19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Şeref Can Bebek Türkiye’yi Karıştırdı (!)


Kayıp çocuk Şeref Can olayını çoğunuz yazılı ve görsel basından biliyorsunuz. Şeref Can isimli küçük bir çocuk Çanakkale Şehitliği’nde 4 ay önce esrarengiz bir şekilde kaybolmuş, anne ve babasının acılı görüntüleri, özellikle annesinin feryatları televizyon ekranlarına yansımıştı. Bu olay Türkiye’nin duyarlı pek çok insanını ayağa kaldırmıştı. Bu kaçırma olayı ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmıştı.

Şeref Can’a ne olmuştu?

Neden kaçırılmıştı? Kim Kaçırmıştı? Organ mafyasının eline mi düşmüştü? Aile çok varlıklı olmadığından fidye gibi olay düşünülmemişti.

Bu kaçırma olayı diğer basın organları gibi bizim Kenthaber ‘de de haklı olarak yer aldı. Onunla ilgili Şeref Can’ın acılı annesinin duygularını paylaşan yorumlar bize de ulaştı ve birçoğu da yayınlandı.

Onlardan bazı örnekleri buraya alıyorum:

“Buradan herkese bir ricada bulunmak istiyorum. Şu ana kadar iyi veya kötü işleriniz olmuş olabilir, ama bir bebek için lütfen kim olursa olsun bir yardımda bulunmanızı istiyorum. Yapacağınız çok fazla bir şey değil. En azından yakınlarınıza söyleseniz yeterli. Bu çocuğun yerinde sizin kardeşiniz veya çocuğunuz da olabilirdi. Ailesinin yerine kendinizi koyun ve bir yardımda bulunun. Lütfen.” (Merve Çepni)

“Bu dünyalar tatlısı bebek için her gece dua ediyorum. Allah o meleğe kötü bir şey olmasına izin vermez. Onu kim kaçırdıysa inşallah insafa gelir. Canım bir bulunsun, evlerine gidip onu öpücüklere boğacağım. İçim yanıyor.” (Filiz Türk)

“Sevgili Filiz bende sana katılıyorum. Sağ salim bulunsun bende gideceğim, o güzel ay parçası yanaklarından öpüp koklayacağım. İçim yanıyor, parçalanıyor. Allahım sen yardımlarını esirgeme. Minik yavruyu ailesine sağ salim kavuştur. No’lur Allahım.” (Seher)

”İçim yanıyor, her gün o çocuğu düşünüyorum ve dua ediyorum. Allah ailesine sabır versin... Başka söz bulamıyorum.” (Füsün Demirtaş)

“ Siz kaçıranlara sesleniyorum; İnsanoğlunun eline diken batsa bir sebebi vardır. Sanıyor musunuz ki, cezasız kalacaksınız. Biz toplum olarak ya da Türk polisi olarak sizi bulamazsak bile Allahın değirmeni çok yavaş döner ama ince öğütür. Mutlaka cezanızı çekeceksiniz. O minicik ana kuzusunu gününe kadar ailesine teslim edin. Yazıktır. Dinsin arık o gözyaşları...” (Yeliz Türk)

“Şeref Can babasının dediği gibi o bir melek ve Allah bir süre onu ailesinden aldı. Çünkü o meleğin bir görevi vardı. Kötü ruhlu insanların yüreğine iyilik, güzellik yüklemeye gitti. O insanların bu sevimli meleğe kötülük yapabileceklerine inanmıyorum. O küçük bebeği yanında olup ta sevmemek mümkün mü? O insanların da böyle düşündüğüne inanıyorum. O melek işini tamamladığında ailesine uçacağına tüm kalbimle inanıyorum. Tüm dualarım Şeref can için.” (Yonca Petek)

“İçim yanıyor. Ailesinin durumunu düşünmek bile istemiyorum. Allah ailesine sabır versin, bu melek bir yerlerde, birileri muhakkak görüyor. Medya biraz daha yardımcı olsa her gün gösterse, belki de birileri insafa gelir, haber verir. Allahım ne olursun ailesine kavuştur onu. Her gün düşünüyorum, kendi çocuklarım aklıma geliyor, çıldıracak gibi oluyorum. Ne olur Allahım, kavuştur Şeref Can’ı ailesine...” (Ayşe)

“Merhaba küçük Şeref Can’ı kaçıranlara sesleniyorum. Lütfen o bir bebek. Annesine ihtiyacı var. Lütfen onu ailesine verin. Sizin evladınız hiç yok mu? Ben de bir anneyim. Lütfen yalvarıyorum size... Anne ve babasını ekranlarda görünce biz Türk halkı olarak üzülüyoruz.” (Amerika’dan Seray)

