Başlıktaki sözler, İstanbul’un elit semtlerindeki bir toplantıdan çıkarken bıçaklanan dünyaca ünlü sanatçı, Ressam, yazar ve düşünür Bedri Baykam’a ait…
Bedri Baykam ile hiç tanışma fırsatım olmadı ama bir zamanlar İsmet İnönü’nün yanında yer alan babasını; ünlü siyasetçi Dr. Suphi Baykam’ı tanıma onuruna erişmiştim…
Bu menfur olay, kısa aralarla peş peşe gelen iki saldırı ve iki ayrı tutum beni düşündürdü!.. Aklıma insanlık gerçekten ölmüş mü sorusu takıldı… Ne garip ki, Bedri Baykam’a yapılan saldırı Bekir Coşkun’un bir solukta okuduğum “Başın Öne Eğilmesin” isimli kitabını tam okuyup bitirdiğim sırada gerçekleşti…
Türkiye’de son günlerde iki ünlü kişiye, iki ayrı saldırı düzenlendi. Her ikisi de birbirinden caniyane, cana kast eden, insanlıktan uzak davranışlardı. Şükürler olsun ki, iki saldırıda da can kaybı olmadı. Bedenlerinde, ruhsal durumlarında ne gibi etkiler yarattığını, ileride ne gibi arazlar çıkaracağını bilemeyiz. Mutlaka psikolojik bir takım etkileri olacağı da açıktır…
Cana kasteden saldırılardan birisi ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’e, diğeri de dünyaca ünlü ressam Bedri Baykam’a yapıldı. Ne garip ki, her iki vahşi saldırıda, başta siyasilerimiz olmak üzere basında da, iki ayrı tutum izlendi…
Tatlıses’e yapılan saldırının detaylarını herkes biliyor. Bedri Baykam’a yapılana gelince;
Akatlar Kültür Merkezi’nde, başta anıtın heykeltıraşı Mehmet Aksoy olmak üzere gerçek sanatçılar, sanatseverlerle bir toplantı düzenlemiş ve yıkımla ilgili bir yürüyüş yapmayı düşünmüşler… Toplantının bitiminden sonra otoparka asistanı Tuğba Kurtuluş ile yürüyen Bedri Baykam, bıçaklı bir saldırıya uğruyor ve karnından yaralanıyor. Saldırgan sanatçı ve asistanını bıçakladıktan sonra, orada bulunanları bıçağını sallayarak tehdit ediyor, kendisini bekleyen bir minibüse elini kolunu sallayarak biniyor ve sıvışıyor…
Bedri Baykam bıçaklanmasının ardından güçlükle ayağa kalkmış bağırıyor;
“Çabuk bıçaklandım… Hastaneye götürün… Ölüyorum…”
Ünlü ressamın çığlığına yanıt veren yok, korku dağları bekliyor…
Bu çirkin saldırının buraya kadar ki bölümü adi bir saldırı olarak niteleyebiliriz ama ondan sonra gelişen olaylar çok daha vahim, insanlık adına utandırıcı, içimizden bazılarının ne kadar korkak ve pısırık olduğunu göstermesi yönünden çok daha acı…
Bedri Baykam, bir elini yarasına bastırarak, acı içerisinde bağırarak etraftakilerden kendisini hastaneye götürmelerini istiyor, bıçaklandım, çabuk diye adeta yalvarıyor.
