Bu söz, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a ait!..
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın söylediği hemen her söz nedense polemik konusu oluyor. Arınç’ın söylediği doğrular zaman zaman varsa da bazılarına da hiç gerek yok diye düşünüyorum. İnsanın boğazı dokuz boğum, bir söz söylemeden önce cümleler bu boğumlara takılmalı ve ondan sonra ağızdan çıkmalı derler. Doğru bir deyiş; insan söyleyeceği sözün nereye gideceğini bilmeli… Kuşkusuz bunca yılın politikacısına söyleyecek sözümüz olamaz.
Arınç, son olarak Türk Parlamenterler Birliği’nin 15. Olağan Genel Kurulu’nda konuşurken “Siyasetin yıpratıcı bir meslek, siyasetçilerin de korunmasız olduğunu belirterek, siyasetçi kadar, onun bunun gerine gerine tokat atmaya çalıştığı başka bir iş, meslek sahibi yoktur. Kimin gücü yetiyorsa, kimin işine geliyorsa, kim kendi saltanatını devam ettirmek için siyasetçiye vurmak gerektiğine inanıyorsa, yaratana sığınıp, nerede fırsat bulursa, bunu yerine getiriyor. Siyasetçinin onurunu korumak, hepimizin görevi…” demiş!..
Önce bu sözün üzerinde duralım; her ne kadar kendileri siyaseti meslek olarak kabul ederek, siyasetçi diye tanımlıyorsa da siyaset meslek değildir. Her mesleğin bir okulu vardır. Siz, siyasetçi çıkaran bir fakülte veya okul biliyor musunuz? Siyaset memlekete hizmet amacıyla seçilen kişilerin belirli bir dönemde yaptıkları çalışmaları tanımlar. Sözlük anlamı olarak da; siyaset devlet işlerini yürütmek için yöneticilerin tuttuğu, izlediği yoldur. Başka bir deyişle politikadır. Örneğin, Çetin Altan’ın önceki yıllarda söylediği gibi bir mühendis, bir doktor, bir marangoz vs. yurt dışına gidip ben şu eğitimi aldım mesleğim bu, iş arıyorum dediğinde koşullar uygunsa iş bulabilir. Ancak bir siyasetçi ben siyasetçiyim, ben valiyim iş arıyorum diyebilir mi?
Demek ki, siyaset ve siyasetçi bir meslek değildir, belirli bir süre içerisinde vatana yapılan hizmettir. Sayın Arınç, meslek diyerek bence burada yanılıyor!..
Siyasetçiden sonra sözü lojmanlara getiriyor, bazı kuruluşların beş yıldızlı otellerinde dinlenme yeri olarak tahsis edildiğini söylüyor. Oysa lojman kamuda veya özel kuruluşlarda çalışanlara bir bedel karşılığında veya bedelsiz sağlanan konuttur.
Arınç medyanın bunlardan hiç söz etmediğinden yakındıktan sonra milletvekili lojmanlarının boşaltıldığını, sivil ve askeri bürokrasiye söyleyin de onlar da boşaltsın diyor. Sonrada boşalmadı, herkes tutuğunu bırakmıyor. Biz bıraktığımızla kaldık diyor. Ne var ki, milletvekilliği biten eski milletvekillerinin lojmanlarını terk etmeyip, zorla boşaltıldığından dem vurmuyor. Hedef askeri ve sivil bürokratların oturdukları lojmanlar… Askeri ve sivil bürokratların aldıkları maaşın, büyük kentlerdeki kira fiyatlarına yetip yetmediğini düşünmüyor olacak… Örneğin bir üst rütbeli subayın veya emniyet mensubunun, üst düzey bir bürokratın maaşı elvermediğinden varoşlarda oturmasına gönlü razı olur mu?
