2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Soykırım mı? Haydi Canım Sende!..

Yıllarca Fransa ve ABD başta olmak üzere Ermeni lobilerinin başlattığı soykırım suçlamalarına Türkiye sessiz kaldı. Bu sessizliğin anlamını da aklı başında insanlar bir türlü çözemedi. I.Dünya Savaşı’nın acı olaylarından biri olan “tehcir” zaman zaman gündeme getirildi. Avrupa’da diplomatlarımıza suikastlar düzenlendi, yine sesimiz çıkmadı. Biz sessiz kaldıkça da batı bizleri hep suçlu gördü. Ne yazık ki o yıllarda deneyimli, kültür birikimlerinin yüksek olduğunu sandığımız yöneticiler iş başındaydı.

Türkiye neden sessiz kaldı?

Anlayabilmek mümkün değil...

Bugünkü hükümetin yaptığı ileri beğenirim veya beğenmem; o benim kişisel kararımdır. Ancak, ilk kez başbakanın kararlı bir tutum içerisinde Ermenistan Hükümeti’nden tehcir konusunda, birlikte bilimsel bir araştırma yapılması isteğinde bulundu. Birlikte arşivleri tarayalım; kimin haklı, kimin haksız olduğunu ortaya çıkaralım ve bu işi kapatalım dedi. Ne var ki karşı taraftan olumlu bir yanıt alamadı. Önce ilişkilerimizi düzenleyelim, sonra bu işe bakarız gibisinden üstü kapalı, anlamsız bir yanıt aldı.

1877-1873 (93 Harbi) Osmanlı-Rus, Balkan ve I.Dünya Savaşlarında en büyük acıyı, cefayı Türk toplumu çekmiştir. Kuşkusuz, ekalliyet de acı ve zor günler geçirdi ama Türklerin çektikleri gerçekte onlardan çok daha fazladır.

Bazı gerçekler, tarihte yaşanmış olaylar göz ardı edilemez. Olup bitenleri, belgeleri ortaya koyalım ve tartışalım. Türkiye geç de olsa bunu istiyor. Ermenistan’da ve onlara destek veren batılılarda ses yok...

Bu konu üzerinde tarihçilerimiz neden sessiz kaldı? Türk Tarih Kurumu neden üzerine düşen görevi yapmadı? Arşiv belgeleri niçin ortaya çıkarılmadı?

Azim bir cenk oldu, küffara kılıç saldık masalları ile bizler uyutulurken, batı bu sözleri umursamadı.

Biz söyledik yine biz dinledik...

Azim bir cenk olmakla, kılıç sallamakla bu işler olmuyor, bunun bir de akıl ve bilime dayalı bir yönü var. Yakın tarihlerde meydanlarda kazanılan savaşlar hep masa başında kaybedilmedi mi?

Osmanlı-Ermeni konularında yazılmış kitaplar, tarih dergilerinde bir yığın makale var. Bunları kaç kişi okudu ve yorumladı. Özellikle siyasilerimizin bunlardan ne kadar haberi oldu? Örneğin; Kâmuran Gürün’ün Ermeni Dosyası (1985), Cemal Anadol’un Ermeni Dosyası (1962), Yves Ternor’un Ermeni Tabusu (1993) isimli kitapları bu konuya ışık tutacak nitelikteki araştırmalardır. Prof.Dr.Hikmet Özdemir’in “Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918” isimli kitabını Türk Tarih Kurumu yayınladı. Bu kitabın tıbbi bir kitap olduğunu sanmayın, Hikmet Özdemir, soykırım ile ilgili iddiaları, tersine çevirecek pek çok bilgi ve belgeyi gözler önüne sermiş.

Emin Çölaşan, Türk Tarih Kurumu tarafından basılan bu kitabın, Türk devletinin elinde bir hazine değerinde olduğunu yazıyor.

Soykırım iddialarına verilecek en güzel yanıt bu kitabın içerisinde imiş...

Ne var ki Çölaşan, bu kitabı mutlaka alıp okuyun diyemiyor. Çünkü ortada acı bir gerçek var. İki ay önce bastırılan bu kitap, Türk Tarih Kurumu depolarında beklemede imiş... Kısacası ne satılıyor ne de dağıtılıyor.

Ben söyleyecek sözcük bulamıyorum, sizleri bilemem. Acaba engel bürokrasi mi?

Osmanlıların son döneminde Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenilerin zorunlu göçe zorlandıkları ve yüz binlercesinin ölüme gönderildiğini, Ermeniler ve Ermeni yandaşları iddia ediyor. Bunun da bir soykırım olduğu söyleniyor.

Osmanlı-Rus ve I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı tebaasındaki Ermenilerden bazıları Ruslardan yana oluyor, askerimizi arkadan vuruyor. Bununla da yetinmeyerek Bitlis, Van gibi illeri işgal ediyor, Türk köylerini yakıp, yıkıyor, masum insanları kitleler halinde öldürüyorlar. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki kentlerde Rusların çekildikleri yerleri bu kez Ermeni çeteleri basıyor ve yöre halkını katlediyor.

Kısacası Osmanlı arkadan vuruluyor. İngiliz kışkırtması ile Arap çöllerinde Bedevi kabilelerinin yaptığı gibi... Osmanlı ordusu bir yanda Ruslarla savaşırken, diğer yanda da kendisini arkadan vuran, vatandaşı Ermenilerle savaşmak zorunda kalıyor. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak 27 Mayıs 1915’te Sultan Mehmed Reşad’ın imzaladığı Tehcir Kanunu’nun çıkarılması zorunlu oluyor:

“Vakt-i seferde ordu, kolordu ve fırka kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevkii kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evâmir-i hükümete ve müdafaa-i memlekete ve muhafaza-i asayişe müteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse hemen kuvva-yı askeriye ile en şiddetli surette tedibât yapmaya ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye mezun ve mecburdur.

