Türkiye’nin gündemi beklenmedik anlarda, beklenmedik şekilde değişiyor. Eğitim ve öğretim konusunda, son gündemimiz ortaöğretimde bir süre önce başlayan terör olayları, cinayetler ve birbirini izleyen saldırılardır. Bunlar yetmiyormuş gibi lise son sınıf öğrencisi bir gaspçı, 45 YTL için bir taksiciyi öldürmüş. Gün geçmiyor ki, yazılı ve görsel basında bu konuda bir habere yer verilmesin. Bunun vahametini gören bazı yayın organları da konuyu televizyon ekranlarına taşımakta gecikmediler. Pek çok aile sabah evlerinden uğurladıkları çocuklarının akşam evlerine ne şekilde dönenecekleri bilemiyor. Onlar sağ salim evlerine döndükten sonra kendi işlerine gönül rahatlığı ile başlıyorlar, akşam geç saatlerde de ertesi günün endişesi başlıyor.
Türkiye’de eğitim neden böyle bir açmaza girdi, bunun sorumluları kimlerdir?
Kuşkusuz genç nesil günümüzde büyük bir kaosun içerisindedir. Bunun sorumlusu da önce aile, sonra eğitimciler ve bunları bir türlü düzüne sokamayan yönetimlerdir. Öğretimde bu olaylar birbirini izlerken Milli Eğitim Bakanı’nın “Bu tür olayların medya tarafından büyütülerek abartılıyor. Televizyonlarda, gazetelerde çocuklar kendi haberlerini görünce kahraman olmak için suç işlemeye yöneliyorlar” demesi, işin bir diğer acı yönüdür.
Bu demeç gösteriyor ki, eğitimin en üst makamındakiler bile işin gerçek yüzünü, bu şiddeti doğuran nedenleri görememişler...
Ortaöğrenimde en büyük sorun, öncelikle çocukların maganda kültüründen, şiddetinden korunamamasından kaynaklanmaktadır. Aile içerisindeki huzursuzluklar, ekonomik sorunlar, şiddet olayları, cinsel bunalımlar ve iç göçler bu sorunun ana kaynağıdır. Bundan da en çok etkilenen, kafaca, bedensel ve ruhsal yönden gelişimini tamamlayamamış gençlerdir. Buna bir de Kurtlar Vadisi gibi vurdulu kırdılı filmler, magandaların, soyguncuların anarşistlerin kahraman olarak beyaz camda gösterilmesi eklenince ortaya sorunlu bir genç kuşağın çıkması kaçınılmaz oluyor. Eğitim öncelikle aileden başlamalıdır ve ana sorunda buradan kaynaklanmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerden sorunlu olarak büyük şehirlere gelen, eğitimsiz aileler eğitilmelidir. Bu aileler getto usulü geldikleri yörenin insanları ile birlikte yaşadıklarından büyük şehirlerin kültüründen de nasiplerini alamıyorlar. Böyle olunca bu ailelerin sorunlu çocukları salıverildikleri sokaklarda boy gösteriyor.
Ancak bu ailelerin eğitimi nasıl olacaktır?
Bu aile bireyleri dışa kapalıdır. Ya akılsızca bir etnik ideolojiye, ya da dinsel yönden bağnaz bir kesimin girdabına yuvarlanmışlardır. Bu aileler eğitilmeli, sonra da eğitim çocuklara yönelmelidir. Bu çocukları, aile daha baskıcı olduğundan okul eğitememektedir. Diğer yandan
eğitimciler bu işten hiç memnun değiller, ancak yasalarla, yönetmeliklerle elleri kolları bağlı olduklarından çocuklara söz geçiremiyorlar. Bazen eğitimcilerin kendileri bile kaba kuvvete uğruyorlar. Daha doğrusu kendileri kaba kuvvetten ve eğitimsiz ailelerin okula yönelttikleri baskılardan şikâyetçi oluyorlar. Bunun yanı sıra okul önlerinde toplanan soyguncu grupları çocukları ve öğretmenleri tehdit ediyorlar. Güvenlik güçleri şikâyet halinde oraya gönderdiği bir güvenlik gücü de konuya çözüm getirmiyor. Kapı önünde toplanan güruhlar okulların içerisine giriyor, çocuklara uyuşturucu satmaya bile kalkıyorlar.
Bu konuda liselerdeki şiddet olaylarını bire bir yaşayan bir gencin şikâyetini içeren bir yazıyı köşeme aynen almak isterim:
“Ben Ankara’nın göbeğinde bir liseye gidiyordum. Okuduğum okulda her türlü esrar, alkol ve benzeri uyuşturucu maddeler çok rahatlıkla kullanılabiliyordu. Bunun yanı sıra silah da bulunduruluyordu. Uyuşturucu kullanmak o kadar kolay ki... Öğretmenin bulunduğu sınıfta esrar sarabilecek, silahı çıkarıp oynayabilecek kadar rahatlardı talebeler. Ne yazık ki, korkularından hiçbir şey yapamıyorlardı.”
