil de nedir?

Kısacası karşı taraf her türlü milliyetçiliği ayakları altına almıyor. Böyle olunca da uzlaşma nasıl olur, biraz meçhul!..

Türkiye riskli bir dönem geçiriyor. Müzakere ile silah bırakmayı karşı taraf kabul eder mi?

Yeni anayasaya milliyetçilik nasıl yansır, anayasanın değişmemesi gereken ilk dört maddesi hakkında ne düşünülüyor onu da kestirebilmek biraz güç.

Yeri gelmişken milliyetçiğin ne olduğu konusunu ortaya atıp tartışanlar var mı?

Milliyetçilik, kendilerini birleştiren dil, din, tarih ve kültür bağlarından ötürü ulusal bir toplum oluşturma bilinci olarak tanımlanmıştır. Ulusal çıkarların, ulusu oluşturan sınıf veya grupların meydana getirdiği siyasi bir kuram olarak da düşünülmelidir.

Aslında millet sözcüğü Latince Lation’dan gelmiş ve aynı atadan gelmiş olanları içerisine almıştır. Milliyetçilik kişilerin bireysel çıkarlarının dışında kalmalıdır. XI.Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı Divan-ı Lügati’t Türk’de bu sözcük “budun” olarak gösterilmiştir. Milliyetçilik kavramını ortaya atan ilk düşünürlerin başında Jean-Jacques Rousseau ile Johann Gottfried Herder gelmiştir. Özellikle bu düşünürler Antik Çağların devlet modellerinden esinlendikleri, toplumlardaki bazı kopuklukların giderilmesini ele alarak bütün yurttaşların iradeye katkılarını ve siyasal yapıların kurulmasını öngörmüşlerdir.

Milliyetçilik, Fransız devriminin ana düşüncesini oluşmuştur. Onun dışında ilk milliyetçi harekete önderlik yapanların başında Napolyon istilası altında Almanya ve Ruslara karşı Polonyalıların direnci gösterilmiştir. I.Dünya Savaşı öncesinde Osmanlılara karşı ayaklanan Yunanlılar ile Bulgarlar milliyetçi akımların örneklerindendir. Avusturya İmparatorluğuna karşı çıkan Macarlar, Sırplar ve Çekler de milliyetçilik akımını Orta Avrupa’ya taşımışlardır. 1860-1870 yıllarında gerçekleşen İtalyan Birliği de milliyetçiliğin en büyük örneklerinden biri olmuştur.

Avrupa’da milliyetçi hareketler liberal ve uluslararası nitelikteydiler. Böyle olunca da çeşitli milletlerin ulusal farklılıklarını ortaya koyuyor ve onların ortak bir mücadelenin içerisinde olduklarını vurguluyorlardı. Ancak Alman Birliğinin kurucusu Otto von Bismarck örneğinde olduğu gibi milliyetçiliği otoriter ve tutucu olarak ela alanlar da olmuştur. Bu düşünce daha sonra Nasyonal Sosyalizm de Ari Irk’a dönüşmüştür. Nitekim milliyetçilik kavramı birinci ve ikinci dünya savaşı sırasında Almanya ile İtalya’da büyük güç kazanmıştır. II. Dünya Savaşının ardından Afrika ve Asya’da güçlü devletlerin sömürgeciliğine karşı direnen, bağımsızlıklarını kazanan toplumların ana noktası milliyetçi düşünceye dayanmıştır.

Milliyetçiliğin temelinde millet olarak tanımlanan bir toplumun sosyolojik olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Böyle bir toplum genel olarak tarihi verilere dayanmaktadır. Siyasal nedenlerde oluşturulan toplumlar ise hiçbir zaman millet kavramı içerisinde yer alamamakta, alınacak olursa da suni olmaktan öteye gidememektedir.

