22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Siyaset Toz Duman!..


Türkiye her geçen gün biraz daha seçime yaklaşıyor. Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Tayip Erdoğan Amasya’da, Devlet Bahçeli Adana’da ve Doğu Perinçek’te Gaziantep’te seçmenlerin karşısına çıktılar ve sözcük yerinde ise kozlarını paylaşmaya başladılar. Kuşkusuz, seçime kadar sürecek diğer mitinglerde de liderler yine birbirlerini suçlayacak, daha önce görüldüğü gibi yine yapamayacakları vaatlerde bulunacaklardır. İktidar partisi ise her şeyi toz pembe göstermeye çalışırken diğerleri karamsar tablolar çizecek... Nereden biliyorsun diyecek olursanız yanıtım hazır; önceki seçimlerde de biz bu filmi defalarca görmüştük...

Gerçekte siyasetin ana noktası ilkeden geçmelidir. Bilemiyorum; siyasilerimizden kaçı dünya ve Türkiye’deki Siyaset Tarihi konusunda yazılanları okumuş, okumakla da kalmayarak akıl ve bilimin ışığı altında düşünmüş, onlara kendilerinden yeni düşünceler eklemişlerdir.

Bilemeyiz...

İnşallah yanılan yine biz oluruz!..

Siyaset gerçekte bir bilim dalıdır. Sözlükler en basite indirgeyerek bu bilimi başta devlet olmak üzere siyasal kurum, yapı, süreç ve ilişkileri sistemli bir biçimde inceleyen sosyal bilim dalı olarak tanımlarlar. Siyaset biliminin kökenleri Eski Yunan Çağına kadar inmektedir. Yunan düşünürlerinden Aristoteles’e kadar uzanan siyaset biliminin gelişimi XIX. yüzyılda Saint Simon ve Auguste Comte tarafından bir sisteme oturtulmuştur. Siyaset bilimi sosyoloji, psikoloji, sosyo-psikoloji, antropoloji, ekonomi ve hepsinden önemlisi hukuk ile bağlantılıdır. Düşünürlerin bir bilim dalına dönüştürdüğü siyasetin kendisine özgü bir felsefesi vardır. Bu sistem içerisinde yer alan siyasal partiler, birbirlerinden farklı parti tipleri, siyasal parti örgütleri, siyasal sistem, siyasal temsil gibi öğeler, kurumlar siyaseti pekiştirmektedir.

Geçmişe baktığımızda Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında devlet adamlarına yöneticilik sanatına ilişkin bilgiler veren bir de “Siyasetnameler” olduğunu görürüz. Kimseyi bu konuda itham etmek istemiyorum ama sanırım günümüzde en büyük yanılgı da bazı siyasetçilerimizin siyaset bilimini yeterince bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Seçim takviminin süratle işlediği şu günlerde, görünen köy kılavuz istemez örneği asıl mücadeleyi AKP ile CHP’nin yapacağı açıkça görülüyor. Başlangıçta sessiz ve derinden giden MHP ilk atağını Adana’da yaptı ve beklendiği gibi hükümeti oldukça sert sözlerle eleştirdi. Öte yanda ANAP ile DP arasındaki bozuldu denilen seçim ittifakı Mesut Yılmaz’ın Rize’den bağımsız olarak adaylığını koyması üzerine yeniden gündeme getirildi. Ancak her iki parti arasında anlaşma sağlanamadı.

Erkan Mumcu’nun sözüne güvenerek kongresini yapan Mehmet Ağar partisinin ismini bilindiği gibi Demokrat Partiye çevirmiş, birkaç gün sonra da Mumcu parti kongresinde partisini kapatmadığı gibi arada oluşturulmaya çalışılan bağları koparmıştı. Ağar ve Mumcu arasındaki anlaşmazlık siyaset ilkesinden çok, kendi deyişleri ile kelle (!) hesabından çıktığı açık açık söylendi. Türkiye’nin geleceğini, Güneydoğudaki olayları, her gün gelen şehit haberlerini konuşmaktan çok kimin nereden seçileceğinin tartışılması gerçekten üzüntü vericiydi. Nitekim beklendiği gibi ANAP ile DP arasındaki birlik ve işbirliği girişimleri fiyasko ile sonuçlandı.. Bu arada Yüksek Seçim Kurulu ANAP listelerindeki adayların istifa etseler bile bir başka partiden aday olamayacağını açıkladı. Böyle olunca da ANAP seçimlerden çekilmek zorunda kaldı. Daha doğrusu ANAP Türkiye’nin siyasetinden çekildi.

Turgut Özal ve arkadaşlarının kurduğu, iktidar olmuş bir partinin acemi bir politikacı elinde seçime giremeyecek konuma düşmesi Türk Siyaset Tarihi literatürüne acı bir örneklerinden biri olarak girecektir.

Yazımızın başında siyaseti bir bilim olarak tanımlamıştık. Ancak unuttuğumuz bir nokta da siyasette ilkenin, daha doğrusu ilkeli olmanın çok özel bir yeri olduğudur. Her türlü tartışmanın dışında bir davranış kuralı olan ilkenin de siyasette büyük yeri vardır. Siyasetçiler ilkeli davranışları ile toplumda güven uyandırmalı, bir söylediklerini ertesi günü inkâr edilmemelidir. Ne yazık ki, günümüzde bu etik davranışın tam olarak işlediğini de göremiyoruz.