Ardından söz Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına gelip takılıyor. Yüce Mahkeme, benim istediğim gibi düzenleme yaparsan olur, yoksa iptal ederim imasına takılıyor. Yasama benim görevim, onu seninle paylaşamam diyor. Ancak yasamada Anayasa’ya uygun yasa çıkarırsan Anayasa Mahkemesi onu niye bozsun? Bu da başka bir yanılgı!..
Sözünün başında ise “Maaşımız başbakanlık müsteşar’ına, emekliliğimiz orgeneralin emekliliğine endeksli. Peki, biz kimiz” diyor. Kuşkusuz başbakanlık müsteşarı da orgeneral de bu devletin verdiği en üst maaşı almak hakkına sahiptir. Onlar belirli bir eğitim almış, uzun bir deneyim ve birikimden sonra o görevlere gelmişlerdir. Milletvekilleri arasında değerli insanlar var, bunu kimse inkâr etmiyor. Ancak seçilenler, görünüşte halk tarafından seçiliyorlarsa da gerçekte parti liderleri tarafından bu göreve atanmışlardır. Acaba bazı milletvekilleri aynı eğitimi almışlar mıdır? Mecliste yüksek eğitim almamış olanlar yok mudur? Asker ile yapılan kıyaslamasını ise hiç aklım almıyor. Allah göstermesin Türkiye’de bir seferberlik ilan edilse, herkes vatanı kurtarmak için silâh altına alınmış olsa bugün orduya sataşanların rütbeleri ne olur? Hangi kumandanın emrinde görev yaparlar?
Bu nasıl olur demeyin, İstiklal Savaşında, Yunan ordusu Polatlı yakınlarına geldiğinde bazı milletvekilleri rütbesiz asker olarak cepheye koşmuşlardı.
Kısacası siyaset yapan kişiler, söylediklerine çok dikkat etmeli, söyledikleri sözlerin nereye gideceğini iyi tartmalıdırlar.
erdemyucel2002@hotmail.com
Sevgili üstadım, sözlerini muhatap alıp değerlendirme yaptığınız insanı az çok tanıyoruz. Genelde sözleriyle gündeme gelir bu kişi. Siyasi çizgisi de hepimizce malum. Kaç dönemdir mecliste, peki demokrasimize ne gibi katkılar sunmuş? Sadece oraya, buraya sataşarak konuşuyor. Laiklik, Cumhuriyet ve Atatürk konusunda da çok ilginç değerlendirmeleri vardır zat-ı muhteremin!
550 milletvekili lojmanının hangi saikle boşaltıldığını Emin Çölaşan ve Şahin Mengü bir TV söyleşisinde açıklayıverdiler. Mesken bulmada fazla zorluk çekmeyen AKP milletvekilleri, zaten tesettürlü eşlerinin kalabalık bir site içinde ele güne karşı teşhirinden hoşlanmıyorlardı. Kendiler gibi yol bulma olanaklarını yitirmiş muhalif milletvekillerine kazık atmış oldular. Ardından, en çok üçer katlı lojmanlar yıkılarak boşaltılan ve yerlerine gökdelenler inşa etmek üzere ihaleye çıkarılacak arazinin ihale müşterileri de belli. Aktif milletvekillerinin pek namerde muhtaç olmadıklarını görüyoruz; kimi çoluk çocuğunu armatör yapıyor; kimi hipermarketlere, özel hastanelere büyük hissedar... Allah selamet versin Sayın Arınç espri yapmayı çok sever; belli ki gırgırını geçiyor. 5 yıllık teşriî görevini Lider kumandası ile el kaldırıp indirerek geçirdiği için, Sayın yazarın değindiği öğrenim ve deneyim kaydından azade milletvekillerinin de, bırakın, çalışma yaşamları boyunca yurdun dört bir tarafında yıllarca mekik dokuyarak konut problemleri ile uğraşan her kademedeki asker ve sivil Devlet görevlilerini, Başbakanlık Müsteşarı ve Orgenerallerle kıyaslamasını mizahî bir takılma olarak algılamalı.