19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Şanlıurfa’da Seçimi Fakıbaba mı Ceket mi Kazanacak?

Yerel seçime sayılı günler kala Başbakan Türkiye’nin hemen her yerinde mitingler düzenliyor, açılışlara katılıyor. Yerel yönetimlerin yaptıkları, seçimi kazanırlarsa neler yapacaklarından hiç söz edilmiyor.

Sanki önümüzdeki yerel değil de genel seçim!..

Başbakan gittiği illerde Deniz Baykal’a, Devlet Bahçeli’ye, basına, özellikle Doğan Grubuna ver yansın ediyor…

Seçime katılacak belediye başkanlarını ise kürsüde gören yok... Oysa seçim öncesinde belediye başkanlarının ön plana çıkarak şimdiye kadar yaptıkları, seçilirlerse neler yapacakları, projelerinin ne olacağı halka anlatılmalıydı...

Acaba Başbakan, adaylarımız önemli değil, bir tek ben varım mı demek istiyor?

Bunların hiç birisi yok, bir kavga bir kavga!..

Birbirlerine laf yetiştiren Genel Başkanlar...

Bu arada Başbakanın hoşuna gitmeyen veya ondan gizlenen protestolar da olmuyor değil...

Geçtiğimiz hafta içerisinde Şanlıurfa’da, Fakıbaba’nın gölgesinde yapılan mitinge katılan Başbakanın yol güzergâhı üzerindeki bazı evlerin pencerelerinde, balkonlarında de ceketler sallanıyordu.

Türkiye’de ceket protestosuna (!) ilk defa rastlanıyordu. Böylece ceket de siyaset literatürümüze girmiş oluyordu...

Başbakanı miting alanında hoşuna gitmeyecek dövizler karşılamıştı; bunların bazılarında “Başbakanımız Tayyip Baba, Adayımız Fakıbaba”, “Cekete Oy Yok” “Yedi İstifa. Fakıbaba Nerede Biz Oradayız” ,”Oyumuz 7 Vekile Değil Sana”, “Halkını 7 Vekil Uğruna Sattın”, “En Büyük Fakıbaba”...

Siyaset arenamızda şimdiye kadar görmediğimiz ceket protestosunun nedenine gelince; Söylentiye göre bazı Şanlıurfa milletvekilleri, Başbakana, Fakibaba olmasa da biz ceketimizi koysak %70 oy alırız demişler...

Siyasiler düşünmeden, ileride ne olacağını bilmeden konuşmamalıdır. Allah kimsenin başına vermesin, sonra insanoğluna tükürdüğünü yalatırlar!..

Yanılmıyorsam, rahmetli Menderes de bir zamanlar listeye odunu koysam seçtiririm gibi densiz bir laf etmiş, sonrada Yassıada Mahkemesinde bu sözü O’na sormuşlardı!..

Şanlıurfa’da ceketli protesto ve Fakibaba denilince geçmiş bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiverdi... O günlerin Şanlıurfa’sı bugünkünden çok farklıydı. Bir zamanlar Mezopotamya bölgesinin ünlü bir kültür merkezi olan, Harran Üniversitesinin kurulduğu yıllarda şehir tarihi eser yönünden çok zengin olmasına karşı oldukça bakımsızdı. Sosyal yaşam hemen hiç yoktu. Görev dışındaki saatlerim ya orduevinde ya da şehrin tek sinemasında geçiyordu. Hiç unutmam “Anastasya” filmini orada tam yedi kez izlemiştik!..

Şanlıurfa’nın benim yaşamımda özel bir yeri vardır. 27 Mayıs İhtilali öncesinde yedek subaylık görevimi orada yapmıştım. Şanlıurfalı pek çok dost edinmiş, sonraki yıllarda da bu dostlukları sürdürmüştüm. Onların arasında ünlü kebapçı rahmetli Nabi Usta’yı unutmama hiç imkân var mı?

Irak ihtilali sırasında bizim tümen (14.Sv.Tümeni) Kağızman’dan Urfa’ya intikal etmiş, bugün ilçe olan Karaköprü’ye çadırlı olarak konuşlanmıştı. Tümen Komutanımız rahmetli, Tümgeneral Celal Erikan, Alay Komutanımız Alb. Sadettin Erokay, Yrb Haydar Çağlayan (Albay), Ütg Necati Özoğuz (Albay), Bnb.Muhiddin, Bn.Suat Savaş, Vet Ütg Metin, Ütğm Yusuf Bağcı.... 47.dönem arkadaşlarım arısında bugünkü Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Tğm Orhan Erinç, Tğm Erol Büyükburç da vardı.

O günlerin Şanlıurfası’ndan bugünün modern şehrine gelmesinde kuşkusuz Fakibaba’nın büyük payı olmuştur…

Konuyu fazla dağıtmadan Belediye Başkanı Fakıbaba’ya döneceğim. Fakıbaba’yı tanımadım ama kendisiyle ilgili yazıları basından ve özellikle Internet aracılığı ile okuduğum Şanlıurfa’nın yerel gazetelerinden izledim. Fakıbaba’yı, asıl ismi ile Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba’yı halk, Şanlıurfa’yı güzelleştiren adam olarak tanımlıyor...

Fakıbaba’nın adaylığını AKP neden aday reddetti?

AKP’nin belediye başkan adayları açıklanırken O’nun isminin olmayışı halk arasında büyük infial yarattı. Fakıbaba’yı sevenler, ona güvenenler AKP il merkezini işgal ettiler. Oysa Fakıbaba temayül yoklamasının önde gelen isimleri arasındaydı.

Şanlıurfalı O’nun için;
Dik duran
Yemeyen,
Yedirmeyen,
O benim başkanım diyordu...