Türk milliyetçiliği ise Avrupa’ya göre çok daha geç oluşmuştur. Bunun da başlıca nedeni de, istediğini yapabilen, kısıtlanamayan padişahlık yönetimine bağlanmış oluşudur. Bununla beraber XIX. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı aydınları milliyetçi düşünceyi benimsemiş, padişaha biat eden tebadan millet olunamayacağını tartışmaya başlamışlardır. Büyük olasılıkla Rus Çarlığı döneminden Türkiye’ye gelen Mirza Fethali, Ahundof, İsmail Gaspırenski (Gaspıralı), Hüseyinzade Ali Bey, Ahmet Ağaoğlu milliyetçiliği Türkiye’ye taşıyan Türkologlardır. Bu arada Selanik’de “Genç Kalemler Dergisi” ile Türklük ideolojisinin ilk adımları atılmıştır. Bu dönemde Ziya Gökalp Türk milliyetçiliğinin esaslarını ortaya koymuştur. Ziya Gökalp, milli topluluğun oluşturulmasının temelinde ırk, kavim ve coğrafya olmadığını belirtmiş ve ardından eklemiştir; Ortak duygular, adetler, değerler ve normlar milleti oluşturur. Böylece milliyetçi düşünceyi topluma oturtmaya çalışmıştır.

Atatürk’ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşı ise bir milletin kendi devleti dışında olan hiçbir devletin himayesi altına girmeyeceğini, kabul etmeyeceğini göstermiştir. Atatürk milliyetçiliğinin ana noktasını hiçbir ulusun toprak bütünlüğüne göz dikmeden kendi ulusunun çağdaş biçimde yaşamını sürdürmesi olarak nitelendirilmiştir. Başka bir deyişle dışarıdan hiçbir müdahale kabul etmeyen, vatanın her karış toprağının kutsal sayılmasıdır.

Çağdaş milliyetçilik kavramında bilime, tarihe dayalı ve özgür irade ile demokrasiye yer verilmesi önceliklidir. Aynı zamanda milliyetçilik, ırkçılık, kozmopolitiz, ümmetçilik, şovenizm ve totaliter rejimlere de karşıdır.

Osmanlı karmaşık topluluklardan meydana gelmiş, ümmetçi bir yapıya sahipti. Buna karşılık Türk kavramını ilk kez Atatürk, Cumhuriyet ile birlikte ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde milliyetçilik olmasına rağmen hiçbir zaman ırkçı, kafatasçı olmamış, şovenizm yapmamıştır. Osmanlıdan arta kalan toplumları bütünleştiren bir anlayış ortaya konulmuştur. Terörün otuz yıldır sürmesine rağmen Türkiye’nin bütünlüğünün bozulmamasındaki en büyük etken, temelde Atatürk milliyetçiliğinin yatmasıdır.

Atatürk’ün “Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır” sözü de hiçbir zaman unutulmamalıdır.

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 28 Şubat 2013 Perşembe 10:33:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet Ersindigil IP: 84.62.48.xxx Tarih : 28.02.2013 12:25:09

Hocam ellerine saglik"Basbakanimiz,Mardindeki konusmasi,yani her türlü Milliyetciligi ayaklarin altina aldik demesi,kanimca sürc,i lisan degil.Hükümet olduklarindan dolayi ve ergenekon davasi göz önünde bulundurursak her sey ortaya cikiyor.Basbakanimiz sadece PKK lideri olan,Apo ondan baris medeti bekleyen Hükümetimiz icin provakasyon,un önünü kesmek icin bilerek kullanilmis bir kelimedir.

Cünkü imralidaki adam,Hükümetimize her seyi yaptiracak kadar güclü görüldügü ortaya cikmistir.Sindi sira Apoyu serbest birakip,Kürdistan devletinin basina gecmek kaldi.Artik kürdistan rejimi ne olur onu simdilikten kestirmek biraz güctür.Yani krallikla,mi yoksa Cumhuriyetle,mi idaresi olacak ancak ilerde sag kalanlar bilir.Kanimca Irak,ta kürdistan kurulmus durumdadir,fakat biraz daha topragini genisletmek icin pazarliklar yapildigina,da inanyorum.

