20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Muhteşem Yüzyıl Krizi!..

Türkiye’de olup biten işlere şaşmamak elden gelmiyor, gündeme biri bitmeden bir yenisi oturuyor ve bir öncekini unutturuyor. Yeni yıla girmemizle birlikte peş peşe gelişen olayların hangi birine çözüm üretilir, hangi biri yorumlanır? Yanıtlayana aşk olsun!...

Türkiye’de af çıkardı, çıkmazdı derken birden kanlı Hizbullah eylemlerinin sanıkları lideriyle birlikte, davaları belirli bir sürede karara bağlanamayınca teker teker salıverildiler… Cezaevinden çıkar çıkmaz da kahraman edasıyla karşılanıp yine ekranlarda boy gösterdiler… Avrupa Uyum Yasaları çerçevesinde Ceza Mahkemeleri Kanunu’nun 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle, ölenler öldükleriyle, öldürenler de öldürdükleriyle kaldılar!... Hizbullah tahliye olurken, Silivri Mahkûmları’nın (!) umudu ise bir başka bahara kaldı…

Yargıtay’ın kararı ile tahliyeler başlayınca, bu kez hükümet ile Yargıtay karşı karşıya geldi, karşılıklı söz düellosu başladı! Bu tartışmalar yaşanırken bu kez yeni bir kriz patlak verdi; Kanuni Sultan Süleyman dönemini yansıtacak olan “Muhteşem Yüzyıl”…. O dönemin olaylarının yanı sıra, saray kadınları arasındaki çekişmeleri de ekrana yansıtacak olan dizinin ilk bölümü yayınlandı. Daha ilk bölümde siyasiler, köşe yazarları, sanatçılar adeta kılıçlarını çekmiş şövalyeler gibi birbirileri ile tartışmaya başladı…

Aklıselim sahibi insanlar der ki; durun ne oluyorsunuz, daha dizinin ilk bölümü… Bölümler ilerledikçe veya yayından kaldırılmazsa tartışmalar ne boyuta ulaşır, bilemeyiz… Tepkiler peş peşe geliyor… Nedenini anlayabilmek çok zor… Televizyonlarımızda tarihi olayların yansıtılması nedense bazılarının hoşuna gitmiyor ve kısa sürede yayından kaldırılıyor. Oysa Meksika dizilerini andıran, her türlü ahlaksızlığın, gayrimeşru çocukları, aile içi ilişkilerin ön plana çıktığı, hepsi birbirinin eşi diziler reyting rekorları kırıyor!...

Muhteşem Yüzyıl dizisi, son yılların en iyi senaristlerden Meral Okay’ın elinden çıkmış... Yağmur ve Durul Taylan’ın yönetmenliğinde söz sahibi tarihçilerden destek alındığı da öğreniliyor… Başrolleri paylaşan Halit Ergenç, Nebahat Çehre, Okan Yalabık ve ilk kez ekranda gördüğümüz Meryem Uzerli ve diğer oyuncularla, teknik ekip üzerlerini düşeni hakkıyla yerine getirmişler. Muhteşem Yüzyıl’da batı ve Hollywood yapımları ile boy ölçüşecek nitelikte bir eser ortaya konulmuş…

Gerçekte böyle bir diziyi yapabilmek her yiğidin harcı olmasa gerek… Osmanlı İmparatorluğu’nun 10. padişahı ve 46 yıl hüküm sürmüş Kanuni Sultan Süleyman dönemini objektif olarak yansıtabilmek kolay değildir. Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine 1520’de, 25 yaşında, Saruhan Sancağından (Manisa) at üzerinde gelerek tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı’nın yükselme devrinin önde gelen ismidir. Babasının alamadığı Rodos’u (1522), ardından Budapeşte’yi (1526), Estergon’u, İstoini ve Belgrat’ (1543) ele geçirmiş, Barbaros Hayrettin Paşa Akdeniz’i Osmanlı denizine dönüştürmüştür. Osmanlı toprakları Kuzey Afrika’dan, Avrupa’nın ortalarına kadar genişlemiş, ancak Viyana, yapılan kuşatmalara rağmen ele geçirememiştir. Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar kuşatması sırasında 1566’da ölmüştür. Yerine geçen Hürrem Sultandan doğma oğlu II. Selim, babasının yolundan yürüyemeyen silik bir şahsiyet olup onunla birlikte Osmanlı duraklama dönemine girmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan’ın kızı Mihrimah Sultan ile evlendirilerek sadrazam olan Rüstem Paşa’nın kışkırtmasıyla, Mahidevran’dan olan oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurtmamış olsaydı, büyük olasılıkla Osmanlının yükseliş devri bir süre daha devam edecekti…

