Papa XVI. Benedikt’in 28 Kasım-1Aralık tarihleri arasında Türkiye’ye yapacağı resmi ziyaretin ayrıntılarının açıklanmasından sonra siyasi çevrelerde ve toplumun bazı kesimlerinde hoşnutsuzluk ve tedirginlik yarattığı açıkça görülüyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in resmi davetlisi olarak Türkiye’ye gelecek olan Papayı kimin karşılayacağı belirsizliğini sürdürüyor. Oysa bu davet aylar önce biliniyordu, devleti yönetenler programlarını ve takvimlerini ona göre ayarlamalıydı. Gelen rasgele bir konuk olmayıp Hıristiyan âleminin ruhani lideridir.
Başbakanın NATO toplantısı için Letonya’ya gitmesinden ötürü Başbakan Yardımcılarından birisi tarafından karşılanacağı anlaşılıyor. Papanın programında Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Fener Rum Patriği Bartholomeos ve Türkiye Musevileri Hahambaşı Rav İsak, Türkiye Ermeniler Patriği Mesrop ile görüşme yaptıktan sonra gezisinin arta kalan bölümünde Ayasofya Müzesini ve Efes Meryem Ana Kilisesini de ziyaret edeceği öğrenilmiştir.
Hıristiyan dünyasının, Katolik Kilisesi’nin en yüksek ruhani lideri sayılan papalık kurumu Roma İmparatorluğundan bu yana dinsel ve siyasal bir güç olarak tarih boyunca varlığını sürdürmüştür. Hıristiyanlığı yayılmasında seyahatleri ve yazmış olduğu mektupları ile büyük payı olan Tarsuslu Paulus Roma’da işkence edilerek öldürülmüştü. Bu olayın ardından Aziz Petrus (Simon), Hz.İsa’nın ölümünden sonra havariler tarafından bir bakıma ilk papa ve Hz. İsa’nın yeryüzündeki vekili olarak tanınmıştır.
Papa, tüm dünya Hıristiyanlarının lideri olarak tanınmıştır. Ancak bu durum Hıristiyanlar arasında yoğun tartışmalara neden olmuş ve 1054’de kiliseler batı ve doğu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Papa’nın başında bulunduğu Batı kilisesinin merkezi Roma, Doğu kilisesinin ise Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti, o zamanki ismi ile Constantınopolis idi. Roma Katolik başında papa, doğu Ortodoks Kilisesinin başında da patrik bulunuyordu. Avrupa da reform hareketleri başlayınca Katoliklerin bir bölümü Protestan olarak ayrılmışlardı. Bununla beraber, Papa her iki kilise tarafından da en büyük ruhani lider olarak tanınmıştır.
Günümüzde Vatikan da merkezi olan papalık ülke yönetimlerinin laikleşmesinden sonra ülke yönetimlerindeki eski siyası gücünü yitirmiş, yalnızca dinsel bir otorite konumunda kalmıştır. Bununla beraber Katolik inancının ağırlık kazandığı ülkelerde yine de etkinliğini sürdürmektedir. Papalık kurumu yalnızca Katolikler üzerinde etkili dinsel bir makam olarak nitelemekte de yanlıştır. Dini liderliğinin yanı sıra siyasi bir iktidarı da temsil ettiği de hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Gerçekte birazda radikal sağ görüşlere yatkın bir dini kurumdur.
Papa Türkiye’ye neden geliyor?
Papa’nın Türkiye’yi ziyareti uygarlıklar arası diyalogdan çok İstanbul’daki Ortodoks patriği ile görüşerek belki de Ortodoks dünyasına bir mesaj vermek istemektedir. Bu ziyareti tüm dünyada dikkatle izleyecektir. Başka bir deyişle Papanın Müslüman bir ülkeye gitmesi önemli bir olaydır. Ancak basından öğrendiğimiz kadarıyla papanın karşılanışında protokol yönünden bazı belirsizlikler olduğu da görülüyor. Papa Vatikan devletinin başı olduğuna göre Türkiye’ye gelen diğer başkanlara uygulanan protokol kurallarının işlemesi gerekmektedir. Bu ziyaretten Avrupa Birliğine girmeye uğraşan Türkiye olumlu puan almalıdır. Aslında bu ziyaret siyasi ve sosyal ve dini yönden büyük bir tanıtım fırsatıdır. Bu konuda dar kafalı olmamak ve bağnazlığa ise hiç yer yoktur. Papa hükümetten kiminle görüşeceği de belirsiz.
