16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Sır Perdesi Aralandı


Abdüllatif Şener seçim öncesinde siyasetten ayrılacağının sinyallerini vermiş, sonra da bunu gerçekleştirmişti. AKP kurucularından olan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakınları arasında yer alan Abdüllatif Şener’in beklenmedik bu tutumu parti içinde ve dışında epeyce yadırganmıştı. AKP, 2002 seçimi öncesinde Tayip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener’in yönetiminde olduğu biliniyordu. 2002 seçiminden sonra da parti bu özelliğini uzun süre korumuştur.

Durum böyle iken Abdüllatif Şener’in beklenmedik şekilde seçime girmeyerek üniversiteye dönme kararı üzerine ortaya çeşitli iddialar atılmıştı.

Abdüllatif Şener’i siyasetten kaçıran nedenler neydi?

Bunu çok önceden mi, yoksa ani bir kararla mı vermişti?

Siyasette içine sindiremediği şeylerin olduğu kesindi ama acaba bunlar neydi?

Bazılarına göre AKP hükümetinin son aldığı, radikal olarak nitelenen bazı kararları, kadrolaşma hareketleri veya davranışları O’na ters gelmiş olmalıydı.Belki de çıkar çatışmalarının veya kirlenmiş bir siyasetin içerisinde bulunmak istemiyordu. Artık değiştik, şeffaf olacağız, demokratik olacağız sözlerinin gerçeği yansıtmadığını görmüş olabilirdi...

Bazılarına göre de ilkeli bir davranışta bulunmuştu. Nitekim 8 Haziran 2007 günlü köşe yazımı Abdüllatif Şener’in ilkeli davranışına ayırmış, kendimce bazı görüşler ileri sürmüştüm.

Siyasetçilerin ve bir kısım basının iddialarına göre AKP hükümetinin kendisine karşı duran kuruluşları ele geçirme çalışmalarına epeydir giriştiği biliniyordu. Kuşkusuz, bunların başında da YÖK geliyordu. Böyle bir durumda öğretim üyesi Abdüllatif Şener’in YÖK Başkanı olabileceği de ortaya atılmıştı.

Bütün bu iddialara karşı uzun süre sessizliğini koruyan, üniversitedeki derslerine yoğunlaşan Şener, sonunda Vatan Gazetesi’nin de Gülümhan Gülten’e yaptığı açıklama ile bazı konuları net biçimde aydınlattı.

Kısacası üzerinde yapılan spekülasyonları ortadan kaldırdı. İlk kez konuştu...

Daha doğrusu üzerindeki sır perdesini araladı...

Abdüllatif Şener, Başbakan başta olmak üzere AKP hükümetine bazı serzenişlerdi bulundu. Buna göre 22 Temmuz seçimlerinden sonra hükümetin fazla ortada olmadığını ileri sürdükten sonra gündemin cumhurbaşkanı ve anayasa tartışmaları ile dolduğunu ve herhangi bir hükümet icraatının gündeme gelmediğini belirtti.Daha doğrusu hükümet yeni bir heyecan ortaya çıkaramamıştır.

Abdüllatif Şener’in bu ilginç röportajından bazı sözlerini aynen sütunuma almak istiyorum:

“Sayın Abdullah Gül’ün yetkilerini hükümetin aleyhine kullanacağını hiç düşünmüyorum. Ben Sayın Gül’le hükümet arasında herhangi bir çatışma çıkacağını düşünmüyorum. Hükümetten gelen herhangi bir talebin Cumhurbaşkanı’ndan döneceğini de düşünmüyorum.”

“Cumhurbaşkanı’nın gündemde yer ikinci plana düşürebileceğini, bu nedenle aralarında bir rekabetin oluşabileceği gibi düşünceler var. Doğrusunu söylem gerekirse, böyle bir şey ortaya çıkabilir. Şunu kastediyorum Cumhurbaşkanı daha fazla gündemde yer alabilir. Böyle olunca Sayın başbakan da, karakter olarak bildiğim için söylüyorum, gündemde en çok kendisinin olmasını istiyor. Başbakan, kendisinin gündeme koyduğu ağırlığı bir başka yer azaltıyorsa bunu değerlendirir mutlaka. Başbakan, kardeşim çok çıktın biraz dur falan diye söylemez. Ama hissettirir.”