Ne garip ki, yardımına koşan olmuyor. Yaklaştığı bir otomobilin sürücüsü binmesin diye kapılarını kilitliyor ve kaçıyor… Dünyaca ünlü, yaralı sanatçıyı kimse aracına almak istemiyor, görmezden geliyor ve kaçıyorlar… Sonunda insafa gelen bir taksici sanatçı ve asistanını Maslak Acıbadem Hastanesine götürüyor ve dört saat süren ameliyata alınıyor… Bu satırları yazdığım sırada sanatçı ve asistanı yoğun bakımdan çıkarak normal odaya alınmışlar…
Hastane Başhekiminin verdiği bilgiye göre, hastaneye geldiğinde ciddi bir kanaması varmış... Karın bölgesindeki kalınbağırsağı, 12 parmak bağırsağı ve karaciğeri yaralanmış… Asistanının durumu da ondan aşağı değil…
Tatlıses saldırıya uğradığında televizyonlar yayınları kesip bu saldırı haberini geç saatte olmasına rağmen anında veriyordu… Hastanenin bahçesinde televizyoncular iyi görüntü alabilmek için yer bulma kavgası yapıyorlardı…
Siyasiler, adı sanatçıya çıkmış(!) şarkıcılar, türkücüler, sinema oyuncuları hastane bahçesini doldurmuş, yüzlerine takındıkları üzüntü maskesinin altında yazılı, görsel basına demeç vermişlerdi… Oysa dünyaca ünlü, gerçek sanatçımız bıçaklanıyor, hastaneye kendisini yetiştirecek araç bulamıyor, bazı gazeteler bu olaya adi bir vaka gibi arka sayfalarında lütfen yer veriyor, yine bazı televizyon kanalları alttan bant geçiyorlardı…
Türkiye’de gerçek sanatçıya verilen değerin gerçek yüzüydü bu saldırı…
Bununla beraber yine de objektif kalabilmiş birkaç yazılı görsel basın haberi manşete taşımış, bazı köşe yazarları bu çirkin durumu gözler önüne sermişti. Onlar da olmasaydı ne olurdu?
Yeri gelmişken, haksızlık etmeyelim; İstanbul Emniyet Müdürü geçmiş olsun demek için hastaneye gelmiş, Kültür ve Turizm Bakanı hastane başhekiminden telefonla bilgi almış, CHP Genel başkanı da çiçek göndererek geçmiş olsun dileklerini iletmiş…
Basının büyük çoğunluğu bu saldırıyla ilgili haber ve yorumları neden yapmadılar? Başka bir deyişle, aydın, sosyal demokrat ve bu günkü iktidara karşı söylemlerinden ötürü mü korktular? Kısacası basınımız da basın olmaktan çıktı diyenler ne kadar da haklı; gazetecilikle ilgisi olmayan, ticareti ve ekonomik çıkarlarını ön planda tutan patronların gazetelerine paraşütle inen köşe yazarları olduktan sonra, onlardan başka ne beklenir ki!..
Her geçen gün baskı sayısı daha da artan “Sözcü Gazetesi” yaralı, bıçaklanmış haliyle Baykam’ın, kendini hastaneye götürecek aracı arayan resimlerini basmış, altına da “İnsanlığın bittiği an!” demişti... Yuh artık, insanlık ölmüş diyenler de vardı…
Gerçekten insanlığımızdan uzaklaşan bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz… Kimse aksini söylemesin; görünen köy kılavuz istemiyor…
İnsanlık, insan olabilmek özel bir duygudur. Sözlükler insanı, memelilerden, iki eli olan iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, aklı ve düşünme yeteneği olan canlı diye tanımlarlar. İnsan olmak ayrıcalıktır, bu tanıma uyan herkes de insan olarak tanımlanmamalıdır. İnsanı seven, insana değer veren, hümanist, aydın düşünceye sahip olan insandır. Gerisi yalnızca görünümdür… Bu konuda söylenmiş yığınla atasözü ve deyimler vardır. Baykam’a yapılan saldırıda da bu durum açıkça görülmüştür.
Ucube olarak tanımlanan heykelin yıkım işlemi yapılırken, buna karşı çıkan toplantı sonrası bıçaklanan ve yalnız bırakılan Baykam’a gösterilen ilgisizliğe kızanlardan, kahrolanlardan Mustafa Mutlu, köşesindeki kınama yazısına “Akatlar’daki öküzler!” diye başlık atmıştı. Bedri Baykam’ın yaralı halini görmezden gelip, araçlarının kapısını kilitleyip hızla olay yerinden kaçan çağdaş görünümlü, aslında ilkel insanları tanımlıyordu. Bıçaklandım, beni hastaneye götürün feryadına aldırmayan, yaralı insana yardımdan kaçan yaratıklara sesleniyordu… Gerçek aydın, sanatı anlayan insanların bu davranışı bıçaklayan yaratıktan daha az değildi…
Gerçekten, sevgisiz, insanlıktan uzaklaşan bir topluma dönüşmek çok acı verici… Korku insanları neden böylesine sardı…
Kimden ve neden korkuyoruz?
