2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Semra Özal ve Banu Alkan!..


Bu iki ismin yan yana gelmesi eskilerin deyişi ile abesle iştigal!..

Bir kaç gün öncesi bir bölümünü isteğim dışında izlemek zorunda kaldığım “Sabah Sabah Seda Sayan” isimli televizyon programından ötürü bu yazıyı yazmak gereğini duydum.
Gerçekte Semra Özal ile Banu Alkan’ı bir arada yazmak son derece tuhaf... Ama gelin görün ki, bazen düşünemediğiniz, böyle şey olmaz dediğiniz olayları ekranlarda görüyor, basında izliyor ve sonra da yazmak zorunda kalıyorsunuz.

Köşemi izleyenler, beni yakından tanıyan dostlarım magazin türü programlarla ilgilenmediğimi, magazin basınını da gazetecilikten pek saymadığımı bilirler. Bazı restoranların, gece kulüplerinin kapılarında beklemek, sonra da içeriden sızdırılan bilgiler doğrultusunda gelenlerin peşinde koşmak, ağızlarından çıkacak birkaç söze basında yer vermek benim düşünceme göre gazetecilikle bağdaşmıyor. Ancak, bunun da meraklıları var. Kimin kiminle ne yaptığını öğrenmeğe can atan insanlar bu toplumda yaşıyorlar.

Yazıma biraz kendi özelimden başlamak istiyorum. Evde olduğum günlerde kahvaltıyı genelde mutfakta eşim ile birlikte yaparız. Bu arada eşim ses olsun diye mutfağa koyduğu televizyonu açar. Televizyon kablo nete de bağlı değildir, bu yüzden de sabahları yalnızca birkaç kanalı izlemekle yetinmek zorunda kalırız. Televizyonumuz diğer kanalları alamaz ve biz de sabahları magazine yönelik kadın programlarını izlemek demeyeyim de duymak zorunda kalırız.

İşte, böyle bir günde “Sabah Sabah Seda Sayan” programında Semra Özal’ın konuk olduğunu görünce, show yapmaya çalışan şarkıcı- sunucuların da ciddi bir şeylere yöneleceğini düşünerek bu programı izlemeye başladım.

Semra Özal hanımefendi ile önceki yıllarda birkaç kez karşılaşmıştım. Bunların birisinde Ayasofya Müzesinde, Turgut Özal ile Amerikan Başkanı G.Bush’u karşılamıştık. Bundan sonra da bazı resepsiyonlarda karşılaşmış ve yine diğer yabancı devlet misafirlerini müzede ağırlamıştık.

Semra Özal hanımefendi yerinin ağırlığını bilen, çevresinde saygınlık uyandırmış bir kişidir. Kullandığı sözcükleri bir diplomat gibi seçer ve konuşurdu. Turgut Özal’ın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde hiçbir zaman eşinin önüne geçmemiş, ancak iç siyasette ağırlığını koyduğunu da gözlemlemişimdir. Onunla ilgili okuduğum kitap ve makalelerden aydın bir düşünceye sahip olduğu izlenimini bende bırakmıştı Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı’nı kurmuş, toplumun belirli kesimlerinde eşleri tarafından ezilen kırsal kesimin kadınlarının elinden tutmaya çalışmış, nikâhsız yaşayanlar için toplu nikâhlar kıydırmış, sağlık sorunları ile de elinden geldiğince ilgilenmişti.

Semra Özal “Sabah Sabah Seda Sayan” programında yine kadın konusunu ele almış, Cumhurbaşkanı eşi olarak yaptığı sosyal çalışmalardan, Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı’ndan söz etmiş, sonra da hobi olarak yaptığı ve vakıf adına satılan takılardan örnekler göstermişti. Ekranlardan görebildiğim kadar bunların hepsi birbirinden güzel çeşitli takı örnekleriydiler. Minibüslerle şehrin çeşitli semtlerinden toplanan ve benim zaman zaman yazılarımda eleştirdiğim kadınlar, çıt çıkarmadan ve ilk defa birbirleri ile kavga etmeden Semra hanımefendinin anlattıklarını dinliyorlardı. Buraya kadar her şey güzel ve anlamlıydı. İşte, ne olduysa o anda oldu. Bizde sıcak aşa soğuk su katmak diye bir deyim vardır. Bu deyim, bir anda ekranlarda gerçekleşiverdi; Seda Sayan bir konuğumuz var diyerek Banu Alkan’ı sahneye çıkardı. O anda Semra Hanım’a baktım ve bu karşılaşmadan memnun olmadığı yüzünden açıkça belli oluyordu. Oysa Semra Özal daima sanatçılara, şarkıcılara yakın olmuş, onlara her zaman yardım elini uzatmış bir kişi idi.

