20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Nemrut’un Anıtlarına Dokunmayın!..

Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetimindeki müzelerde çözüm bekleyen sorunlar çığ gibi büyürken, bilimsellik dışı işlerle uğraşılması insanı şaşırtıyor. Bir bakıyorsunuz Yassıada’da “Demokrasi Müzesi” açılmaya kalkışılarak 27 Mayıs’a karşı tutum izlenmeye çalışılıyor. Ardından aradan 30 yılı aşkın süreninin geçmesine, o günlerin olayları gerçekçi olarak araştırılmadan 1980 darbesini kötülemek için Ankara’da “12 Eylül Utanç Müzesi” sergisi açılıyor!.. Türkiye’yi o günlerde kimler darbe ortamına getirdi; biraz da onlardan bunun hesabını soralım düşüncesinden eser yok… Hadi bunlar siyasi yatırımlar diyelim ve geçelim…

Nemrut Dağı’ndaki Kommagene Krallığını anıtlarını yerinden kaldırarak Adıyaman Müzesine taşımayı düşünmek de neyin nesi?

Müze-bilim anlayışına, çağdaş müzeciliğe ters düşen bu fikir nereden çıktı?

Kültür ve Turizm Bakanı, kısa bir süre öncesi, basına verdiği demeçte “Nemrut’taki heykellerin korunması için Kâhta’ya indirileceğini, yerlerine kopyalarının konulacağını” açıklaması başta arkeologlar olmak üzere konuyla ilgili bilimsel çevrelerde olumsuz tepkilere neden oldu.

Bakanın arkeolog değil de hukukçu olduğu göz önüne alınırsa, bu konuya bilimsel yönden yaklaşamaması son derece doğaldır. Ancak çevresinde hiç mi konunun uzmanı, müze-bilim eğitimi almış kişiler bulunmuyor? Bakan önemli bir işe girişmeden, demeç vermeden önce kendisini uyaracak danışmanları yok mu?

 

Yerinden sökülerek müzeye kaldırılması düşünülen Nemrut ve bölgenin simgesi anıtların geçmişinden yeri gelmişken kısaca söz etmek istiyorum:

Kommagene Kralı I. Antiokhos, Toroslar’ın devamı, 2150 m. yüksekliğindeki Nemrut Dağının zirvesine görkemli bir mezar anıtı (tümülüs) yaptırmış, çevresini de kutsal alana dönüştürmüştür. Kutsal anıtın bulunuşu, oldukça eskiye, 1881 yılına kadar iner. O yıllarda bölgedeki yol yapım çalışmaları sırasında, mühendis Karl Sester’in dağın zirvesinde çok sayıda Asur heykelleri bulunduğunu İzmir’deki Alman Konsolos Yardımcısı Müller Raschdau’ya bildirmiş, onun da Prusya Kraliyet Bilimler Akademisine bildirmesiyle tümülüsün varlığı ortaya çıkmıştır. Ancak o güne kadar bu alandaki heykellerle ilgili herhangi bir bilgi bulunmuyordu. Bunun üzerine Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi K.Sester’in raporunun araştırılması için Otto Puchstein ile Karl Sester’i konunun aydınlatılması için görevlendirilmiştir. Zorlu bir uğraştan sonra iki bilim adamı 4 Mayıs 1887’de Nemrut Dağına tırmanarak tepedeki heykellerin bulunduğu yere ulaşırlar. Gördükleri manzara insanı şaşırtacak nitelikteydi; orada tahtlar üzerine oturmuş heykeller dizisi ile karşılaşırlar. Ayrıntılı çalışmalarında zaman aşımıyla okunamaz durumda Grekçe bir kitabe ile karşılaşırlar. Bir başka yerdeki benzeri bir kitabeyle karşılaştırarak sonunda kitabeyi okumayı başarırlar;

İşte gördüğün gibi, tanrılara gerçekten layık oldukları bu heykelleri ben diktirdim. Zeus-Oromasdes’in , Mithras, Helios, Hermes’in , Antagnes, Herakles, Ares’in ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene’nin heykellerini... Aynı taştan ve aynı tahtlar üzerinde duaları işiten tanrıların yanına kendi heykellerimi de koydurdum. Böylece ulu tanrıların ezeli sayınlığını kendi genç bahtıma çağdaş kıldım…”

O. Puchstein, diğer kitabeleri ve eski çağ metinlerini de araştırarak kitabede konuşanın, kendisine anıtsal mezarı yaptıranın Kommagene Kralı I.Mithridates Kallnikos ile karısı Laodike’nin oğlu I. Antiokhos olduğunu belirler. Kral İ.Ö 69–36 yıllarında hüküm sürmüş ve Kommagene Krallığına, görkemli günleri yaşatmıştır. Ortaya çıkan eserler Asurlara değil Kommagene Krallığına aittir.