Kuşkusuz bu öğrencinin "korkularından" diye söz ettiği öğretmen ve diğer öğrenciler olmalıdır. Bu öğrenci dayanamamış, ailesini bırakarak Kayseri’nin bir ilçesine kaydını aldırmış ve orada da okulunu bitirmiş.
Okullarda yaşanan bu karmaşanın önlenmesinde Milli Eğitim ve İç İşleri Bakanlıkları birlikte koordineli biçimde çalışmalı, bu acı sorunu çözmelidir. Güvenlik güçleri okul önlerini daha sık gözetim altında tutmalıdır. Bunun yanı sıra okulların içerisinde ve dışarısında kamera sistemlerine geniş yer verilmelidir. Türkiye’de bunu uygulayan tek okul, bir zamanlar ismi kötüye çıkmış olan İstanbul’daki Şehremini Lisesi’dir.
Öğretmenlerin konumu, güvenceleri ve sorunları da üzerinde durulacak ayrı bir konudur. Bugün öğretmenler öğrenciler üzerinde yeterli disiplini kuramamaktan şikâyetçidirler. Öğretmenden öğrenciye yönelik, kulak çekme, sınıftan dışarı çıkarma gibi en küçük şiddet veliler tarafından tepki görmektedir. Örneğin ders dinlemeyen, dinleyenlere engel olan şımarık tiplere biraz da veli korkusundan ceza uygulanamıyor. Öğrencilik vasfından uzak olan çocuklarını aile içerisinde eğitemeyen aileler, en küçük cezai müeyyide karşısında okula koşup öğretmeni veya yöneticiyi suçluyorlar.
Dayak hoş bir şey değil ama Ziya Paşa’nın “Nush ile uslanmayanın hakkı kötektir” sözündeki gerçek payı da hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yıllar öncesine dönersem, ben özel bir lisede okudum en küçük ters davranışımızda elleri öpülesi o hocalarımızdan da az dayak yemedik. Haklı dayak yediğimizi bildiğimizden hiç birimiz ailelerimize gidip öğretmeni şikâyet etmedik. Bizler yanlış yaptığımızın bilincinde ve öğretmenlerimizin de haklı olduğunu biliyorduk. Yanılıp şikâyet etmeye kalkacak olsak, bir de evden dayak yememiz işten bile değildi. Sonunda ne oldu; o sınıfımızın hepsi bugün Türkiye’nin kültür, sanat ve yönetimde söz sahibi başarılı kişileridir.
İşte aile bireylerinin eğitimi burada devreye giriyor. Eğitimsiz aileler hep çocuklarının haklı, eğitimcilerin de haksız olduğunu düşünüyorlar. Yarı aydın tipi ve görgüsüzlük de burada ortaya çıkıyor...
Acı ama gerçek; bugün o çok bildiğini sanan ailelerin ortaöğretimdeki kız öğrencileri saçları boyalı, makyajlı olarak derse geliyorlar. Aileleri bunlara onay verdiğinden öğretmenlerin de pek sesi soluğu çıkmıyor. Daha doğrusu bu eğitimsiz kesim üzerimize sıçramasın diyorlar. Ayrıca okul giriş ve çıkışlarında (içeride nasıl bilemiyorum) erkek öğrenciler, ceketlerinin altında, hepsi aynı tornadan çıkmışçasına sallanan gömlekleri dışarıda, boyunlarında adı kravat bir bağ sallanıp duruyor. Saçlar jöleli, çanta taşımaya tenezzül etmediklerinden sırtlarında ya bir torba ya da birkaç defter ve kitap... Onlar da buruş buruş...
Bizim zamanımız diyeceğim ama bu konuda çağ dışı kaldığımız ortaya çıkacak. Bizler takım elbiseli, kravatlı, eli çantalı, kitap ve defterleri düzgün biçimde sınıfta can kulağı ile öğretmenimizi dinlerdik. Bugünkü eğitim düzeni ile taban tabana zıt bir ortam... Geliştik mi, geriledik mi? Yorum sizlere aittir.
Bunun sonu neye varacak diye düşünmekte haklısınız...