Banu Alkan sahneye geldi ve bir koltuğa oturdu ama Semra Hanım’ın o yöne bakmadığı açıkça ekranlarda görülüyordu. Bozuntuya vermeden anlatmakta olduğu konuya devam etti. Gördüğüm kadarı ile Banu Alkan tedirgindi. Semra Özal ise seyirciye yönelik konuşmasını sürdürüyordu. Konu şiddet gören kadınlara geldi; Sunucu ”Siz Turgut Özal’dan böyle bir davranış görseydiniz ne yapardınız” gibi densiz bir soruyu eski bir cumhurbaşkanının eşine sorma cesaretini kendinde buldu. Semra Hanım ise bizim de tartışmalarımız aile içerisinde olurdu ama hiçbir zaman bu tartışmalar şiddete yönelik olmazdı. Eğer olmuş olsa o an terk ederdim dedi.

O anda da bir başka misafir daha çağırıldı. Gelen Banu Alkan ile bir evde kalan televizyon programlarını aylarca işgal eden Murat Taşdemir idi. Televizyon ekranlarında hakaretin bini bir para, zaman zaman da şiddete yönelik hakaretlerin başoyuncusu Murat Taşdemir ile Banu Alkan. Kısa bir süre önce birbirlerinin yüzüne yastık fırlatmış, su dolu bardak atmışlardı. Sonra da televizyon ekranları önünde Banu Alkan bir de güzel tokat yemişti. Bütün bu hakaretleri sineye çeken oyuncu ise “Bebeğim, aşkım, birtanem” sözleri ile karşılık vermişti...

Kadın oyuncu evli bir erkekle ekranların önünde evlenme hazırlıkları yapıyor, Avrupa’ya balayı gezilerine gidiyor ve bunlara da televizyonlar olanak sağlıyor. Savcılarımızdan hiç biri de Türk Medeni Kanunu kapsamında bu konuda işlem yapmıyor. Buna da akıl sır ermiyor...

Semra Özel, Banu Alkan ve Murat Taşdemir televizyon ekranlarında bir arada!.. Garabet de burada başlıyordu. Belki de Seda Sayan şimdiye kadar yapmış olduğu programlar içerisinde en büyük gafı yapmış ve bu üçlüyü bir araya getirmişti.

Seda Sayan, sanatçı geçinenleri, oyuncuları türkücüleri ve Semra kaynanayı bir araya toplayabilir ama eski bir cumhurbaşkanının eşini onlarla aynı kefeye koymamalı idi.

Çok garip bir üçlü...

Eski bir cumhurbaşkanının eşi, yıllar öncesi sanat değeri olmayan filmlerde oynamış, “Neremi Neremi”,”Beyaz Orkide” diye anlamsız şarkılar söylemiş, kendisini Türkiye’nin Starı! ilan etmiş bir oyuncu… Diğeri de Banu Alkan ile aşk yaşayıncaya kadar adı sanı duyulmamış bir kişi ...

Gerçekten çok garip bir üçlü...

Konuşmalar sürerken Banu Alkan, kırk yıllık dostu gibi Semra Hanım’a “Semra Hanımcığım” diye hitap etmeye başlayınca, ben artık dayanamadım ve ekranımı kararttım.

Gerisini bilmiyorum ne konuştular ve ne yaptılar!..

Protokol, görgü ve saygı ince bir çizgidir. Ne yazık ki, toplumdaki belirli bir kesim bunu bilmemektedir. Öğrenmeye de pek niyetleri olduğunu sanmıyorum. Kiminle nasıl konuşulur, nasıl davranılır ve de karşınızdaki millete mal olmuş bir kişi ise onunla senli benli konuşulmayacağı bilinmelidir. Toplum içerisinde insanlar istese de istemese de belirli görgü kurallarına uymak zorundadırlar.

Blaise Pascal’ın “Haddimizi bilmeliyiz. Dünyadaki herkes kendi görevini bilmeli ve ona göre davranmalıdır” sözü, sanırım bu programda bir kez daha doğruluğunu kanıtlamış oldu.



erdemyucel2002@hotmail.com


Yayın Tarihi : 29 Nisan 2006 Cumartesi 12:34:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
selim namer IP: 81.215.64.xxx Tarih : 29.04.2006 15:28:40
Blaise Pascal’ın “Haddimizi bilmeliyiz. Dünyadaki herkes kendi görevini bilmeli ve ona göre davranmalıdır” sözü, sanırım bu programda bir kez daha doğruluğunu kanıtlamış oldu.yazınız hari kulade özellikle son satırlar harika.Böyle yazarlarımızın olmasından mutluluk duyuyoruz.

hüseyin IP: 85.108.90.xxx Tarih : 29.04.2006 15:44:24
merhabalar elimden geldiği kadar bütün yazılarınızı okumaya ve kendimce yorum yapmaya çalışırım bu günki yazınıza ise bir ata sözü ile yorum yapmak istedim katranı kaynata kaynata olmazki şeker cinsi bozuk olan cinsine çeker