Papanın ziyaret edeceği yerlerin başında da Ayasofya geliyor. Türkiye’ye gelen diğer devlet başkanları, tarihi geçmişinin yanı sıra mimarisi, mozaikleri ve Osmanlı ekleri ile uluslar arası düzeydeki bu yapıyı görmeden memleketimizden ayrılmamışlardır. İstanbul’un en yaşlı anıtlarının başında gelen Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami işlevini sürdürmüş, 1935 yılından bu yana da bilindiği gibi müze özelliğini korumuştur. Papa’da Ayasofya’nın bu konumuna işaret etmiştir. Bunu belirtince de daha önceden ve hiç yoktan başlatılan Papa içeride dua edecek mi, etmeyecek mi? tartışmasına son noktayı koymuştur.
Dua etse ne olur, etmese ne olur? Dua ederse kiliseye mi dönüşür? Yok, eğer etmezse müze özelliği mi sürer?
Türkiye her zaman övündüğü konukseverliğini bu ziyarette göstermek zorundadır. Ne var ki, Ayasofya’da Papa’nın ziyareti öncesinde, yabancı turistlerin gözü önünde çirkin bir olay yaşandı. Ayasofya Müzesine gelerek, Papa’nın ziyaretini protesto amacıyla, toplu namaz kılan, ismini ilk defa duyduğum Alperen Ocakları gurubu toplu namaz kılıp, tekbir getirdikten sonra p, ardından basın açıklaması yaparak slogan atmaya başlayınca güvenlik kuvvetlerince gözaltına alındılar. Bu arada müzedeki ziyaretçiler dışarı çıkarıldılar ve güvenlik güçleri ile protestocular arasında kısa süreli bir arbede yaşandı. Bunun üzerine Vatikan basın bürosu sözcüsü Federico Lombardi bir açıklama yaparak;"Olay, her ne kadar üzücü olsa da bizlerde özel kaygıların doğmasına yol açmamıştır. Papa'nın ziyaretine fazla taraftar olmayan kesimlerin bulunduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu tür bir olay pek de sürpriz değil" dedi. Ardından da "Olayı değerlendirirken abartılı davranılmamalı, olanları sınırlı hadiseler olarak görmeye devam ediyorum. Bunlar, sakin bir şekilde geçecek olan ziyaretin özünü ve atmosferi tartışma konusu yapacak nitelikte olaylar değildir” diyerek sözlerini tamamladı.
Gerçekte Ayasofya olayı yaşanmaması gereken, bizleri küçülten bir davranıştır. Öncelikle Ayasofya dini bir yapı ise içeride siyasi bir eylem yapmak dini özelliğine, Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu kararı ile müze olmuşsa Cumhuriyete karşı ters düşen bir davranıştır. Belirli bir düşünce yapısına sahip olan kesimler her canı istediği yerde nümayiş yapmakla yürürlükte olan yasalara karşı gelmekten öteye gitmemektedir. Hepsinden öte de Türkiye’nin itibarına gölge düşürmekten başka bir şey de değildir.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç da “Bir kültür merkezine, bir ibadethaneye böyle baskını tasvip etmem mümkün değildir. Kınıyorum” diyerek görüşünü dile getirdi. Sırası gelmişken antik çağ düşünürlerinden Epictetus’un bir sözünü hatırlatmakta yarar var sanırım;
“Yapacağımız en ufak akılsızlık kazandıklarımızı kaybetmemize neden olabilir.”
erdem@kenthaber.com.
Yayın Tarihi :
23 Kasım 2006 Perşembe 18:57:54
Güncelleme :25 Kasım 2006 Cumartesi 10:33:14