Ordu, kolordu ve fırka kumandanları icâbat-ı askeriyeye mebni veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurra ve kasabat ahalisini münferiden veya mücdemian diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler”.

Bu kanun uyarınca Doğu Anadolu’daki Ermeniler Irak ve Suriye’ye gönderiliyor. Gerçekte bu insanlar savaş bölgesinde kalan, Ruslarla işbirliği yapanlardır. Savaşlarda hiçbir zaman hakkaniyet ve adalet aranmaz. Kısacası kurunun yanında yaşın yanması da doğaldır. Bu zorunlu göç sırasında hastalıktan, açlıktan ve yolda eşkıya saldırısında hayatlarını kaybedenlerin olması da kaçınılmazdır. Tifüs, kolera, ishal, sıtma, frengi gibi hastalıklardan başka soğuktan donanlar da oluyor.

Bu zorunlu yolculuk sırasında Osmanlı Hükümeti’nin yol güzergâhında güvenliği yeterince sağlayamadığı da bir gerçektir. Tehcire tabi tutulanlar yanlarına değerli eşyalarını almaları, gayri menkullerinin yerel yönetimlerce satılıp paralarının ulaştırılması da hükümet tarafından kararlaştırılmıştır. Ne var ki, bu yolcuların değerli eşyalarını yanlarında taşıdıkları biliniyor ve bu da çetelerin iştahını kabartıyor. Yolda baskınlar yapılıyor ve Osmanlı Hükümeti bir yanda çeşitli cephelerde savaşırken, emniyeti sağlayamıyor. Devrin Dahiliye Nazırı Talat Paşa, “Vicdansız, seciyesiz insanların elinde bu yolculuğun faciaya döndüğünü” anılarında yazıyor. Diğer taraftan Sultan II.Abdülhamid’in doğudaki Kürt aşiret reislerine kurdurduğu Hamidiye Alaylarının bölgede terör yarattığı, soygunlar yaptığı, gerginliği arttırdığı da nedense tarihçilerin gözünden kaçıyor.

Bu tarihi olay iddia edildiği gibi bir soykırım değil, savaşın neden olduğu bir faciadır. Osmanlı Hükümeti bir soykırım düşünmüş olsa idi, başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşayan Ermenileri de hedef alırdı. XIX.yüzyılın başından itibaren Ermenilerin Taşnak, Hınçak gibi partiler kurup, isyanlar çıkardığı, İstanbul’da bombalı saldırılar düzenlediği, okul ve kiliselerin silah deposu yapıldığı da unutulmamalıdır. Kaldı ki 1915-1917 yıllarında Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler Rusların desteği ve teşviki ile ayaklanmışlardır. Buradaki amaç bir Ermeni devleti kurup, ardından Rusya’ya ilhak etmekti.

Bu tarihi trajediden yalnızca Ermeniler mi nasibini aldı?

Balkan Savaşı’nın ardından Anadolu’ya göç eden Türkler hiç mi acı çekmedi?

Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan mübadeleden Türkler ve Rumlar acı çekmediler mi? Vatanlarından, yurtlarından edilen binlerce insan bundan memnun mu kaldı?

Savaş acımasızdır. Aradan uzun yıllar geçtikten, yaralar sarıldıktan sonra, bu tür olayları gündeme taşımanın insanlığa ne yararı olacaktır? II.Dünya Savaşı’nda Almanlar büyün Avrupa’yı işgal ederken, İtalyanlar Habeşistan’a, Arnavutluk’a saldırırken o toplumların yaşadığı trajediler neden gündeme getirilip tartışılmıyor? Almanya yerle bir oldu; bütün Avrupa gibi Rusya’daki insanlar Nazi zulmünü yaşadılar. Fransa, Belçika, Norveç, Hollanda işgal edildi, İngiltere sürekli bombalandı, yandı ve yıkıldı. Yahudiler temerküz kamplarında öldürüldüler, gaz odalarında can verdiler. Bugün bu devletler geçmişi bir kalemde silmiş, dost olmuş ve AB çatısı altında birleşmişler. Bunların içinden bazıları da utanmadan, sıkılmadan Ermeni soykırımı diye karşımıza çıkıyor. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr.Yusuf Halaçoğlu hakkında soruşturma açan İsviçreli savcının “Gelip ifade vermezse tutuklarız” sözünden alınacak pek çok ders vardır. Bizler AB’ye girebilmek için kişiliğimizden ödün verdiğimiz sürece bu çirkinliklerin daha da artacağına kuşku yoktur.

İsmet İnönü’nün tarihe mâl olmuş bir sözünü yinelemekte yarar var sanırım; Haydi canım sen de...


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 4 Mayıs 2005 Çarşamba 00:28:13
Güncelleme :8 Haziran 2005 Çarşamba 14:22:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
cudı zagroz IP: 81.215.6.xxx Tarih : 8.05.2005 20:56:55
ERMENİLERİN MALLARINA KONMAK İCİN ONLARI KATLEDENLER,KÖYLERİNİ BASARAK KADINLARINI gavur doguracak DİYE KARNINI DEŞENLER,KERVANDAKİ İNSANLARIN MALLARINI ALMAK İCİN SALDIRANLAR DEVLETİ ARKASINA ALARAK KATLİYAM YAPANLAR HİC OLMADI????????????(ABDULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ KATLİYAM YAPAN KÜRT AŞİRETLERE ŞÖYLE SESLENİYORDU,ONLARI ÖLDÜREREK BİR ZAMAN BOGAZINIZA DAYANACAK BICAGI BİLEDİNİZ)

levent varyemez IP: 85.98.191.xxx Tarih : 25.02.2006 18:23:57
ya öyle demek