2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Siyasette Edep Yahu!..


2005 yılında siyasetin kahvehane kültürüne dönüştüğünü söyleyen köşe yazarları ortaya çıktı. Bunu ben değil diğer köşe yazarları ile bazı siyasiler söylüyor. Ben yalnızca siyasilerin meclisteki tartışmalarını televizyonlardan izliyor, basından takip ediyorum. Hepsi o kadar; gerçekten tartışmalar kahvehane kültürüne dönüştü mü?

Yorum yok... Karar sizlerin...

Başbakan, bütçe görüşmeleri sırasında muhalefet liderinin iddialarını ispata çağırırken “ispatlayamazsan, oraya üç nokta koyuyorum” diye sözlerini bitirdi. Böylece siyasetimiz yeni bir sözcük kazandı; üç nokta...

Ben bu sözden bir şey anladım dersem yalan söylemiş olurum. O güne kadar üç noktanın görme özürlü kişileri simgeleyen bir dernek olduğunu sanırdım. Demek değilmiş, başka anlamları da varmış... Bekir Coşkun da bu konuda bir yarışma açmış ve en doğru yanıtı verene “Ben Pako” isimli kitabını imzalayıp gönderecekmiş.

Bu arada bazılarının altından kalkamayacağı konularda tartışmayı kesmek için noktayı koydum diyerek konuyu kapattığını çok görmüştüm. Acaba bu nokta o nokta mı? Bilemem. Oysa orada bir nokta konuyor, bu kez nokta üçe çıktı... Kuşkusuz bir anlamı vardır da bizim cahil kafamız bunu çözmedi ve imzalı Pako kitabını edinemedim. Yazık oldu...
Üç noktanın neyi ifade ettiğini biz anlayamadık ama o toplantıya katılan ve siyasi kültürü bizlerden çok yukarda olanlar herhalde ne olduğunu anlamışlardır. Anlamışlar ki, muhalefet lideri bu sözleri yanıtladı:

“O üç nokta Başbakanın yakasına yapıştı. Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyar” dedi.

Bu tartışmanın öncesinde de buna benzer konuşmaları hayret ve ibretle izlemiştik. Bir bakan muhalefetin eleştirilerine “sidik yarışı”, “elinize verelim”, “kutunuza koyalım” gibisinden sözler söylemişti. TBMM çatısı altına girmemesi gereken bu sözlerin, oturumu yöneten Başkan Vekili ısrarla tutanaklardan çıkarılmasını istemişti. Çünkü gelecek nesiller, Türk demokrasi tarihinde neler konuşulduğunu tutanaklardan öğrenecektir.

Kutu sözcüğü nereden çıktı diyenlere biraz açıklama yapmakta yarar vardır sanırım. Bakan Mavi Akımı soranlara, hesabını vereceğim. Mecliste kaç kez anlattım. Simdi de kitap halinde hepinizin, milletvekillerinin kutularına bunları koyacağız. Her şeyimiz açık demiş....

Kutuya koymak!.. Ne var bunda ... Demek ki TBMM’de milletvekillerinin kutuları var, Bakan bey de o kutulara kitap koyacakmış, başka bir şey değil... Bu arada muhalefet milletvekillerinden birisi kutu da nereden çıktı diye sorunca isterseniz kutunuza, isterseniz elinize verelim demiş...

Türkçe acayip bir dildir. Masumane söylersiniz, kötü niyetliler kötüye çeker. Bu tür konuşmalarda dikkatli olmak lazım; üç nokta, kutuya koyarım, elinize verelim, sidik yarışı derken gündem birden değişir; bazılarının deyişi ile kahvehane kültürüne dönüşür. Bu konuda söz yarışına girenlere bence bir tavsiyem olacaktır. Argo lügatı diye bir kitap vardır. Mutlak o kitaptan bir tane edinip neyin argo neyin argo olmayacağını öğrenmelidirler. Önümüz Kurban Bayramı sırası gelmişken söylemeden yapamayacağım, bu bayram da dikkatli konuşmak lazımdır. Öyle ulu orta koyun, dana, inek, boğa gibi sözleri kullanırken dikkatli olmak zorundayız. Özellikle kurban alırken “koyun” dan kaçınmalıyız.

Bu arada kahvehane kültüründen söz edilmeye başlandı. Oysa toplumumuzda kahvehanelere gidenler bilirler; bu tür sözler ulu orta söylenmez. Yakın arkadaşlar arasında sakalaşma kabilinden belki söyleyen olur ama o da hoş karşılanmaz. Kahvehanelerin de bir adabı, eskilerin deyişi ile usulü erkânı, edebi yönü vardır.

İstanbul’da kahvehaneler XVI. yüzyılda ortaya çıkmıştı. Şehrin değişik yerlerinden ve daha çok halk kesiminden buraya geliyorlardı. Boş zamanlarını değerlendiriyor, aralarında iletişim sağlıyor ve eğleniyorlardı. O zamana kadar Osmanlıda bilinmeyen kahve ham maddesinin gelişi ile geniş ölçüde bir tüketim meydana gelmiştir. Bundan sonra İstanbul’da çeşitli kahvehaneler kurulmuştur. Esnaf ve amele kahvehaneleri, hamal kahvehaneleri, sandalcı ve balıkçı kahvehaneleri, esrar kahvehaneleri, kumar kahvehaneleri, kuşbaz kahvehaneleri, tiryaki kahvehaneleri, damacı kahvehaneleri, kır ve mesire kahvehaneleri, kır ve han kahvehaneleri... Bu yerlerde neler konuşulur bilinmez ama oralara giden kişileri küçümsemek de bence yanlış bir tutumdur. Kaldı ki, siyasilerimiz kahvehanelere gidenlerden ve onların ailelerinden oy almaktadır. Ayrıca seçim sırasında da siyasilerin ilk aklına gelen yerlerin başında da kahvehaneler gelir ve kahvehaneleri dolaşarak oy toplamaya çalışırlar.

Yeri mi? değil mi? Bilmiyorum ama birden aklıma rahmetli Cemalettin Server Revnakoğlu’nun bir gün bana anlattıkları geldi. Geçmiş günlerin tekke yaşantısında tevhidhanelerin, semahanelerin kapıları üzerinde koca koca “Edep Yahu” sözcüğü yazılıymış. Bu sözcük, dergahlarda laubali davranışları görünen dervişlere ihtar anlamına geliyormuş.

Gün olmuş kendi kendime düşünmüşümdür; acaba bizim de olur olmaz bazı yerlere bu masum sözcüğü asmamızın bir yararı olur mu? Ara sıra da olsa büyük sloganlarla “Edep Yahu” haftaları düzenlesek acaba nasıl olur?



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 4 Ocak 2006 Çarşamba 22:52:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?