29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Siyasi Travma mı Yaşıyoruz?


Türkiye’nin gündemini oluşturan, memleketin asıl sorunlarını ikinci plana iten, Ergenekon ve AKP’nin kapatılma davalarının sona ulaşıldığının sinyalleri veriliyor. Ergenekon davasını yürüten savcılar, son göz altılardan sonra hız kazanarak bir yıl sonra iddianameyi mahkemeye sundular. Bilindiği gibi sonradan iki emekli orgeneralin de içerisinde bulunduğu bu davaya ek iddianamelerin geleceği de söyleniyor.

İddianame yaklaşık 1250 sayfa civarında... Gerçekten elinizi vicdanınıza koyun; böylesine geniş hacimle iddianameyi hangi siyasimizi, hangi hukukçumuz, hangi gazetecimiz ve hangi aydın insanımız okur ve düşüncesini en ince ayrıntısına kadar dile getirebilir. Kuşkusuz, böylesine hacimli iddianame karşısında hakimlerin, avukatların da işleri gerçekten çok zor...

Bu arada ortaya bir de gizli tanıklar çıktı. Gizli tanıklar sanırım hukukçular arasında yeni bir tartışma başlatacaktır. İsmini bilmediği, sesini duymadığı bir tanık tarafından müvekkilinin suçlanmasına karşı nasıl savunma yapacaktır?

Hukukta böyle bir risk faktörü olabilir mi? hukukçu olmadığımdan buna da yanıt veremem. Sanırım hukukçular bu konularda toplumu aydınlatacaktır.

Bizim siyasiler, Cumhuriyet Tarihimizin bu iki önemli davasını kişisel sorun olarak gündeme getirip, birbirlerine en olmadık sözlerle sataşmalar yaparken dış basın ve yabancı siyasiler de konunun üzerine bizden çok daha objektif eğilerek yorumluyorlar. Örneğin ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Paris, “Bir ay öncesine oranla, AKP’yi kapatmanın önüne geçerek bir çözümün ortaya çıkması olasılığını daha yüksek görüyorum” dedikten sonra da AKP’yi eleştirerek sözlerine devam etmiş;

Uzlaşma olmazsa, iki taraf da uçuruma yuvarlanır. Seçim sonrası doğru adımlar atsaydı, siyasete damga vuracaktı. Ama yapmadı. Liberallerin ve sermayenin desteğini yitirdi ve gökkuşağı koalisyonu bozuldu.”

Buna karşılık Başbakan’da “Türkiye’nin gelişmesinden rahatsızlık duyanlar var. Üzerinde seyahat ettikleri gemiye delik açmak için gece gündüz demeden gayret sarf ediyorlar. Korku senaryolarıyla, sanal gerilimlerle Türkiye’yi yeniden geri kalmışlığa mahkum etmek istiyorlar. Çetelere arka çıkan siyaseti bu millet elinin tersiyle etmiştir.”

Anayasa Mahkemesindeki kapatma davası ile Ergenekon davası sürerken Başbakan Erdoğan savcı, ana muhalefet lideri Baykal da avukat konumuna girerek birbirlerine verip veriştiriyorlar. Anlaşılan her ikisinin de mahkeme kararlarını beklemeye tahammülleri yok. Kısacası bir söz düellosu sürüp gidiyor!.. Türkiye’yi bekleyen asıl büyük tehlikelerden; küresel ısınmadan, kuraklıktan, susuzluktan, Ankara’ya verilen suların ne denli sağlıklı olduğundan, kenelerin biyolojik bir silah olup olmadığından söz eden yok... Türkiye’de büyük bir su krizi kapının eşiğinde; İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Aydın, Çorum, Erzurum, Nevşehir, Sinop ile Şirnak’ın büyük su açığı var. Ayrıca barajlar su kaynaklarını tüketiyor, Konya çöle dönüşüyor. Deprem ise her an kapımızı çalacağının sinyallerini veriyor.

