22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Sözde Değil Özde Cumhurbaşkanı!..


Bu satırları yazdığım sırada Türkiye henüz XI. cumhurbaşkanını seçemedi. Cumhurbaşkanlığı sırasında yapılan son oylamada yeterli çoğunluk sağlanamadığı, 367 sayısına ulaşılamadığı için de CHP konuyu Anayasa Mahkemesine taşıdı. Şimdi herkes Anayasa Mahkemesine odaklanmış olarak oradan çıkacak kararı bekliyor. Cumhurbaşkanlığı l.tur oylamasında 361 oy kullanılmış, bunun 357’si Abdullah Gül’e verilmiş, 3’ü geçersiz, 1’i de boş çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana cumhurbaşkanlığı seçiminde hiç bir zaman böylesine bir kaos ortamı içerisine sürüklenmemiştir. Kuşkusuz, bunun en büyük payı veya başka bir değişle vebali AKP yöneticilerindedir.

Okuyucularımdan ricam bu yazımdan önce Kenthaber’deki köşemde 27 Eylül 2006’da yazmış olduğum, arşivimizde bulabilecekleri “Nasıl bir Cumhurbaşkanı” isimli yazımı öncelikle okumalarıdır. O yazımda laik, demokratik ve Atatürk devrimlerini gerçekten benimsemiş bir cumhurbaşkanının Türkiye’nin başına geçmesinin çıkarlarımız açısından büyük yararları olacağını belirtmiştim.

Türkiye’nin seçeceği yeni cumhurbaşkanı tüm ülkenin güvenini kazanmalı, cumhuriyet ilke ve devrimlerini benimsemiş kişilik ve eğitim düzeyinde olmalıdır. Oysa Türkiye’de, ne bizde ve ne de demokratik dış ülkelerde rastlanmayan bir garabet yaşandı. Son güne kadar AKP hükümeti resmen adayını açıklamaktan kaçındı. Halkın bir bakıma cumhur-toto oynamasına yol açtı. Bu arada Başbakan teşkilatına bir takım anket soruları göndererek onların nabzını, görüşlerini öğrenmeye çalıştı. Çocuk kandırırcasına Vecdi Gönül, Mehmet Aydın, Beşir Atalay gibi bir takım isimleri ortaya koyarak hem teşkilatını hem de toplumu yanıltı. Sonrada onlara Köksal Toptan ve Nimet Çubukçu gibi isimler eklendi.

Dünyanın hiçbir ülkesinde anketlerle cumhurbaşkanı seçimi düşünülmemiştir. Ankette sorulan sorular ise tam bir ciddiyetsizlik örneğidir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde cumhurbaşkanının ismi halktan gizlenmemiştir.Örneğin aynı tarihlerdeki Fransa cumhurbaşkanı seçiminde aday aylar öncesinden belirlenmiş ve halkın görüş ve bilgisine .

Aklıselim sahibi vatandaşın aklına da başka bir soru takılmıştır. Bu anketlerin sonuçlarını kim değerlendirecekti ?

Başka bir görüşe göre yapılan anketler yönlendirme miydi? Yoksa yaklaşan seçimler nedeniyle partinin durumunu gözden geçirmek miydi? Bilemiyoruz.

Sonunda her şey açığa çıktı; milletvekillerinin yaklaşan seçimler nedeniyle, yeniden listeye girebilme telaşından kim olursa olsun cumhurbaşkanı adayına oy vereceği biliniyordu. Bu yönden bir sakınca yoktu. Başbakan Tayip Erdoğan , TBMME Başkanı Bülent Arınç ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül oturdular, tartıştılar ve karara vardılar; Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül olacaktı. İçlerinde en az tepki çekecek kişi olarak Abdullah Gül düşünüldü. Abdullah Gül’ün Dışişlerinde başarılı olup olmadığına bakılmadı. Yalnızca en az tepki çekecek aday olarak düşünüldü !..

Unutulan veya toplumun bazı kesimlerine dayatma veya inatlaşma mı vardı? Abdullah Gül’ün eşi tesettürlü di. Ola ki seçilirse, köşkün fırst layd’si ilk kez türbanlı olacaktı. Bu durum Atatürk devrimlerini delmekten öteye gitmiyordu. Sırası gelmişken toplumu yanıltmak isteyen bazı aymazlar Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın da başının örtülü olduğunu iddia ediyorlar. İzmir’in en ünlü ailelerinden Uşakizadelerin kızı olan Latife Hanım’ın başı örtülü çekilmiş fotoğrafları devrimlerden önceye aittir. Devrimlerden sonra da Latife Hanım hiçbir zaman başını örtmemiştir. Ayrıca eğitimini de Fransa’da yapmıştır. Bunu yanılanlara bir kez daha hatırlatmak isterim.

Ayrıca Abdullah Gül’ün eşi kendi deyişleri ile bireysel hakkını kullanmış, Üniversiteyle bu nedenle alınmayıcınca önceki yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açmıştı.

Memleketini Avrupa’ya şikayet eden bir fırst lady adayı?

Gerçekten Türkiye bir garabetler ülkesidir diyen yalan söylememiş...

