2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Ortaçağ ve Şeriat Hukukunda Aldatma!

Tarih boyunca eşlerin birbirlerini aldatmaları hoş karşılanmamış ve buna karşı bir takım cezai önlemler alınmıştır. Eşler birbirlerini neden aldatır veya aldatma nedir diye soracak olsanız, sanırım alacağınız yanıt üç aşağı beş yukarı şöyle olacaktır:

“Bir başkasıyla duygusal, cinsel ilişkiye girerek, eşine, nişanlısına, sevgilisine ihanet etmek, sadakatsizlik göstermektir. Başka bir deyişle bir kadın veya bir kızı ayartarak, baştan çıkarmak, onu kötü yola sürüklemektir.”

Günümüzde aldatmanın sayısız örnekleri ile karşılaşıyoruz. Cinayetler, yaralamalar ve sayısız saldırılar bu yönde gelişiyor. Nedense kimse ben de aldatılabilirim diye düşünmüyor, bir başkasının kadınını kızını ayartmaya çalışıyor. Günümüzde entel geçinen bazı çevrelerde aldatmaya önem vermeyenler varsa da bazı kesimlerde imam nikâhı gibi yutturmacalarla işlerini pek ala yürütüyorlar. Demek ki, aldatma insan ruhunun bencilliği içerisinde yaşayan bir olgu!..

Ortaçağ Avrupa’sında ve İslam hukukunda aldatma zina olarak nitelenmiş ve bunun için çok katı kurallar konulmuştur.

Hıristiyan dininde önemli bir mezhebin kurucusu olan Martin Luter, “İzdivaç Hayatı” hakkındaki risalesinde yaşantımıza garip gelebilecek sözler sıralamıştır:

“ Kuvvetli ve sıhhatli bir kadın aciz bir erkekle evlenmiş olabilir ve başka birisine kaçıp gitmek veya izdivaca hıyanet etmek istemezse kocasına şunları söyleyebilir;

Bak sevgili dostum, sen benim isteklerime cevap veremiyorsun. Hem beni hem benim genç vücudumu aldattın. Aynı zamanda benim şeref ve imanımı tehlikeye koydun. Biz Allah’ın nazarında artık evli sayılmayız. Müsaade et, yakın dostun ile gizli bir izdivaç yapayım. İsim gene senin olsun ve malların yabancı mirasçılara gitmesin. Sen beni isteyerek aldattın. Bırak ben de seni isteyerek aldatayım.”

Martin Luter’e göre erkek bu ricaya izin vermeye mecburdur. Bunu yapmaz ve karısı kaçıp giderse darılmamalıdır.

Ortaçağ Avrupa’sında yasalar kadınların izdivaçtan her türlü istifade edebilmelerini garanti altına almıştı. Bilhassa Vestfalya kanunları kadınların hiçbir mahrumiyete uğramamasını temine gayret gösteriyordu. Erkek, vazifesini ifa edemezse ilk olarak komşular yardıma çağrılacaktı. Hattingen şehrinin yerel bir nizamnamesinde şunlar yazılıdır:

“Bir erkek nikâhlı karısına karşı evlenmek suretiyle girmiş olduğu taahhüdü noksansız olarak ifa edemezse karısını sırtına alıp dokuz duvar aşırı götürmeli, oraya yavaşça bırakmalıdır. Bu esnada kadını asla itip kakmayacak yere atmayacak, dövmeyecek ve ona kötü söz söylemeyecektir.”

Almanya İmparatoru Sigismund’un karısı Barbara her zaman kocasını aldattığını açıklayan bazı notlar vardır. Barbara kocası tarafından yakalanır ve her seferinde de affedilirmiş… İmparator öldükten sonra Barbara’nın Konigratz yakınlarındaki Menlik şatosunda yüzlerce âşık beslediği bazı tarihlerde yazılıdır…

İslam öncesinde, Babil Hükümdarı Hammurabi’nin kanununun 129. maddesine göre bir kimsenin nikâhlı karısı diğer biriyle yakalanırsa her iki günahkâr birbirine bağlanır ve nehre atılırmış… Kocası karısını affederse hükümdar ve halk da onu affetmelidir diye bu hüküm bağlanmış...

