Geçtiğimiz hafta içerisinde Vatan Gazetesi’nin “Bizim Kahve” isimli ekinde tarihimiz magazinleştiriliyor konusu ortaya atılmış ve bazı tarihçiler ile gazetecilerin görüşlerine başvurulmuştu. Gerçekte bu konu kültürümüz yönünden üzerinde durulacak bir gündemdi. Tarih bir bilim dalıdır ve bunun magazinleştirilmesi biraz değil çok tuhaftır. Ne var ki, bundan gocunan, tarihçi olduğunu ileri süren bir kişi mehter eşliğinde transfer olduğu yeni gazetesinde ileri geri yazmaya başladı. Bu arada görüşleri sorulan diğer tarihçi ve gazetecilere yönelttiği hücumunun yanlışlığını önceki yazımda dile getirmiş, ayrıca Vatan Gazetesinde de kısaca yanıtlamıştım. Bu cevaplar yeterli olmamış olacak ki, “Bana sataşmayı bırakın ve önce gidip okuma yazma öğrenin beyler” başlığı altında tarih bilimi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, mahalle kabadayısı edasıyla yeni bir saldırıda bulundu. Okuyucularıma bir ibret vesikası olarak yazdıklarından benimle ilgili olan bölümleri aşağıya alıyorum:
“Vatan Gazetesi’nin cumartesi günleri yayınlanan ve adı “Bizim Kahve” olan ismiyle müsemma kıraathane ilavesi, son iki haftadır bensiz edemiyor.
Geçen hafta tarihçi oldukları kendilerinden menkul kişilerden görüş alarak benim tarihi magazinleştiğimi iddia eden malum kıraathane varakparesi hafta başında yayınladığım Hodri Meydan yazıma dün de cevap yetiştirmeye çalışmış.
Kıraathanesi varakparesi, geçen hafta beni değerlendirmeye çalıştığı iki kişiyi, mütekaid bir müze müdürüyle kartpostal yazarını da cevap yetiştirmeye teşvik etmiş. Mütekaid müdür Grekçe bildiğini iddia etmiş, bir internet sitesinin koordinatörü olduğunu ve gazetecilikte beni 40’a katlayacağını üfürmüş.
Mütekaid müzeciye Osmanlı Tarihi’nden bahsettiğimizi, bu tarihin kaynaklarının Grekçe değil, Osmanlıca olduğunu, üstelik Türkçede Grekçe elyazmalarını okuyabilecek kendisi dahil tek bir bilim adamının bile vâr olmadığını hatırlatacağım ama anlamayacak! Zira, emeklilik oyuncağı diye bir internet sitesi edinip gazetecilikte beni 40’a katladığını söylemeye cür’et eden mütekaidin anlayış problemi olduğu belli. Belki de damar sertliğidir, kim bilir?”
“Bende Cevap Çoook” diye ara başlığı atan kendinden menkul, ciddi bilimsel eseri olmayan
Tarihçiye verilecek çok cevap var. Öncelikle kendisini tarihçi ilan eden, yanlızca orta öğretim seviyesine hitap eden tarihçinin! Ciddi bir bilimsel eseri bulunmamaktadır. Kuşkusuz, eski tarihi dergilerden topladığı yazılarla vaziyeti idare eden tarihçinin bunu yazacak vakti olmamıştır. Türkiye’de tarihi topluma, halka indiren ve işin piri rahmetli Reşat Ekrem Koçu’dan Hürriyet’teki ilk yazılarında söz ederken şimdi onun adını bile anmıyor.
Bu haftaki yazısında Argos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrand Dink’in öldürülmesiyle Talat Paşa arasında bağlantı kurmaktan da geri kalmamış. İttihatçıların lideri Talat Paşa’nın suikast sonucu öldürülmesini tam sayfaya yakın anlatmış. Oysa Talat Paşa’nın öldürülmesi konusunda cilt cilt kitaplar, bilimsel makaleler yazılmıştır. Kısacası bu konuda en ince ayrıntısına kadar yazılacak da bir şey kalmamıştır. Ne var ki, üstadımız konuyu yeni baştan ele alarak irdelemeye çalışmış... Bu yazı konuyu bilmeyen, orta kültürlü insanları aydınlatmaya yöneliktir.
Gerçek bir gazeteci, başka bir gazetenin hafta sonu ilavesinden işe yaramayan, lüzumsuz kâğıt parçaları anlamına gelen varakpâre olarak söz etmektedir. Öncelikle bu sözcük basın ahlakına uymaz. Kaldı ki, devran döner bir bakarsın, Vatan gibi bir gazetede yazmaya çabalarsın. Beni yazdırırlar mı diye düşünürsün...
Biraz özel olacak ama benden mütekaid müdür olarak söz ediyor. Aklınca küçültmeye çalışıyor. Müzelerde uzmanlık ve yöneticilik yaptığım doğru da Trakya Üniversitesinden öğretim görevlisi olarak emekli olduğumu neden söylemiyor? Ardından da Mimar Sinan Üniversitesinde iki yıl ders verdiğimi belirtmek isterim. Mütekaid müdür diye bir zamanlar arşivlerine girme uğraşı verdiği müze müdürlerine bu arada hakaret ettiğinin farkında bile değil...
Osmanlıca konusundaki yarışmaya gelince bu söz kendisi tarafından ortaya atılmış, günümüzde hayatta olan Osmanlı dili uzmanlarını hesaba katmadan bu konuda yalnızca ben varım demek istemişti. Ben de kendisine biri çıkıp Grekçe’de yarışalım ne olur demiştim. Bundaki espriyi de anlamamış olacak ki, onda da varım gibisinden sözler söylüyor. Utanmadan koca koca adamlar ortaya çıkacak, ilkokul münazarası gibi yarışacaklar. Aklı başında insanların yapacağı işler mi bunlar?
