15
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Nazım Hikmet Anılarım!


Evrensel boyutlarda düşünür, ozan, ve yazar Nazım Hikmet, Bakanlar Kurulunun 1951 yılındaki kararı ile vatandaşlıktan çıkarılmış, birkaç gün öncesi de yine Bakanlar Kurulunun yeni bir kararıyla vatandaşlığa kabul edilmiştir!.. Bu konuya “Nazım Hikmet’e İade-i İtibar” başlıklı önceki yazımda değinmiş, Yılmaz Ergüvenç de “Ba’de Harab-il Basra” yazısında bazı ayrıntılı bilgiler vermişti.

Bu yazımda belleğimi zorlayarak çocukluk ve gençlik yıllarımdaki belirli bir zaman süreci içerisinde, Nazım Hikmet hakkında neler düşündüğümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nazım Hikmet ve çocukluk yıllarım!..

Haklı olarak ne ilgisi var diye düşüneceksiniz?

Bakın anlatayım...

Dünyaya gözlerimi Kuzguncuk’ta, Nakkaştepe’de açmıştım. II. Dünya Savaşının en şiddetli günlerinde Boğaziçi’ne hâkim tepede bir takım köşkler ve evler sıralanmıştı. Bugün bunların hemen hepsi ayakta durmaktadır. O köşklerde ve evlerde kimler yaşıyordu?

Anımsayabildiğime göre başta Ali Fuat Cebesoy’un köşkü vardı. Bu köşkte kardeşi İstiklal Savaşına katılmış olan Albay M.Ali Cebesoy ile çocukları yaşıyordu. M.Ali Cebesoy’un kızı Ayşe Cebesoy’dan (Sarıalp) İngilizce dersi aldığımdan sık sık o köşke giderdim. Onun karşısında Marko Paşa’nın Köşkü, biraz yukarıda Albay Cemil Bey’in Köşkü, Saide Hanım’ın Köşkü, bizim yaşadığımız Mazlum Bey’in Köşkü, gazeteci Mahmut Bey’in Köşkü ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın hafta sonlarında geldiği yapılar peş peşe sıralanmıştı. Ünlü Ressam Nurullah Berk ile Nazım Hikmet’te burada yaşayanlar arasındaydı.

Çocukluk yıllarımın anıları arasında, ailece görüştüğümüz bu kişilerin isimleri bizde sık sık geçerdi. En çok sözü edilenlerin başında da Nazım Hikmet gelirdi.

Nazım Hikmet Bahriye Mektebini bitirmiş ama ciğerlerinden rahatsızlığından çürüğe çıkarılmış...

Nazım Hikmet yakalanmış, yine cezaevindeymiş!..

Nazım Hikmet cezaevinden çıkmış!..

Nazım Hikmet Kuzguncuklu Münevver Hanımla evlenmiş...

Nazım Hikmet’in siyasi ortamın baskısı altında bile yaşantısındaki aşk ilişkileri!..

Nazım Hikmet askere alınacakmış...

Nazım Hikmet Romanya yoluyla Rusya’ya kaçmış...

Nazım Hikmet Münevver Hanımdan boşanmış, Rusya’da Vera Tuliyakova ile evlenmiş...

Ve de yazdığı yazılar, özellikle şiirleri...

Nazım Hikmet’i hayal meyal anımsıyorum.

O günlerin Kuzguncuğunda, İstanbul denilen karşı kıyı ile ulaşım deniz yoluyla sağlanırdı. Bundan ötürü de Kuzguncuk vapur iskelesi orada yaşayanların buluştuğu bir yerdi. Her vapur saatinin ayrı bir yolcusu vardı. Yıllar sonra babam, “meğer bende gizlice takip edilmişim” demiş ve nedenini de öğrenmişti; Nazım Hikmet ile birlikte bazen iskeleye yürümüş olması veya orada ayak üstü konuşmasından ötürü takibe alınmıştı!..

Günümüzde değişen pek bir şey var mı?

Yorum sizlerin!...

Aradan yıllar geçti Nazım Hikmet’in şiirleri adamakıllı popüler olmuştu. Ancak ünlü ozan yasaklı olduğundan şiirleri yayınlanmıyor, el altından okuyucu buluyordu. Lise çağlarımızda Onun bazı şiirlerini birilerinin yazdığı kâğıtlardan merak ederek okurduk. Her nasılsa bir şiiri de Varlık Dergilerinden birisinde yayınlanmış ve oradan okuyabilme olanağını bulmuştuk…

Ancak bazı çevrelerde Onunla ilgili doğruluğu tartışmaya açık, suçlamalar yapılıyordu.

