24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Televizyonlarda Açık Oturumlar ve Çöpçatanlık!..

Gün olur, televizyon kanallarında neler olup bittiğini izler, bazı programları yakın dostlarımla tartışır, peş peşe gelişen çirkinlikleri okuyucularımla da paylaşmaya özen gösteririm. Toplumun eğitilmesinde, yönlendirilmesinde büyük payı olan televizyonlar bu duruma bilinçli veya bilinçsiz olarak nasıl getirildiler? Amaçlarından onları saptıran neydi? Aklı başında her insan bu konu üzerine eğilmeli, kendince olup bitenleri irdelemeli ve bir sürü saçmalıklarla karşı karşıya getirildiğini artık anlamalıdır. Birbirini izleyen diziler, seviyesiz açık oturumlar, sözcüğün tam anlamıyla bir curcunayı anımsatan evlilik programları kişilere ne veriyor veya onlardan ne alıp götürüyor? Öncelikle bunun bilincine varılmalıdır.

Sosyal yaşantı ve eğitim yönünden birbirleri ile taban tabana zıt insanlar açık oturumlarda bir araya getiriliyor; birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Aklıma takılan bir soruyu sormamın da zamanı gelmiştir sanırım; açık oturumlara davet edilenler kimlerle bir araya geleceklerini önceden neden sormazlar? İşte bu soruma bir türlü yanıt bulamıyorum.

İki yıl öncesine kadar Edirne TV’de kültür ağırlıklı programlar yapmış, bunu yaparken de konuklarımı özenle seçmeye çalışmıştım. Özellikle konukların birbirlerine eş, bilgi ve eğitim düzeyinde olmalarına dikkat etmiştim. Böyle bir seçim yapılınca da seviyeli ve kaliteli programlar ortaya çıkıyordu. Bu nedenle de programlara telefonla katılan izleyiciler de aynı düzeyde kişiler oluyordu. Bunu yazmamın nedeni de geçtiğimiz hafta özel televizyon kanallarından birinde rastlantı sonucu kısmen izlediğim Dr.Stress programıdır. Nedim Saban programına konusunun uzmanı akademisyenleri, yazar olarak yeteneğini, bilgisini ve görgüsünü kanıtlamış kişilerin yanına eğitimsiz bir türkücü ile sinema oyuncusunu da katmıştı. Kuşkusuz, reyting amacıyla da kaynana Semra’yı onların yanına oturtmuştu. Araştırmacı ve akademisyenler, kadın-erkek ilişkilerini bilimsel yönden ele alıp anlatmaya çalışırken, erotizm ağırlıklı filmlerle ün yapmış bir sinema oyuncusu gecenin saat 2.00’si olduğunu unutup “aman çocuklar seyrediyor konuyu keselim” diyerek akademisyen konuşmacıları susturmaya yeltenmişti. Oysa bu hanım okullarda cinsel eğitimin verilip verilmediğinin bilincinde bile değildi. Aynı oturumda kaynana Semra Hanım, gelin-kaynana kavgası olmadığından konuşmuyor, söylenenleri başını sallayarak tasdik ediyor, arada bir “tabi ki, tabi ki” demekle yetiniyordu. Başka bir programda bir öğretmenle tartışan Semra Hanım ortaokul mezunu (bk: İnternet’teki biyografisi) olmasına rağmen “Ben öğretmenle aynı eğitimdeyim” demek cüretini göstermiş, konunun gerçek yönünü bilmeyen sunucu ve programa katılanlar da bu yönde tepki göstermemişlerdi. Dr.Stress’te ise konuşulanlar karşısında bu konudaki bilgisizliğinin bilincine varmış ve susmakla yetinmişti.

Bir başka program yapımcısı Savaş Ay, toplumun her kesiminden insanı davet ediyor. Programdaki eğitimlilerin çoğu figüran olarak oturuyor, çok az konuşmakla yetiniyorlar. Arada bir söz alıyorlarsa da sunucu onların sözlerini kesiyor, kendi görüşlerini ileri sürüyor. Her yerde hazır ve nazır olan Savaş Ay yaklaşık iki yıl önce Adana, İncirlik Hava üssü yakınındaki dükkanlarda namusları ile çalışan genç kızların, ABD askerleri ile ilişkileri olduğunu söylemekten kaçınmamıştı. (geçtiğimiz yaz İncirlikte bu kızların bir ikisinin babaları ile yaptığım konuşmada, programın tamamen gerçek dışı olduğunu ve bütün İncirlik halkının da büyük üzüntü duyduğunu, artık ailelerin bu kızları çalıştırmadıkları, dolayısı ile esnafın da zor durumda kaldığını öğrenmiştim.) Kaynana Semra’nın evine haciz memurları ile birlikte nasıl gittiğini de kendi deyimiyle “laf olsun torba dolsun” örneği geçiştirivermişti.Aslında televizyonlardaki bu tür uyumsuzluklar, saçmalıklar yılan hikayesi gibi uzayıp gidiyor.