“Arkadaşlar. Lütfen bu haberin peşini bırakmayalım. Olay unutulmasın ki kaçıranlar da korkup bıraksınlar. Bakın, bu çocuğun ikinci görülüşü bence bu insanlar Türk toplumunun öfkesinden korkup bekliyorlar. Lütfen iletebildiğimiz her yere iletelim. Özellikle Tekirdağ ile bağlantısı olanlara veya çocuğun resmini süt şişelerinin üzerine, gazetelere bastırılabilecek güçtü kimselere. Allahım, bulunsun artık; bir annenin yavrusunun sesini, kokusunu duymadan 56 gündür yaşaması ölüm demektir.” (Hande Durukan)

“ Selam, bütün kalbim sizinle, sizin için ne yapabileceğimi düşünürken aklıma şu geldi; cinlerden yardım almayı hiç düşündünüz mü? Bu konuda uzmanlaşmış hocalar var. Belki biliyorsunuzdur; gizli bilgiler için Mossad (!) dahi cinlerle çalışıyor. Dikkate alırsanız sevinirim. Allah yardımcınız olsun.” (Hülya Sezgin)

“Bugün yine bu güzel yavruya dualar ederek geldim. Ben oğlumu bir gün görmesem delirecek gibi oluyorum. Kaçıran insanlar beni okuyorsanız, lütfen başkasına ait bir minik yavru ile acıların üstüne yuva kurulmaz. Çok çocuğa hasretseniz, Çocuk Esirgeme Kurumunda size anne baba diyecek sahipsiz çok çocuk var. Yeter bu anneyle babanın acısına son verin. Ben Şeref Can’ın annesine babasına sesleniyorum. Ankara da oturuyorum. Şeref Can’ın resimlerini yolarsanız uğradığım her yere asarım. Bilin ki, benimde yüreğim yanıyor. Sizinleyim ve asla pes etmeyeceğim. Bence biraz daha geniş çaplı aramalıyız.” (Songül Coşkun)

“Şeref Can kaçırıldığından beri aklımdan çıkmıyor. Ailesinin yakarışlarına yüreğim dayanmıyor. Kaçıran insanlara sesleniyorum; nasıl bu kadar vicdansız oluyorsunuz? Allah inşallah o yavruyu onlara bırakmaz, ailesine kavuşturur. Her gün o-dua ediyoruz. O masum yavruyu Allah en kısa sürede ailesine kavuşturur.” (Semra Özcan)

Okuyucularımızdan gelen yorumlardan, basına yansıyan haberlerden tüm Türkiye’nin bu kaçırılma olayı üzerinde yoğunlaştığı görülüyordu. Evladını kaybeden annenin gözyaşları içerisindeki görüntüsü, “evladımı bulun” diyen yalvarışları üzüntü içerisinde izleniyordu. Acılı anne Başbakana yazdığı duygusal bir mektupla Şeref Can’ın bulunması için yardım istemiş, bunun için de “Avcı” lakaplı, bu işlerde deneyimli bir emniyet amiri ve ekibi görevlendirilmişti.

Bütün bunlar olup biterken Türkiye bomba gibi bir habere sarsıldı. Şeref Can İstanbul’da İçerenköy’de bir eve yapılan şok baskınla bulundu. Şeref Can’ı kaçıran ve gözaltına alınan kişi çocuğun babası olduğunu iddia etmiş, çıkarıldığı mahkemede daha önce yaptırdığı DNA testi ile bunu kanıtlamıştı. Anne ise çıkarıldığı mahkemede gerçeği açıklamıştı: eşinden ayrı olduğu dönemde çocuğun biyolojik babası ile ilişkiye girdiğini, kocasına döndükten sonra tesettüre girdiğini, Şeref Can’ı Çanakkale’de ona teslim ettiğini ve her hafta sonu da Şeref Can’ı gördüğünü itiraf etmişti. Biyolojik baba doğumdan sonra çocuğu nüfusuna da kaydettirmişti. Bu arada Asayiş Şubesine çağırılan biyolojik olmayan baba oğluna hasretle sarılmış, gerçeği öğrenince de baygınlık geçirmişti.

Şeref Can’ın anne ve babası emniyetteki ifadelerden sonra el ele, kucaklarında çocukları olduğu halde mutlu bir şekilde evlerinin yolunu tutmuş, biyolojik baba da DNA sonuçları ve annenin ifadeyi değiştirmesi üzerine mahkeme tarafından serbest bırakılmıştı.

Şeref Can bulunmasına bulunmuştu ama bu kez işler karışmıştı. Anne başta Başbakan olmak üzere bütün yazılı ve görsel basını, Türkiye’yi yanıltmış, onların duyguları ile oynamıştı. Bu arada her sorunu programlarında çözen, toplumsal sorunları dile getiren (!) Savaş Ay bile bu oyuna gelmiş, mağdurların zararının karşılanması için bankalardan birinde hesap bile açılmıştı. Amiyane tabir ile Savaş Ay bile tufaya (!) gelmişti...