Vatan hain!..

Vatansız!..

Komünist!..

Komünist Kışkırtıcı!..

Bugün düşünüyorum da lise çağlarımızda Nazım Hikmet ile ilgili gerçek bir yargıya varamadığımı çok sonraları anlıyorum... Bazı dolduruşlara gelerek Nazım’ın gerçek yüzünü göremediğim için kendimi suçluyorum... Oysa yazmış olduğu Kuvayı Milliye Destanı’nı, Memleketimden İnsan Manzaraları’nı, Dört Hapishaneden’i o zamanlar okuyabilmiş olsaydık öyle düşünür müydük?

Bizim gençlik yıllarımız hep komünizm tehdidi yaşıyoruz, ABD olmasa Rusya bize hücum edecek masallarıyla geçti...

Önceki yazılarımdan birinde değindiğim gibi sözcüğün tam anlamıyla “Cambaza Bak” fıkrası...

II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa müttefikler tarafından paylaşılırken Rusya’da Boğazlar üzerinde hak iddia etmiş ve Kars ile Ardahan’ı istemişti...

Kuşkusuz, bizlere İstiklal Savaşında Rusya’nın bize silah ve maddi yönden yardım ettiği söylenmiyordu. O yıllarda Türkiye’de Komünist Fırkasının kısa bir süre sonra kapanmasına rağmen kurulduğunu, İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’nın yaptığı Taksim Anıtının arka planında Rus Mareşali K.Yefromoviç Voroşilov ile General M.Vasilyeviç Franze’nin heykelinin olduğunu da bilmiyorduk. Yıllarca saklanan bu sır (!) yakın tarihlerde ortaya çıktı.

Basına ilk kez Tercümen Gazetesinde başlamış, sonra milliyetçi bir gazete olan “Bizim Anadolu”da yazmaya başlamıştım. Gazetenin köşe yazarlarından birisi de Komünizmle Mücadele Derneği başkanı rahmetli dostum, Milletvekili İlhan Darendelioğlu idi. Bu arada Ondan da komünizmin ne menem bir şey olduğunu dinlemiştik!... Bu arada Atatürk’ün “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir” yazısının da gerçek olduğunu sanıyorduk… Sonradan kanıtlandı ki, Atatürk’ün el yazısı ile imzası taklit edilmiş...

Nerden bilebilirdik?

Bizim çocukluk ve gençlik yılarımız soğuk savaş döneminde her şeyde komünist propagandası arayışı içerisinde geçmiş, o günlerin koşullarında topluma korku salınmıştı...

Kültürel yönden daha gelişmemiş, kolayca etki altına alınabilen gençliğin bir parçasıydık...

Aradan yıllar geçti, komünizm, sosyalizm ve Nazım Hikmet üzerindeki sır perdesi aralandı. Eserleri 1965’ten sonra Türkiye’de yayınlanmaya başladı... Bizler de sosyalist düşünceye sahip olanlara “Moskova’ya Moskova’ya” demekten vaz geçtik. Daha doğrusu bu sözü söylemiş olmaktan utandık!..

Bizler de gerçeği ondan sonra görebildik ve anlayabildikse...

İbni Sina’nın şu sözü bazı gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze vurmuyor mu?

Herkesin her söylediğine hiçbir araştırma yapmadan inanmak bilgisizliktir.”


erdemyucel2002@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 18 Ocak 2009 Pazar 11:48:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mehmet ersindigil IP: 88.76.80.xxx Tarih : 18.01.2009 18:35:31

Bu güzel yazina tesekkür etmekten baska bir sey diyemiyeceyim Hocam.Bende Katki olarak Nazim Hikmet,in Bu Vatana nasil kiydilar Siiri ile süsleyim? Insan olan Vatanini satarmi? Suyun icip ekmegin yediniz. Dünyada Vatandan aziz sey var mi.Beyler bu Vatana nasil kiydiniz? Onu didik didik didiklediler. Saclarindan tutup süreklediler.Götürüp kafire:Byur...Dediler.Beyler bu Vatana nasil kiydiniz? Eli kolu zincirlere vurulmis.Vatan ciril ciplak yere serilmis.Oturmus gögsüne teksasli cavus.Beyler bu Vatana nasil kiydiniz? Gün gelir cark düzüne cevrilir.Günü gelir hesabiniz görülür.Günü gelir sualiniz sorulur.Beyler bu Vatana nasil kiydiniz? 1959 Nazim Hikmet Ran:Diyeceyim bu kadar kusur ettiysem özür dilerim saygilarimla.