Nemrut Dağındaki tümülüs ve çevresi her yönüyle büyük bir arkeoloji keşfidir. Dağın zirvesinde insan eliyle yapılmış kırma taşların yığılmasıyla oluşturulan tümülüsün mezar odası, kaya tünelleri vardır. Bu buluşun ardından Puchstein ile C.Humann yeni bir araştırma yaparak, elde ettikleri bilgileri “Reisen in Kleinasien und Nordsyrien” (Küçükasya’da ve Kuzey Suriye’de Gezintiler) olarak 1839’da yayınlamışlar. Ardından Osmanlı hükümeti de Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’i konuyu araştırmak üzere görevlendirir. Osman Hamdi Bey ile Osgan Efendi “Le tümülus de Nemroud-Dogh voyages, description, inscriptions” ismiyle kendi gözlemlerini ayrıntılı olarak İstanbul’da 1883’de yayınlamıştır. Bu ilk çalışmalardan sonra ABD’li Theresa Goell (1953–1973), Friedrich Karl Dörner (1980’li yıllar) ve Sencer Şahin burada bilimsel çalışmaları 1986 sonrasında sürdürürler. Ancak Kralın mezar odasına ulaşmak henüz mümkün olamamıştır. Yeri gelmişken belirtmekte yarar var; öncelikli kazıları yürüten Theresa Goell gördüklerinden öylesine etkilenmiştir ki, öldükten sonra yakılmasını ve küllerini buraya serpilmesini istemiştir. Nitekim araştırmacının bu vasiyeti yerine getirilmiştir.

Kommagene Kralı I. Antiokhos’un yaptırdığı tümülüs ve kutsal alanın doğu ve batısında büyük ölçülerdeki heykel ve kabartmalara yer verilmiştir. Buradaki 9 m. yüksekliğinde, tahtların üzerine oturtulmuş tanrı heykelleri bulunmaktadır. Her biri yaklaşık 7–8 ton ağırlığında, büyük taş blokların işlenerek üst üste konulmasıyla yapılmış tanrı heykelleri peş peşe sıralanmışlardır. Tanrı-Kral I. Antiokhos’un yanında ülkenin ana tanrıçası, ortada baş tanrı Zeus-Oromasdes, Apollan-Mithras, Herakles-Artagnes yer almaktadır. Ayrıca onları koruya kartal ve simetrik aslan heykelleri de kompozisyonu tamamlamaktadır. Tanrı heykellerinin gövdeleri doğu da kısmen sağlam olmasına karşılık batıda dağılmış durumdadır.

Kültür ve Turizm Bakanının yerlerinden sökerek tonlarca ağırlıktaki eserleri müzeye taşımayı düşündüğü heykellerin kısa öyküsü…

Bu iddia ortaya atıldıktan sonra bazıları anıtların korunması için müzeye taşınmasının yerinde olacağını, bilimsel kişiler de arkeolojik eserlerin yerinde güzel oluşundan yola çıkarak bu isteğe tepkili olmuşlardır.

Çağdaş müzecilik anlayışı artık her şeyin müzelere taşınmasına karşıdır. Açık havada günümüze gelen eserler yerinde korunmalıdır. Korumacılık dünyada öylesine ilerlemiş ve çareler üretmiştir ki, artık açık havadaki eserlerin çeşitli etkenlerden zarar görmelerinin önüne geçilmiştir. Nemrut Dağındaki eserler zamanın tahribine yüzyıllar boyunca direnmişlerdir. Müzeye kaldırmanın en kolay çare olduğu düşünülse bile tonlarca ağırlıktaki heykellerin taşınması çok zordur. Günümüzün müze-bilimi buna karşıdır. Dünyada böyle bir taşımacılık düşüncesinin de yeri kalmamıştır.

