16
Haziran
2025
Pazertesi
ANASAYFA

Muhteşem Yüzyıl Tesettüre Giriyor!

Muhteşem Yüzyıl dizisi yayına girmesiyle birlikte olumlu veya olumsuz yönleriyle tartışmaya başlandı. Bu tartışmayı Osmanlı Tarihini bilen de bilmeyen de halen sürdürüyor. Karınca kaderince ben de birkaç kez bu tarihi diziyi gündeme taşıyıp belgesel ile dizi arasındaki ayrıntıları anlatmaya çalıştım. Gerçekçi veya gerçek dışı olan noktalara değindim. Ancak bunun bir belgesel olmadığını defalarca yineledim. Görünen odur ki; anlayan pek olmamış!..

Başbakan ve AKP’nin önde gelenlerinin son günlerde diziyi eleştirmesiyle konu yeniden gündeme geldi. Ecdadımız aşağılanıyor, dizi yayından kalksın sesleri yükseldi! Bu konuda bir yasa tasarısı bile hazırlanıyor! Ne günlere kaldık demekten başka da elden bir şey gelmiyor.

Televizyonlarda dizi için tarih cehaleti diyen tarihçilerimiz bile oldu… Anlaşılan belgesel ile dizi arasındaki ayrıntı bir türlü anlaşılamamış. Dizi senaryolarına hayali kahramanların, aşkların eklenmesi doğaldır. Aksi durumlarda diziler pek fazla ilgi çekmez. Muhteşem Yüzyıl dizisi bir kez daha gösterdi ki, büyüğünden küçüğüne kadar tarih bilgisinden toplum olarak yoksunuz, okullardaki kuru tarih bilgisinin üzerine okuyarak düşünerek kendimizce bir şeyler katamamışız. Aksi olsaydı, dizi böylesine aleyhte tepkiler alır mıydı?

Çoğu kez yazdığım gibi benim dizi izlemek gibi merakım yok. Televizyonlar bana bir şey veriyorsa izlerim yoksa benim için boşa harcanana zamandır. Ancak tarihi olaylara meraklı ve biraz da bildiğimden olacak yalnızca Muhteşem Yüzyılı izlemeye başlamıştım. Tarihi yanlışlar abartılar olmasına rağmen yine bir dönemi anlatması yönünden hoşuma gitmişti. Ne var ki, Meral Okay’ın vakitsiz ölümü üzerine dizinin kan kaybettiğinin de farkındaydım. Bu nedenle benim de diziye ilgim azaldı ve son iki bölümünü izlemedim, mesela son bölümün gösterildiği gün Fenerbahçe-Sivas kupa maçını ona tercih ettim.

Başbakanın sert çıkışından sonra dizi sarsıntı yaşamaya başladı. Kuşkusuz, dizi yurt içi ve dışında maddi yönden televizyon kanalına ve yapımcıya iyi bir gelir getiriyordu. Ancak yayınlandığı kanalın sahibinin iktidar partisiyle iş ilişkileri vardı. Haklı olarak bunun zedelenmesi çıkarlarına ters düşerdi. Bu durumda dizi ya Meral Okay’ın çizdiği doğrultuda sürecek ya da değişime uğrayacaktı. İkincisi tercih edildi ve Muhteşem Yüzyıl’da frene basıldı…

Muhteşem Yüzyıl’ın oyuncuları imana gelmiş(!) olmalılar ki, giysiler değişti, önceden kısmen açık olan göğüsler, başlar kapandı, Hürrem Sultan tacının yerine örtü aldı. Sarayın diğer kadınları da onun gibi başlarını örttüler, öpüşmeler, sevişmeler ve aşk ilişkileri ortadan kalktı. Hürrem Sultan, imana gelip(!) namaza başladı. Ne gariptir ki, dizinin önceki sahnelerinde haçını öpüyordu. Böyle olunca da izleyicilerin kafaları karıştı; Hürrem Sultan acaba gizli Hıristiyan mıydı?

Dizinin başlarında Sultan Süleyman kurallara tam uymasa da namaza durmuştu! İlk bölümde içki içmesi bile tepkiyle karşılanmıştı. Zinhar, Osmanlı sultanı içki içmezdi!.. Tepkiler artınca içkinin yerini şerbet aldı!.. Sonraki yılların Divan Şairlerinden Nedim’in kasideler, Taşlıcalı Yahya’nın dörtlükleri de rafa kaldırıldı…

Siyasi baskıdan olsa gerek ki, dizide doksan derece değişim yaşanıyor. Meral Okay yaşasaydı buna izin verir miydi? Bilemeyiz. Bundan sonra neler olacak, onu da kestirebilmek biraz güç.

