2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Mısır ve Ortadoğu batağına neden bulaşıyoruz?

AKP iktidara geldiğinde bu partinin deneyimsiz dış politikacılardan oluştuğunu düşünenler Türkiye’nin sorunlarla karşılaşacağını ileri sürmüşlerdi. Dış politika başlı başına eğitim, beceri ve deneyim isteyen bir konudur. Üniversitelerimizde konuyla ilgili bölümler vardır. Kısacası hasbelkader oy çokluğu ile iktidara gelenler dış politikada çok bilgili davranmak ve deneyimli uzman ve büyükelçilerden yararlanmak zorundaydılar. Ne yazık ki olmadı, Türkiye Ortadoğu’nun lideri ve hatta dünya lideri olmaya soyunduysa da yanlış hesaplar Bağdat’tan döndü…

Ortadoğu veya Arap dünyası batağına bulaşmak akıl kârı değildi. Kimse şikâyetçi olmasın; bulaştı ve sonuçlarına katlanıyoruz. Emperyalizmin isteği doğrultusunda kardeşim denilen Beşar Esad ile olan ilişkiler kankalıktan (!) düşmanlığa dönüştü. Uçağımız düşürüldü, sınırlarımızdan içeri bombalar düşmeye başladı, binlerce Suriyeliye kucak açıldı, Suriye sınırında iki yüz araç, iki yüz elli atlılarla mazot kaçakçıları cirit atıyorlar, bir askerimiz yandı ve Hatay’ı neredeyse kendi elimizle yok etmeye başladık. Hataylı Hatay’dan kaçmak istiyor.

Irak’ta ABD işgaliyle başlayan iç savaş bir türlü sona ermiyor. Her gün insanlar ölüyor. Suriye’deki iç savaşı herkes olağan karşılamaya başladı. El Kaide ile Kürtler birbirlerini yiyorlar. Hizbullah oralarda boy gösteriyor. Tunus’ta siyasi suikastlar birbirini izliyor. Arap dünyası öyle bir hal aldı ki, kim kimin yanında belli değil. Kürt-Arap, Sünni-Şii mezhepleri karşı karşıya gelmiş. Rusya ile Suudi Arabistan ve diğerleri Mısır’daki askeri rejime destek veriyor. Türkiye ise karşı duruyor. Kısacası Ortadoğu’daki ezber bozulmuş…

AKP hükümetinin izlemeye çalıştığı dış politika gemisinin karaya oturması, önümüzdeki seçimlerde oy hesabına ne kadar etkili olacağını hep birlikte göreceğiz.

Aklıselim sahibi insanlar, monşerler (!) Ortadoğu batağına bulaşmayın dedilerse de tam tersi yapıldı, Arap dünyasında neresinde bir yalpalama varsa biz orada bitiveriyor, taraf oluyoruz. Kurusıkı nutuklarla hiç yoktan ortaya atılıp saygınlığımızı yitiriyoruz. Zaten onların da o nutuklara pek aldırdıkları yok.

Atatürk cumhuriyeti kurarken tarafsızlık ilkesini getirmiş, İsmet İnönü, Adnan Medrese, Bülent Ecevit hükümetleri de bunu uygulamışlardı. Saygınlığı ve ağırlığı olan bir devlettik. Türkiye’nin onlardan sonraki yıllarda tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek taraf olacağı ve başına türlü dertler açılacağına kim ihtimal verebilirdi?

Bugün Araplar ne zaman birbirlerine düşse faydası olmayan mezhep çatışmalarında bile taraf olmaya, karışmaya çalışıyoruz. Bunun ismi dış politika mı?

İşlerine karıştığımız Arap ülkelerinden doğrudan doğruya veya üstü kapalı tehditler bile almaya başladık. Mısır’da belki de Batının isteği ile devrilen Hüsnü Mübarek’ten sonra seçimle geldiği söylenen Müslüman Kardeşler iktidarı darbeyle devrilince orada bir kardeş kavgası yaşanmaya başladı. Türkiye Müslüman ülke ya, Müslüman’ın Müslüman’ı kırmasından rencide oldu. Başbakan Bursa’da Muhammed Mursi iktidarını deviren Mısır ordusuna ver yansın etti:

Bursa’dan dünyaya sesleniyorum; saldırıları lanetliyorum. İbadethanelere, camilere, kiliselere yapılan saldırıları şiddetle kınıyorum. Tüm tarafları hassasiyete davet ediyorum. İslam dünyasına sesleniyorum; şu anda oradaki şehitleri terörist ilan edenler var. Mısır’da devlet terörü icra edilmektedir. Bu devlet terörünü alkışlayanlar, Türkiye içinde ve dünyada Mısır’la ilgilenmemizden rahatsız olanlar var Herkes sussa biz susmayacağız. Bugün Mısır, ama yarın başka ülke, belki Türkiye’yi karıştırmak isteyecekler. Çünkü bu bölgede güçlü Türkiye istemiyorlar. Herkes sussa da biz susmayacağız. Dilsiz şeytan olmayacağız. Çıkacak mazlumun ahı er ya da geç…”

Türkiye Mısır konusunda Arap’tan çok Arapçı politika izlerken Mısır’da şeriat yanlısı Müslüman Kardeşlerin iktidarından endişe eden ve darbecileri destekleyen Arap liderleri tam tersi tutum izlemeye başladılar. Suriye ve Irak’tan sonra Ürdün’de Kral Abdullah, Kuveyt’te Emir El Sabah, Suudi Arabistan’da Kral Abdullah, Birleşik Arap Emirliklerinde Emir El Nahyan ve Filistin’de Mahmud Abbas “Terörle mücadelede Mısır ordusunun yanında duruyoruz” dediler ve destek verdiklerini açıkladılar. Birleşmiş Milletler Mısır’daki olayla ilgilenmedi, kınayan da yok… Oysa uluslararası ülkeler seyirci değil hiç olmazsa frenleyici olmalıydı. Darbeyi açıkça kınamayan ABD için İsrail ve petrol yolu önemlidir, demokrasi falan göstermelik sözcüklerdir.