Şeref Can bebeği bulabilmek için uğraş veren anne ile baba yazılı ve görsel basında paraya ihtiyaçları olduğunu, bunun için ilanlar verdiklerini söylemiş, bunun için hayırsever vatandaşlarımızdan yardım istemişlerdi. Açılan banka hesabına para yatırılmıştı. Şimdi bu hesaba yatırılan paralar ne olacaktı? Acaba ortaya yeni bir Selçuk Parsadan olayı mı çıkıyordu?

Şeref Can’ın annesi bir kaçamak yapıp kocasını aldatmıştı. Bununla yetinmemiş, basını ve tüm Türkiye’yi de aldatmıştı. Herkes Şeref Can için üzülürken, devletin güçleri çocuğu ararken, meğer çocuk biyolojik babasının yanındaymış...

Adli makamları lüzumsuz işgal ettiğinden ötürü yasalara göre haklarında soruşturma
yürütülecektir. Ancak bu olay Türkiye’nin başka bir gerçeğini yansıtıyordu.

İnternet gazetemize gelen ve yukarıda örneklerini verdiğim duygusal yorumların yerini bu kez yenileri aldı. Bu defa hedef, Şeref Can’ı büyüten, ona babalık yapan kişi idi. Bu kez bize gelen yorumlarda duygusal kadınların yerini öfkeli erkekler almıştı. Verip veriştiriyor, söylemediklerini bırakmıyordu. Kuşkusuz, bu tür yorumlar bizim yönetim politikamız dışında kaldığından hiç birini kullanmadık ve sildik. Bize gelenler bazı insanların ahmakça bir namus kavramı nedeniyle töre cinayetleri işlediklerinin tipik nişanesi idi. Ortada duygu yok, gelişen olayların nedenini araştırmak yok, yalnızca namusu kurtarmak var... Bunun içinde bir insanın canını alma, kendisinin de hapishanelerde yıllarca kalması ile her şeyin düzeleceği, namusun kurtulduğu inancı...

Hariçten gazel okumak kolaydır.

Şeref Can’ın babası ise “Benim bir kızım var. Onun geleceği için alacağım kararlarla kendi özel yaşamımı sürdüreceğim. Türk toplumundan da böyle buruk bir sevinç ve üzüntü yaşattığımız için özür diliyorum. Kurban aranmasın. Kararıma saygı duymanızı ve beni yalnız bırakmanızı rica ediyorum“ diyerek bizimle artık ilgilenmeyin diyor. Aslında bu sözlerinde son derece haklıdır. Toplum bir süre önce televizyonların evlenme programlarında taraflara ayrılmış, birbirlerine olmadık sözler söylemişti.

Kuşkusuz bu olayda da öyle olacak. Affedenler ve affetmeyenler gibi... Bazıları eşini affeden “Bizi artık rahat bırakın “ diyen kocadan yana olmuş, bazıları da Türk erkeğine özgü namus kavramını ileri sürmüş, peşin hükmünü vermişti; boşasın... Diğer taraftan biyolojik baba, eşi onu bırakır, boşanırsa, ortada bırakmam, ona da çocuğuma da bakarım diyerek erkekçe(!) ortaya çıkmıştı. Helal olsun biyolojik babaya; evli olduğunu öğrenince ilişkiyi bitirmiş (!), sonra da çocuğuna sahip çıkmış (!).

Sırası gelmişken çapraşık bir noktaya açıklık getirmek isterim; bazıları kadının kocasını suçluyorlar. Bu adam her gün gazetelerde boy boy gördüğümüz töre cinayetlerinden birini işlemiş olsaydı ne olacaktı. O zaman aferin erkek adammış mı, yoksa elini kana bulamaya ne gerek vardı diye ahkâm mı kesecektik? Anladığım kadarıyla adam bir süre ayrı kaldığı karısını ve kabullendiği çocuğunu da seviyor. Çoğu insana bu konuda da duygusallık ve insanlık dersi veriyor. Hop oturup hop kalkan sizlere ne oluyor? Başta basın olmak üzere rahat bırakın adamı...

Bizim toplumun bazı cahil kesimlerinde çok duyulan bir söz vardır; el alem ne der? El alem kendi kendine konuşur, sonra unutur gider. Yaratılışlarında dedikodu yapma gibi kötü bir alışkanlığı varsa bir süre daha devam eder. Bence el alem bu olaya karışmamalı, iki kişinin ve Şeref Can’ın yaşamını karartmamalıdır. Bırakın taraflar ne yapacaklarına karar versinler. Namus bekçiliği yapanları da hiç mi hiç ilgilendirmez...

Bu arada, gerçek babanın biyolojik değil de, çocuğa gerçek babalık yapan olduğunu söylemekte de yarar olacağını sanırım.


erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi : 9 Ağustos 2006 Çarşamba 11:14:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?