31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Struma Faciası!..

Bu yıl tatilimi her zamankinden farklı olarak; Çanakkale Assos yerine, biraz da eşimin isteğiyle Antalya’da yaptık. Yoğun çalışma temposunda okuyamadığım kitaplardan birkaçını yanına almıştım. Bunlardan birisi de Zülfü Livaneli’nin “Seranad” isimli, yakın tarihimize birçok yönden ışık tutan kitabıydı. Genellikle kitapları biraz ağır okur, bazı yerlerinde ara vererek düşünür ve bazen aynı satırların üzerine yeniden eğilirim. Bu kez öyle olmadı; “Serenad” beni öylesine sardı ki, bir solukta okuyup bitirdim… Düşünmeyi sonraya bıraktım…

Serenad beni daha okula başlamadığım çocukluk yıllarıma alıp götürdü… II. Dünya Savaşı’nın en şiddetli günlerinde İstanbul’da Nakkaştepe’de, Boğaza hâkim bir evde yaşıyorduk. Çocukların bellekleri yeni yetiştikleri günlerde yaşanan bazı olayları çok iyi hatırlar. Ben de Serenad’ı okuduktan sonra o yıllarda evde yapılan konuşmaları hatırladım. Sanki bir güç, o zamanlar yapılan konuşmalar belleğimden silinmemiş gibi bir anda yinelemişti.

Aile bireylerinin o günlerde Struma gemisinden söz ettiklerini anımsadım. Struma geldi, önce Karaköy, sonra Sarayburnu açıklarına demirledi, gitmesine izin verilmiyor, içerisindeki Yahudiler dışarı salınmıyor, açız, hastayız feryatları kıyıdan duyuluyor, gemide açlık var yardım edilmiyor deniyordu. Bir süre sonra Struma’nın gerisin geriye Karadeniz’e gönderildiğinden söz ettiler. Savaş bütün Avrupa ve Asya’yı sarmıştı. Boğazlardan savaş gemilerinin geçmesine izin verilmiyordu, Boğazın çıkışına denizaltılar içeriye girmesin diye çelik ağlar gerilmişti. Geceleri evler karartılıyor, ışıldaklar gökyüzünü sürekli tarıyordu…

İşte öylesine zor günlerdi…

Bunları Livaneli’nin kitabını okuduktan sonra Antalya Konyaaltı kumsalına bakan bir terasta düşünüyordum. Önümde uzayıp giden kumsal insanlarla dolu… Kimi denize giriyor, kimi güneşleniyor… Acaba onca insan neler konuşuyor? Birbirlerine aşkitom (!), maşkitom (!) mu diyorlar? İçlerinde Livaneli’nin kitabını tartışanlar, Struma faciasından, yaşanan insanlık dramından söz edenler var mıydı? Sanmıyorum… Oturduğumuz cafenin hoparlörlerinden gümbürtülü bir müzik yükseliyor, ara sıra incecik bir ses “çeksene elini, kırcan mı (!) belimi?” diyordu…

Merak ediyorum; o sırada Pakize Suda elinde mikrofonu ile ortaya çıkıp önüne gelene Struma nedir diye sorsa ne yanıt alırdı?

Bugün bakıyorum da bazı siyasilerden tutun da sokaktaki insana kadar herkes İsrail’den, İsrail lobisinden, Filistin’de olup bitenlerden şikayetçi… Oysa Yahudiler tarih boyunca çok acı çekmiş bir toplum… Bazı fanatiklere göre de lanetlenmişler!..

Türkiye, Nazi Almanya’sından kaçan Yahudi bilim adamlarından yararlanmasını bilmişti. Onlardan bazıları İstanbul Üniversitesinin temellerini atmış, İsviçreli Tıp doktoru Albet Malche’nin hazırladığı üniversite reformu 1933’de uygulamaya konulmuştu. Alman bilim adamlarının hukuk, iktisat, tıp, botanik, jeoloji, kimya, biyokimya ve arkeolojiye büyük katkıları olmuştu… Ancak Nazi Almanya’sı bu durumdan memnun kalmamış resmen, onları bize verin size daha iyilerini gönderelim demişti.

