28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Sevgi, Kardeşlik ve Barış Bayramı Nevruz


Nevruz, son yıllarda toplumun bazı kesimlerinde yanlış anlaşılmış veya bilerek saptırılmıştır. Bu nedenle Nevruzun ne olduğunu, kökeninin nereye kadar indiğini bir kez daha dile getirmek istiyorum. Nevruzun bazı etnik kökenlilerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını da belirtmekte yarar vardır.

Asya ve Ortadoğu’da yaşayan çeşitli toplumlar yeni yılın başlangıcını veya baharın gelişini bir bayram olarak kutlar ve buna da Nevruz denilmiştir. Nevruz, Farsça’da yeni anlamına gelen “Nev” ile gün anlamında “Ruz” un birleşmesinden ortaya çıkmış bir sözcüktür. Milâdi takvime göre, gece ve gündüzün eşit olduğu 22 Mart; Rumî takvime göre de 9 Mart günü Nevruz olarak tanımlanmıştır. Bu isim, Nevruz-ı Sultani, Sultan Nevruz, Navrız, Mart 9’u gibi sözcüklerle de ifade edilmiştir.

Orta Asya mitolojisinde geniş yer alan Nevruzun, Zerdüşt dininden kaynaklandığı sanılmaktadır. Günümüz İran’ında Nevruz “Yaşan Bayramı” olarak kutlanır. Yaşan Bayramında melekler, koruyucu ruhlar ve ölüler için çeşitli dualar okunur ve törenler yapılır. Bu dine inananlar da birbirlerine karşılıklı iyi niyet dileklerinde bulunurlar. Ansiklopedilerin belirttiği gibi, Ari dilleri konuşan halklar, güneşin koç burcuna girişini, Tanrının evleri ve insanları yarattığı gün olarak kabul ederler ve ona Nevruz ismini yakıştırırlar. Nevruz eski İran takviminin birinci ayı olan Ferverdin’in ilk gününe rastlar. Bu günün karşılığı da Milâdi takvimde 22 Mart’tır. Eski İran’da Nevruz “Nevruz-u Amme” ve “Nevruz-u Hassa” olarak iki aşamada kullanılır. Devleti yönetenler bu günlerde halkın isteklerini yerine getirmeye, onların dertlerini dinlemeye özen gösterirler. Bu arada şenlikler yapılır, herkes en yeni elbiselerini giyer, eski eşyalarını yenileri ile değiştirirler.

Sümer mitolojisine göre, Dumuzi isminde doğa tanrısının ölümü ve yeniden dirilişi, doğanın canlanması simgesel olarak belirlenmiştir. Ayrıca İlkçağ dinlerinde de mevsimlerin değişimi çeşitli şekillerde isimlendirilmiştir. Anadolu’nun yerel topluluklarında, Friglerde Dumuzi Attis ismini almış, İbranilerde ise efendi anlamında Adon’a, Yunanlılarda Adonis’e dönüştürülmüştür. Hz.İsa’nın doğum günü olan paskalya törenleri de aynı günde kutlanmaktadır. Bütün bunlar doğanın yeniden dirilişini simgelemekte olup, Nevruz ile de çok yakın bağlantıları vardır.

İslâmiyet’ten önce orta Asya’da yaşayan Türkler arasında Nevruz geleneği oldukça yaygındı. Ebugazi Bahadır Han’ın “Secere-i Türk” isimli eserinde sözü edilen Ergenekon Destanı’nda Türklerin tutsaklıktan kurtuluşu dile getirilmiştir. Eski Çin kaynaklarının doğruladığı gibi 400 yıl, dört tarafı yüksek dağlarla çevrili vadide yaşam mücadelesi veren Türkler, bir bahar günü buradan çıkarak anayurtlarına dönmüşlerdir. Bu bakımdan 21 Mart Türklerin bağımsızlıklarına kavuştukları gün olarak kabul edilmiş, ardından da kutlanmaya başlanmıştır. Zamanla bu gelenek Nevruz olarak isimlendirilmiş, günümüzde Asya’da yaşayan Kazaklar, Azeriler, Kırgızlar, Özbekler, Tatarlar, Uygurlar, Afgan Türklerinde de bu gelenek küçük ayrıntılarla sürmektedir. Asya Türklerinde Nevruz törenleri sırasında, herkes en güzel, en yeni elbiselerini giyer, evlerini temizler, eski yılın kötülüklerinden, hastalıklarından kurtulacaklarına inanır, aş denilen pilav başta olmak üzere çeşitli yiyecekler yenilirdi. Bu arada Kur’an okunur ve dualar edilirdi. Suya yüzük atma oyunu oynanır, maniler söylenir, ateşler yakılarak üzerinden atlanırken dilekler tutulurdu.

