2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Nihayet; İstanbullu şehrine sahip çıkmaya başladı...

Günlerdir gerçekleri objektif olarak yansıtan basının bir kesiminden, televizyonlardan Taksim’de gelişen olayları, aldıkları emir doğrultusunda orantısız güç kullanan güvenlik güçlerini ve Taksim Gezi Parkı’ndaki (gerçek ismiyle İnönü Gezisi) yıkımı önlemeye çalışan İstanbulluları izledik.

Gelişen olaylar tek kelime ile gerçekten vahim ve üzücü. Yeni bir devrimin yaşanıp yaşanmadığı da tartışılmalıdır.

Ağır yaralananlar, yaralananlar, hastanelere götürülenler, dövülenler, sövülenler… Her zaman olduğu gibi biber gazları, tazyikli sular da işin çabası…

Taksim Meydanı’nın çehresini değiştirmeye çalışanlara, iş makinelerine önce küçük bir öğrenci gurubu karşı koydu. Ardından ne olduysa oldu, belki de twitterin etkisiyle; şehrin birçok yerinden genci yaşlısı her türlü insan onlara destek verdi. Meydandaki ağaçların sökülmemesi için çadırlar kuruldu, birbirini tanımayan insanlar bir araya geldi. Şafak vakti güvenlik güçlerinin yaktığı çadırlarının yerlerine yenileri yapıldı.

Başlangıçtaki küçük çevreci öğrenci direnişine İstanbul Milletvekili BDP’li Sırrı Süreyya Önder katıldı, hafif şekilde yaralandıysa da iş makinelerinin önüne geçerek yaşlı çınarları sökülmesini önledi. Gönül isterdi ki, İstanbul’un diğer milletvekilleri de onun yanında yer alsın. İstanbul’un AKP’li milletvekillerini kastetmiyorum. Onların durumları farklı, liderlerini kızdırırlarsa o partide siyasi yaşamlarının sona ereceğinin bilincindeler. Mutlu Tönbekici de köşesinde Sırrı Süreyya Önder’den bu davranışından ötürü “Has adam” diye söz ediyor:

“Bir milletvekilinin birkaç ağaç için kendini dozerin önüne atması bize o kadar uzak bir hareket ki, bu topraklarda, o kadar rastlanmayan bir şey ki, fotoğrafı görünce, herhangi biri direniyor sandımdı.”

Yeri geldi; Sırrı Süreyya Önder’den özür dilemek isterim. Son seçimde benim yaşadığım bölgenin bağımsız milletvekili adayı idi. Onun propagandasını yapanlar kapımı çalmış ve bir takım broşürler vermek istemişler, ben de partisi nedeniyle geri çevirmiştim. Ancak bu davranışından ve İstanbul’a sahip çıkışından ötürü bundan böyle bölgemde aday olursa bu kez seve seve oyumu veririm.

İstanbullu beklenmedik şekilde direnişe geçti, Cumhuriyet tarihinin meydanına sahip çıktı. Bizim üzerinde nedense pek durmadığımız meydanların batıda büyük yeri vardır. Örneğin New York’un Central Park’ı, Londra’nın Hyde Park’ı, Amsterdam’ın Vondelpark’ı, Tokyo’nun Ueno Park’ı, Berlin’in Tiergarten’i…

O ülkeleri yönetenler bu parkların yerine alış veriş merkezi yapmaya kalkabilirler mi?

Belki de üzerlerine ölü toprağı serpilmiş, dizi, evlenme ve yemek programlarını seyrediyor, gazete okumuyor denilen insanlar top yekûn birleştiler. Meydana gelemeyenler ise dışarıdan da olsa tencere ve tavalarını birbirine vurdular, ışıklarını yakıp söndürdüler… Böylece onlara destek vererek yanlarında olduklarını belirttiler.