Konuyu daha fazla dağıtmadan televizyonlardaki çöpçatanlık konularına da biraz değinmek istiyorum. Son yıllarda bu programlardan biri biterken, onlara bir yenisi ekleniyor. Biri Bizi Gözetliyor, Gelinim Olur Musun, İkinci Bahar, Ünlüler Çiftliği, Size Anne Diyebilir Miyim, Beyaz Atlı Prensimi Arıyorum, Gel Yeniden, Bizim Evde Neler Oluyor isimli programlar yayınlandıktan sonra, gün boyu dedikodular, acayiplikler, kaba tabirle tezgâhlar birbirini izliyor. Sabah Yıldızları, Sabah Sabah Seda Sayan, Ebru Akel’in zaman zaman yapmacık tavırlarla yansıttığı Size Anne Diyebilir Miyim isimli programlar, bütün bir gün kamera arkası ile, kamera önü ile sürüp gidiyor. Bu konuda üzüldüğüm bir diğer nokta da, eli yüzü düzgün aklı başında program yapımcılarının da artık bu saçmalıklara yönelmesidir. Yakın tarihe kadar müzik ağırlıklı programlarına, bilimsel konukları davet eden Gülben Ergen bile reyting kaygısı ile onlara katılmayı başardı. Programında Tülin’e aşık olduğunu ağlaya zırlaya ilân eden Caner, bir yandan programa katılanlarla kavga ederken sonunda bardağı kaptığı gibi başında parçaladı. Öte yanda, kaynana Semra Hanım’ın medyatik olmaya meraklı eski kocası, Gönül Yazar’a evlenme bile teklif etti. Darbukacı Nurhan da telefonla kendisi ile buluşmak istediklerini söyleyenlerin tekliflerini kabul ederek randevulaştı. Kısacası Gülben Ergen de bu seviyesiz çarkın içerisinde kendisini buluverdi. Yazık, gerçekten çok yazık...

Bu tür programlara katılan yarışmacılar, stüdyoda birbirleri ile tartışanlar, telefon ile programa katılanlar sosyolojik ve psikolojik yönden rahatsızlıklarını belirli bir şekilde dile getirirlerken, sonuçta aynı amaçta birleşiyorlar. Kimi ödül olarak ortaya koyulan altın, ev, araba gibi ödüllerin sahibi olmanın veya medyanın nimetlerinden yararlanmanın yollarını arıyorlar. Büyük bir kısmının gönlünde şarkıcı olmak, mankenlik yapmak veya dizilerde oynamak geçiyor. Bu programlara katılmak için sabah karanlığı işlerini güçlerini bırakıp, televizyon kanallarının araçları ile stüdyolara koşan kadınlar ise konunun bir başka traji-komik yanıdır. Dikkat ediyorum bunlar hep aynı kişiler. Bir kanaldan diğerine koşuyorlar. Kimi Semracıyım, kimi Sinemciyim, kimi Tülinciyim, kimi de Canerciyim diyerek kıyasıya birbirleri ile kavga ediyorlar. Seviyesizliğin, kültürsüzlüğün diz boyu olduğu, akıl ve bilimin yanından bile geçmediği bu zavallılar nasıl sömürüldüklerinin farkında bile değiller. Büyük çoğunluğu eğitimsiz, kenar mahallelerde yaşayan bu insancıkları görüp de üzülmemek elden gelmiyor. Bu arada televizyon sunuculuğunun, program yapımcılığının ne kadar kolaylaştığı, basitleştiği de ortaya çıkıyor. Çöpçatanlık programlarından elenenleri, kavgaya yatkın olanları konuk olarak alacaksın, karşılarına da izleyici diye bir takım kadınları toplayıp hepsini birbirine tutuşturacaksın. Araya da birkaç şarkı koyunca da işi kotardığını sanacaksın. Bu arada “yapcez, çıkcaz, ağlıcaz” gibi sözcüklerle de Türkçe’yi yerlerde süründürdüğünün farkında bile olamayacaksın.

Bu iş bu kadar ucuz ve kolay olmamalıdır. Aşık olduğunu ağlıya zırlaya haykıran, salya sümük ağlayanlara, başında bardak kıranlara, hasta yatağında programlara katılanlara ne demeli? Gülmeli mi? Üzülmeli mi? Yoksa bu duruma kültürümüz adına bizler de ağlamalı mıyız? Toplumun bazı kesimlerinin böylesine akılsızlaşmasının nedenleri araştırılsa acaba ortaya ne gibi bir sonuç çıkar?

Ne yazık ki günümüzde toplumda tanınmanın, medyatik olmanın yolu akıldan, eğitimden, bilimden geçmiyor. Bir yarışmaya katıl, ağla, zırla, aşığım de, onunla bununla kavga et; gerisi kolay. Şöhret kapısı hemencecik açılıyor. Ancak bu ün ne kadar sürer o da ayrı bir konu... Türkiye’de bunca iyi eğitilmiş, akademik kariyer yapmış bilimsel kişilerin sözü bile edilmezken, eğitimsiz, topluma bir şeyler verememiş kişiler her gün televizyon kanallarında boy gösteriyor. Onlar için şarkılar düzülüyor, diziler çekiliyor. Kısacası televizyon kanalları bu işin suyunu çıkarıyor. Ağız dalaşlarının, fiziksel şiddetin, kenar mahalle ağzı ile kavgaların, rezaletlerin birbirini izlemesi toplumu içinden çıkılmaz bir duruma itiyor. Televizyon yöneticileri bu tür programlara dur demeyi ne zaman öğrenecekler? Aydın kesim bu tür programları görmek istemiyor.


erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 26 Şubat 2005 Cumartesi 17:01:38
Güncelleme :8 Haziran 2005 Çarşamba 15:06:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?