İslam hukuku bu konuyla ilgili çok daha sert hükümler getirmiştir. Şeriata göre zina sayılan bu suçu işleyen kadın veya erkek taşlanarak öldürülmelerine cevaz verilmiştir. Arapçadaki recm sözcüğünden yola çıkılarak Osmanlıcadaki sözcük, aynen kullanılmıştır. Kur’an recm cezası ile ilgili bir hükme rastlanılmaz. Ancak Nur Suresinin 2. ayeti “Zina eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Acımayın” buyrulmuştur…

İslamiyet’in ilk yıllarında yalnızca tövbe etmekle suç ortadan kalkıyordu. Kutsal kitaplar içerisinde recm cezası yalnızca Tevrat’ta yer almıştır.

Recm cezasının uygulanabilmesi için zinayı dört tanığın görmesi şart koşulmuştur. Mahkeme yapıldıktan sonra recm cezasına karar verilirse kadın göğsüne kadar toprağa gömülür ve küçük taşlarla taşlanarak öldürülürmüş. Erkeğe verilen ceza kadına verilenden daha değişik biçimde uygulanmış… Recm cezası İslam hukukuna göre fazlaca uygulanmış bir ceza olduğunu söylemekte doğru değildir.

Osmanlılar döneminde bu ceza yalnızca bir defa, bugünkü Sultanahmet Meydanında uygulanmıştır. Bu olay uzun süre insanların hafızalarından silinmemiştir. Silahtar Mehmet Efendi, Silahtar Tarihinde Atmeydanı’nda yapılan recm olayına geniş yer vermiştir.

O zamanlar yürürlükte olan Şeriat Hukukuna göre Müslüman bir kadın, gayrimüslim biriyle zina yaparken yakalanırsa taşlanarak öldürülmesi caiz idi!..

Aksaray’da yaşayan Abdullah Çelebi isimli bir adamın, genç ve güzel karısının civardaki bir Yahudi çırağı ile ilişkisinin olduğu söylentisi çıkmış, dedikoduların ardı arkası kesilmemiş… Bazıları da söylentilerin gerçek olduğuna şahadet etmişler… Sonunda zina olayı mahkemeye intikal etmiş…

İstanbul’da yankılanan dava olayına Beyazizâde Ahmet Efendi bakmış; Önce suçluları, sonra da şahitleri dinledikten sonra kararını vermiş; kadın recmedilecek, erkeğin boynu vurulacak… Bu karara karşılık suçlular, kendilerinin masum olduklarını, iftiraya uğradıklarını, verilen kararın haksız olduğunu ileri sürmüşler. Sanıklar son çare olarak devrin padişahı Sultan IV. Mehmet ile Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya başvururmuşlar… Ancak ne padişahtan, ne de sadrazamdan olumlu bir yanıt alabilmişler… Öte yandan dava ile ilgilenen halk da ikiye ayrılmış, kimi cezanın ağırlığını, kimi de kararın haklı olduğunu tartışmaya başlamışlar… İşin bir başka ilginç yanı da; ulemalar da aralarında tartışmaya başlamışlar… Ulemanın bir kısmı recme hükmolunması için suçluların itirafta bulunmalarının şart olduğunu, eğer bunu yapmıyorlarsa, inkâr edemeyecekleri şekilde kılıç kında (!) tabiri ile suç üzerinde yakalanmalarının şart olduğunu ileri sürmüşler… Karine ile recme hükmolunamaz demişler… Ancak tartışmalardan bir sonuç çıkmayınca infaz kararının yerine getirilmesi kararlaştırılmış.

Silahtar Mehmet Efendi, tarihinde infazın Sultanahmet’te Burmalı sütunun önünde yapılmasının kararlaştırıldığını yazmıştır. O sabah İstanbul hareketli günlerinden birisini daha yaşamış, çoğu insan, merak, hiddet ve heyecan içerisinde meydanın yolunu tutmuş… Gelenler verilen kararı tartışıyor, kimi kararın yerinde kimi de recm için şartların tam olmadığından dem vuruyorlarmış… Padişah bile meraklanmış, Fazlı Paşa’nın konağına gelerek recmi seyre hazırlanmış(!)… Atmeydanı tıklım tıklım dolmuş… Nihayet suçlu kadın elleri bağlı olarak getirilmiş, önceden hazırlanmış çukura yarı beline kadar gömülmüş… Kadının başında da kararı veren Beyazizade Ahmet Efendi, eserini (!) görmek için bulunuyormuş… O sırada namusuna düşkün halk (!) galeyana gelmiş, alçak, hain, namussuz, kahpe sözleri duyulmaya başlamış… Onlara karşı ince dokunaklı bir ses iftiraya uğradığını, suçsuz olduğunu söylüyormuş… Oysa galeyan halindeki insanların bağırışları arasında kadının sesi kaybolup gitmiş… Cellât ve muhafızların kadının yanından ayrılmasıyla bir anlık sessizlik olmuş ve ardından, “vurun kahpeye” sözü ile ilk taşı kadının erkek kardeşi atmış… Onu diğer taşlar izlemiş… Öte yandan korkudan İslam dinini kabul eden Yahudi çırağının da boynu vurulmuş.