Meydana daha önce yıkılmış olan Topçu Kışlası’nı yeniden yapmak, alışveriş merkezi kurmak ve bazılarına belki de getirim sağlayacak olması affedilemez. Topçu Kışlası hakkında defalarca yazıldı, ancak bir kez daha belirtmekte yarar var; eldeki dokümanlar ile Topçu Kışlası ehil mimarlar grubunun elinden çıkmazsa tam bir fiyaskoya dönüşebilir. Topçu Kışlasının tarihi geçmişini ise bazıları ya bilmiyor, ya da bilmek istemiyor. Tarihte Topçu Kışlası 31 Mart 1909’da irtica ayaklanmasının merkezi olmuş, orada kümelenen yobazlar günlerce şehre hâkim olmuş, insanları yok yere öldürmüşlerdi. Sonunda Selanik’ten İstanbul’a getirilen Hareket Ordusu şehri yobazların elinden kurtarmış, asilerin sığındığı Topçu Kışlasını top ateşiyle harap etmişlerdi. Cumhuriyetin ilk yarısında da H.Prost’un şehircilik planına göre Osmanlı mimarisi ile bağlantısı olmayan karmaşık bir yapının kalıntıları ortadan kaldırılmıştır.

Bugün oradaki gezi alanı halkın nefes alacağı bir meydandır. Kışla yüzünden bir bölümü ortadan kalkarsa gerçekten çok yazık olur. İstanbul meydan ve doğal park yönünden batıya oranla son derece fakir bir şehirdir. Her tarafı beton bloklar kaplamış, ağaca doğaya yer kalmamıştır. Doğa, çiçek, ağaç ve hayvan sevgisi olmayan insanlarda insan sevgisinin de olamayacağı açıktır.

Şehircilik, mimari ve sanat tarihi başlı başına bir bilim dalıdır. Nedense bizim memleketimizde iktidara gelenlerin çoğu her şeyi bildiğini, kendilerini allame-i cihan sanırlar. Verdikleri kararların doğruluğuna yandaşlarının pohpohlamasıyla inanırlar. Bunun örneklerini geçmişte de yaşamıştık. Adnan Menderes kendisini şehirci, çevreci mimar sanarak İstanbul’un imarına girişmiş, Vatan Caddesi ile Ortaköy’e kadar uzanan sahil yolunu açarken XVI ve XVII. Yüzyılın önemli yapılarını yok etmiş, Simkeşhane ve Süpürgeciler Hanı örneğinde olduğu gibi bazılarının da yarısını yıkmıştı. Beyazıt’tan Aksaray’a inen caddedeki asırlık çınar ağaçlarını bir günde kestirmişti.

Ağaç sevgisi herkese nasip olmayan bir kültür işidir. Bunun en güzel örneğini Atatürk göstermiştir. Deniz yoluyla Bursa’ya giden Atatürk’ün dikkatini Yalova sahilindeki ulu bir çınar ağacı çekmiş, kayıkla kıyıya çıkarak gölgesinde bir süre oturmuş ve burada küçük bir dinlenme köşkü yapılmasını istemiştir. Yirmi iki gün sonra köşk tamamlanmış, ancak çınarın dallarından biri çatıya zarar vermeye başlamıştır. Dalı kesmek isteyenlere Atatürk’ün yanıtı son derece ibret verici olmuştur:

Çınarın dallarını kesmek kolay ama buna hakkımız yok… O yüzlerce yıldır burada. Gelip, onun gölgesine sığınan biziz. Madem yaptığımız köşk, ağacı rahatsız ediyor, o zaman dallarını kesmek yerine binayı taşıyacağız. Köşke tramvay rayları üzerine alınız ve daha boş bir alana taşıyınız.”

Ata’nın bu sözleri hala Taksim Meydanı’ndaki eylemi anlamayanlara yıllar sonra verilecek en güzel yanıttır.

Taksim’deki direniş yalnız asırlık ağaçların kesilmemesi için mi olmuştur?

Toplumun bazı kesimleri Taksim’in yanı sıra Ankara, İzmir başta olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinde nümayişler yapmış, güvenlik güçleriyle çatışmışlardır. Bunların amacı ağaçların kesilmesinden çok toplumun tek adam rejimine ve polis terörüne karşı çıkmasıdır. Durumun her geçen gün kötüye gitmesi üzerine İstanbul 6.Bölge İdare Mahkemesi, “Taksim Gezi Parkı Koruma Derneği”nin on beş ay önce açtığı davada, olaylar gelişirken yürütmeyi durdurma kararı aldı ve Topçu Kışlası’nın yeniden yapılarak alışveriş merkezine dönüştürülmesi askıya alındı. Böyle olunca çalışmalar durduruldu, güvenlik güçleri geri çekildi.