“Başbakan’ın benimle ilgili bazı yayınlardan, benim bazı açıklama ve değerlendirmelerimden çok da mutlu olduğunu söyleyemem. Rahatsızlığı duyduğu olmuştur. Örneğin ekonomiyle ilgili, bankaların yabancılaşması, yabancı yatırımların Türkiye’de hizmet sektörüne girdiği yönünde yaptığım açıklamalar onu mutlu etmemiştir. Bunu hissettirmiş, hatta telaffuz da etmiştir.”

Türkiye’de liderlerin birleştikleri tek nokta, partilerde göstermelik olan kişiler dışında ikinci bir lider özelliğindeki kişinin önünün kesilmesidir. AKP’de de bu siyasi geleneğimiz sürmektedir. Günümüze baktığımızda partinin önde gelen isimlerinden Abdullah Gül, cumhurbaşkanı, Bülent Arınç yalnızca bir milletvekili olmuş, Abdüllatif Şener ise siyasetten ayrılmıştır. Bu siyasi tablo içerisinde yalnız kalan Başbakan görüşlerin tek başına bildirmekte ve kararları almaktadır. Onun söyledikleri diğer partililerince onaylanmaktadır.

Bunun da en başta gelen nedeni ikinci bir siyasetçinin veya yerini alacak adamın ortaya çıkamayışıdır. Diğer partilere de baktığınızda durum ondan pek farklı değildir. Yalnızca liderler; gerisi ortada yok.. Parti kongrelerinde göstermelik adaylar ara sıra da olsa ortaya çıkarsa da bunlar kandırmacadan öteye gidememektedir.

Ne yazık ki, siyasi partilerimiz bugün tek liderin yönetim düzenini sürdürmektedir. Bazıları buna genlere işlemiş padişahlık düzeni de diyebilir...

Bilmem dikkat ettiniz mi?

Anayasa çalışmaları konusunda bunca gürültü koparılırken hiçbir siyasi parti “Siyası Partiler” veya “Seçim Yasası” konusunu ele almıyor. Ne iktidar ve ne de muhalefet bundan bir tek söz etmiyor. Sırası gelince de demokratlığı, cumhuriyet ilkelerini savunmayı kimseye bırakmıyorlar.

Aklıselim sahibi insan düşünüyor; her şeyi liderler kararlaştırırsa, o zaman bunca masrafa ve milletvekillerine ne ihtiyaç var. Onlar özgür iradelerini milletvekilleri orada söyleyemezlerse, Başbakanın yanlış bir tutumu olursa, seslerini çıkaramazlarsa, orada ne işleri var. Söyleyemezler, itiraz edemezler; çünkü onlar hür irade yerine liderler tarafından seçilmiş ve listelerin kazanacakları yerlerine konulmuşlardır.Uslu çocuk olurlar ve liderin gözüne bir az daha girerlerse önümüzdeki seçimlerde de yeniden seçilerek, milletvekilliğinin nimetlerinden faydalanmaya devam edebilirler. Böylece bizler de demokrasicilik oyununun bilinçli veya bilinçsiz seyircileri oluruz.

Abdüllatif Şener söyleşisinde imzalamadığı bazı yazılar üzerine iki kez niye imzalamıyorsun şeklinde sözlerle karşılaştığını belirtmiştir:

Şener, bir siyasetçinin her zaman çekilebileceğini de söylemiştir. Gerçekte siyasetçinin en başta gelen görevi vatana, millete yararlı hizmet etmektir. Bazı insanlar bunun için siyasete soyunmaya kalkar. Ne yazık ki, Türkiye’de siyaset bir meslek olarak algılanmaktadır. Bu nedenle bir siyasetçiye mesleğin nedir diye sorsanız, alacağınız yanıt hep aynıdır; ben siyasetçiyim. Oysa siyasetin bir meslek olmadığı bilinci ne yazık ki, siyasetçilerimiz arasında yerleşmemiştir. Nitekim gelişmiş ülkelerde hiçbir siyasetçi ömür boyu bu siyasetin içerisinde kalmazlar. Siyasetçilerin seçim yenilgilerinden sonra yerlerini daha yetenekli olanlara terk ettikleri gelişmiş ülkelerde görülmüştür. Ayrıca benim siyasi yaşamım bu kadar diyenler de olmuştur. Halkta çoğu kez oylarını kullanırken öyle değerlendirir. Örneğin II.Dünya Savaşından sonra büyük başarı kazanan W.Churchill savaşın hemen ardındaki seçimi kaybetmiş ve yerine Clement Attlee’ye bırakmıştır. İngiliz halkı W.Churchill’in savaş bitiminde görevini tamamladığını düşünmüştür. Buna karşılık gelişmemiş veya az gelişmiş toplumlarda öne çıkan bir siyasetçi ömür boyu bu görevde kalmak istemektedir. Daha doğrusu siyaset hırsı bütün benliğini sarmış ve siyaseti kendince meslek edinmişlerdir.