Biraz Türkiyeden,biraz Irandan,Biraz suriyeden,Toprak aldimi kocaman bir Kürdistan meydana gelir.Yol haritasi bunu gösteriyor.Anayasanin ilk dört maddesi,ne gelince o maddeler sadece yazili olarak gecerlidir.Pratikte kim uyguluyor,veya taniyor,ki.1950 den sonra Atatürk Milliyetciligi yavas yavas kaybolmaya ve yakin bir zamanda ortadan yok olacagi,da biraz düsündürücüdür.Atatürk,ün bu Vatan cocuklarimiz ve torunlarimiz icin cennet yapilmaya layik deyisi tarih sayfalarinda kalmistir saygilarimla.


Teoman Törün IP: 85.103.85.xxx Tarih : 2.03.2013 19:01:20

Kusura bakılmasın, bilgisayarımdaki bir arıza nedeni ile "curser" devamlı atladığı için benim yorumum  bir çok yerde ibareler birbirine karışarak çıkmış. Biraz daha düzgün metni gönderiyorum.

 Toplumsal Bilimler, matematik kat'iyette olmadıkları için "tendancielle-eğilimsel" bilimler olarak nitelendirilirler. Evet toplumsal bilimlerde de (ekonomi, hukuk, siyaset gib) sebep-netice ilişkisi vardır. Ama işin içinde yerine göre binlerce, milyonlarca faktör olduğundan bu faktörlerin ağırlıklı sepetini bulmak son derece müşkîldir. Bu bakımdan Toplumsal bilimler için ancak kuramlar (teoriler) yapılır; aksiyomlar, apaçık gerçekler tesbit edilemez. Siyaset toplumsal bilimler içinde en eğilimsel, en belirsiz olanıdır. Birbirine zıt bir sürü kuram içinde siyasetin görevi pragmatik çözümler bulmaktır. Hitler de, Gobineau'nun arî ırk kuramına dayanarak Dünyayı kana bulamıştır. Elindeki araç sadece çok güvendiği savaş makinası, askerî güçtü.

Benim bildiği kadarı ile "assimilasyon"a uluslararası hukukla yasak getirilmiştir. Bir arkeolog olan Sayın yazar antik değerler kadar farklı değerlerin de muhafazasının ne kadar önemli olduğunu takdir eder. Örnek olarak "Ibıh" dilinin ölmekde olduğu, sadece çok yaşlı bir Ibıh'ın ve meraklı bir Franszı Lengüstinin bu dili bildiğini ve muhafazaya çalıştıkları bir zamanlar gazete haberleri arasına girmişti. Lâteşbih "Kel aynak kuşlarının nasıl soylarının korunmaya çalıştıkları gibi. Kendini bu toprakların otokton halkın kabûl eden adam akıllı kayda değer sayıda bir toplum kesiminin  (ki ana dili, inkâr edenler olsa da Türkçeden farklıdır) bazı taleplerine kulak verme zorunluluğu bulunmaktadır. Ernest Renan'ın millet  tanımına "Irk, din, dil, kültür faktörleri ya da bunları bazıları ve de behemahal 'birlikde yaşama iradesi girer' 'Nitekim Millî Mücadele başlangıcında bizzat Yüce Atatürk tarafından da bu konu ciddiyetle tezekkür edilmiş; o zaman mücadelenin ortak.yürütülmesi maslahata men'ut bulunmuştur. Sonra da II. Dünya Savaşı tehlikesinin ortaya çıkışında ayrıca bir belirsizlik konusu yaratılması istenmemiştir. Bu konuda Fabio Grassi'nin Türkçeye çevrilmiş "Atarük" hakkındaki kitabına referans yapmak isterim. Ve zannediyorum ki uygar Dünyada böylesine bir "üniter" Devlet örneği kalmamıştır. Kendisini örnek aldığımız Fransa da Bröton, Bask, Katalan, Oksitan dillerini kabûl etmiş; 72 çok küçük toplumların dilleri de kabûle hazırlanılırken sabık sağcı Başkan Sarkozy'nin ayak sürümesi üzerine Luxembourg’daki AB Mahkemesinde onu buna zorlama kararı çıkmıştı. Venezuela'da 36 yerel dilin resmî dil olması kabûl edildi. Almanya, halkı büyük ölçüde Germen olduğu hâlde Federasyondur ve bu keyfiyet Anayasasının değişmez maddeleri içindedir. İspanya özerk balgelere bölünmüştür. Birleşik Kraliyeti tekrarlamaya gerek yok; zaten kendilerine özgü bayrakları olan üç bölgeden İskoçya 2014'de tam bağımsızlığını alıyor. Buna karşı İngilterenin tek şantajı AB'ye UK (Birleşik Kraliyet) adı ile girildiğinden İskoçyanın AB'den çıkarılacağı’dır. Velhasıl Kürt meselesi de "ulusların mukadderatlarını kendileri belirleyeceği" ilkesi çerçevesinde ya müzakere edilecek ya da siyaset askere bırakılacak. Bu da yurdun Ardahandan Edirneye, Hakkarî'den Muğla'ya kadar sivil bir kırımı olacak demektir.
 