Emeklilik oyuncağı diye sözünü ettiği Kenthaber’i bilmediği de o kadar açık ki... Bu yıl dördüncü yılını tamamlayan Kenthaber haber içeriği, ansiklopedilik bilgileri ile tüm Türkiye’ye hitap etmektedir. Günümüzde hiçbir yayın organının yapamadığı biçimde Türkiye’nin her il ve ilçesi için de ayrı gazeteleri hazırlanmaktadır. Günlük ziyaretçi sayısı 200.000’e ulaşan sitede üniversite öğretim üyeleri, konusunun uzmanlarının yanı sıra tanınmış profesyonel gazeteciler de çalışmaktadır. Günümüz basını Internet’e dönerken bunu bilmeyen, aklınca küçümseyen bir kişi gazeteci olabilir mi? Bunun için de haklı olarak gazetecilikte 40’a katlarım demiştim.
Anlı şanlı tarihçi! Damar sertliğinden ötürü anlayışımın yeterli olmadığını aklınca ima ediyor. Çok şükür damar sertliği diye bir sağlık sorunum yok. Ancak kendisine şunu hatırlatmak isterim; Kristof Kolomb Amerika’yı keşfe çıktığında elli yaşını çoktan aşmıştı. Pasteur kuduz aşısını bulduğunda altmış yaşındaydı. Mimar Sinan Süleymaniye Camisini bitirdiğinde yetmiş yaşını, Selimiye’yi tamamladığında sekseninde idi. Galileo ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken yetmiş üç yaşındaydı. Charlie Chaplin yetmiş altı yaşında film yönetmenliği yapıyordu. Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce seksen iki yaşında tamamlamıştı. Nobel ödüllü Alman Doktor Albert Schweitzer seksen sekiz yaşına rağmen Afrika hastanelerinde ameliyatlar yapıyordu. Ressam Titian Lepanto Savaşı isimli tablosunu doksan sekiz yaşında tamamlamıştı. Dört kez İngiltere başbakanı seçilen Gladstone son görevine seksen üç yaşında gelmişti. Kendileri Osmanlı tarih uzmanı! Olduğundan, ben Osmanlı sadrazamları, vezirleri ve kumandanları ile Cumhuriyet Tarihinin başta İsmet İnönü olmak üzere hangi yaşta görev yaptıklarını söylemeyeceğim. İsterse araştırır ve bulur...
William Gladstone bakın bu konuda neler demiş; İnsan kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını anlarlar, hâlbuki yaşamadıkları yaşlarından beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır. Bütün bunlar gösteriyor ki, damar sertliği olsa bile bir insanın düzeyi değişmez, okuduklarını anlar ve yazar. İşin kötüsü damar sertliği olmadan okuduklarını anlamayanların bunları söylemesidir.
Tarihin magazinleştirilmesi konusuna bir daha dönmek istemiyorum. Saçma sapan, saldırgan yazılar gelmediği sürece... Bizlere ayrılan gazete sütunları kişisel problemleri yansıtmamalıdır. Sonra bir bakarsınız size verilen sütunlar veya sayfalar, yeter artık denilir ve elinizden alınır, uçup gider...
erdem@kenthaber.com.
Yayın Tarihi :
22 Ocak 2007 Pazartesi 10:13:18
Yorumlarınız
Burak ULAŞ IP: 88.232.83.xxx Tarih : 23.01.2007 22:59:44
Sayın üstadım; gazetecilik o kadar farklı bir meslek ki; hiçbir mesleğe benzemez. Sadece kalem ve kağıt. Dağarcığınızdakileri kaleminizle yazıya dökersiniz ve bu dökülenler artık ölümsüzleşir. En büyük silahtır aslında kalem ve kağıt. Her mesleğin kendine göre zorlukları vardır. Şu da var ki; gazetecilik yapıyorsanız, gazetenin hangi bölümünde yer aldığınızı bilmeniz gerekir. Eğer bir köşe yazarıysanız ve size ayrılan bölümde kişisel problemlerinizi ortaya dökmeden yada size yöneltilen eleştrileri olumlu karşılayıp, gerçekten bir hata yaptıysanız bunu düzeltmeniz gerekir. Eğer düzeltmiyor tam tersine sözle saldırıda bulunuyorsanız yada düzeltemiyorsanız o zaman bir sorununuz var. Eğer, bir gazetenin yanlışlıkla magazin bölümünde yazmanız gerekirken yada haber olmanız gerekirken, yanlışlıkla size bir köşe ayrıldıysa o zaman da söylenecek bir şey yok. Bu da memleketimizin bir gerçeği. Kimse kendi işini yapmıyor. Ayrıca şunu da söylemeliyim ki; bu şekilde sizlere ithamlarda bulunan kişi, sizin özgeçmişinizi ve kitaplarınızı okusaydı bu kadar ağır eleştrilerde bulunmak yerine özürlerini sunan ve ayrıca kendini yücelten bir tavır içerisinde güzel bir yazı yazabilirdi. Şimdi benim bu yazdıklarım için de, “yandaşları kendisini korumuş” tavrı içerisinde olmasından rahatsızlık duyacağım için şunu söylemek istiyorum. Ben şahsım adına her zaman haklı olanlardan yana oldum. Her kim olursa olsun. Kaleminiz kırılmasın, Saygılarımla.