Öğrendiğimiz kadarıyla Fakıbaba Şanlıurfa milletvekilleri ile bazı konularda ters düşmüş... Bazı alanlarda yeni yapılanmalara karşı çıkmış, rant sağlanabilecek yerlerin halkın hizmetine açık olmasıyla ilgili kararından dönmemiş, kısacası taviz vermemiş...

Bu yüzden de halkın sevdiği Fakıbaba aday yapılmamış!..

Demokrasimizin cilvesi, aday adayı deriz, temayül yoklaması deriz... Oysa bunların hiç birinin önemi yok, hepsi göstermelik!.. Her şey Genel Başkanların iki dudağı arasında...

Böyle demokrasi olur mu diyecek olsanız? Bizde olur, hem de bal gibi olur…

Fakıbaba şimdi Şanlıurfa Bağımsız Belediye Başkan adayı...

Bazılarının dediği gibi AKP treninden inmiş, yoluna yalnız devam ediyor. Kendisini seven Şanlıurfalıya güveniyor... Şunun şurasında ne kaldı ki, bakalım Ceket mi yoksa Fakıbaba mı kazanacak?

Bekleyelim ve görelim...

 

 


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 12 Mart 2009 Perşembe 11:30:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mehmet ersindigil IP: 88.76.87.xxx Tarih : 12.03.2009 12:54:57

Hocam ellerin dert görmesin,sen sağol gene güzel bir yaziyi kaleme almissin.Hocam Affına sığınarak benim endiselendiren ve üzen Türk Halki nereye sevk ediliyor.Bu kötü oynanan oyunlar kendi düsünceme göre yüzde 90 ni Siyasetcilerin birbirlerine hitap ettikleri cirkin politikalarindan kaynaklaniyor.

Halka bu kadar gözdagi vermek Demokrasinin hangi maddesinde yeri vardir.Basbakan Mersine gidiyor daha önce olan olaydan sonra o zavalli ciftci gözaltina aliniyor,Basbakan Mersini terk edince adamcagiz serbest birakiliyor.Dün gene basinda bir cocugun secimde Allah cezanizi verecek deyip Basbakan tarafindan secim otobüsüne bindirilip darp ediliyor.

Bu nasil siyaset bu nasil mantelite insanlar hangi demokrasiden özgürlükten bahsedecek Halkin hic bir özgürlügü var olduguna artik inanmiyorum.Hersey baski altindadir.Son günlerde intihar olaylari yapilan katliamlar olan soygunlari vs.vs.Göz önünde bulunduracak olursak insanlarin piskolojik bunalimina tamami ile teslim olmus durumdadir.

Siyaset liderlerimiz ise birbirlerine tas atmaktan baska Halka birsey üretmiyorlardir.Halk okyanus denizinin ortasinda sağa yüzüyor bakiyorki ada yok sola yüzüyor gene ada yok bogulmak üzere cirpinip duruyor.Peki simdi ne olacak,Halk bu baskilara daha ne kadar tahammül edebilecek.

Türkiyedeki siyaset anlayisini anlamis degilim,Avrupada böyle birsey görmedigim icin acaba Türk Halki bu kadar eziyeti hak,mi ediyor diye düsünyorum.Hayirlisi ile bu secim yapilir,Ve Halk,ta refah icinde sükünet icinde kendini görür insallah diyorum.Büyük adam olmak ayırım yapılmamaksızın halkını idare etmek demektir saygilarimla.


Metehan Metehanoğlu IP: 81.214.81.xxx Tarih : 12.03.2009 12:27:35

Fakıbaba yalnızca bir örnektir. Ülke demokrasisini, parti içi demokrasiden ayırt edemeyiz. Katılımcı demokrasi yok bizde. Herşey parti liderinin dilinin ucunda ne yazık ki? Önseçim ya da nabız yoklamaları da fasa fiso yani. Ancak, gelinen bu nokta 12 Eylül darbesinin sonucudur. İnsanları depolitize etti bu süreç ve özal zihniyeti. Depolitizasyon neticesinde, bugün okumayan, sorgulamayan, eleştirmeyen ve karşı çıkmaya cesaret edemeyen bir toplum yaratıldı. Temel nokta şudur: demokrasiyi belirleyen sınıf bilincidir ve demokrasi de sınıfların uzlaşmasıdır. Bu ülkede sanayii devrimi yapılamamış ve dolayısıyla bir burjuva ya da kapitalist sınıftan söz edemeyiz. Burjuva sınıfı olmayınca, doğal olarak bir proleter sınıftan da söz etmek zordur. Ulusal rönesansı gerçekleştiremediğimiz için de bir aydın profilimiz yoktur. Eğer, Türk toplumu 13. yüzyılda ortaya çıkan Anadolu Aydınlanması sürecini devam ettirebilseydi, bugün çok daha farklı noktalarda olurduk. Reis-i Cumhur Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa ATATÜRK (Can Dündar'ın Mustafa filmine atfen), bunun farkında olduğundan, 1923 Türk Devrimine "Anadolu Aydınlanması ve Aydınlatması" işlevini yüklemiştir.  Bu bağlamda, kuşkusuz ki amacı Ulusal Burjuvazinin yaratılmasına teşvik ederken, aynı zamanda emekçi sınıfların ortaya çıkışını sağlamak ve gerçek bir aydın profili yaratabilmekti. Sosyal değişim devrimlerinin temeline dil bakımından Yunus Emre anlayışını, kadının yeri ve toplum dayanışmasınının temellerine de Hacı Bektaş ve Mevlana anlayışlarını koyarken, kuşkusuz ki sahip olunan potansiyelin farkındaydı. özetle, tüm bu süreci bilmeden ve anlamadan bugünkü DEMOKRASİ tartışmaları anlamak zordur.