K. Mükremin BARUT IP: 78.163.255.xxx Tarih : 2.03.2013 06:48:12

"İnsan elinde olmadan düşünüyor, iktidar her türlü milliyetçiliği ayakları altına alıyor da, İmralı’daki adam ve yandaşları aynı şeyi düşünüyorlar mı?

Yol haritasında neler var tam bilmiyoruz. Büyük olasılıkla; Kimlik istiyorlar. Özerklik istiyorlar. Ana dilde eğitim istiyorlar. Mahkemelerde ana dilde savunma istiyorlar…

Masaya oturulacak taraf (!) bunları isterse; bunun adı Kürt milliyetçiliği değil de nedir?" Diyorsunuz. Bunlar MİLLİYETÇİLİK DEĞİL, Yirmibirinci Yüzyılda en temel insan haklarından biridir. Ana Dil bir insan hakkıdır. Siz milliyetçilik diyorsanız varsın öyle olsun.
 

 "Kısacası karşı taraf her türlü milliyetçiliği ayakları altına almıyor. Böyle olunca da uzlaşma nasıl olur, biraz meçhul!.." Bu cümlelerin anlamlı bir karşılığı yok. Siz hüküm veriyorsunuz.  Sizin anadiliniz yasaklı olmadığından bunu anlamanız çok zor. O zaman siz de Türkçe'den vazgeçin, Anadoluda yaşayan halklar ORTAK BİR ÜST DİL'de anlaşsınlar. Mesela ESPERANTOCA olabilir. Bu son cümlelerim kimilerine safsata gibi gelebilir. Ama Türk aydınları, ister solcu isterse sağcı olsunlar, o kadar üst perdeden salvo atıyorlar ve o kadar Emperyal bir zihniyete sahipler ki ! Kürdün talep ettiği en temel hak, onlara ekstradan verilecek bir şey gibi geliyor. 

Bilişim çağında yaşıyoruz. Bilgiye ve başka ülkelerde yaşananlara ulaşmak o kadar kolay ki, bu nedenle yeni nesil Kürtleri ikna etmeniz çok zor. Gördüğüm kadarıyla da böyle bir derdiniz zaten yok.

"Anayasa'nın değişmez maddeleri .." dediğinizde onu kutsal kitap gibi bir yere oturtuyorsunuz. Hani dogmalarla söze başlayıp; "Bunların tartışılmazlığını kabul edersen dinimizin mensubu olabilirsin" anlayışı varya işte onun gibi bir şey.

Bu hareketin öncüleri sol gelenekten gelen kişiler. Dolayısı ne bölgesel ne de ülke boyutunda milliyetçiliği savunmaları söz konusu değil. Ayrıca günden güne büyüyen ve taleplerinde ısrarcı olan Kürt hareketi milliyetçiliğe evrilmesin diye HDK (Halkların Demokratik Kongresi) kuruldu. Bu yapı kendi içine Türk solundan diğer hareketleri katarak demokrasi ve insan hakları mücadelesi veriyor. Bu sol damar aynı zamanda hareketin milliyetçiliğe evrilmesi önünde bir bariyer.

Görüşmeler başladıkdan sonra Ana Akım Medyayı izliyorum. Söylenenler karşı tarafı tahkir edici ve aşağılayıcı bir boyuta ulaşmaya başladı. Kürt Milliyetçiliği olacaksa bu yüzden olur. Yani kendi içinden değil, karşı tarafın uzlaşmaz ve inkarcı tutumundan.