Ne var ki, aklıselim sahibi olanlar ve Türkiye’nin politikasını yazılı ve görsel bakından izleyenler Başbakanın açıkça söylemese de gönlünde Çankaya’ya kendisinin çıkmak istediğini biliyorlardı. Ancak bunu Başbakan açıkça söylemekten kaçında,toplumun tepkisinden, bazı güçlerin, sivil toplam örgütlerinin, O’nun Atatürk’ün Çankaya’sına çıkmasını içlerine sindiremeyeceğini biliyordu. Bu nedenle sürekli kendisine sorulan soruları geçiştirdi ve daha doğrusu kaba tabirle karşısındakilerle kaçak güreşti. Son olarak 14 Nisan’da Ankara’da yapılan ve bir milyon insanı bir araya getiren insanın kendisine olan tepkisini ve sağduyulu basında yazılanları görünce de son anda ortaya Abdullah Gül’ü öne sürdü.

Türk halkının büyük çoğunluğu Tayyip Erdoğan’ı, Abdullah Gül’ü ve öne sürülen adayların hiç birini benimsememişti. Bu adaylardan birisinin seçilmesi halinde Cumhurbaşkanı Türkiye’nin değil AKP’nin cumhurbaşkanı olacaktı. Sorunda burada kaynaklanıyordu. Her ne kadar AKP’yi savunanlar daha önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de böyle sorunlar çıktığını ileri sürüyorlarsa da XI. cumhurbaşkanı seçimi geçmiştekilerden hiç birisine benzememektedir. İhtilal sonrası Kenan Evren’in seçimi kendisine özgü bir özellik taşımaktadır. Onun cumhurbaşkanlığı Anayasa kabulü ile birlikte gerçekleştirilmiş, bir bakıma halk tarafından seçilmişti. Genel seçimlerden sonra yapılan diğer cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çeşitli tartışmalar olmuşsa da her zaman siyasi partiler arasında mutabakat sağlamıştı. Bugünkü seçimde ise ortada mutabakat diye bir şey yoktur. AKP’liler kendi başlarına çoğunluğun verdiği güvence ile biz seçeriz oldu bitti demeye getirmek istiyorlar. Ancak hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, AKP hükümeti Türkiye’nin %34 oyu ile iktidara gelmiştir. Bugün seçim yapılmış olsa bu oranın çok altında kalacakları da açıktır. Türkiye’nin cumhurbaşkanı tüm Türkiye insanını kucaklayacak nitelikte olmalıdır. AKP’nin seçeceği cumhurbaşkanının ise böyle bir niteliği olmayacak ve her zaman töhmet altında kalacaktır. Meclisin çıkaracağı yasaları istese istemese de veto edemeyecek, Parti Genel Başkanı olan Başbakanın altında ezilecektir. Ben Çankaya noteri olmam dese de ister istemez TBMM’den gelenleri tasdik etmek zorunda kalacaktır. Rahmetli Adnan Menderes bile çoğu kez Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a boyun eğmek zorunda kalmıştı. Celal Bayar ise partiler üstü cumhurbaşkanı hiçbir zaman olamamış, elinde DP amblemli bastonu ile dolaşması bugün dahi tenkit edilmektedir. Yakın tarih konusunda biraz kitap karıştıranlar bunu çok iyi bilirler.

Kısacası, Türk halkının büyük çoğunluğu sözde değil özde bir cumhurbaşkanı istiyor. Bu arada durumdan görev çıkaran Genelkurmay Başkanlığı TBMM’de AKP’lilerin kendi aralarında yaptığı toplantı sonrası yaptığı ilk oylamanın ardından; cumhuriyet düşmanlarına değinip, laikliğin kesin savucusu olduklarını belirttikten sonra “Silahlı Kuvvetler, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir” uyarı dolu açıklamanın üzerinde aklı selim ile durulmalıdır.

Sırası gelmişken Napoleon Bonaparte ve Winston Churchill’in iki önemli sözleri ile yazımı noktalamak isterim;

“Siyasette duygusallığa yer yoktur, sadece mantıklı düşünmek gerekir.”

“Siyasetçinin en önemli özelliği, gelecekteki olayları doğru teşhis edip önlemini zamanında almasını bilmektir.” 



erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi : 28 Nisan 2007 Cumartesi 14:30:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hasan IP: 88.231.209.xxx Tarih : 1.05.2007 19:36:24
Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi usülünde sizin dedikleriniz dğru ise, geçmişte hükümet kurmak için meclis yarı çoğunluğunu bile zor bela elde etmiş hükümetlerin döneminde seçilmiş Ahmet Nejdet Sezer başta olmak üzere bir çok cumhurbaşkanlığı seçimleri usülsüz olmuştur ve de bu cumhurbaşkanlarını gayri meşru cumhurbaşkanı görmek gerekir.

hasan IP: 88.231.209.xxx Tarih : 1.05.2007 19:22:13
herkas kendi görüşüne göre bir yorum yapıyor yada kendi isteği doğrultusunda.şöyle bir geriye dönüp diğer cumhurbaşkanlığı seçim oturumlarını gözden geçiren kimse yok. Çünkü bunları incelemek art niyetli kişilerin hiçbirinin işine gelmiyor.Bir sefer oturum açmak için 184 kişi ve 1. oturumda seçilebilmek için ise herhangi bir adayın 367 oy almış olması aranıyor.Abdullah Gül zaten 1. oylamada 367 oy alamıyacağını biliyor ve asıl 3. oturuma gelmek istiyor.Ama art niyetli çıkar peşinde olan kişiler için bu tabiiki çok tehlikeli öyle de olsa böyle de olsa bu seçim bir şekilde engellenmeli ve darbe yapılmalı şeklinde düşünmüyorlarsa bende namerdim.Çünkü bu art niyetli kişiler şunu da çok iyi biliyorlar.Böyle bir durumda tepki oyları ile erken seçim de tam anlamı ile hüsrana uğrıyacaklar