19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Samsun'daki Olayın Düşündürdükleri

     Osmanlı İmparatorluğu’nun son 200 Yılının tam bir çöküş dönemi olduğunu tarihçiler açıkça belirtmişlerdir. Balkan ve I.Dünya Savaşlarının ardından İstiklâl Savaşı ile bir ulusun yok oluşu, ortadan kalkması önlenmiştir. Bunun ardından Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu yeni Türk Cumhuriyeti, bağımsız, laik ve saygın olduğunu dünyaya ödün vermeden kabul ettirmiştir. Çağdaşlaşma eylemi olarak nitelenen Atatürk devrimleri, siyasi yönden eğitimsiz kalan, din baskısı altında bunalan, daha doğrusu geri bırakılmış bir topluma uygulanmıştır. Yeni Türk Cumhuriyeti’nde geçmiş, tarih sayfalarında bırakılmış ve Türk olma bilinci ağırlık kazanmıştır. Devrimlerin ışığı altında saygın devlet otoritesi kurulmuş, toplumda eşitlik sağlanmış, herkes aynı kaderi ve yükümlülüğü paylaşmıştır. Atatürk’ün yaşadığı dönem dünyada ırkçılığın, milliyetçiliğin ve dinî akımların çarpıştığı yıllardır. Atatürk Türkleri yepyeni bir milliyetçilik görüşünde toplayarak dil ve kültürle de bütünleştirmiştir. Bunun sonucu olarak, yeni bir milliyetçilik görüşü içerisinde Misak-ı Milli sınırları çizilmiş Anadolu istilâcılardan arındırılmış ve bağımsızlık, özgürlük ön plana getirilmiştir. Kısacası Atatürk milliyetçiliği, ilerici, özgürlükçü, laik ve sosyal adalete dayalı bir milliyetçilik akımıdır.
     Yeni Türk Cumhuriyeti’nde gerçekçi bir dış politika anlayışı yürütülmüş ve yeni yapılanmanın kapsamına mali bağımsızlık, hukuk, kılık kıyafet, üniversite, dil devrimleri alınmıştır. Öğrenim, din işleri reformları yapılırken takvim ve saat düzenlemeleri, soyadı, ölçüler kanunu yürürlüğe girmiş, limanlarımız arasında yolcu ve yük taşıma hakkı (Kabotaj) elde edilmiştir. Bütün bunların yanı sıra, o zamana kadar tarih denildiğinde yalnızca Osmanlı tarihi (hanedan tarihi) ile yetinme düşüncesi de ortadan kaldırılarak çağdaş bir tarih bilinci yerleştirilmiştir. Türk Tarih Kurumu’nun açılışında Atatürk bu konuyu en güzel biçimde dile getirmiştir:
    “Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir, yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.
Herşeyden önce kendinizin özenle seçeceğiniz vesikalara dayanınız ve vesikalar üzerinde yapacağımız tetkiklerde herşeyden önce kendi teşebbüsünüzü ve milli süzgeci kullanın.
Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve şümullü medeniyetlere sahip olmuşlardır. Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”.
     Ne yazık ki, toplumun aydınlanmadan payını alamamış bazı kesimleri, dışarıdan aldıkları destekle devrimlere karşı koymuş ve ayaklanma yoluna gitmişlerdir. Osmanlı’nın son günlerindeki 31 Mart Vakası, kürtçülükle bağnazlığın karıştığı Şeyh Sait İsyanı ve Menemen ayaklanması bunların tipik, acı, ibret alınacak örnekleridir. Toplumumuzun aydınlanmadan payını alamamış bazı kesimleri o günlerde olduğu gibi bugün de çağdaşlaşmanın, devrimlerin anlamını bir türlü kavrayamamıştır.