Abdüllatif Şener, siyasetteki sapmaların siyaset kurumuna da ülkeye de zarar vereceğine inandığını söyledikten sonra siyasetin ne olması gerektiği konusunda kendince üç ana çerçeve belirlemiştir.

“Geleneksel siyasetin kutuplaşmaya dayalı söyleminden vazgeçmesi gerekir. Geleneksel siyaset çok kolay oluşur, Önce kendinizi översiniz, arkasından diğer partileri yerin dibine geçirirsiniz. Hatta dinleyenlerin gönlünde diğer partililer hakkında kin ve nefret duyguları yerleştirirsiniz. Ben böyle bir konuşma üslubunun ve bu yapılan tarz siyasetin Türkiye’nin başına bela olduğunu düşünüyorum. Torpille işe adam alırsanız o kurumsal yapı içerisinde başarıya prim verilmez. Gayrimeşru kazançlar eğer, insanların zenginleştirilmesi için geçer akçe haline gelmişse insanlar üretken olmazlar. Eğer böyle bir şeye parti içi kültürün verdiği bir prim yoksa, tam aksine parti içi kültür abur cubura daha çok prim eriyorsa burada ölçü kaçmış demektir.”

Politikada daha fazla devam etseydim rutinleşirdim diyen Şener, son beş yıl boyunca siyasetin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili çizdiği çizgiyi pekiştirdiğini açıkça söylemiştir. Aslında bu röportajı yapan Gülümhan Gülten’i de sırası gelmişken kutlamalıyız.

Abdüllatif Şener’de söyleşisinde siyasetimizin yakın tarihinde ortaya çıkardığı politikacı tiplemesini yaparak günümüz siyasetini tam ve eksiksiz olarak özetlemiştir. Bunun yanı sıra AKP’den ayrılışı nedenlerine de açıklık kazandırarak, üzerindeki sır perdesini kaldırmıştır.

Abdüllatif Şener toplumuza gelen düzgün siyasetçilerden bir örnekti. Özal döneminin Adnan Kahvecisi gibi...

Napoleon Bonaparte’nin dediği gibi, siyasette duygusallığa yer yoktur, sadece mantıklı düşünmek gerekir. Onun yanı sıra Winston Churchill ‘de, “Siyasetçinin en önemli özelliği, gelecekteki olayları doğru teşhis edip önlemini zamanında almasını bilmektir” diyerek belki de pek çok siyasetçiye ışık tutmuştur.



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 19 Ekim 2007 Cuma 11:05:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
melahat ŞENDİL IP: 88.251.197.xxx Tarih : 20.10.2007 19:25:25

yazılarınızı takdırle ızlıyoruz.Rumizli konusmalardan uslubunuzu degıstırıp sertlesmenızı beklıyoruz konuları daha detaylı anlatmanızı beklıyoruz.Eski istanbul beyefendiliği bırakıp halk diliyle yazılarınıza devam etmenizi istiyoruz.Edirne'den sevgiler


Süleyman IP: 85.97.90.xxx Tarih : 21.10.2007 02:51:17

Sayın hocam sizi saygıyla selamlıyorum. Yazıtlarınızda sürekli ülkemizin gerçeklerini okurlarınızla paylaşmanız,bizleri aydınlandırmanız çok güzel. Abdüllatif Şener'in gelecekteki olayları doğru teşhis edip, önlemini zamanında alması ne kadar akıllı bir siyasetçi olduğunu gösterir. Demek ki; Sayın Şener'in Ülkemizin geleceği ile alâkalı bildiği yada tahmin ettiği bir şeyler varmış. Bu arada Edirne'li Melahat Şendil hanıma da saygı ve sevgilerimi sunarken, Eski İstanbul Beyefendiliği ile yazılarınızın devamının gelmesini temenni ediyorum. Uslup pek tabi çok önemlidir, ama anlayana. Saygılarımla.