Tarih yerinde güzeldir sözünü bir kez daha anımsatmakta fayda var sanırım. Kaldı ki, Nemrut UNESCO’nun Dünya Miras listesinde yer almaktadır. Bu tür eserleri nerede bulduysak onları koruyarak, gelecek kuşaklara aktarabilmek için yerinde bırakmak zorundayız. Bugün Kommagene anıtları gündeme geldi, yarın Hititlerden kalan Konya Eflatunpınar Anıtı, Konya Ereğli İvriz kabartması da mı kayalardan sökülüp müzelere kaldırılacak?

Sanırım akıl ve bilim her şeyin önünde olmalı…

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 9 Eylül 2011 Cuma 00:41:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. S. A. IP: 95.10.100.xxx Tarih : 9.09.2011 17:59:40

Anadolu'muzun geçmişte sahip alduğu anıtlardan şimdi geriye ne kadarı kaldı ki.. Geçmişteki siyasilerimizin göz yumması ile Batılılar tarafından yurt dışına kaçırılan anıtlarımızı ancak Avrupa ülkelerinde seyredip, - içimizdeki sızılar ile - Anadolu'nun zenginliğini anlamaya çalışıyoruz.


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.0.xxx Tarih : 9.09.2011 19:54:34

Hocam ellerine saglik"Sen ve senin gibi arkeolog olmasa biz okurlar hicbir seyden haberimiz olmiyacaktir.Söyle baktigimizda tarihi anlatan bu müzeler olmazsa tarih neyle tarif edilirdi.Eger Nemrut daginda,ki bu kiymetli eseri yerinde koruyamiyorsak,Pek birsey deyecegimiz yok demek.O zaman müze neyimize,mi diyelim.

Herhalde Sayin Kültür ve Turizm Bakanimiza,Etrafinda bulunan yardimcilari cesaret edip birsey söylemiyorlar.Onlarda hayatlarindan memnun maaslarini nasil olsa tikir tikir aliyorlar.Bakan,da ne yaparsa dogru yapar düsüncesindeler.Alan memnun veren memnun misali.Halk olarak,ta böyle seylerle pek ilgilenmemekteyiz.

Yani kültürden uzak duruyoruz,Sayin kültür Bakanimiz,isterse o kültür abidesi olan yeri dünyanin en iyi korunan yer yapar.Asirlardir orada bulunan bu kiymetli hazinenin yerinde kalmasi ve yerinde korumaya alinmasi en dogru yoldur.Umarim bu yazin dikkate alinir ve ona göre tetbirlerini alirlar.Her güzel olan sey yerinde agirligi daha iyi hissedilir saygilarimla.


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 9.09.2011 10:40:45

tarih yerinde güzeldir. yerinde bakimi korunmasi yerinin düzenlenmesi  yapiliyorsa  ömürleri daha nice yillara  uzatiliyorsa amenna. yerlerinden alinmalari müzeye konmalari burada daha iyi korunurlarsa bakimlari yapilrsa ve buralara insanlari cekip bu cekis te birileri orada ekmek yiyorsa bilincli birileri anlatip insanlar hemdogru bilgi kafalarina hem güzel görüntü gözlerine verirseler bilmem bunun nresi kötü ama buralara gelipüstün körü olacaksa birak yerinde kalsin Yanarim yanarim neye yanarim berlinde bergama müzesi türk tarihi ile dolu gelin görühem görüntü hem koruma hem bakim hem güzellik hem gelen giden hem orda calisan risk yiyen güzelmi güzel brde bunlar oradan gelmeseydi simdi ya bir bahce citinde bir yere ya bilmemnerde kendi halinden yer yarilr icine girerdibir kac tane kalanda yerinde kalirdi bununda yerinde kalmasi nasil güzel olurdu hayalbile edemiyorum. baznde duyuyorum geri alinacak aliniyormus vah vah dememek elde degil basin geecekleri o eserle bilse cat diye orada ortadan catlarlardi.bazilarida geri alinmis üzüntüdenmi desem bakimsiliktanmi biz nereye geldikmi desem catir catir patir patliyorlarmis. onun icin yerinde güzelgeecc müzede güzel geec ama birileri sanki usuldemn de olsa bir seyler yapmak arzusunda gibime geliyor hep beraber olmazzz  yapiyorsun olmaz yapmiyorsun olmazz demekki  her iki tarafta güvensizlik ortada bir sey yok o zaman isler bitmez bitmeyen isinde anasini yatmak hal edermis hep beraber yatmaya devam öyleya nasil olsa ölücez.