     Türkiye’deki Serbest Fırka olayından sonra demokrasiye geçişin öncüsü olan CHP devrimleri bir türlü sağlıklı temellere oturtamadı. CHP içerisinde, özellikle 1945’ten sonra oy toplama eğilimlerinin bunda payı olduğu sanılmaktadır. Demokrat Partinin iktidarı döneminde (1950-1960), oy toplama, cahil ve bağnaz kesime şirin görünme çabaları ile ödün üzerine ödün verildi. Toplumu bilinçlendiren, aydınlatan Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından sonra ezan Arapçalaştırıldı. Önce gizli sonra açık biçimde dini eğitim veren kurumlara sıcak bakıldı. Toplum anlamadığı bir dille dini eğitime zorlandı. Başbakan Adnan Menderes’in TBMM’nin kürsüsünde söylediği söz bardağı taşıran damla oldu: “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.”
     Türkiye’de 1960 ve 1980 ihtilallerinden sonra iktidara gelenler oy kaygısı içerisinde bağnazlığa bir bakıma Arap milliyetçiliğinin, İran mollalarının görüşlerine yakın ödünler verdiler. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da yürürlükte olan tekke ve dergâhları kapatan yasaya karşın, tekkeler açıldı, devlet yönetimindeki bazı politikacılar şeyhlerin ellerini öptü, kamu yapılarına onları davet etti. Bu arada kılık kıyafet devrimi de hiçe sayılarak siyasi bir partinin görüşünü simgeleyen türbanlar, çarşaflar, yerleri süpüren giysiler giyilmeye başlandı. Dergâhlarda verilen derslere devam edenler “biz Allah’ın üniversitesinde okuyoruz; Allah’ın askerleriyiz” diyecek kadar bu konudaki cehaletlerini ortaya koydular.
     AB’ne girebilmek için batıya ödün üstüne ödün verenler Türk Ceza Kanunu’ndan, dış dünyanın ve Türkiye’nin aydın kesiminin tepkisini çeken zinayı yasadan çıkardıklarını söyledikleri anda, bir başka skandal Samsun’da patlak verdi. Samsun Belediyesi’nin motorize zabıta ekibi, yasal hiçbir hakkı olmaksızın deniz kenarında, parklarda ağaç altında oturan çiftlere, eğer el ele tutuşmuşlarsa, biri diğerinin omuzuna atmışsa uygunsuz davranışlarından! Ötürü uyarma görevini üstlendiklerini gazetelerde okuduk, televizyonlarda izledik.
Başbakan’ın Brüksel’de Verheugen ile yaptığı görüşmesi sırasında ortaya çıkan bu olay, AB’de yeni bir pürüz doğurur mu bilinmez... Çağdışı olan bu tutum basında yer alınca, Belediye Başkanı zabıtalara böyle bir talimat vermediğini, zabıta, ağabeylik duygusu ile bir şeyler yapmış olabilir demekle yetindi. Samsun’da devleti temsil etmekle yükümlü Valinin,
“Ortada şikayetçi olmadığı için soruşturma açılamaz. Büyükşehir Belediye Başkanına sorduk. Öyle bir talimat vermedim diyor. Aklı başında bir adam böyle bir talimat verir mi? Bunu hangi akılsız adam yapar ki” dediğini yine gazetelerden öğrendik.
      Bu arada aklıma takılan bir soruyu da Samsun’da ağabey davranışlarını! Sergileyen zabıtaya ve Belediye Başkanına sormak isterim. Çarşaflı, cübbeli, takkeli, poturlu, türbanlı, yerleri süpüren giysiler içerisindeki kişilere kılık kıyafet yasasını ve dergâhların kapatıldığını ve yasak olduğunu hatırlatma gereğini duyuyorlar mı?
     AB’ye girme aşamasındaki Türkiye’de inşallah bu tür bağnaz ve gerici girişimler sonun başlangıcı olmaz...

Yayın Tarihi : 24 Eylül 2004 Cuma 15:25:34
Güncelleme :8 Haziran 2005 Çarşamba 16:13:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yüksel Gider IP: 81.213.96.xxx Tarih : 24.09.2004 19:21:02
yorum yapmaya hiç gerek duymuyorum. yazar en mükemmel şekilde her şeyi yazmış. yazara teşekkürlerimi iletiyorum yazarı yazısının gerçekçiliğinden dolayı kutluyorum. yüksel gider