Dizinin ilk bölümünde Kanuni’nin tahta çıkışı ve Hürrem Sultan ile birlikteliği ön plana alınmış... Topkapı Sarayı Müzesi ile geniş bir sette çekilen dizide tarihi olaylar da gözle görünür bir yanlışlık dikkati çekmiyor. Yalnızca Topkapı Sarayında Harem’in ilk kez Kanuni döneminde kurulduğunun üzerinde durulmamış… Bunun dışında her şey yerinde ve objektif… Saray kadınlarının giysilerinin abartılı olduğu, batı saraylarındaki kadınlarınkine benzetildiği ileri sürülmüşse de buna katılmıyorum…

Böyle bir diziyi ortaya çıkaranları kutlamak mı yoksa yermek mi gerekir? Kanuni Sultan Süleyman’ın şehvet ve içki düşkünü olarak tanıtıldığı iddiasıyla diziye tepkiler geldiği ve hatta yayından kaldırılması istendiğini basından öğreniyoruz. Siyasilerimiz de hemen işe karışmış AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, kendi tarihine küfretmek soylu bir davranış değildir derken Bülent Arınç da tepkisini ortaya koyuyor;

Kanuni Sultan Süleyman gibi bütün dünyada büyüklüğü bilinen ve Muhteşem Süleyman olarak tanıtılan bir insanın harem, içki düşkünü, hatta bazı sahnelerinde söylemeye dilim varmayan bir ilişki içerisinde göstermeye matuf… Fragmanlarından böyle anlatılacağı düşünülebiliyor. Ancak RTÜK yayın ilkelerine aykırı olduğu itirazıyla, şikâyetiyle önüne gelen konular hakkında karar verebilmektedir…”

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise “ Oryantalist bir bakış açısı gözüküyor ama ilk bölümle ilgili hemen özel bir yargı yapmak ve sonrasını izlemenin önünü kesmek haksızlık olabilir” diyor.

Muhteşem Yüzyıl’ın ilk bölümü ve yayın öncesi fragmanları bazılarını rahatsız etmiş olmalı ki, peş peşe tepkiler yapılıyor. Bunları birilerinin tezgâhlayıp tezgâhlamadığını bilemeyiz…

Bu dizi bir kez daha ortaya çıkardı ki, biz yeterince tarihimizi bilmiyoruz. Ne yazık ki, lisede bir hocamızın söylediği gibi bilmediğimizi de bilmiyoruz… Öyle bir azim cenk oldu ki, küffara kılıç salladık, Tuna’dan kafilelerle geçtik gibi hamasi sözlerle beyinleri yıkananların tarihimize objektif olarak bakabilmeleri çok zordur. Buna bir de tarihi olayları, objektif olarak ele alan yayınları okuma zahmetine katlanamaz ve düşünemezseniz, işte böyle öküzün altında buzağı ararsınız…

XXI. yüzyılda artık tarihimizle yüzleşmek zorundayız. İyi ve kötü taraflarını da akıl ve bilimin ışığı altında aydınlatmalıyız.

Dizinin yayından kaldırılmasını isteyenlerin yaptıkları gerekçelere bakın; güler misiniz yoksa cehaletimize ağlar mısınız?

Topkapı Sarayında Harem var mı yok mu?

Haremdeki kızları aileleri aman padişahımızın bir gecelik eğlencesi olsun diye mi oraya gönderdiler!.. Yoksa çıkılan seferlerde saygın ailelerin kızları zorla alınıp buraya mı gönderilmiş? Çeşitli ülkelerdeki esir pazarlarından burası için kızlar bekâret kontrolünden geçirildikten sonra satın alınanlardan neden yeterince söz edilmiyor?

Kuşkusuz, padişahlar da tanrısal varlıklar değildir. Onların da cinsel yaşamları vardır. Sevişmezler, içki içmezler kadınlara bakmazlar gibi bir yargıya varabilmek akıl dışıdır. Onlar da insandır ve gökten indirilmiş varlıklar değildir. Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile Köprülü kütüphanesinde bulunan, teşhire konulmayan, herkesten gizlenen Hamse-i Ata diye minyatürlü bir yazma vardır. Bu eserde Osmanlı sarayındaki cinsel yaşam minyatürlerle resmedilmiştir. Bunu müzeciler ve kütüphaneciler dışında acaba kaç kişi biliyor?

