Birkaç yıldır, kişisel sorunlardan ve iş yoğunluğundan ötürü yaz tatili yapamamış, daha doğrusu denize, temiz havaya ve doğaya hasret kalmıştım. Nihayet bu yıl yaz tatili için bir dostumun tavsiyesi ile Assos antik kentinin yanı başındaki Behramkale’de on günlük bir tatil yapmaya karar verdik. Gideceğimizi duyan Salih Güney de bize katıldı. Meğer o da aynı duyguları taşıyarak, paparazzilerden uzak tatil yapmayı istiyormuş.
Gerçekten kalabalıktan, insan yığınlarından ve gözden uzakta tatil yapmanın keyfi bir başka oluyordu. Bundan önceki yıllarda yaptığımız tatilleri Bodrum, Antalya ve Marmaris’te yapmıştık. Televizyonların paparazzi programlarında artık sık sık görülen bu tatil yöreleri bizim için tüm özelliğini yitirmiştir. Özellikle l980’li yıllardan sonra fırsat buldukça, bazen yılda iki kez gittiğim Bodrum benim kafamdan artık tamamen silinmiştir. Geçmişte hayran olduğum Bodrum’da bugün sit alanı olgusu tamamen delinmiş, beton yığınları yerden bitercesine tepelere kadar uzanmış, kibrit kutularına benzeyen tatil siteleri yarımadayı tümüyle sarmıştır. Bütün bu yanlış yerleşim, Halikarnas Balıkçısı’nın tüm dünyaya tanıttığı Bodrum’u benim için de bitirmiştir.
Televizyon ekranlarında hemen her gün gördüğümüz Bodrum’un gece yaşantısı, tekne turları, Azmakbaşı’na kadar uzanan Meyhaneler Sokağı’nda yapılan gezintilerin her geçen yıl biraz daha yozlaştığı açıkça görülüyordu. Kısacası eski Bodrum sevdalılarının yerini artık yeni insan tipleri alıyordu. Bu yozlaşma her yeni yıl yeni çirkinlikleri de beraberinde getiriyordu. Adı ünlüye çıkmış, şarkıcılar, sinema ve dizi oyuncuları, mankenler, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren çapkınlar (ne biçim çapkınsalar) biz de varız dercesine Bodrum’a koşuyorlar. Onların peşinde de bir yığın magazin gazetecisi... Bu karmaşa içerisinde magazin basınının adını ünlüye (!) çıkardıklarını ekranlarda gören diğer ünlüler (!) Aaa filanca ordaymış, ben niye yokum diye hemen çantasını kapıp Bodrum’a koşuyorlar. Gider gitmez de kendilerini ekrana taşıyacak kameramanları aramaya koyuluyorlar.
Yakınlarda Bodrum’a gidenlerden duyduğum kadarıyla “Bodrum Bodrum”, “Her Gece Bodrum” şarkılarının yerini de bu karmaşaya uyan arabesk türü müzikler ile türküler almış. Bu arada mavi yolculuk bile unutulmuş. Acaba oraya koşan ünlüler (!) Mina Urgan’ın, Halikarnas Balıkçısı’nın ve Cahit Kayra’nın kitaplarını okuyup Homeros’u düşünüyorlar mı? Bilinmez. Bu arada Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Oğuz Alpözen’in 61 yaş emekliliğinden nasibini alması benim için Bodrum’u kafamdan silen bir diğer olay olmuştur. Antik tiyatroda spor müsabakaları bile yapılmaya başlanmış (!) Ahmet Hakan,“Bütün kış İstanbul’un kirini pasını, gürültüsünü çektikten sonra yaz olunca Bodrum’a gidip kir pas ve gürültüsünün içine düşmenin anlamını anlayabilmek de ayrı bir konu” diyerek bir gerçeğe parmak basıyordu....
Bütün bunlardan ötürü bu yıl güney sahilleri yerine Assos’u tercih ettik. Bu arada yazılarıma aksatmayacağıma kendi kendime söz vermiş ve sözümü de on gün içerisinde tutmuştum. Bu nedenle sizlere yeniden tatil dönüşü merhaba diyorum.
Assos antik kentinin yanı başındaki Behramkale Köyü, kıyı şeridi ve çevresi I Derece sit alanı ilan edildiğinden ötürü çarpık ve çirkin yerleşme burada görülmüyor. Kıyı şeridi boyunca Grand Assos Hoteli başta olmak üzere birkaç otel, kamplar ve restoranlar sıralanmış.