Büyük olasılıkla bu seçim AKP ile CHP arasındaki çekişmeden, MHP, Genç Parti’nin ne yapacağı bilinmediğinden barajı geçip geçememe kaygısında oldukları da açıkça görülüyor. Kısacası ortada tarafların zorlandığı zoraki bir nikâh görülüyor. Ola ki her iki partide zorunlu olarak birleşseler de birleşmeseler de seçim sonrası aralarındaki köprülerin kısa sürede atılacağı da açıktır. Bunu bilmek için müneccim olmaya da gerek yok. Emin Çölaşan’ın deyişi ile “Bu yama dikiş tutar mı ?”

22 Temmuz seçimleri yaklaşırken her seçimde olduğu gibi bu kez de listelere giremeyen milletvekilleri ile aday adayları yeni bir küskünler topluluğu meydana getirdi. Ceylan derili koltukların sıcaklığını kaybetmenin üzüntüsü içerisindekiler bu kez daha önce kul köle oldukları, sözlerinden çıkmadıkları, uslu çocuk olmanın pişmanlığını yaşıyorlar. Belki de bazı yasalara, kararlara istemeden veya konuyu yeterince bilmeden oy kullanmışlardı. Daha önce tepki göstermedikleri lider ve yönetim kadrolarına şimdi sözlü sataşıyorlar, demeçler veriyorlar ve istifa ediyorlar. İnsanın aklına da elde olmadan şu soru geliyor;

Peki, şimdiye kadar aklınız neredeydi? Daha önce özgür hakkınız olan oylarınızı neden taraflı kullandınız?

İnsanın aklına öylesine sorular takılıyor ki... Seçim listelerini kimler hazırladı ? Kimler neden liste dışında kaldı? Yeni adayların kimlikleri yeterince araştırıldı mı? Kimlerin siyasetçe yararlı olup olmayacağına bakıldı mı?

Kuşkusuz, listeleri hazırlayan liderler bu işi yaparlarken çok yorulmuşlardır. Yüzlerce milletvekili arasında kendilerine ileride karşı çıkması olası olanları, liderliğe oynayacakları, kişisel tercihleri doğrultusunda beğenip beğenmeyecekleri bulup çıkarmak öyle kolay olmasa gerek... Bu işi yapan her partide üç beş kişiye gerçekten büyük yük düşüyor!.. Parti teşkilatları ve seçmenler bu arada ne yapacak? Önlerine getirilen listeleri kabullenecek, seçmenler de o doğrultu da oylarını kullanacak.

Bize özgü bir demokrasi... Bu arada demokrasimiz de biraz karıştı desek yalan olmayacak. Milletvekili adayları futbolcular gibi bir partiden diğerine transfer oluyor. Bunun adı da seçim transferi olmalı. İşler öylesine karıştı ki, sağcı geçinen sola; solcu geçinen de sağa transfer oluyor. Seçilemeyeceğini bilen bazıları da partisinden istifa edip bağımsız olarak seçime girmekte, kazanırlarsa yeniden partilerine dönme niyetindeler.

Milli görüş! Onlardan ayrıldı, bize döndü diyerek yaşı geçmiş, hüküm giymiş politikacı eskilerini de baş tacı edenleri görüp şaşmamak da elden gelmiyor. Herhalde eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağardı sözünden habersizler. Örneğin Yüksek Seçim Kurulu Refah Partisi’nin son Genel Başkanı Necmeddin Erbakan ile seçime bağımsız katılmak isteyen Orhan Doğan, Selim Sadak ve Hatip Dicle’nin mahkumiyetleri ve haklarında verilen kararların kesinleşmiş olmasından ötürü adaylıklarını haklı olarak geçersiz kıldı.

Şimdi bütün bunları gözlemleyen parti tabanı ve seçmenler ne karar verecek diye merak ediyoruz. Ben kendimce şöyle bir seçmen profili çizdim;

Günlük iç ve siyasi olayları yazılı ve görsel basından yeterince izleyen, bu konuda çeşitli kitapları okuyan, akıl ve bilimin ışığı altında düşünen aydın kesim.

Futbol takımlarının taraftarları gibi düşünmeden, olayları değerlendirmeyen partilere, liderlere gönül vermiş olanlar.

İç ve dış politikayı izlemeyen, günlerini magazin programları, diziler ile geçiştiren, siyasi görüşü olmayanlar. Eğitimden yoksun, ilgisiz insanlar.

Kime oy vereceksin diye sorulduğunda, eşini kastederek adamım bilir diyenler. Ben oy kullanmayacağım adamım öldü, ben bilmem diyenler.

Kararsızlar.

Aşiret ağalarına tabi, onlardan gelecek emri bekleyen insanlar.

Yasal olmamakla beraber Türkiye’nin bir çok yerinde pıtırak gibi çoğalan tekke şeyhlerinin, efendi babalarının emirlerini bekleyenler. Bu zavallı insanlar şeyh efendi denilen düzenbazların cennet vaatlerine kandıklarından, onların istekleri doğrultusunda oy kullanmaları olasıdır.

Konu komşuya nereye oy vereceğini sorarak onlardan akıl alanlar.

Kısacası kabul edilse de edilmese de ne yazık ki, böyle bir karmaşa yaşanıyor. Hiç kimse bu gerçeğe karşı çıkmasın...

En iyisi 23 Temmuz sabahını beklemek...

Gerçekten de siyaset toz duman...


erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi : 19 Haziran 2007 Salı 09:58:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?