Kısa bir süre öncesine kadar siyasetimize bavulun gireceğini söyleselerdi; sanırım senin aklından zorun mu var, bavulun siyasette, devletin kaderinde ne işi var der, güler geçerdik…
Meğer kazın ayağı öyle değilmiş; Türkiye’nin yazgısında da bavulun büyük rolü varmış da bizlerin haberi yokmuş!..
Bavul dediğin nedir ki diyeceklere, siyasetimizde ses getiren bu büyük çantadan biraz söz etmek isterim: Bavul İtalyancadaki “Baule” sözcüğünden dilimize girmiş. Ancak ne zaman dilimize girdiği pek bilinmemekle beraber XIX. yüzyılın ikinci yarısında onunla tanıştığımızı söyleyebilirim. Yolculuk sırasında içerisine beraberinde götürülecek eşyalar, giysiler, tuvalet takımları, çamaşırlar ve kitaplar konulan bir nesne… Eskiden bavullar tahtadan yapılırdı. Zaman değişince, imalat gelişince deriden, deri taklitlerinden yapılmaya başlandı. Taşıyana ağırlık vermesin diye altına tekerlek bile konuldu. Sonra da turizmde yer bularak alışveriş için yurt dışına çıkanlara bavul turizmi yapıyor denildi. Argoda istenmeyen biri için bavulunu topla git denildiğini duymuşsunuzdur.
İşte bavul dediğimiz böyle bir şey…
Basınımızda da bir ilk yaşanarak bavullu bir gazeteci tipi ortaya çıktı! Hep birlikte birinci bavul olayını ve sonuçlarını gördük (!). Bu gazeteci topladığı belgeleri (!) bir bavul içerisinde savcılığın kapısına bırakınca Türkiye’nin siyaseti bir anda değişti, Ergenekon, Balyoz gibi bir takım davalar açıldı. Komutanlar, öğretim üyeleri, gazeteciler başta olmak üzere birçok kişi mahkûm (!) oldu. Bavulcu bu malzemeyi nereden toplamış veya kimler kendisine servis etmişti o şimdilik karanlık… Hiçbir şeyin gizli kalamayacağını düşünecek olursak önümüzdeki süreçte bu konu da aydınlığa kavuşur, konuyla ilgili bilimsel araştırmalar yapılır. Belki de hukuk fakültelerinde ders malzemesi bile olur.
Türkiye’nin kritik dönemlerinde ortaya çıkan bavullu gazeteci bu kez iktidar ile cemaat kavgası sürerken yeni iddiaların sahibi oldu. Kısacası yeni bir bavul daha açtı…
Yeni bavul açılıp belgeler ortaya dökülünce bu kez ilk bavuldan mutlu (!) olanlar, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyenler şimdi “Nereden çıktı bu bavul” diye öfkeleniyor, söylemediklerini bırakmıyorlar. Sonra da zamanlama manidar diyorlar (!).
Bu kez bavuldan 25 Ağustos 2004 tarihinde yapılan MGK toplantısında Fethullah Gülen cemaatini bitirme kararı alındığını gösteren belgeler çıktı. Bu toplantıda Türkiye’deki Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanmasının uygun görüldüğü, bavulcunun bavulundan ortaya döküldü! Kısacası Yunan Mitolojisindeki Pandora’nın kutusu gibi bir şey.
Böyle olunca da kızılca kıyamet kopmakta gecikmedi. İktidara yakın çevreler bu kararı inkâr etmedi, ancak alınan tavsiye kararı gündeme konulmadı demekle yetindiler. Oysa MGK kararının altındaki imzalar çok önemli… Türkiye’nin önemli kişileri imzaladık ama devir başkaydı, askeri vesayet vardı, imzalamak zorunda kaldık gibi sözler söyleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar.
Ne garip ki; ilk bavul olayından memnun olanlar, şimdi nereden çıktı bu ikinci bavul, zamanlama manidar diyenler düşünüp duruyorlar…
Gerçekten bu bavullar nereden çıkıyor?
Bavulu kim aldı?
Bavulun içerisini kimler doldurdu?
Cemaate bağlanan devlet kurumları var mı?
Başbakan’ın cemaate yönelik “Ne istedilerse verdik” gibisinden sözünün altındaki gerçek payı nedir?
Cemaat ile iktidar kavgasında devlet yönetimine ortak olmak isteyenlerin önü mü kesiliyor?
Askeri vesayet sonuçlanan davalarla önlendiyse de şimdi ortaya cemaat vesayeti mi çıkıyordu da o mu önlendi?
İktidar ve cemaat kavgasının altında yatan işin aslı bu mu?
Bütün bunların yanıtını bugün için verebilmek çok zor… Birinci bavul olayında bavulu kim doldurdu demekten kaçınan medya şimdi bavulu kim doldurdu demekle yetiniyor.
Sanırım en yerinde sözü Yılmaz Özdil köşesinde dile getirmiş; “Allah memlekete bavulun hayırlısını versin kardeşim…” dedikten sonra, yazısına bir de bavul fıkrası eklemiş:
“Sünnetçinin biri her kestiği parçayı özenle saklamış, gün gelir lazım olur diye seneler boyunca biriktirmiş, ben diyeyim altı torba, sen de sekiz bohça istiflemi, çekmecelere sığmaz olmuş, gel zaman git zaman deri işleme ustasına gitmiş, bunların bende hatırası var, işe yarar bir şeyler yap da, kullanayım bari demiş. Usta almış malzemeyi, bir hafta sonra gel demiş. Sünnetçi bir hafta sonra gelmiş ki, cüzdan… Yahu demiş orca parçadan anca bunu mu yapabildin? Öyle küçücük göründüğüne bakma demiş usta… İhtiyacın olduğunda tut şöyle elinle, çıkar okşa bavul oluyor!”
Ne dersiniz?
Sakın bizim bavulcunun bavulu da böyle bir şey olmasın?
erdemyucel2002@hotmail.com
eline sağlık Erdem zevk'le okudum, birazdan Erem'e de okutacağım sevgilerimle