İdare Mahkemesi’nin kararı Başbakan’ı sinirlendirmiş olacak ki, geri dönmeyeceğini, ancak güvenlik güçlerinin aşırı gaz kullanımından şikâyetçi olduğunu televizyonlarda söylemeye başladı.

Bazılarının söyledikleri de birbirini tutmuyor. Önce AVM denildi, sonra AVM ve rezidans değil, üstte otel ve şehir müzesi altta küçük mağazalar olacağı açıklandı.(!)

Kısacası halkın polisiyle karşı karşıya gelmesi, onların da aldığımız emri uyguluyoruz diye canını malını korumakla yükümlü kendi vatandaşına karşı acımasız şiddet uygulaması kaygı verici…

Gelişmiş ülkelerde böyle bir görüntü olabilir mi?

Benim merak ettiğim bir başka konu daha var; Taksim Meydanı’nın çehresini değiştirecek kararları alan kurulların içerisinde İstanbul’un tarihini bilen, bu konuda eserleri olan, mimar, şehirci, doğa bilimci, sanat tarihçi veya arkeolog var mı? Olduğunu da hiç sanmıyorum. Böyle olunca İstanbul gibi dünyanın en güzel şehrinin tepesine cami, doğayı bozan üçüncü köprü, pıtrak gibi müteahhitlerin yaptığı gökdelenler ortaya çıkar. Ne doğa, ne estetik ve ne de tarih dikkate alınmaz.

Şimdi ortada inatlaşma, dikkati çeken bir dayanışma sürüyor ve bunun sonu nereye dayanır, bilemeyiz.


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 4 Haziran 2013 Salı 10:17:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. S. A. IP: 95.15.126.xxx Tarih : 8.06.2013 18:58:51

sayın corrector; buradan da bir gerçek daha ortaya çıkmış bulunuyor; Demek ki, vatansever olarak kendi ülkesinde bu hormonu kullananlar ile, yurt dışından sidik yarıştırmaya çabalayanlar ayrı hüviyette kişilermiş !  


Teoman Törün IP: 88.241.55.xxx Tarih : 6.06.2013 15:53:32

Yurdun her bucağını yıldırım hızı ile kaplayıveren "Gezi Parkı" protestolarının asıl saikinin (son kamuoyu yoklamalarının da matematik olarak gösterdiği üzere) egosu muazzam şişmiş bir yöneticinin yurttaşlarının özgürlüğünü ve haysiyetini hiçe sayması; sanat heykellerine, mevcut kültür merkezleri, ibadethaneler vb. mimarî yapıların biçim ve mahâllerine, çocuk sahibi olma özgürlüğüne varıncaya kadar her konuda müdahil olup sert talimatlar vermesi; ailelerin kaç çocuk yapmaları gerektiğine varıncaya kadar kendisinde her konuda vesayet ve velayet hakkı olduğuna tevehhüm etmesi, sonuçlarını son olaylarda da polisin hiç gösterilere katılmayıp sahilde beraber oturan genç çiftleri hırpalamasında gördüğümüz üzere ahlâkiyat mevizeleri vermesi, projelerinde uzman kurum ve kuruluşların, bürokrasinin, yerel halkın ve yönetimlerin görüşleri, hatta yargı kararlarını iplememesi, eleştiriler karşısında inatlaşmaya ve ağır tahriklere gitmesi, çeşitli araçlarla medyayı yönlendirmesi, giderek halkın anayasal haber alma hakkını karşılayan tüm haber alma araçlarına isyan etmesi ve bunları etkisiz bırakmaya çalışması ve daha bir alay otokrat tavrıdır. Sevgili liderlerine ("yedirtmeyiz" ya da aynı anlama gelecek ifadelerle) sahip çıkmaya çalışan hayranlarından bazıları, şu andaki Cumhur Başkanımız Sayın Abdullah Gül'ün, beklemekte olduğumuz Başkanlık seçimlerine girmesi söz konusu olup olmadığı sorularına karşı: "Sayın Gül bu seçime girmeyecek kadar müeddep bir insandır" diyerek (daha derin bir yorumdan kaçınıyorum) onu dahi hafife almışlardır. Okuduğum tüm gazete yorumcularına göre bu gösteri hareketinin esas unsuru Başbakan'ın tavırları karşısında gururu zedelenen, özgürlükcü 1990 gençliğidir. Çok ehemmiyetsiz mikdarda provokatör marjinal kişinin müdahalesi dışında bu gösteriler şimdiye kadar görülmüş en olgun, en itidâlli, en doğru hedefe yönelmiş, tüm kesimlerini kucaklayan bir halk hareketidir. Eski gençlik hareketleri, kendi vicdanlarına uygun düşse de dışsal kaynaklı ütopik hedefli idiler. "Gezi Parkı" hareketi gençlerin kendi özgürlükleri ve haysiyetlerine sahip çıkmalarıdır. Sayın Abdullah Gül'ün ve Sayın Arınç başta, bazı yetkililerin anlayış gösteren teskin edici konuşmaları da bunu gösteriyor. Ben AKP yandaşı değilim ama Sayın Gül önümüzdeki mutlaka Cumhur Başkanlığına adaylığını koymalıdır. Ben "Başkanlık" oyumu kendilerine vereceğim. Bu konuda Partinin kendi içinde de bir revizyon yapmasını temenni ederim.  