Şimdi her önüne gelen "Türk Milliyetçiliği Kapsayıcı" bir milliyetçiliktir diyor ya; işte buna yeni kuşak Kürtler ve aklı başında Türkle gülüyorlar. Neden mi? Eğer bu kapsayıcı bir milliyetçilikse, ortak tarihimizde, neden geçmişte yaşamış ve eserler vermiş Kürt Ulemanın, Kürt Düşünürlerin ve Kürt Sanatçıların adı geçmez.  

Şimdi eminim siz dahil bir çok okuyucu; Kürtlerin, alimleri, sanatçıları ve fikir adamları mı varmış diye düşünüyorsunuzdur. Çünkü yıllarca Kürtleri dağdaki çoban, köydeki rençberden öte görmediniz. Bu gün temel sıkıntılardan biri de bu. İkinci olarak Kürtleri bir başka coğrafyadan buralara gelmiş ve emanet bir toplulukmuş gibi algılayanlarınız var. Bu anlayışın da değişmesi gerekiyor. Zor ama değişmeden bir barış ve uzlaşma olmaz. Aksi takdirde Kürde verilen her şeyi Türkün kesesinden giden şeyler olarak algılanması devam edip durur.

Benim anlayamadığım, kendini aydın diye tanımlayanların Kürdün Anadilinde eğitim görmesinden ne zarar görecekleri? 

"Osmanlı karmaşık topluluklardan meydana gelmiş, ümmetçi bir yapıya sahipti. Buna karşılık Türk kavramını ilk kez Atatürk, Cumhuriyet ile birlikte ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde milliyetçilik olmasına rağmen hiçbir zaman ırkçı, kafatasçı olmamış, şovenizm yapmamıştır." diyorsunuz. Geçin bunları üstadım. Kürde hem de yıllarca "KARDEŞMİZ" dediğiniz Kürde "hak" denildikçe tüyleriniz diken diken oluyor. Bu şovenizm değilde nedir?

Gelelim Osmanlıya. Lütfen Teoman Törün üstadıma başvurun. 17. Yüzyıla kadar Osmanlı Coğrafyasında Hıristiyanların sayısı müslümanlardan fazla idi. Osmanlı nasıl olurda ÜMMETÇİ olur. Bu gayrimüslimleri şeyhülislamlıkla mı yönettiler. İmparatorluklar yapıları gereği bütün etnisite ve dinlere eşit mesafededirler. Bazı aklı evvel sağ tandanslı yazarlar, "Bir uç beyliğinden, Bir Cihan İmparatorluğuna" diye mucize gibi anlatırlar ya, işte o mucize Osmanlın, özellikle fetihten sonra, doğu romanın yönetme geleneklerini alıp uygulaması şeklinde olmuştur.

Konunun buraya gelmesinin nedeni ise, aradan geçen bunca zamana ve artan neşriyata rağmen Osmanlı değerlendirmesinin hala resmi ideolojinin çerçevesinden yapılıyor olmasıdır. Türk ve Türkçülük kavramları Jön Türkler ile başlamış ve İttihat Teraki Dönemine kadar devam etmiştir. "Türk kavramını ilk kez Atatürk, Cumhuriyet ile birlikte ortaya koymuştur. " Diyorsunuz ya bu tam da resmi tarihin lise yıllarında öğrettikleri ile örtüşüyor. Ama gerçekle değil.

"Osmanlıdan arta kalan toplumları bütünleştiren..." Nasıl bütünleşme bu. Yirmisekiz Kürt isyanı var. Hepsi kanla ve barutla bastırılmış. Şeyh Sait İsyanı, Koçgrii İsyanı, 1938 Dersim, Zilan deresi ve benzeri pek çok isyan gibi.

Nasıl bütünleşme bu. Bu coğrafyanın asli unsuru olan Alevileri, Hanefi Fıkıhına göre yönetilen Diyanet işleri başkanlığına bağla. Son on sene dışında Cem Evlerinin yerleri bile bilinmezdi. Bu AKP dönemine özgü bir durum değil. Evelemirde böyle olagelmişti.Saygılarımla.K. Mükremin BARUT