Anadolu’da kutlanan eski bahar şenliklerinde bir bakıma Nevruz geleneği sürdürülmektedir. Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz, Eski Mart’ın 9’u, Yörüklerde 22 Mart’ta kutlanırken, Anadolu’nun bir çok kentinde de yapılan kutlamalar hemen hemen birbirlerinin eşidir. Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz, ölülerin yedirilip içirildiği gün olarak kabul edilir. Mezarlıkların içerisinde kurulan ocaklarda kahve pişirilir, sohbet edilir ve ölüler anılır. Ayrıca Yörüklerde düğer köylerden gelen akraba ve komşular ağırlanır. Nevruzunuz kutlu, dölünüz hayırlı ve bereketli olsun sözleri ile selamlaşılır, dualar edilir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan halkın inancına göre, 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece Sultan Navrız, belli olmayan bir saatte gökyüzünde ayağındaki halhalları gıcırdatarak veya önündeki gergefi işleyen güzel bir kız olarak belirir. Nevruz gecesi, Sultan Navrız’ın geçtiği saatte uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine de inanılır. Bu nedenle de evdeki bütün kap kacağa su doldurulur, sabaha kadar Sultan Navrız beklenir. Bu arada halk eğlence ve mesire yerlerine gider, Tunceli yöresindeki erkekler alınlarına siyah bir boya sürerek su kaynaklarına gider bu karaları orada temizleyerek dua ve dileklerde bulunurlar.

Orta Asya’da 22 Mart sabahı erkenden mezarlar ziyaret edilir, niyet tutacak kişi mezarların üzerinden birer taş alarak bunları 40’a tamamlar ve sonra da bir torbaya koyarak niyet tutarlar. Bu torbayı da evlerine asarlar. Bir sonraki 9 Mart’ta niyet kabul olsa da olmasa da taşlar, alındığı yere konulur.

Anadolu’da görülen bir diğer Nevruz âdeti de ağacın güneşten etkilenmemesi için “Mart İpliği” ismi altında bir bez bağlanmasıdır.

Nevruz kutlamaları Osmanlı döneminde de sürmüştür. Osmanlı padişahları Nevruza özen göstermiştir. Padişaha “Nevruziye” denilen telhisler yazılmış, müneccim başı yeni takvimi padişaha sunmuştur. Osmanlı sarayında Nevruz için özel törenler yapılmış, çeşitli baharatlardan yapılan macunlar padişah ailesine ve devletin önde gelen kişilerine porselen kapaklı Nevruziye denilen kâseler içerisinde sunulmuştur. Bu macunların günün hangi saatinde yenileceği de müneccim başılar tarafından bir kâğıda yazılarak kaplara eklenmiştir. Bu arada saraydan “Nevruziyye Pişkesi” ismi altında bahşişler dağıtılmıştır. Nevruz törenleri hem saray, hem de halk arasında coşkuyla kutlanmıştır. Manisa’da yapılan ve Sultan Camisi’nin minarelerinden atılan Mesir Macununda olduğu gibi Nevruz Macununda da şifa ve kuvvet umulmuştur.

Alevi ve Bektaşi geleneğine göre Nevruz, Hz. Ali’nin doğum günü ve Hz. Fatma ile evlendiği günün yıldönümü olarak kabul edilmiş, üç günlük bir şenlik yapılması da gelenekselleşmişti. Günümüzde de süren bu gelenek doğrultusunda temiz elbiseler giyilir, evler temizlenir, etrafa güzel kokular saçılır. Evin yaşlı kadınları etrafa bereket ve verimliliği simgeleyen sular serper. Bu gelenek bütün İslâm topluluklarında da uygulanmıştır.

Orta Asya’ya kadar kökeni uzanan bu geleneğin, günümüzde bazı çevrelerce amacından uzaklaştırılarak siyasi gerginliklere yol açması üzüntü vericidir.



erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 20 Mart 2006 Pazartesi 20:17:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hüseyin IP: 85.101.73.xxx Tarih : 23.03.2006 14:49:48
makaleniz çok güzel ama bazı kendini bilmezler yani bir kaç bölücü toplluk bu güzelliği bozamaya nitelenmiş TÜRKİYE CUMHURİYETİ bu bozgunculara gerkeli dersi verdiğinede eminim