Dr. S. A. IP: 95.15.126.xxx Tarih : 6.06.2013 20:05:38

Sayın Törün, konu etttiğiniz bu hormona sahip olanlar ikiye ayrılır: Bu hormonu belli kesim beyniyle bağdaştırır, akıllıca kullanır; diğer bir kesim ise, aklından yoksun olarak  bu hormonu fütursuzca kullanarak biber gazı sıkmaya, elindeki sopalarla kol ve ayak kırmaya, ve de önüne geleni s...meye harcar. (bu ruh haleti tıbben kanıtlanmıştır)  


Teoman Törün IP: 88.241.60.xxx Tarih : 4.06.2013 13:55:30

Makalenin genel konusu ile doğrudan ilgisi yok ama; Başbakan'ın yurttaşın sabrını taşırtmakda birikim yapmış sayısız kaprislerinden biri "Boğaz'a 3. Köprü ve ona yöneticilerimizin uygun gördüğü, fakat büyük bir yurttaş kesimini rencide eden isim" konusunda siyasal anlayışım ve mizacım gereği uzlaştırıcı bir öneride bulunmak istiyorum. Gene, mübarek Osmanlı büyüklerimizin anılarına hürmeten başka bir Osmanlı Sultanı "Deli İbrahim" adının 3. köprüye verilmesini öneriyorum. Evvelâ "erkek milletimiz"i en münasip biçimde temsil edecek "testesteron"u en yüksek seviyede olup Harem'den çıkmaması bakımından... Saniyen, Haremden çıkmayıp ete, süte karışmadığı için "barışçıl" kesimin duygularını tatmin ettiği için... Salisen adı "Çılgın Projeler" peşindeki büyüklerimizin emellerini temsil ettiği için....     


yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 4.06.2013 14:29:46

fikir zitliklari olabilir birlik olabilir beraberlik olabilir size tesekkür ediyorum bende bazen Ters yazabilirim özürde dilemek isterim

kisisel yorumumda sunlari eklemek isterimANAYASA MADDE 34

herkez önceden izin almadan silahsiz ve saldirisiz toplanti ve yürüyüs düzenleme hüriyetine sahiptir (kendi kendime yine soruyorum bu hangi memlekette)yürüyüs vs eylem yap. tas atma küfür etme cevreye dükkanlara zarar verme sadece yürü hakkini savun hakliyken haksiz duruma düsersin  Bizde tam tersi kin nefret heyacan macera hakliyim kimse bana karisamaz

kocaman nokta hic bir sey ölümlerin bedelini ödeyemez ölen  ölenlerin yakinlarina lerin yakinlarina Cennet gibi agaclar sular yer versen bu aciyi dindiririmi yoksa sag olsun cölde yasasinlarmi daha iyidir güzeliklere gitmenin güzel yolarida vardir bunu bulmak yapmak neden bize zordur 


corrector IP: 58.172.236.xxx Tarih : 7.06.2013 17:09:04

su receteyi yaziyorum size:

Prolixin - gunde 3 vakit, "Nutuk" un ozunu anlamaya calisarak alinacak.

bu serotonin seviyenizi dengeleyecektir. gerci endorfin, testesteron vs seviyeleriniz azalarak etkilense de, goruslerinizin izahatlari anlasilir hale gelecek, boylece savundugunuz "Ataturkculuk"e zarar vermenizden cumleten kurtulmus olacagiz.