Assos antik kentinin ise geçmişi oldukça eskiye iniyor. Bu güzel yerde insanların ne zaman yerleştiklerine arkeologlar kesinlik kazandıramamışlar. Bununla beraber arkeoloji kazıları İlk Tunç Çağı’nda burada yerleşimin başladığını gösteriyor. Homeros, bu bölgede yaşayanların Lelegler olduğunu, Troia Savaşları sırasında bu bölgede denizcilik ve korsanlık yaptıklarını anlatıyor. Yörenin en eski ismi Pedasos olup Assos ismi de ondan kaynaklanmış. Assos’ta görevli Makrem isimli Bizanslı subaydan ötürü köye Behram ismi verilmiş. Sonra da bu isim yanındaki kaleden ötürü Behramkale olmuş.
MÖ. VII. Yüzyılda Lesbos üzerinden gelen Aiollerin buraya yerleştiklerini tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Strabon, Methymna’lı göçmenler buraya yerleştiklerinden söz eder. M.Ö 560’da Lydialılar yöreyi ele geçirmiş, Anadolu’yu işgal eden Persler M.Ö 546’dan sonra buraya hâkim olmuş, ardından Makedonyalı Alexandros (Büyük İskender) bölgeye hâkim olmuş, onu Bergama Krallığı, Roma ve Bizans dönemleri izlemiştir. Osmanlılar 1330’dan sonra Assos yöresine hâkim olmuşlardır. Bu tarihi dönemlerden günümüze surlar, sur kapıları, kuleler, Tuzla Çayı üzerinde eski çağ köprüsü, nekropol alanı, gymnasıon, agora, stoa, bouleuterion (Meclis yapısı), tiyatro, evler, Athena Mabedi, bazilika, liman kalıntıları, XIV. yüzyılda yapılmış Murat Hüdavendigâr Camisi, Osmanlı köprüsü gelmiştir.
Tatilimizi tarih ve doğanın iç içe olduğu böylesine güzel bir bölgede geçirdik. Kaldığımız Yelken Camp denize sıfır, Midilli Adası’nın karşısına gelen bir yerde kurulmuştu. Kıyı boyunca güney sahilleri başta olmak üzere pek çok yerde karşılaşılan tesettürlü mayolar giymiş kadınlara, haşemalı erkeklere de rastlanmıyordu. Herkes rahatça denize giriyordu.
Kaldığımız kamptaki odaların çevresindeki çadırlarda aileler de vardı. Yelken Camp’n sahipleri Erhan Yıldız, Halil Yıldız ile personelden Yusuf Başaran, İbrahim Çelik, Berkant başta olmak üzere diğerleri bizlerin rahat edebilmesi için ellerinden geleni esirgemediler. Bu arada kampta çok güzel ailelerle tanıştık, yeni yeni dostlar edindik. Bunların başında Düş Sokağı Sakinleri müzik gurubunun kurucusu Murat Çelik, eşi Halime, minik kızları Zeynep, İspanyol Ramon Vivez ve Joana Costa çifti, Veteriner Hekim Mustafa Atuk, eşi Müjde Hanım, çocukları Sumru ile Tankut, Müjde Hanım'ın ablaları Mukadder ve Mualla hanımlar geliyor.
Kısacası Yelken Camp’ta on günümüz nasıl geçti anlamadık.
erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi :
2 Eylül 2006 Cumartesi 11:21:19
Yorumlarınız
SELİM NAMER IP: 81.215.67.xxx Tarih : 3.09.2006 23:04:35
Ben dostunuz size assos u tavsiye ettim.Memnun kalmanızdan mutluluk duydum.Marmarisi 1978 den beri tanıyan orda dillere destan ankara nın ünlü angora pastanesi,sonra otel angora rahmetli babamla yaparak çok emeğimiz geçti,fakat oraları.bodrum ,1978-1995 ekadar daha leziizdi,sonra çok doldu ve kalite bozuldu. Sosyetik ola bilir fakat rahatlık yok oldu,kapılar kitlenmeye,turistler yalnız gezememeye başladı,ve tadı tuzu bozuldu. ASSOS bu sebepten rahattı,kaldıgım yelken klüp bu yüzden çok rahattı... İNŞALLAH KARA YOLU YAPILMAZDA EN GÜZEL YERLERDEN BİRİ OLAN KEK OVADA bu güzelliği ile kalır. TEŞEKKÜRLER.