Yıllar sonra bu sorunu bende yaşadım. Yedi yıl Trakya ve Mimar Sinan Üniversitesinde ders verdim ve liseden yeni gelen öğrencilerin hangi bilgilere sahip olduklarını üzülerek ve biraz da hayretle gördüm. Benim ders verdiğim bölümlere ÖSS sınavlarında yüksek not ortalamasını tutturan öğrenciler geliyordu. Bu çocuklara üniversitenin ilk sınıflarında doğru Türkçe yazmalarını, dil kurallarını, Türkiye haritasını çizmeyi öğrettim. Ayrıca kültürel yayınları takip etmelerini, bu konudaki televizyon yayınlarını izlemelerini istedim. Daha doğrusu okuma alışkanlığı kazanmalarını sağlamaya çalıştım. Üniversitede arkeoloji, sanat tarihi ve tarih bölümlerinde ders verdiğimi söylersem yapmaya çalıştığımın konumun dışında olduğu da açıktır. Ancak ilk ve orta eğitimdeki çelişkiler, bilgisizlikler üniversitede açıkça ortaya çıkıyordu. Alt yapısı olmayan öğrenciye de üst yapıyı sağlayabilmek çok zordu. Bunun için de işe alttan başlamak gerekiyordu. Burada hata, ortaöğretimdeki öğretmenlerde aranmalıdır. Başımdan gitsin diye öğrenciye diplomayı verirsen, gerçekte ona en büyük kötülüğü yapmış olursun... Bu arada eğitimini bir şekilde tamamlayamamışlar için açılan açık liseler de ayrı bir eğitim sorunudur. Ellerinde lise diploması olan bir yığın işsiz ve eğitimsiz kitlelerin kime ne faydası olabilir? Oysa üniversiteye belirli bir olgunluğa erişmiş öğrenciler gelmeliydi. Her yıl yaşanan üniversiteye giremeyenler, girip de bitiremeyenlerin altında hep bu eksik, yetersiz eğitim yatmaktadır.
Yüce Atatürk’ün “Eğitim işlerinde ne olursa olsun başarı kazanılmalıdır. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur” sözü hiçbir zaman unutulmamalıdır. Eğitimciler, yöneticiler ve öğrenciler bu sözü uzun uzun düşünmelidirler. Ayrıca öğretmeninin değerini bilmeyen de hayatta hiçbir zaman başarılı olamamaktadır.
erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi :
4 Nisan 2006 Salı 11:23:07
Yorumlarınız
veysel uysal IP: 193.140.28.xxx Tarih : 17.05.2006 10:27:02
yayınlamış olduğunuz yazıdan dolayı sizleri tebril ederim.şu an samsun 19 mayıs üniversitesi beden eğitimi ve spor yüksek oklulu son sınıf öğrencisiyim.bu dönem almış olduğum okul deneyimi dersi nedeni ile bulunduğum ilin hatırı sayılır bir lisesinde stajyerlik yapmaktayım.yazınızı okutukdan sonra geçen hafata yaşanan bir talihsizliği sizlerle paylaşmak istedim,stjyerlik yaptığım okulda geçen hafta öğrencilerin bir yerlere doğru hızlı koştuğunu görünce bende olup biteni öğrenmek için öğrencilerden birini çağırıp bilgi almak istedim bana söylenen iki öğrencinin kavaga ettiği idi.danışman hocama durumu ilettikden sonra kimlerin kavga ettiğini sorduğumda iki kız öğrencinin kavga ettikleri ve bunu da sırf bir erkeği paylaşamadıkları için birbirlerini düelloya davet ettiklerini işittim.Sonra nemi oldu (HİÇ)evli evine köylü köyüne mi yoksa kazanan erkeğini kazandımı?buyrun eğitimin içindeki içler acısı hali varın siz düşünün.
yüksel gider IP: 85.100.192.xxx Tarih : 4.04.2006 19:55:14
Hocam sizi kutluyorum.Türkiyedeki bir çok gazeteciye gazetecilik dersi veriyorsunuz burdan bence.Ülkenin gerçkelerini her yazınızda parmak basıyorsunuz.Her gazeteci sizn gibi değerli bir insanı örnek almalıdır bence.Size saygılar sunuyorum.Yazılarını zaman buldukça okuyorum. yüksel gider
elif oktay IP: 88.231.42.xxx Tarih : 17.12.2007 16:41:15
edebiyat öğretmenkiği 4.sınıf öğrenciyim.yazmış olduğunuz konuyla ilgili şu anda bi araştırma yapıyorum.yazdıklarınızla bir çok ailenin,öğrencinin ,eğitim kurumlarının nasıl oldugunu ve nasıl olması gerektiğini vurguluyorsunuz.bir öğretmen adayı olarak temennin eğitim sistemimizdeki sorunların aşılması ve daha sağlıklı bir nesil yetiştirmek için gerekenin yapılmasıdır.ayrıca da daa seviyeli ve vatana millete faydalı,eğitici yazılarınızdan dolayı sizi kutluyorum.