Varsa yoksa Kapatma ve Ergenekon davaları...

Kapatmayı bilmem ama Ergenekon davasından pek bir sonuç alınacağını sanmayanlar bu ülkede çoğunlukta...

Ortada bir günlük var; 2004 yılında, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın günlükleri Nokta dergisinde yayınlandıktan sonra hiçbir işlem yapılmamış. Eski komutan günlüklerin kendisine ait olmadığını iddia ediyor ve ben yazmadım diyor. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök “Darbe girişimi oldu da demem, olmadı da demem” gibi yuvarlak laflar ediyor. Vardı da ben engelledim de demiyor. Belki zamanı gelince daha somut konuşur, Ayışığı neymiş, Sarıkız neymiş anlatır!...

Kısacası bu konu biraz çelişkiler yumağı...

Kafası her gün biraz daha karışan vatandaşın aklına da çeşit çeşit sorular takılıyor:

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı günlüğü yazmadıysa kim yazmış olabilir?

Ola ki, o yıllarda bir darbe girişimi vardı da, o günden bu güne bunu bilenler neden suskun kaldı?

AKP’yi kapatma davası açılmasaydı, bu olayın üzerine gidilecek ve generaller tutuklanacak mıydı?

Belki de yaşamları boyunca hiç karşılaşmamış ve iki kelime etmemiş insanlar nasıl bir örgüt kurabilirler?

Hukukçu değilim ancak, benim de aklıma takılan bazı şeyler var. Hukukta, tasarlanan bazı şeyler eyleme geçilmezse suç sayılır mı? Örneğin iki kişi sohbet ederken biz şu evi soyalım dese ve bunu biri ihbar etse, ev soyulmadığına göre bu konuşma suç sayılabilir mi?

Akılları belden aşağı çalışan bazı erkekler önlerinden geçen alımlı bir kadını seyrederken ve biri diğerine ah şu kadına tecavüz edebilsem dese, bu söz hukuken suç sayılır mı?

Yıllar önce İstanbul’un güzide semtlerindeki bir açık hava kahvesine emekli askerler, diplomatlar ve bir zamanların ünlü siyasetçileri gelirdi. Arkadaşım olan kahvenin sahibi bu emekliler için şöyle derdi; “Her sabah gelirler, birbirleri ile tartışırlar, sabahları hükümeti düşürürler, akşama doğru da yeni bir hükümet kurup giderler...” O günler koalisyon dönemleri idi. Bu kişilerle beni de tanıştırmış, ancak bu tür sohbetlerine hiç katılma fırsatım olmamıştı.

Şimdi sorarım sizlere bir zamanların bu ünlü kişilerinin yaptığı konuşmalar suç sayılır mı? Ortada eylem var mı?

Teknoloji çağında yaşıyoruz; bilgisayarların iyi veya kötü her türlü nimetlerinden faydalanıyoruz. Çoğu insanın bilgisayarlarında seksten tutun da darbeye yönelik birçok materyal vardır. Bunların çoğu da hobiden öteye gidemez. Bugün yakalayın her hangi birinin bilgisayarını, içerisinde seks var suçlusun diyebilir misiniz?

Bu bakımdan bu tür belgelerin hukuken bir suç sayılacağını sanmıyorum. Kuşkusuz, hukukçular bizim bilemediklerimizi söyleyeceklerdir.

O halde suç değilse? Bence olsa olsa gözdağıdır... Misilleme olabilir mi?

Ergenekon İddianamesinin hazırlanması ek iddianameler dışında bir yıl sürerse, mahkeme ne kadar sürer o da bilinemez. İçeridekiler belki suçlu belki de suçsuz. Onu da kestirmek çok zor...

Acaba siyasi bir travma mı yaşıyoruz? Doğrusunu isterseniz onu da kestiremiyoruz. İleriye yönelik tahmin yapmak ise çok daha zor...