Mısır’da darbe yönetiminin 1928 yılında ilk nüvesi atılan Müslüman Kardeşler teşkilatını yasaklamayı amaçladığı açıkça görülüyor. Hüsnü Mübarek’in otuz yıl süren dikta yönetiminde seçimlere katılmasına izin vermediği Müslüman Kardeşlerin (İhvan) o devrildikten sonra iktidara gelecekleri açıktı. Nitekim yapılan seçimde oyların yüzde elli birini almışlardı. Mısır onlara demokrasi gelecek diye oy verdi. Şeriat gelecek diye değil. Muhammed Mursi için demokrasi bir araç idi. Müslüman Kardeşler ve Mursi bir yıl içinde gerçek yüzlerini göstermekte gecikmediler. Mısır’da gücü bilinen ordu bunu yutmadı laikliğe karşı, şeriata yönelik bir yönetimi istemedi ve 3 Temmuzda darbe gerçekleşti, Şimdi şeriatçılar veya Mursi yanlılarının Adeviyye ve Ramses meydanlarında karşı harekete geçmeler katliama yol açtı. Başta Kahire olmak üzere ülkenin büyük kentlerinde oluk gibi kan akıyor. Mısır devlet televizyonu durumu terörizm ile savaşıyoruz diyerek olayları İngilizce canlı olarak yayınladı.

Türkiye hem batıdan hem de Araplardan yine taraftar bulamadı. Mısır hükümeti iç işlerine karışanları fitne çıkarmakla suçladı ve bunu diğer Arap liderleri paylaştı.

O zaman Türkiye bu işe neden karıştı?

Türkiye’nin Mısır’dan korkusu mu var? Sanmıyoruz ama inşallah yoktur!..

Avrupa’ya demokrasi dersi vermeye neden kalktık?

Mısır demokratik ülke olabilir mi?

Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtler bu hengâmeden parsayı toplayabilir mi?

Hiç sanmıyorum. Bir ülkenin demokrasiyle yönetiliyoruz sözüne inanmak biraz zordur. Demokrasilerde öncelikle toplumun eğitim ve okuma oranlarının yüksekliği önemlidir. Din ve devlet işlerinin birbirlerine karıştırılmaması, özgürlük ön planda olmalıdır. Özellikle Arap dünyası ve çevresindeki diktatörlüklerle yönetilen ülkelerde demokrasinin yerleşmesi zorluk bir yana hayaldir. Bir toplumun kulluktan çıkması için bilgi, eğitim ve daha doğrusu aydınlanması gerekir. Bu özellikleri elde etmek de öyle kolay değildir.

Atatürk benzeri bir kurtarıcının Mısır’da ortaya çıkması da çok zordur.
 

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 20 Ağustos 2013 Salı 09:45:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.241.29.xxx Tarih : 22.08.2013 14:47:59

Sayın Baki Karakol'un yayınlanmakta olan makalesine verdiğim yoruma buradan devam edeyim. Mısır demokratik bir ülke olabilir mi? Maalesef, inanç reformunu hâlâ gerçekleştirememiş, İslam çoğunluğu olan bir ülke olarak demokratik ülke olma şansı çok az. Sayın Başbakanımızın "Rabia selamını" slogan yaptığı ve Türkiyedeki meydanlara ismini verdiği Mısırın Mursî'si (bugünkü Milliyette Melih Aşığın da işaret ettiği üzere "Kadından Cumhur Başkanı olamayacağını ilân etmiş; kadınları denize girmesini yasaklamış; kız çocuklarının 9 yaşında evlenmelerini yasallaştırmaya; ölen eşin cesedi ile 8 saat cinsel ilişkiye girme hakkını anayasaya eklemeye çalışmıştı. Kadınlara en yoğun tecavüzler onun döneminde yaşanmıştı. Müslümanlık adına yürüttüğü bu tatbikatı ile Mursînin, Tayyibin idolü olmasına şaşmamalı. İyi de şeriatın egemen olduğu Suudî Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Arap ülkelerinin Mursî'ye muhalefetleri nereden kaynaklanıyor? Batı ile ekonomik ilişkiler dışında Müslümanlık anlayışı farklılığından... Kur'anın tamamen lâfzı ile amel etme, Sahabeye tümden itaat inanışındaki  Selefîlik'de (Vahhabîlik) çalgı dinleme, ipek elbise yasağı gibi zır saçma inanışlar olduğu gibi çoğu tümüyle makul türbe yapmak, kandil yakma, kurban kesme, evliyaya adak adama, ölü ziyareti, tesbih çekme yasağı vb. yasaklar bulunmaktadır. Oysa diğer Sünnî mezhepler tefsire ve İslam öncesi bazı tatbikata açıktır. Şimdi biz hangi İslama inanacağız?  En iyisi bu ülkeye gelmiş: "En hakikî mürşit müsbet ilimdir; en doğru yol muasır medeniyet (çağdaş uygarlık) tarikatıdır (yoludur) diyen Atatürkün bu aksiyom (apaçıklık) değerindeki lâik anlayışına itibar edeceğiz. Artık Türkiyede tüm polis zulmüne karşın onun yolundan giden bir "90" gençliği vardır. Bu iş bitmiş; yukardaki gerçek İslam anlayışındaki şikak karşısında "Şeriat" yolu kapanmıştır.