Osmanlı Sarayında hadım edilen, Harem’de, Harem Ağası olarak çalıştırılan zencileri, Arapların yaşamlarını karartan ıstırabını neden dile getirmiyoruz?

Osmanlı padişahlarının büyük bir kısmının zevk ve sefahat âlemlerinde günlerini gün ettiklerini söylemekten niçin kaçınıyoruz?

İşin en komik yanı da padişahlar içki içer mi içmez mi tartışmaları… Çoğu bal gibi içerdi; öyle olmasaydı Divan Şairleri bu konuda divanlar yazabilirler miydi? Objektif tarih yazarları Kanuni’nin oğlu Sarı Selim’den içki müptelasıydı diye söz etmemiş miydi?

Osmanlı tarihi üzerinde ahkâm kesenlere sormak isterim; Osmanlı tarihinde kaç sadrazamın, kaç vezirin ve önde gelen kaç devlet adamının kafaları kesilmiştir?

Yeni bir padişah tahta çıktığında yaptığı ilk icraatın kardeşlerini öldürmek olduğunu inkâr edebilir miyiz?

Sultan I.Osman dışında hangisinin anasının Türk asıllı olduğunu hiç merak edip araştırdınız mı?

Bu dizide de Hafsa Hatun ile Ukrayna Rohatayn’dan kaçırılan Roxelany (Hürrem Sultan) arasında görüldüğü gibi Osmanlı hareminde kadınlar arasında çekişmeler, iktidar savaşları yok muydu?

Mahpeyker Valide Kösem Sultan (Anastasia) ile Hatice Turhan Sultan (Nadya) arasındaki çekişmeler, bu iki sultanın neden olduğu kanlı olayları da görmezden gelebilir miyiz?

Osmanlı padişahlarının tahttan indirilme korkusu içerisinde yaşadıkları da bilinen gerçeklerdendir.

Osmanlı padişahlarının hiç birisi Hacca gitmemiştir. Bunun nedenini araştıranlar var mıdır?

Bu soruları çok daha uzatmak mümkün ama bize ayrılan yerimiz kısıtlı. En iyisi Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan dönemini yansıtan dizi, ola ki yayından kalkmazsa önce o dönemi objektif bir kitaptan okumalı, sonra seyredilmelidir. Öyle hamasi nutuklarla, yersiz tepkilerle bir yere varabilmek çok zor…

Dizide Kanuni rolündeki Halit Ergenç; “Kutsal kitabımız Kur’anın adaleti, iyiliği emreder, adaleti ara, bul. Bundan sonra Osmanlı’nın adaleti, Sultan Süleyman’ın adaleti, kanunlarla işleyecek” der. Ardından da milletin hakkını yiyen, eziyet eden Kaptan Paşa’nın boynunu vurdurur. Acaba bu sözler ve o sahne mi bazılarını rahatsız etti?

Her şeyden önce kendi tarihimizle yüzleşmeliyiz…

Osmanlı tarihinde ve sarayında cereyan eden olaylar dışında Osmanlı’nın, edebiyat, mimari, hat, tezhip, minyatür, çini, maden, taş ve ağaç işlerinde muhteşem eserler ortaya koyduğunu da belirtmekte yarar vardır…

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 9 Ocak 2011 Pazar 13:14:59
Güncelleme :9 Ocak 2011 Pazar 13:58:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet E. IP: 84.62.37.xxx Tarih : 9.01.2011 17:49:00

Tesekkürler Hocam"Güzel bir tarih sayfasini ele almissin,Ellerine saglik. Muhtesem yüzyil krizi diye baslamissin,Aslinda simdi,ki Türkiyede yasananlar affa ugrayanlar 21 rinci yüzyilin milli piyango talihleri diye dile getirsek daha iyi ve uygun olur.Affa ugrayanlar degil milyon,degil milyar,degil trilyon dünyayi fethetmis kadar sevinmislerdir.

Avrupalilar bosuna söylememisler,Türkiyede ne olursa olsun Türkler cabuk unutur diye.Demek bosu bosuna konusmuyorlar.Türkiye de hersey olur mantigi bir kez daha kanitlanmis oldu.Asayis kuvvetleri ölüm.le burun buruna kalarak suclulari yakalasin Adalete teslim etsin ondan sonra ceza yasasinda,ki herhangi bir bosluktan yaralandir ve serbest birak.

