19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Toplumsal Karmaşa

     Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de teknoloji ilerledikçe şiddet, acımasızlık, soygun ve gasp olayları yoğunlaşıyor; insanlar akıl ve bilimden uzaklaşıyor. Bu örnekler en gelişmiş ülkelerde olduğu kadar, geri kalmış toplumlarda da yoğunluk kazanıyor. Bunun nedenini çözebilmek gerçekten çok güç...
 
     Yazılı ve görsel basın hemen her gün toplumsal şiddetin, duygusuzluğun, yalanın, hırsızlığın ve vurdum duymazlığın en acı örneklerini sıralıyor. Evinin önünden, arabasından kaçırılıp önce tecavüze uğrayan sonra soyulan avukat, öz annesi ve sevgilisi tarafından pazarlanan genç kız, küçük çocuklara yönelik cinsel tacizler, bankaların hortumlanması, kapkaç çeteleri, tinerciler, soygunlar bir zincirin halkaları gibi bir birini izliyor.Listeyi uzattığımızda toplumun bu yarasının  ne boyutlara ulaşmakta olduğunu ve onlara dur diyeceklerin henüz ortaya çıkmadığını görüyoruz. Daha birkaç gün öncesi cep telefonunu çalanlar tarafından trenden atılan üniversite öğrencisi, yine cep telefonu için gözüne demir sokulan işçinin dramı... Öte yanda bir şarkıcı kendisinden ayrılmak isteyen dansöz sevgilisine yazılı ve görsel basın yoluyla tehditlerini sıralamaktan çekinmiyor. Başka bir deyişle kendisini haktan, hukuktan üstün görüyor. Bazı spor kulüplerinin mafya ile bağlantısı olduğu, kimin şampiyon olacağının önceden belirlendiği söylentileri her geçen gün biraz daha yoğunlaşıyor. Üzerine ölü toprağı serpilmişçesine sessiz kalan “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen tepkisiz toplum üzüntümüzü çok daha arttırıyor.
 
     Kısaca bazı örnekler vermeye çalıştığım şiddet olaylarında toplumsal bunalımın, ekonomik sorunların, eğitimsizliğin, kültürsüzlüğün ve her şeyin maddiyata dayandırıldığı da açıktır. Devletin hizmet götürmekle yükümlü olduğu vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumakla zorunlu olduğu nedense düşünülmüyor, önlemler alınmıyor. Basında yer alan bu örnekler dışında toplumun diğer bireyleri nelerle karşılaşıyor bilemiyoruz. Çoğu insanın uğradığı taciz ve saldırılardan sonra korkudan veya çevre baskısından sesini çıkartamadığı, olanları sineye çekmek zorunda olduğu da gerçektir. Sanırım bu tür olaylar azımsanacak boyutlarda da değildir.
 
     İnsan hakları, hayvan hakları diye yeri göğü inletenlerin ne düşündüklerini bilemiyoruz. Nedense insan hakkı denilince İmralı’da yaşayan Apo ile dağdaki teröristler, devletin altına dinamit sokmaya çalışanlar geliyor. Bu uğurda canından olan, sakat kalan gazilerin, can ve mal güvenliğinden yoksun kalanların insan hakları olup olmadığı nedense dile getirilmiyor. Oysa her seçimde bu insanlardan oy isteniyor, bordro mahkûmlarının maaşlarından vergiler kesiliyor. Bankaları hortumlayanların  insan hakları var da,  sıradan vatandaşların hiç yok!... Bu nasıl bir çelişki anlayabilmek çok zor...
 
     Geçtiğimiz günlerde Almanya’da çevirdiği filmden ötürü ödül kazanan Sibel Kekilli’ye bağnaz kesim saldırıya başlayınca, yaşadığı kentin emniyet müdürü onu evinde ziyaret etmişti. Bu ziyaretle Alman Hükümeti senin yanındayız mesajını vermiş ve saldırılar bıçak gibi kesilmişti. Bizim ülkemizde ise, dansözün insan hakları bir şarkıcı tarafından zorlanınca emniyetin üst düzey yetkililerinden birisi “bize şikayet gelmedi” demekle yetinmişti. İşte, AB üyesi bir devlet ile, oraya girmeye çalışan bir başka devletin ortaya koyduğu tipik bir ayrıntı...
 