İstanbul’da bu olayın yankıları uzun süre devam etmiş; işin garibi devrin uleması kararı veren Beyazizade Ahmet Efendi ile selamı sabahı kesmişler ve bir daha da konuşmamışlar… Beyazizade Ahmet Efendi’nin daha önce Rumeli Kazaskerliği sırasında da zina suçuyla bazı kişileri recmettirdiği söylenir…

Osmanlı tarihinin zalimce verilmiş ve uygulanmış kararlarından bir örnek… Benim merak ettiğim o kadına taşları atanlardan acaba kaçı karılarının sadakatinden emindiler!..

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 14 Temmuz 2011 Perşembe 16:39:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.242.65.xxx Tarih : 16.07.2011 18:27:09

Sevgili Erdem. İnsanlık tarihi ile başlamış, ilginç bir konuya değinmişsiniz. Yalnız kadın ve kızları ayartan erkeklerden bahsederken, erkekleri ayartan kadınların varlığını da unutmayalım. Bu gibilere Adana lisanında ''Fallik'' derler. Recm konusunda ise en güzel lâfı Hz. İsa söylemiş. ''İlk taşı hiç günahı olmayan atsın'' demiş. Kimsenin ilk taşı atabilme cesaretini gösterdiğini zannetmiyorum. Son yıllarda yaşlı erkeklerin genç kızlarla daha fazla ilgilenmelerini de ''Viagra''ya bağlıyorum. Güzel yazılarınızın devamı dileği ile sevgi ve saygılar. 


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.38.xxx Tarih : 14.07.2011 18:40:46

Ellerine saglik Hocam"Cok önemli ve enterasant bir konuya deyinmissin. Yazindan anladigim kadari ile,Ortacag ve seriat kanunlari cogu keyfi bir sekilde hazirlanmis ve günümüze kadar gelmistir.Asil önemli olan zina nasil olur ve neden olur,Bunun bir cok yönü olmalidir.Zina hicbir zaman tek tarafli olmaz sanirim.

Zina genelde bir tarafin eksikligi var gibi görülüyor.Bunuda insanlar medeni bir sekilde birbirlerine anlatmadiklari gibi bosanmayi kendilerine yediremiyorlar. Affedersiniz erkek benim kendi görüsüme göre köpek gibidir.Köpeye host dedigin zaman kacar.Eger nefsine düskün bir erkek baska bir kadinla gönül eglendirmek istiyorsa sayet,Kadin tersledimi o erkek sessini keser ve bir daha o kadina yanasmaz.

Ha burda biraz kadindan pas gördü.mü iste o zaman adini zina,mi denir,Gönül eglendirme,mi denir her ikisinin sonuca katlanmasi gerekir.Burda kanaatimce para büyük rol oynuyor.Kimi yokluktan yapar kimi cokluktan.Ayriyeten anne ve baba tarafindan istemedigi halde zorla baskasi ile evlendirmek,te oluyor.

Örnegim bir kiz,Sevdigi bir erkek arkadasi var,Anne baba istemiyor,Ve baskasi ile evlendiriliyor.O zman ilk asklar unutulmayip sevdigi erkekle yakalanabiliyor. Al bir zina vakasi daha,Peki kim burda suclu zina yapan kari,mi yoksa sevdigi erkeye vermiyen,Annesi babasi mi.Burda cezayi ceken adi üstünde zina yapanlar oluyor,Peki anne babanin hic,mi cezasi yok.

Asil konu bu olmasi gerekir,O seriat kanunlarini yapanlar hic,mi bunu düsünmedimi.yok ya onlarin cocuklari yoktu,Veya keyfi olarak böyle kanunlari kendi kafalarindan uygulayip recm cezasi uygulamislardir.Bu yukarda yazdiklarim günlük görsel ve internet bazindan vuku bulan zina vakalari göz önünde bulundurarak yazmisim saygilarimla.