II. Dünya Savaşında Yahudiler çok acı çekmiş, yurtlarından koparılıp sürülmüşler; Dachau, Ravensbrück, Auschwitz, Ebersee ve Maydonek gibi toplama kamplarında çoğu can vermişti… Nedense o zamanki uygarlık anlayışı onlardan yana olmamış, kuvvetliye boyun eğmiştir… Belki de bugün onlar da bunun acısını çıkarıyor…

Struma faciası, Yahudilerin yaşadıkları dramın yalnızca bir örneği…

Nazi Almanya’sından kaçarak Romanya’ya gelenlerden, Yaş’ta 4.000 Yahudi öldürülünce geride kalanlar ülkeden gidebilmenin yollarını aramışlar…

Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bir grup Yahudi, ana yurtları olarak düşündükleri Filistin’e kaçmayı düşünmüşler… Onların bu durumlarından yararlanmak isteyenler çıkmış; bir transatlantiğin kendilerini Filistin’e götürebileceği ilanını gazetelere vermişler… İlana Queen Mary gemisinin lüks salonlarının kamaralarının resimleri konulmuş… Kişi başına da 1.000 dolar fiyat biçilmiş… Bu kadar yüksek parayı karşılayamayanlar çocukları veya eşlerini gönderebilmiş, kendileri yazgılarıyla baş başa kalmışlar.

I. Dünya Savaşından sonra Ortadoğu’nun sınırları, petrol alanları ön plana alınarak masa başında çizilmişti. Filistin, Ürdün ve Irak toprakları İngilizlerin hâkimiyeti altındaydı. Oralarda kurulan devletlerin başında kukla yönetimler bulunuyordu. İngilizler Balfur bildirisi ile Osmanlı topraklarından alınacak yerlerde bir Yahudi devleti kurma taahhüdünde bulunmuşlardı. Ortadoğu petrol yataklarını kontrolleri altında tutmak için Arapların kendilerinden yana olmalarını istiyor, onları kızdırmak işlerine gelmiyordu. Bu nedenle de olası bir Yahudi göçünün karşısında oldular. O yıllarda her şey İngilizlerin kontrolünde olup, ABD’nin buralarda sözü geçmiyordu. Öte yanda Romanya’dan gelmek isteyen bir Yahudi gurubu vardı. Bunun için de Struma isimli bir gemi bulunmuştu. Struma Bükreş’te “Compania Mediteranea de Vapores Limitado” isimli bir şirketin üzerine kayıtlıydı. Panama bandıralı geminin sahibi bir Yunanlıydı. Aslında bu gemi 1830 yapımı, 46.00 m. boyunda içerisinde bir tuvaleti ve dört lavabosu olan kurtarma sandalları ve salı olmayan, Tuna Nehrinde hayvan taşıyan köhne bir tekne…

Struma 773 Yahudi mültecisiyle 12 Aralık 1941’de Köstence’den yola çıkar, ancak gemi bu kadar yolcuyu taşıyacak kapasitede değildi; hayvan ahırları tahtalarla kamaralara dönüştürülmüştü. Nitekim daha Karadeniz’e açılır açılmaz motorları arıza yapmaya başladı… İstanbul Boğazına yaklaştığında ise motorları tamamen durdu; Türk römorkörleriyle Sarayburnu önüne getirildi. Burada karantinaya alındı, içerisindekilerin karaya çıkmalarına izin verilmedi. Yahudi göçmenlerin çarşaflar üzerine yazarak geminin iki yanına astıkları “Yahudi Göçmenler” ve “Bizi kurtarın” yazılarının hiçbir yararı olmadı. Açlık ve hastalık başlamıştı…

Yahudi göçünü önlemeye çalışan İngiliz hükümeti ile Türk hükümeti arasında yazışmalar yapıldı; İngiliz hükümeti Struma’ya Filistin’e giriş vizesi vermedi, gemi 69 gün bekletildikten sonra 24 Şubat 1942’de yeniden Karadeniz’e gönderildi. Karadeniz’de bulunan bir Sovyet denizaltısı, kendilerine telsizle yanıt veremeyen gemiyi torpilledi. İlahi tecelliye bakın ki, Sovyet denizaltısı da bir süre sonra mayına çarparak battı, içerisindeki 30 mürettebattan kurtulan olmadı… O günlerde bu olayı İngilizler ile Almanlar birbirlerinin üzerine atmışlardı. Struma’nın 773 yolcusundan yalnızca 16 yaşındaki David Stolier isimli bir genci Şileli balıkçılar kurtardı. David Stolier daha sonra Filistin’e gitmeyi başardı ve orada İngiliz ordusuna katıldı!..

Bu soykırım olayı o günlerin basınında pek yer almadı; daha çok bu facianın üzeri kapatılmaya çalışıldı. Bu seferi düzenleyenler ise ölüme sebep olmaktan ötürü Romanya’da yargılandılarsa da geminin batma nedeni denizaltı olduğundan beraat ettiler. Diğer taraftan İngiliz Sömürgeler Bakanı Lord Mayne memleketinde facianın sorumlusu olarak gösterildi.

