26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Sıkıntılı Günler!..

Türkiye’de siyasetle uzaktan yakından ilgilenenlerin birleştiği ortak bir nokta var; sıkıntılı ve zor günler geçiriyoruz. Bu ülkede yaşayanların ne kadarı bunun bilincinde… İşte, onu tam olarak kestiremiyoruz.

Hepimizin bildiği meşhur bir söz vardır; Takke düştü kel göründü… Bu söz ne kadar doğrudur bilemeyiz. Siyasi parti liderlerinin hergün televizyonlardaki konuşmalarından sıkılmış olsak bile yine de izlemekten kendimizi alamıyoruz. Kısacası kavgadan, karşılıklı suçlamalardan başka ortada birşey yok. Oysa memleketin çığ gibi büyüyen siyasi ve ekonomik sorunlarına çözüm üretileceği yerde olumlu bir açıklama da göremiyoruz. Sıkıntılarımız bir türlü hafiflemiyor, beklentilerimiz gerçekleşemiyor. Bazı köşe yazarları onların bu tür karşılıklı atışmalarını “kayıkçı kavgasına” bile benzetiyor!..

Türkiye’nin iç politikası neredeyse kaosa dönüşecek… Teğet geçti sözü ile kendimizi avutuyoruz. Hepsi o kadar…

AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme diye bir belge (!) ortaya atıldı. Sonra da bu belge kağıt parçası (!) olarak nitelendirildi. Ardından 12 Eylül 1980 İhtilalini yapanların ve öncelikle kenan Evren’in yargılanması gündeme getirildi. Nedense darbe öncesindeki Türkiye’yi o hale sokanların lafı bile edilmedi. Kendisinden beklenmeyecek bir çıkış yapan CHP, 12 Eylül sorumlularının yargılanmasını sağlayacak Anayasa’nın geçici 15. Maddesinin kaldırılmasına destek vereceğini söylemesi; MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın 12 Eylül’de en çok partisinin zarar gördüğünü ileri sürmesi ve hepsinden önemlisi de Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un basın toplantısı gündeme damgasını vurdu.

Genelkurmay Başkanı uzun süredir TSK’ne yönelik açık ve kapalı sözlerle yapılan saldırılara karşı askerin tavrını açıkça ortaya koydu. Kuvvet komutanları ve 30’u aşkın generalin eşliğinde Orgeneral İlker Başbuğ açıkça TSK’den elinizi çekin diyerek askere yönelik asimetrik, psikolojik bir harekat yürütüldüğünü vurguladı. Ardından da Türkiye’nin onbeş gündür bir kağıt parçasıyla (!) enerji harcadığını, o kağıdın (!) sahte olduğunun askeri yargı tarafından kesinleştirildiğini açıkladı. Sonra da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bu kağıt parçasının kimler tarafından, ne amaçla hazırlandığının bulunmasını istedi. Kesin bir dille “bunu bulun” dedi. Genelkurmay Başkanı’nın sakin görüntüsünün altında oldukça kızgın olduğu da belli oluyordu.

“Türk Silahlı Kuvvetleri’nde demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı düşünce içinde olan davranışlarda bulunan personel ba-rı-na-maz.” Diyerek askerin demokrasiye bağlılığını ve darbenin sözkonusu olamayacağını vurguladı.

Genelkurmay Başkanı’nın açık ve net konuşmasını yeterli bulmayanlar da oldu. Bir bakıma Başbuğ, hukukun, demokrasinin sınırlarını aşmadan bazı mihraklarca yıpratılmaya çalışılan TSK’yı savunmuştur. Yine bazılarının beklediği gibi masaya yumruğunu vurmadı, belki de vurma zamanının gelmediğini düşündü. Ne var ki sözlerini kimlere karşı yönelttiği de açıça belli idi. Kısaca anlayanlar anlamıştır… Özellikle darbe belgesi denilen, üzerinde tarihi bile olmayan fotokopinin bir kağıt parçası olduğunu defalarca yineledi.

Genelkurmay Başkanı orduya karşı asimetrik bir savaşın uygulandığını vurgulamıştı. Şimdiye kadar asker dışında pek az kişinin duyduğu “asimetrik savaş” sözü toplumda merak uyandırdı.

Öğrenebildiğimiz kadarı ile asimetrik savaş, savaşan tarafların karşılıklı savaş güçlerinin önemli farklılıklar gösterdiği bir savaş şeklidir. Bu tür savaşlarda daha az güçlü olan taraf, güçlü olanın zafiyetlerini saptayarak, coğrafyayı da kullanarak avantaj elde eder ve sayısal üstünlüğü etkinlik ile dengeler. Kısacası asimetrik savaşta düzensiz savaş taktikleri uygulanır.

Genelkurmay Başkanı’nın önemli ve demokrasiden yana konuşmasına Başbakan’ın Brüksel’den hiç gereksiz bir yanıtı geldi:

“Askeri yargı görevsizlik kararı vermiştir. Sonraki süreci sivil yargı takip edecektir.”

Genelkurmay Başkanı’nın “yeni delil çıkarsa soruşturma yine askeri savcılıkta yapılır” demesi öncesindeki gece yarısı büyük olasılıkla Onun da bilgisi dışında TBMM’de yapılan yasa değişikliği ek bir önerge ile yapıldı. Böyle olunca da kağıt parçasında (!) imzası olduğu iddia edilen Kur.Alb. Dursun Çiçek ve diğer askerlerin sivil yargı tarafından soruşturulacağına ilişkin yasa değişikliği muhalefetin de bilgisi dışında, az sayıdaki AKP milletvekillerince Kabul edildi. Askeri Yargılama Kanunu’nun 111.maddesi ile Askeri savcının verdiği takipsizlik kararını kaldırma ve Kur.Alb. Dursun Çiçek’in sivil yargıda yargılanmasının yolu açılmış oluyordu. Şimdi gözler Çin gezisinde bulunan Cumhurbaşkanı’nın bunu onaylayıp, onaylamayacağında… TBMM’de olaylar bu şekilde gelişirken Ergenekon savcısı, askeri savcılığın kovuşturulmaya gerek görülmedi kararına karşılık, Kur.Alb.Dursun Çiçek’i şüpheli olarak ifade vermeye davet etti.

Şimdi ne olacak? Genelkurmay Başkanı’nın demokrasiyi hazmetmiş olumlu açıklamasına karşı, iktidar askerle inatlaşıyor mu? sorusu da gündeme geldi.

Ortada bir inatlaşma varsa, bu durum sürecek mi?

Taraflar arasında anlaşmazlık varsa, bu anlaşmazlık giderilecek mi?

Herşey Salı günü yapılacak olan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Masaya yatırılacak. Çözüm ne olacak?

İşte onu bilebilmek çok güç…

Çoğu kişi elinde olmadan düşünüyor; ortada askeri bir darbeyi çağrıştıracak kesin kanıtlar yok. Ancak, kafaları karıştıran sivil darbe olup, olmadığıdır. Bilinen birşey varsa bazılarının, özellikle cemaatlerin, onlara yardımcı basının askerden elini çekmesidir.
 

Yayın Tarihi : 29 Haziran 2009 Pazartesi 10:57:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?