Yöneticiler bu dizi değil kurgu diyerek Sultan Süleyman’ı, Hürrem Sultan’ı ve aile efradını toptan Hacca götürecekler mi? Varsın, Osmanlı padişahlarının hiç birisi hacca gitmemiş olsun, dizi olduğuna göre belki de götürürler. Bazıları mutlu olsun diye!..

Dizinin bundan sonraki bölümlerinde, Hürrem ve Rüstem Paşa’nın entrikaları sonunda Sultan Süleyman’ın oğlu Mustafa ve yakın dostu Pargalı İbrahim’i (Makbul ve Maktul İbrahim Paşa) nasıl boğdurduğu, Viyana’ya yapılan ve başarısız olan sefer nasıl işlenecek?

Kanuni’nin oğullarından Şehzade Mehmet eceliyle ölmesinden ötürü boğdurulmaktan yakayı kurtaracak, yayıncılara da rahat bir nefes aldıracak. Ancak diğer kardeşleri Bayezid’ın ve dört oğlunun Kazvin zindanlarında öldürüldüğü de tarihi gerçeklerdendir. Şehzade Cihangir ise ağabeyi Mustafa’nın öldürülmesinin acısıyla genç yaşta kendiliğinden ölüyor. Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar’da ölünce taht, Osmanlı’nın duraklama devrini başlatan, tarihçilerin Sarhoş Selim dediği Sultan II. Selim’e kalıyor…

Benim merak ettiğim bu gerçekler dizinin önümüzdeki bölümlerinde nasıl açıklanacak veya nasıl olsa kurgu diye başka türlü mü çekim yapılacak?

Kanuni Sultan Süleyman oğullarını ve torunlarını boğdurdu ama erkek kardeşini öldürtmedi diye belki de övgüler yağdıracaklar çıkacak. Ancak Kanuni’nin erkek kardeşi olmadığını gizleyerek!..

Onlar bizim ecdadımız tarih haremden ibaret değil diyenler yine ortaya çıkacak mı?

Yoksa gerçek Osmanlı tarihi ile yüzleşecek miyiz?

Bu dizinin en büyük faydalarından biri de bazı tarihçilerimiz ve araştırmacılarımızın hamasi, hayali kahramanlık edebiyatından sıyrılıp gerçekleri dile getirmeye başlamış olmalarıdır. Kısacası bazıları hamasetten uzak, etekteki taşları ortaya dökmeye başladılar. Gerçekleri göremeyenlerden bunların hepsi yalan diyen de çıkabilir.

Osmanlı haremi ve orada yaşanmış olaylar ise başlı başına faciadır. Bir de ona girersek yazımız uzar da uzar… O yüzden o konuyu başka bir yazıya bırakmak istiyorum.

Tarihimizi öğrenmek adına yapılanlar tam gerçek değildir. Bu konuda yine bazı gerçeklere inmemekle beraber Naima, Aşıkpaşazade, Peçevi, Hammer, İbrahim Hakkı Uzunçarşılı, Yılmaz Öztuna gibi tarihçilerimizin yazdıklarını okumak ve sonra da düşünmekte yarar vardır.

Yeri gelmişken Einstein’in “Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur” sözü de bence kulağımıza küpe olmalıdır.



erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 25 Aralık 2012 Salı 13:19:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
TARİHİN ANLAMI (Dr. S. A.) IP: 95.15.183.xxx Tarih : 26.12.2012 22:55:24