Bu arada gazetelerden birisi “Demokrasiye inanıyorsak, darbeye karşı çıkmalıyız” diye manşet atmış. Son derece doğru, ancak ben de ona bir ilave yapmak isterim. Demokrasiye inanıyorsak, halkın da bilinçli, sağduyulu ve bir eğitimden geçerek oy vermesi gerekmektedir. 



erdemyucel2002@hotmail.com   

Yayın Tarihi : 21 Temmuz 2008 Pazartesi 00:25:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.244.130.xxx Tarih : 21.07.2008 17:57:13

"En az kusurlu rejim demokrasidir" vecizesi doğrudur. Ama bu ideal rejimi yürütebilen ülke sayısı yeryüzünde fevkalâde sınırlıdır; bunlar da, "humanisma" fikrinin erken doğup, halk egemenliği mücadelesini asırlarca veren, halklarını yüksek bir bilinç ve eğitim düzeyine ulaştıran toplumlara ait ülkelerdir. Bu rejimler dahi zaman gelir, kaçınılmaz olarak demokrasiye bazı sınırlar koyar, bazı demokratik ilkeleri askıya alırlar. Çoğu kez bu ülkelerde de demokrasi yüzeysel ve teoride kalır. Ütopyacı liberal bir köşe yazarı arkadaşımız (İsmet Berkan): 1776'da Amerikan "Bağımsızlık Bildirgesi"ni yazan Thomas Jefferson'un, "Amerikada iki parti var; halkdan korkanlarla korkmayanlar partisi" yolundaki siyasî analizine gönderme yapıyor ve "halkdan korkanları, ülkeyi elit bir azınlığın yönetmesini isteyenler diye tanımlıyor. ADB'deki ve bizim gibi yeterince gelişmemiş ülkelerdeki okumuş yazmış yurttaş oranları kıyaslamalarını bir yana bırakalım; acaba ABD'de demokrasi ne ölçüde gerçekleşiyor? 1962 Eylûlünde ABD'ye gittiğim zaman, yapılan bir aile sohbetinde ABD'de gerçek egemen sınıfın "plütokrasi" yani zenginler sınıfı olduğu açıkca ifade edilmişti. Ertesi yıl Başkan Kennedy'e yapılan ve kartellerin tezgâhı olduğu bilinen suikast bunun kesin bir gerçek olduğunu gösterdi. Zaten ABD suikasda uğramış temiz yürekli başkanları ile ünlüdür. Ayrıca, Başkanlık yarışı kampanyalarında oluk oluk akıtılan paralar ney ifade ediyor? Nuray Mert, söyleşilerinde ve yazılarında çok isabetli olarak İtalyada Medya tekeli kurmuş Berlusconi'nin Başkanlık tahtından inmediği demokrasi oyununa gönderme yapıyor. Evet, en az kusurlu rejim demokrasi, ama hiç olmazsa sayın yazarın üzerinde durduğu eğitim ve bilinç sürecinin ikmâlini sabırla bekleyerek... Yoksa her hâlü kârda demokrasi bir ütopya olarak kalır.


remziye IP: 85.108.195.xxx Tarih : 21.07.2008 22:40:40

Evet Erdem abi, her zamanki gibi önemli konulara değinmişsin. Teşekkürler. Türkiye'de okadar çok sorun varki, hem de acil önlemler alınması gereken. İnsanlarımız açlık sınırının altında yaşam savaşı verirken, kuraklık susuzluk, pahalılık, siyasilerimizde sizin dediğiniz gibi birbirlerini yemekle meşguller. Halk açmış, susuzmuş geçinemiyormuş, onların umurunda bile değil. Bırakın insanları, Türkiye'nin yavaş yavaş yok olmasına seyirci kalıyorlar. BİR TRAVMA GEÇİRİLİYOR, ama siyasi mi yoksa sen ben savaşı mı belli değil.. Allah sonumuzu hayır etsin.. Selamlar.