Baykam’ın bıçaklanmış görüntüleri insanları insanlığından utandırıyor…
Tatlıses’in tedavisi için kendisine ambulans uçak, sağlık ekibi tahsis edilirken, dünyaca ünlü ressam ve aydınımız kendi çabasıyla araç bulmaya çalışıyor...
Tatlıses’e saldıranları yakalamak için anında ekipler kurulurken, bereket Bedri Baykam’ın saldırganı kendi ayağıyla gelip teslim oluyor da bu konuda yapılması olası polemikleri önlüyor… Saldırgan, bıçaklama nedenini de “cumhuriyet düşmanını vurdum” diye geçiştirmiş!..
Bedri Baykam ve Cumhuriyet düşmanlığı… Ne garip çelişki ve bu ne ahmaklık…
Gerçekten utanç duyulacak, ibret alınacak bir durum… Başka bir deyişle sözün bitiği yer…
erdemyucel2002@hotmail.com
Sevgili Erdem. Halkımızın duyarsızlığı konusundaki bir yaraya parmak basmışsın. Kutlarım. Bu duyarsızlıkta halkımızın polis ve mahkemelerde sürünme korkusu yok mudur, acaba? Bir anımı nakledeyim: Arabamla Mecidiyeköy viyadüğü üzerinde giderken çok ilerimde bir otomobil 13 - 14 yaşlarında bir kız çocuğuna çarptı ve kaçtı. Otomobil uzağımda olduğu için plakasını alamadım. Önümdeki 7 - 8 otomobil olayı gördükleri halde kızı almadan süratle uzaklaştılar. Ben çocuğu aldım ve süratle Taksim İlkyadım Hastanesi acil servisine yetiştirdim. İfade vermek üzere kapıdaki polise gittim. Polis beni tanıyormuş. Müdür Bey, başına dert alıyorsun; çabuk git, ben kızla ilgilenirim dedi ve beni gönderdi. İkinci olay, Levent yolunda bir köpeğe çarptım. Eve geldim, Kapıcı tampondaki kanı gördü ve alelacele bir kova su ile yıkamaya girişti. Ben, insana değil, köpeğe çarptım, hayvanı yaraladım, o da kaçtı deyince ''Aman beyim, sen bunu ispat edinceye kadar seni sürüm sürüm süründürürler, biz tedbirimizi alalım'' yanıtını verdi. ne diyelim? Resmi makamda horlanma duygusu halkımızın içine yerleşmiş bir kere.
Merhaba Hocam"Saglik ve afiyetler dileyerek,Aklima gelenleri satirlara aktaryorum.Cok sevdigim kaynanamim saglik sorunu oldugu icin bir ay önce Türkiye,ye izine gittim ve dün döndüm.Ölüyorum yardim edin sözünüz tam anlamiyla yerinde ve isabetli bir sözdür.
Aklimin almadigi bir olaylarla karsilastim Hastahane hastahane gezip durduk.Acil bir sekilde müdahale gereken bir hastalik oldugu icin,Acele yatirip ameliyat yapacaklarini sanmistim.Ama ne yazik,ki her hastahane üc aydan önce rendevu vermedi.Anladim,ki parasi olmayan veya arkasini Hükümet,e dayamayan insanlarin yasama hakki yoktur.
Bu benim hayalini kurdugum Türkiye Cumhuriyeti degildir diyerek,Türk Doktorlarina güvenim sifirlanmistir.Ne demek hem devlet kasasindan maas alacaksin hemde bicak barasini gizlice ceybe koyacaksin.Aksi takdirde senin bu güzel baslik gibi hastalar yaralilar ölüyoruz yardim edin sözü gittikce artarak cogalacaktir.
Üzülerek söylemek zorundayim,Türkiye,de insalik yüzde doksan yok olmustur.geri kalan yüzde on ise yavas yavas tükenmek üzeredir.Yeri gelince biz Osmanli torunlariyiz der ve dünyaya medeniyet dagitan Milletiz deriz.Ne yazik,ki medeniyet dagita dagita bizlere kalmamistir.Keske bu kösene Türkiyem,den iyi haberler yazmis olsaydim,ama ne yazik,ki öyle saygilarimla.