Savaş sonrasında 14 Mayıs 1948 yılında, batılıların desteğinde, Arapların karşı çıkmasına rağmen İsrail hükümeti kurulduktan sonra İngiliz Dışişleri arşivini araştıranlar facianın asıl sorumlusu olarak Ortadoğu’daki çıkarlarını zedelemek istemeyen İngilizleri suçladılar. Bu arada Müttefikler ile Nazi Almanya’sı arasında savaşa girmemek için yalpalayan Türk hükümetinin de basiretsiz tutumunu ortaya koydular…

Uzun bir süre sonra “Sualtı Araştırma Derneği”, “Batık araştırma Grubu” desteğiyle 16 Temmuz 2000’de Struma’ya dalış gerçekleştirdiler. İstanbul Boğazının 6 mil kuzey açıklarında yatan Struma’ya yaptıkları dalıştan sonra “Bu gemi herhangi bir batık değildi bizim için… Bir sualtı mezarıydı. Orada ölmüş olanlara saygılı olmalıydık. Olağan görüntüleme ve dalış tekniklerini kullanmadık” dediler…

Kısacası hayattayken saygı göremeyen, göz göre ölüme yollanan bu insanların hiç olmazsa ölüleri saygıyla anıldı!..

erdemyucel2002@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 13 Ağustos 2011 Cumartesi 11:29:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet Ersindigil IP: 84.62.38.xxx Tarih : 13.08.2011 20:26:49

Hocam ellerine saglik!Güzel bir tarih sayfasi olmus,Evet,Cocuklarin bellekleri cok cok güclü oluyor.Gördüklerini, Duyduklarini iyi bir sekilde hafizalarinda algiliyorlar.Ama bu günkü genclik cogu herhalde,isildak ne oldugunu bilmez.Ancak bazi hudutlara yakin yasayan genclik bilebilir sanirim.Büyük bir isik sacarak karanligi gündüz gibi aydinlatir.

Dünya.da nice nice strumalar olmustur,Fakat dünyaya egemen olan bazi devletler,Sucu hep baskalarina atmislardir.Örnegim Hitler,Yahudi cemaatine büyük soy kirim yapmistir.O dönemlerde Türkiye,Yahudi barinagi olmustur. Fakat ne hikmetse Yahudi cemaati Türkleri hep düsman görmüstür.Bu soykirim dolayisle,iste buna derler besle kargayi oysun gözünü.

Veya yapilan iyiligin karsiligi kötülük dedikleri gibi.Müftefik ülkelerde,Hitler,e Yahudi insanlari teslim etmiyen tek ülke Türkiyedir.Ve o dönemlerde tek sahiplenen ülke gene Türkiyedir.Oysa bu son senelerde sanki bize niye sahip ciktiniz der gibi Türkiyeden intikam almak istiyorlar gibi.Neymis soykirimi Türkler yapmistir bar bar dünyaya haykirip.Akillarinca Türkiye,yi kücük düsürmek istemektedirler.

Oysa kendileri,de bunun olmadigini biliyorlar,Yillardir Türkiye Hükümeti onlara cagri yapiyor.Gelin arsivleri karsilikli acip tarihciler incelesin diyor.Onlar böyle birsey olmadigini bildigi icin,Hep karsi cikiyorlar.Mutlaka istinai olaylar olmustur,Her iki tarafta yapmistir,Ve benim okuyup ögrendiklerim,Tüyler ürpetici olaylar olmustur.Yahudilerin Ruslarla bir olup bir cok Türk,ü katletmislerdir.Böyle bir tarih sayfasini biz okurlarina actigin icin tesekkürlerimi sunarim saygilarimla.


selim namer IP: 217.131.180.xxx Tarih : 14.08.2011 12:05:41

Sayın Erdem beY Yazınız bir harika ,zamanımızda olayları iyi bilmeyen ve konuları çarptırarak,Yahudileri kötüleyen çok olaylar var.Zamanında çok fazla eziyete maruz kalmış bu millet hala ayakta ve herzaman Türklerin dostu olmuş,fakat sanki Türk düşmanı gibi gösteriliyor neden bilinmez meyvesi olan ağacı taşlarlar misalı dışlanmışlar.Türk olmak başka ,Yahudi olmak başka birşey,ne zaman insanlarımız bunu anlayacak o zaman bu olayları iyi anlamaya başlayacaklar. Konuyu o kadar iyi inceleyip yazmışsınız ki,gençlerimize iyi bir bilgi olur.

İNSANLARIMIZIN TEKRAR TEKRAR OKUYUP ANLAMASI GEREK. TEŞEKKÜRLER..  SAYGILARIMLA.....