Açıklayacaklarıma -öncelikle- şu ifadem ile başlayayım: Tarihi yaşamak kolay, yazmak zordur ! Ünlü tarihçi Wells'ın ifadesi de şöyledir: "Kronolojiyi temel sayacaksın, olayları his ve arzularına göre yorumlamadan olduğu gibi yansıtacaksın, en ince ayrıntıyı bile adalet ve haktanırlık ölçüsünde kaydedeceksin ! Olayları bunlara dikkat etmeden değerlendirmeye kalkışanlar, tarih değil, hoşa giden masal yazmış olurlar"  * Tarih araştırmacısı Sadi Borak'ın ise belirtisi şudur: Bir tarih yazarı, bir araştırmacı eğer olayların da tarihlerini saptamak ve yazdıklarının gerçeğe uygun olmasını istiyorsa, dayandığı kaynakların gerçeklere uyması gerekir. Anı tutanların birçoğu "bundan dört yıl önceydi"; " bir ilk bahar günü" v.b diye başlıyor anılarına.. Bunun "evvel-zaman içinde.." diye başlayan şark masallarından farkı ne; kimileri de net olarak tarih belirliyorlar.."  **  Sayın Borak'ın ifade ettiği gibi, belirtilen tarihler, olayların akışına uymuyor ise, o zaman, 'gerçeği arama çilesi başlıyor' demektir. Sayın Borak, tarihi ayrıca şöyle tanımlar: Tarih, olayın olduğu vakit, gün, ay ve seneyi belirleyen bilim koludur , bunlardan yoksun oluşa "Tarih" denilmez !  ** Sayın Turgut Özakman'ın 'tarih yazarlığı hakkındaki görüşlerinden' birkaç örnek sunayım: # [İncelenen] devrin hadise ve şartlarını biraz bilmek gerekir; tek bir belgeye dayanmak tarihçiyi şaşırtıcı sonuçlara sürükler # Müsbet bir ilim olan tarih, ancak doğruluğu sabit belgelere ve onlar kadar sağlam anılara dayanılarak, kronolojik tasniflerle yazılır # Tarihi, çarıklı erkân-ı harp rivayetleri ve hikayelerinden ayırmak gerekir. ***  Tarihin anlamı konusunda muhteremimiz bazı kişilerin anekdotlarını da sunayım:  "Tarihin "ihtiyar bir geveze" değil de "ibret dersi" olabilmesi kıyaslamalarla mümkün olabilmekte ve emeğimizin özelliğini teşkil etmektedir"  ****   "Bazı tarihi anlar vardır ki bu anlarda susmak, insanı ömrünün sonuna kadar kendi nefsine karşı suçlu duruma düşürür" ****  Sonuç olarak benim de tarih konusunda belirteceklerim şunlar olacaktır: Müsbet bir bilim olan tarihle oyun oynanamaz ve tarihi tahrif etmeye çabalamak bu bilime karşı hıyanetlik etmek olur ! Kendi çıkarları uğuruna gerçek tarihini bugünler için değiştirmeye çabalayanlar, gelecek nesillerin nazarında telafisi imkânsız bir yenilgi mahcubiyete düşerler !.. Gençlerimizi aydınlatma çabalarına devam eden Sayın Erdem Yücel'e ve Kent Haber Sitesi'nin diğer muhterem köşe yazarlarına esenlikler diler, saygılarımı sunarım.       

* kaynakça: "Vahideddin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele" Turgut Özakman. Bilgi Yayınları. s: 214 *** s: 26

** kaynakça: "Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları" Kaynak Yayınları. s: 198-199

**** Kaynakça: "İhtilal Mektupları" Uğur Mumcu. s: 107, 149


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.48.xxx Tarih : 26.12.2012 11:32:04

Hocam ellerine kollarina beynine cenabi hak saglik versin"Tarih deyince benim,de ilgimi cektigi gibi nerde bir tarih sayfasi bulsam muhakkak okurum.Muhtesem yüzyil sayesinde rafa kaldirilmis tarih kitaplarini bir daha inceleme firsati sundu.Bu konuda izleyicilerine böyle bir sunum yapan ve emegi gecen tüm personele tesekkür ediyorum.Bir cok konuda unutulmaya yüz tutmus Osmanli tarihini tekrar canlandirdiklarini görmekteyiz.

Ecdatlarimiz bildigimiz Osmanli imparatorlugun,bir cok iyi yönleri oldugu gibi hatali yönleri,de vardir.Eh onlarda insan elbette hata yapacaklar.Cok ilgimi ceken bir konu,Osmanli Padisahlarin hepsi yabanci hanimlarla evlenmeleri.Bildigimiz 36 Osmanli Padisahi vardir,Fakat aslinda 38 olmasi gerekir.Cünkü Fetret yada saltanat fasilasi diye tanimlanan 1402 ile 1413 arasi 11 yillik evrede Edirne,de art arda Padisahlik yapan Emir Süleyman ve Kardesi Musan,in saltanati yok.

Simdi demek istedigime gecelim,Saraylarda her Padisah kendisine has bir haremi vardir.Ve bu haremlere en güzel kizlari secip hareme sokmuslardir. Hareme giren kizlar genellikle esir olanlardir.Esir olduklarindan dolayi kin nefret intikam almak icin sinsi sinsi haremde yasamaktaydilar.Bunlardan bir cogu egitilerek Padisah,a gecelik olarak sunulmustur.Buda Padisahin takdiri,ki birkac kez ayni hanimla helvete girmistir.

Kin nefret ve intikam icin o saraya gelenler acaba Padisaha ne kadar samimi olabilirler.Cogu ve genellikle hiristiyan olan bu bayanlar,sayesinde 600 yil hüküm süren bir imparatorlugun yokluguna sebep olmus olamazmı ?  Kanaatimce Ecdatlarimiz uckur düskünüdürler,ve bu yüzden 600 yil hüküm sürmüs Osmanli imparatorlugunun yok olmasina sebep plmustur.Bu kadar varliktan,sefillige sürekliyen ecdadimiza ben ecdadim diye kabullenemiyorum saygilarimla.