     İnsanlar kendilerini yönetenlere veya yönetmeye çalışanlara sonuna kadar güvenmeli, canını malını emanet edebilmelidir. Yasaların vermiş olduğu cezalar da sonuna kadar çekilmelidir. Sık sık çıkarılan aflarla potansiyel suçlular topluma öyle kolay salıverilmemelidir. Sanırım AB’ye şirin görünmek için yine af söylentileri ortalarda dolaşıyor. Kısa bir süre önce Rahşan Ecevit’in öngördüğü affın hem toplumu, hem de partisini ne konuma getirdiğini hep birlikte yaşamıştık. Hapishanelerde ne kadar adi suçlu varsa ortaya salınmış, hırsızlıklar, cinayetler, tecavüzler birbirini izlemişti. Bu arada banka hortumcularının yaptıkları yanlarına kâr kalmış ve top yekûn sosyetik yaşantılarına dönmüşlerdi. Hey gidi insan hakları, sen ne kadar da güzelmişsin!...
 
     Yasaların el verdiğince yargı organlarının uygun gördüğü cezaların toplumda ne denli yararlı olup olmadıkları da ayrı bir tartışma konusudur. Bütün bunlara karşılık potansiyel suçlular aramızda kol geziyor. İstanbul’un çeşitli semtlerinde hava karardıktan sonra silah seslerini duyarsınız. Kimi sevinçten, kimi can sıkıntısından ve kimi de içkinin etkisiyle silahına sarılıp havaya kurşun sıkar. Bu arada seken kurşunlar da insan hakkına! sahip masum insanların canını yakar. 1960 ihtilâlinde geçici hükümet silahları toplamıştı. Bazıları silahını teslim etmiş, bazıları da korkudan denize atmıştı. Büyük şehirlerde avcılıkta kullanılan her türlü silah alınıp satılıyor, bazı mağazaların atış poligonları bile var. Bu silahlar avcılık amaçlı temin edilse de, saldırganlık dürtüsü ile insan öldürmekte de kullanılıyor. Öte yanda işporta tezgâhlarında her türlü kesici aletin satıldığını görüyoruz. Önüne gelene ateşli silah ruhsatı verilmemesi, kesici aletlerin işportalarda satılmasının önüne geçilmesi belki de suç oranlarını azaltacaktır. Özellikle işportalardan kesici alet alanların çoğunun eğitim ve toplumsal yaşam düzeninin en alt seviyede oluşu dikkate alınmalıdır. Kapkaç çetelerinin en büyük gelirini de cep telefonları sağlamaktadır. İstanbul sokaklarında kaçak, çalıntı cep telefonları çiklet gibi satılıyor. Böyle olunca da cep telefonu hırsızları kolayca çaldıkları malı elden çıkarabiliyorlar. İkinci el telefon satışlarının önlenmesi veya belirli bir belgeye tabi tutulması belki de bu kanayan yaraya merhem olacak, hırsızlığı bir nebze olsun azaltacaktır.
 
     Bütün bu örneklerin kaynağı, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere yerleşmiş, işsiz güçsüz takımı, affa uğramış mahkûmlar ve tinerci çeteleridir. Bunlar kontrol altına alınmalı, devlet, devletliğini göstermelidir. Theodor Fontane’nin “insanoğlu yaradılışında ahlâklıdır, onun ahlâkını toplum bozar” sözü yerinde mi, değil mi bilemiyorum. Yorum sizin... Kısacası halkla birlikte olmak isteyen, onlara verebileceği şeyleri esirgememelidir.
 
 
erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 7 Kasım 2004 Pazar 15:07:22
Güncelleme :8 Haziran 2005 Çarşamba 16:02:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?