Teoman Törün IP: 85.103.94.xxx Tarih : 19.01.2009 10:32:20

1- Bu makalede bana en büyük sürpriz, Taksim anıtının sergilediği grupdaki iki Rus komutandan birinin General Frunze olmasının nihayet saptanabilmesi. Mareşal Voroşilov Türkiyeye gelip gittiği ve burada iyice tanındığı için onun adı saklanamıyordu. Frunze de Rusların çok önem ve değer verdikleri bir askerdir. Kırgızistanın adı "Bişkek" olan başkentine Sovyetler zamanında "Frunze" adı verilmişti. Belki buna duyulan tepkiden "Frunze" ismi bizde nisyana karıştırılmak istenmiş. Fakat, gerçekden, bunu hayatımızın son yıllarında öğrenebilmemiz çok ironik bir şey. 2- Nazım Hikmet'in Münevver Hanımdan önceki eşi Piraye hanımdır. Büyük ozan hakkında benim en beğendiğim yaşam hikâyesini yazan üvey oğlu "Memed Fuat" (Piraye Hanım'ın, Vedat Örfî Bengü'den olan oğlu) Nazım ve Piraye'nin aşklarını çok duygusal bir şekilde yazmıştır. Büyük hayranlık duyduğu Nazım'ın Pirayeye vefasızlığına çok uygar bir biçimde dokunur. Ki; bu ilgisizliği, minicik yaşda tanık olduğum elleri kelepçeli Nazım'ın etrafında pervane gibi dönen Piraye görüntüsünde ben de hissetmiştim.


erdal geyikçi(köçek)..! IP: 85.104.113.xxx Tarih : 18.01.2009 12:39:04

merhaba erdem abi.köşenizi okuyunca,ülkemizde yapılacak olan seçimleri düşündümde;aklımada padişahın fermanı geldi.zamanın behrinde yaşayan padişahın birisi haber göndermiş 4 tarafa,memleketinizi yönetecek valiyi siz seçeceksiniz,kimi seçecekseniz seçin banada haber edin demiş.şehrin önde gelenleri toplanmış kimi seçsekte,bizim istediğimiz herşeyi yaptısak demişler.ülkemizdeki seçimlere bakıyorumda,A partisiyle fülör edenleri görüyorum.B partisinin aşkı olduğunu söylüyorlar.biri çıkıyor ben doğuştan C partiliyim diyor.sesizce bekleyenlerde evllikte keramet vardır diyor.hayırlısıyla evlenebilecegim ve hizmet edebilecegim memleket bulsamda hayırlısıyla başgöz olsam diyenler var.aşkı için memleketini terkedenleride gördük erdem abi,tıpkı sizin köşenizde yazdığınız insan gibi.şimdi düşünüyorumda aşkı olan memleketine hizmet edecek insanları seçecekmiyiz.yoksa yine memleketini sevenler terkmi edecekler.hani bir söz vardır"AŞAGISI TÜKÜRSEN SAKAL,YUKARI TÜKÜRSEN BIYIK"diye  KÜÇÜKKEN ANNEMİN SÖZÜNÜ TUTMADIĞINDA,YÜZÜME TÜKÜRÜRDÜDE,BENDE GÜLERDİM,ANNEMDE YAĞMUR YAĞIYOR SANIYORSUN DEMİ DERDİ.sakalda bıyıkta yüzümüzde çıkmıyormu :))TÜKÜRMENİNDE ANLAMI YOK,YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRECEK VE MEMLEKETİNE,ÜLKESİNE HİZMET EDENLERİ SEÇMELİYİZ.ÜLKESİNİ SEVENLERİDE,ÜLKESİNDEN GİTMEMESİ İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPMALIYIZ.KİMSENİN NE DEDİĞİNE KULAK ASMAYALIM,BİRAZ GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNE BAKARSAK,SAKALIMIZI,BIYIGIMIZI VEDE ÖNÜMÜZÜ GÖREBİLİRİZ.ARKAMIZDAN KİM YİTESE YİTSİN GÖRÜRÜZ ERDEM ABİ:)))))saygılarımla.erdal geyikçi(köçek)...!