Son zamanlarda Yargitay deyip agzimizda sakiz ciğner gibi agzimizdan düsürmüyoruz.Yargitay nedir yenir,mi icilir,mi neye yarar ne is yapar bir bilen varmi,Bilen varsa anlatsin.Benim tanidigim ve bildigim yargitay saglam temeller üzerinde kurulmus olan bir Anayasamiz vardi.O saglam Anayasamiza sahip cikmadilar.Anayasamizi,da gelen Hükümetler vidalarini kurcalaya kurcalaya paslanarak cüremege ve vidalarini dagitmaga musaade edilmistir.

Önemli olan kendi tarihimize sahip cikip tarihimizi unutmamak lazim.90 yillik Türkiye Cumhuriyetinin tarihini yüzde kacimiz biliyor.Kaldi,ki 1520 senesinde baslayan Kanuni Sultan Süleyman,i tarih kitaplarina bakmadan hatirlamak imkansiz gibi görülüyor.Yukarda bahsetmistim biz Tükler herseyi unutan bir milletiz.

Kanuni Sultan Süleyman'ın harem odalari söz konusu olup tartismalara konu sebep olusmaya baslanmistir.Varmi yokmu Dünyada Padisahlik yapan tüm ülkelerde vardir.Neden Osmanli Padisanin harem odalari olmasin.Olmadigina dair herhangi bir tarih bilgisi varmi.25 yasinda tahta cikmis 46 yil hüküm sürmüs bir Padisahin neden olmasin,Kusur ettiysem af ola saygilarimla.

 


Gökhan IP: 78.186.190.xxx Tarih : 9.01.2011 17:19:20

Sayın Yücel, ulusça tarih bilimine objektif bakamamamızın nedeni 50 yıldır taraflı çekilmiş siyasi söylemlere ağırlık veren uyduruk filmlerden tarihi öğrenmeye çalışmamızdır.Tarihte olumlu pozitif olaylar kadar olumsuz olaylarda mevcuttur.Bu olumsuzluklar yokmuş gibi davranmak bizi yanlıştan başka bir yere götürmez.


Karikatürist IP: 78.170.122.xxx Tarih : 9.01.2011 17:18:49

Bir asır gerisinden takip edip, AB gibi saçmalıklarla, kendilerine yetişmeye çalıştığımız Batı uygarlığını geçeceğimiz yerde, "Yasal Savunma Süleyman Efendi" (!) sayesinde asırlar öncesine döndük ve bunun tartışmasını yapıyoruz. (Not: Bugünkü politik gelişmelerimiz ne alemde !) 


Teoman Törün IP: 85.107.149.xxx Tarih : 9.01.2011 15:51:49

Tarihimiz dahil, tüm toplumsal sorunlarımıza  naiv bakış, her konunun, bireyimizi çocuk düzeyinde bırakan kutsallık odağı etrafında endoktrinasyonlardan ve şartlandırmalar  ileri geliyor. İnsanımızın (aslında hiç bir yararı olmayan) çocukca safiyette bırakılması gayreti, onu kendi gözüne , kendi kulağına sansür koyması gibi bir garabet içinde bırakıp çağdışılığa götürüyor. Bu durum her tür ideoloji için geçerli. Tarihî olguların derinliğine tartşılmasına evet, fakat bazı konuların dile geirilmesinin uluorta yasaklanmasına hayır. Mustafa filminin ya da Said-i Nursî'nin Atatürkle ilişkilerini ele alan ve bunu senaryolaştırıp sahneye koyan senarist ve yönetmelerin senaryolarının mevsukiyeti araştırılp eleştirilebilir. Fakat bence stüdyonun ya da gösterimin yapıldığı sinema salonlarını önünde sert protesto gösterilerini yapılmasını, internet postalartın "bu fime gitmeyin, en azından çocuklarınızı göndermeyin" yolundaki yasaklayıcı mesajları doğru bulmadığım gibi tarihimizdeki diğer gerçeklerin karanlıkda kalmasını hedefleyen fanatik tepkilerin de kendimizi ıslah etmede bizi geciktirmeye uğratan "riyakârlık" illetine mahkûm bıraktığını düşünüyorum.

"Muhteşem Yüzyıl"a kitleler halinde tepkilerin, daha gösterime girmeden başlaması akıl durdurucu bir şey. Sayın yazarın değindiği "Hamse-i Ata"nın bilgilerden, gözlerden kaçırılması bu devirde ne demektir, yahu!. Türk Milletini ebedi bir uykuya daldırmakdan başka ne işe yarar? Bu gerçekleri biz bilmeyeceğiz, elin oğlu, Voltaire: "Sefere çıkan Fransız Ordusunun arkasında bir de "fahişeler alayı olurdu", Osmanlı Ordusunun ise "İç oğlanlar alayı" diye gerçeği açığa çıkarıverecek.